
Fransız Akademi üyesi Pierre Loti’nin 1920 yılında, Paris’te
yayımlanan “L’Est de Paris” isimli gazeteye gönderdiği makale.. Yazar bu makaleyi 12.04.1920 tarihinde Paris’ten postaya
vererek dönemin askerî Müze müdürü Ahmet Muhtar Paşa’ya göndermiştir. HAYASIZCA BİR RİYÂKÂRLIK
Ermenistan katliamı üzerine
gönülden ve vicdanen inandığım şey olan gerçekler hakkındaki sâfiyane düşüncelerimi
tekrar, tekrar söyledim. Bu olayları asla onaylamadığımı ifade etmezsen Allah
beni affetmez. Sadece bu olayların küstahça abartıldığını kanıtlarıyla
ispat ettim. Zaten hafifletici şartlar kendilerini savunmaktaydı . Her zaman,
Türkiye’nin kemirici kurtları, profesyonel gammazları ve iftiracıları,
zenginlerin ve fakirlerin tüm varlıklarını kendilerine akıtan bütün
Hıristiyan âlemini Osmanlı vatanı aleyhine kışkırtan ve Yunanlarla birlikte
her fırsatta mezalim yapanlar Ermenilerdir. Lövantenlerin; hiçbir ülkede,
hiçbir devirde Türklere karşı olan bir iftira eseri, bu kadar ustaca ve
yüzsüzce icra edilmemiştir. Bunu, Hıristiyan sıfatını kullanarak ve istismar
ederek, dar kafalı binlerce Katolik nezdindeki itibarları sayesinde
yapmışlardır ve doğu ülkelerinde ikamet edildiğinde, bizde ne kadar çok nahif
ve cahilin din fanatizmiyle, Katolikliğin en büyük düşmanı olan Ermeniler ve
Ortodokslar lehine davrandığını gülümseyerek görürüz. Hâlbuki zavallı
Türkler, aksine, bizim için hoşgörünün bizzat kendisi olmaktan vazgeçmediler.
. Yine, ciddî olarak bilinen insanların, kelimelerin ne anlama geldiklerini
bilmelerine rağmen, Türklerin bize ihanet etmiş oldukları iddiasında inat
ettiklerini tekrar, tekrar söyleyeyim. Ancak, ihanet etmenin birinci şartı,
bir söz verilmiş olmasını icap ettirmez mi ? Oysa Türkler bize ne vaat
ettiler ve bize ne borçlular? rica ederim Bence hiç. Biz onları
Mısır’da İngilizler, Tripoli’de İtalyanlar, Balkanlarda Bulgarlar ve Yunanlar
karşısında – ve daima en sıkıcı biçimde hareket ederek – yalınız bırakmadık
mı ? Gerçekten onlar üzerinde ne hakkımız var ? Nihayetinde, Rus devinin ağır
pençesi altında ezilmenin ve İstanbullarını kaybetme tehlikesinin karşısında
yapayalnız kaldıklarını görünce, vatanlarını kurtarmak için ümitsizce Almanya’nın
yardımını kabul ettiler. Onların yerinde kim olmuş olsaydı da öyle yapmazdı ?
Türkiye’nin parçalarının üzerine çullanmış Avrupa halklarının aç gözlü
politikalarına hizmet etmek üzere tam vaktinde ortaya çıkan “Ermenistan
katliamları”nı özellikle şüpheyle karşıladım. İlk bakışta sözde Maraş
katliamı “mümkün” olması için son derecede “beklenmedik” geliyor bana.
Türkler, başka her türlü duygu kıtlığı nedeniyle, Avrupa’nın onları
incelediği ve pusuya yatarak inkârı mümkün olmayan bir kötü niyetle kollamakta
olduğu sırada bu infazları yapacak kadar akılsız mıydılar ? Bu nedenle bilgi
sahibi olmaya çalıştım. Ve işte, çok ciddî Fransız kaynaklarından edindiğim
bilgiler: Öncelikle, bizde ne yaparlarsa yapsınlar, cahil kitleler
tarafından daime hakarete uğratılan ve en kötü şeylerle itham edilen
zavallı Türklerin yerine bir an kendimizi koyalım. Mütarekenin
imzalanmasının hemen akabinde, kendilerine bırakılan Kilikya bölgesine, son
derecede sâkin olan Kilikya’ya, arkalarında topçu bataryaları ve tam bir
işgal malzemesi taşıyan İngiliz ve Fransız işgal kuvvetlerinin girişi – ki,
bu da asla inkâr edilemez bir olaydır – karşısındaki öfke dolu
şaşkınlıklarını tasavvur edelim. Ve bu olay, İzmir’in katliamcı ve kundakçı
Yunan bir çetenin, her şeyi ateşe ve kana bulamak amacı taşıyan istilasıyla
çakışmaktaydı. Dünyada hengi ülke kendisini son gücüyle müdafaa etmeden buna
tahammül edebilirdi ? Buda yetmezmiş gibi birliklerimizin önünde,
kudurmuşçasına saldıran Fransız giysileri içindeki Ermeni çeteleri bulunuyordu.
