PASLI ÇİVİLER, Oğuz Türkü

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 22.10.2009

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”

 

Lâedri

 

                                                               

Güzel ülkemiz öyle bir hale geldi ki, üzülmemek elde değil. Boşa dövünüp duruyoruz. Her defa bir hükümet geliyor ve ülkeyi sorunlara boğup gidiyor. Arkalarından kalan paslı çivilerin üzerine basan gene bizler oluyoruz, tetanos kapan da bizler…

Şimdiki hükümette ardında çok paslı çivi bırakacak. Bu defa üzerine basmak ya da basmamak bizim elimizde. Bulundukları zaman boyunca birçok yanlış ve hataları oldu. Ülke çapında her insanın çektiği acılardan hem de… Kriz yok derken, kriz en derinden vuruyordu ülkeyi. Terör bitmek üzere derken yeniden hortluyordu yattığı yerden. Çoğunluğun oyuyla geldiler, evet artık ülke gerçek bir güven verdi hükümete derken güvenin boşa olduğu gerçeğiyle yüz yüze kaldık hep birlikte.

Oysaki, bunların tam tersi olsa mutlu mesut yaşayacaktık bu cennet ülkede. Birbiri ardına oynanan oyunlar ve kirli ilişkiler sonucu artık ülke bölünme noktasında. Laik-anti laik, dinci-dinsiz, Kemalist- Kemalist değil, cumhuriyetçi- cumhuriyetçi değil gibi… Bir çok alanda ülke muazzam şekilde bölünmüştü zaten. Ne yazık ki, birileri de çıkıp “Yahu laiklik devletlere özgüdür. Bizim devletimiz laik bir devlettir. Laikliği savunan kişiler bu ülkenin asıl sahipleri savunmayanlar ise zaten ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş bir parti’ye oy verip başımıza getirdi. Ya da biz insanların diniyle ilgilenmiyoruz. Din istismarcıları ile ilgileniyoruz. Oysaki zaten devletimiz Müslümanlık dinini koruyor, kolluyor. Bakınız camiler var, diyanet işleri başkanlığına bağlı. Yani, devletin resmi kurumu. Camilerdeki imamlarımız devlet denetiminde yetişiyor ve devlet memuru oluyor. Kuran kursları için de devlet hocalara para ödüyor ve devlet memuru yapıyor. Müslümanlığı bu kadar koruyan devlet, dine düşman olabilir mi? Fakat devletimiz kendi işlerine dini karıştırmıyor. Laiklik bu zaten! Diğer taraftan Kemalist ve cumhuriyetçi olmayanların bu vatanda ne işi var? Atatürk’ ün kurduğu bu ülkede. Özgürlükleri başımızın tacı ettiği bu ülkede ne işleri var?” demiyor. Ve ülke adım adım bölünüyor!

Yeni bölünme konusu da “Kürt açılımı” ya da “Demokratik açılım”. Her iki ifade de bu ülkeyi bölmek için yeter de artar. Kürt açılımı demek, ülkedeki azınlıklardan sadece Kürtler için bazı hamleler yapılacak demek. Demokratik açılım demek, ülkede demokrasi eksik ve bu eksik sadece güneydoğu da var demektir. Ki bu külliyen yalandır! Evet ülkemizde demokrasi eksiktir. Tam anlamıyla gerçek demokrasiyi yaşayamıyoruz. Bir açılım mutlaka şarttır da nasıl bir açılım? Mesela, yıllardır seçilen milletvekillerin artık devleti sömürmesini engelleyecek bir açılım olabilir. Ya da mecliste bekleyen onca milletvekilinin suç dosyalarının “dokunulmazlıklar” yüzünden görülemediği konusunda bir açılım olabilir. Ya da hapisten birini alıp sadece “halk” istiyor diye “milletvekili” yapmanın yasak olması için bir açılım olabilir. Suçluların dolduğu bir meclisten bunları beklemek elbette ki mümkün değil. Terör cezasından içeriye giren biri nasıl ki, “halk” istediği diye meclise sokuluyorsa, başbakan da siyasi yasaklıyken girdi meclise. Kimin sayesinde? CHP’ ye ve meclise kazık çakan biri sayesinde. Böyle bir meclisten açılım beklenemez. Birilerinin parmak kaldırıp indirmesiyle paslı çiviler yollara atılıyor ve bir gün geliyor üzerlerine bizler basıyoruz.

Hadi diyelim ki, Kürtçe resmi dil oldu. Zaten mümkün değil de diyelim oldu. Anayasanın değiştirilmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden birisi de “Devletin resmi dili Türkçedir.” maddesidir. Bu durumda mümkün değil! Fakat bu hükümetin “anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz” diyen, örnek aldıkları şahsın yolunu tuttuğu kesin. O halde delip geçerler! Kürtçe resmi dil olur.  Olur mu sana ülke de iki dil. Sonra… Kürtçe tabelalar, Kürtçe evraklar… uzar da gider.

Bir gün kalkıp kendi ülkenin doğusuna gidersin “Merhaba” dersin cevap yok. El kol hareketleri ile derdini anlatmaya çalışırsın kendi ülkende kendi yurttaşına. Vatandaşı olduğun ülkenin iki ayrı insanı olmuşsundur da haberin yoktur. Ve en acısı da bir bakarsın ki gittiğin yerlerde “Biji Apo” derler şehitlerin yüzüne baka baka…  Susarsın ya da atalarını örnek alırsın. O anda siyaset miyaset umurunda olmaz. Kendinden utanırsın. Dersin ki, bu ülke kolay kurtulmadı ama kolay kaybedildi. Kurbağayı soğuk suya koyup yavaş yavaş ısıttılar ve fark edemediği için suyun sıcaklığına alıştı ve kaçmak aklına gelmedi. Oysa sıcak suyun içine atlasalardı kaçacaktı. Bizleri de soğuk suya atıp yavaş yavaş ısıttılar ve yanmamıza az kaldı. Kaçamıyoruz!..

                                                                                                                                    

 

Arşiv

Tarih: 22.10.2009 Okunma: 778

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?