Sevsinler sizin siyasetçiliğinizi
Son günlerde Sayın Baykal’la Başbakanımız arasında süren bir randevu krizi var. Bu kriz tüm halkımız aptal yerine konularak sürdürülen bir kriz. Benim yazılarımı okuyanlar şimdi hemen şöyle düşünmüşlerdir. Bu adamda amma takmış aptal kelimesine. Nasıl takmayayım. Yapılan her oyunun içinde halkımızın aptallığı yatıyor.
Şöyle siyasetçilere geçmeden halkımızın genel aptallığı ile ilgili birkaç başlığı yazayım.
Ne diyorlar. Her işin başı eğitim. Halkı eğitmeliyiz. Kızlar okula gönderilmiyor diye “hadi kızlar okula” kampanyaları düzenliyorlar. Sonra ne yapıyorlar.
- Hop hop sen başörtüsü ile okula giremezsin. Niye diye sorana ise
- Sen irticacısın. Sen bu başörtüsünü şeriatı temsil etmek niyeti ile takıyorsun.
Bu durumun aptallık neresinde.
1- Hadi okula denen bu kıza başını örtmeyi kim niye öğretti. Bu öğreti doğru mu? Yanlış mı?
2- Başörtün var gelemezsin denen yer neresi. Bu kıza öğretilen yanlış öğreti ise bunun doğrusunun öğretileceği yer değil mi? Sen doğruysan ve doğruyu öğreteceksen neden korkuyorsun.
Emin olun palavradan da olsa % 90 lardan fazla halkı müslümandır denen bir Ülkede ben bu mantığı hayat boyu anlayamayacak kadar aptalım.
2. si ise demokrasi denen palavra halk rejimi.
Demokrasiyi tanımlarken ne diyoruz. Halkın kendini seçtiği temsilciler aracılığı ile temsil ettiği yönetim şekli.
Sevsinler sizin demokrasinizi.
Halk kimi seçiyor. Önüne konan ve oy vermeye gitmezse ceza ödeyeceği listeden birini.
Eeee şimdi bunda ne var denir.
Bunda hiçbir şey yok. Aptallık bunun tamamında
Kırk katır mı? Kırk satır mı? hikayesi.
Şimdi halkın önüne dayatılmış listenin tepesinde yer almayı başarmış 2 lider A.B.D nin yüksek çıkarları (Tövbe bu çıkarlar halk uyanırsa A.B.D. nin başını çok yakar) gereği İran devletinin kuşatılabilmesi için Ortadoğu’nun süt liman olması gerektiği bir noktada, palvradan demokrasi açılımı için görüşmeleri gerekiyormuş.
Niye görüşemiyorlarmış.
Sayın Baykal diyormuş ki görüşmemiz kameraların önünde olsun.
Sayın BAYKAL
Uyanında balığa gidelim. Siz birisi ile yaptığınız görüşmeyi kameraya kaydetmek istiyorsanız çevrenizde göreceğiniz ilk kişiye bu işi nasıl yapacağınızı sorun.
O size gelişen teknoloji ile kravatınıza takacağınız bir kravat iğnesi ile, gömleğinize takacağınız bir düğme ile, kolunuza takacağınız bir saat ile bu görüşmeyi hiç kimse fark etmeden nasıl kaydedeceğinizi anlatsın.
Ah sayın Baykal Ah!
Amacınız üzüm yemek olsa Üzüm bağları ap açık ortada.
Ama sizin amacınız üzüm yemek değilki;
Başbakan’la kol kola aptal halkı kandırmaktan başka amacınız yok.
Öyleya bu aptal halk aklını kullanmaya kalkarsa bu neiş diye size soru sorar.
Bir Nasrettin Hoca fıkrası hatırlıyorum.
Ramazan'ın yaz aylarına rastladığı birgün, Nasreddin Hoca'yı iftara çağırmışlar. Sofra kurulup Hoca buyur edilmiş.
Ortaya da buz gibi bir tas hoşaf konmuş. Şakacı bir insan olan ev sahibi eline büyük bir kepçe alıp, Hoca'ya da küçük bir kaşık uzatmış. Başlamış kepçeyi hoşafa daldırıp daldırıp içmeye. Bir yandan içiyor, bir yandan da:
- Ohhh, öldüm, diyormuş.
Elindeki küçücük kaşıkla, ne içtiği şerbetin tadını alabilen, ne de susuzluğunu giderebilen Hoca, dayanamayıp atılmış:
-Ver şu kepçeyi efendi, demiş. "Biraz da biz ölelim"!
Sayın Baykal, Sayın Erdoğan!
Bu halk emin olun patlama noktasını çoktan geçti.
Halkın aptallığından bu kadar çok istifade etmeniz size pahalıya mal olabilir.
Bu dediğime yazdım ama bende inamıyorum. Siz yinede biraz daha usturuplu yalanlarla oyalayınız bu milleti.
Kendi aklına güvenenlere saygılarımla