Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Biz ayrı ayrı gemilerde değil, bir
geminin içerisinde bulunuyoruz. Bu yolculukta, gemi yolcularından birisi gemiye
zarar verecek bir faaliyette bulunursa bunun zararını bütün yolcular
çekecektir. Kendi kamaramızda, koltuğumuzda rahatça oturarak geminin dibinde
delik açan bir kimsenin hareketine mani olmamamız, kendimizi batırmamız
demektir.
Yarım bardak su çok şeyi ifade eder. Görüş ayrılıkları, daha doğrusu anlayış
farkı bu noktada başlar. Yarım bardak su, kimine doluluk hissi verir. Bir
başkası bardağın dolmayan kısmıyla ilgilenir, bardağın yarısının boş oluşunu ön
plana çıkarır. Sahip olduğumuz değerler yarım bardak su gibidir. Çıkar
çatışmasında kendi bardağımızdaki yarım suyu öne çıkarırken, karşımızdaki
kişinin bardağının boş kalan kısmı gözümüze ilişir. İki tencerenin mizahi
karşılaştırılmasında, 'Senin dibin benden kara' misali.
İyilikte, başarıda, çalışkanlıkta, ’ben herkesten üstünüm’ mantığı tersine
döndüğünde, başarısızlıklar karşı tarafa yüklenir. Kendimizi bahanelerle
oyalayıp, gizli düşmana karşı savaş başlatırız. Oysa kendimizce elde ettiğimiz
başarılar tamamen kendi eserimiz gibi gelir bize.
Ticarette rekabet karşımızdakini ekonomik olarak bitirmek olmamalı. Geniş
yelpazeli katılımla paylaşılan pastanın büyütülmesi için işbirliği yapılmalı.
Bir ağacın önce yaprakları kurur, sonra dalları kurur artık meyve veremez hale
gelir. En sonunda ağacın gövde ve dallar odun olur.
Bizler emeğe ve göz nuruna saygılı olmak durumundayız. Okuduğumuz her sözcüğün,
her mısraın, her cümlenin doğuş sancılarını çekenler olarak, biz bizi
anlayamazsak: Bizi bizden daha iyi
kim anlayabilir? Hislerin konuştuğu yerde çok defa akıl ve mantık susar;
susmasa bile en azından hislere uyar. Hissiyat “konuşma sırası bende” deyince
akıl ona yol gösterir. Şiirler yakarışlar gibi, insanların iç dünyasının
inişlerini çıkışlarını heyecanın, hüzün hallerinin dile getirilişidir. Elbet
birbirimizi eleştireceğiz ama kırıp dökmeden. Sanata ihanet etmeden…
Eleştiride ve övgüde kantarın topuzunu kaçırmadan yerli yerinde hakkaniyetle
davranabilmemiz çok önemli. Birbirimizi ne yersiz iltifatlara boğalım, ne de
kırıcı hasmane eleştirilerle karamsarlığa düşürelim. Okumak en az yazmak kadar
değerlidir. Yazmayı değerli hale getiren hiç şüphesiz okuyuculardır.
Bir insanı yoldan çıkarmak ve gözden
düşürmek istiyorsanız, o kişiye bol bol iltifat ediniz. Çünkü iltifattan hoşlanan
öyle insanlar vardır ki gün gelir kendilerinin ne olduklarını unuturlar. Daha
sonra da “Küçük dağları ben yarattım.” demeye başlar. Daha kötüsü bulunduğu
yeri bile unutur, kraldan fazla kralcı olur. Onunla beraber giden kalabalık da
bir gün gelir kaybolur gider.
Saygılarımla.
Arşiv