Peki, neden Fransız üniforması içindeydiler? Bu gayri nizamî kuşamların
seçiminde bazı müttefiklerimizin Türklerin bize duyduğu sevgiyi nefrete
dönüştürmek ve sevgili Fransa’mızın doğuda asırlarca uğraşarak kazandığı
önceliği kapmak amacı taşıyan ve defalarca ortaya konulan aynı inatçı
planların bir manevrasının rolü olduğunun görülmesi hak değil midir? Ermeni lejyonları olarak isimlendirilen bu
çetelerin Köylere ellerinde silâhlarıyla salındıklarında ve Türk halkının
üzerinde vahşice hırslarını tatmin etmeye başladıklarında neler yaptıkları
tahmin edilebilir. Başlangıçtan itibaren, onların Adana ve Haçin gibi
şehirlerde düzeni kurmalarıyla ve sözde görevlendirilmelerin den ve Fransız
üniformalarının ihsan ettiği dokunulmazlıktan aldıkları cesaretle en aşağılık
içgüdülerine tam yol verdiler. Yağmalar, ırza tecavüzler, cinayetler,
yıkımlar, Türk köylerinin yakılması birbiri ardından kesintisiz olarak
geldi. Haçin’de yüzlerce Müslüman inanılmaz işkencelerle sakat bırakıldılar.
Uzun süren sürgünlerden yuvalarına dönen zavallı Türk esirler katledildiler
ve hayâsızca parçalanan cesetleri günlerce açıkta bırakıldı. Dünyanın en eski
kentlerinden olan Maraş yoğun top ateşiyle bombalanarak ve kırıntı haline
getirildi. Antep ve Onria kentlerinde, bu Ermeni lejyonları, gene Fransız
üniforması içinde, dehşet verici suçlar işlediler. Olaylar öylesine trajik
bir hal aldı ki, İstanbul’daki Fransız askerî makamları, maalesef kamuya
açıklanmayan teferruatlı raporları Paris’e gönderdiler. Kitle halinde
ayaklanan Türk halkı sonunda silâhlandı ve her iki tarafa da bir çok yaralı
ve ölüye malolan çatışmalar bunu takip etti. Ermeniler öldü ama çok daha
fazla Müslüman, Yunan ve yaklaşık 200 Fransız da hayatını kaybetti. Ama bir
tek Ermeni bile katledilmedi. Gerek Latin, gerekse Gregoryen ve Katolik
ruhban sınıfı tarafından gönderilen telgraflar da bunu doğruluyor. Bu durumda
ben, Maraş’ta Ermenilerin katledilmesi hikâyesinin bütün Fransız karşıtı
davaların en büyüğüne hizmet etmek amacıyla uydurulmuş riyakârlıkların en
hayâsızcası olduğunu iddia etme cesaretini gösteriyorum. Zaten, ihtimal
dahilinde olmasa da, yanlış bilgilendirilmiş olmam durumunda müttefikler
arası bir soruşturma komisyonunun olay yerine gönderilmesinin rica
ediyorum. Bu isteklerini avaz, avaz haykırarak bildiren Türkler ile
beraberim. Bitirirken, bir olayı istisnaî ciddiyetle ve çok
üzülerek anlatmak zorunda olduğuma inanıyorum: Bu çatışmalarda yer alan
Fransızlar, bizden ölenlerin İngiliz top mermileri, kurşunları tarafından
vurulduklarını beyan ettiler ki, bu da bazı Türk ve Kürt çetelerindeki keskin
nişancıların bize karşı İngilizler tarafından silâhlandırıldıkları izlenimini
vermektedir. Bu durumu İngilizlerin bizzat kendilerine ihbar ediyorum. Çünkü
biliyorum ki, özellikle başkentte iyiler ve dürüstler vardır ve onlar
öncülerinin durdurulamaz emperyalizminden ilk öfkelenenler olacaklardır. Arşiv |