AÇILIM VE ASKERİYEDE ADALET

İsmail Hakkı CENGİZ - 03.04.2010


“AÇILIM” NEDİR ARKADAŞ?

Bir şehit babası; “Oğlumun elbisesini ve silahını bana versinler, askerliğe ben devam edeyim, katillere cezasını vereyim” diyor.

Diğer bir şehit babası; “Artık bu iş bitsin, kan akmasın, ‘açılım’ devam etsin” diyor.

Birinci babanın öfke ve acıyla söylenmiş, gerçekleşmesi mümkün olmayan sözlerinin, çözüme de bir katkı sağlamayacağı ortada. Elbette bu sözlerin milletteki biriken ıstırap ve kızgınlığın bir yansımasını göstermesi bakımından büyük önemi var.

İkinci baba, evladını kaybettiği halde gayet soğukkanlı… Sözleri aklı başında olan herkesin his ve düşüncelerine tercüman oluyor. Bunu güzel bir gelişme olarak görüyoruz.

*   *   *

Çarşamba günü öğle saatlerindeyiz. Ekranın yarısında cenaze töreni canlı olarak verilirken, diğer yarısında AKP’li sözcü, muhalefeti, “açılım”ın ne olduğunu bilmeden karşı çıkmakla suçluyor.

Tabii AK Parti sözcüsü bu beyanıyla, kendilerinin de ne olduğu bilinmeyen bir pakete destek istediklerini itiraf etmiş oluyor.

Tam 6 aydır ağızlarda sakız olan bir “açılım” kelimesi var.

Nedir bu arkadaş? Belli ki siz de bilmiyorsunuz!

Bilmiyorsanız, bilmediğinizi açıklayın. Yok, biliyorsanız ne olduğunu halka açıklayın… Herkes duracağı yeri bilsin.

Bu açılım denilen nesne kanı mı durduracaktı, huzur mu getirecekti, demokrasiyi mi geliştirecekti, millî birlik ve bütünlüğü mü sağlayacaktı?

Bunların hiçbiri gerçekleşmediği gibi, son 6 ayda huzurumuz daha da bozuldu… Birliğimiz sarsıntıya uğradı.

*   *   *

“Süreç”in başlarında Cumhurbaşkanı Gül diyordu ki “Her şey çok güzel olacak”!

Ortada “çok”tan ve “her şey”den geçtim, bir tane “güzel şey” olduğunu göreniniz, duyanınız var mı?

Hani nerede “Güzel şeyler” Sayın Gül?

*   *   *

 

ASKERİYEDE ADALET

TSK sözcüleri “askere alma işlemleri ve dağıtımlarda bilgisayar kullanıldığını ve tam bir adalet olduğunu” söylüyorlar.

Çeşitli vesilelerle asker aileleri gündeme geldiğinde görüyoruz ki, dağda-bayırda askerlik yapanlar hep fukara çocukları… Demek ki bilgisayar böyle münasip görüyor.

Genelkurmay Başkanlığı bedelli askerliğin adaletsizlik yaratacağını iddia ediyor. Aklımıza şu soru takılıyor: Bedelli askerlik yapabilecek güçte olanları bilgisayar nerelere dağıtım ediyor?

Dağda-bayırda askerlik yapanlara baktığımızda hiçbirinin bedelli yapacak gücü olmadığı gibi; aldığı 120TL’lık er maaşını ailesine gönderecek kadar fakir oldukları ortada!

Demek ki bedelli askerlik uygulansa bile dağda-bayırda askerlik yapanları hiç etkilemeyecek, oradakileri eksiltmeyecek dolayısıyla bir adaletsizliğe de yol açmayacak.

Alişan, Serdar Ortaç, Tümer gibi şöhretleri futbol sahalarından, şeref tribünlerinden, TV ekranlarından indirip askere alabilmenin kimsenin haddi olmadığını biliyoruz. Bari şu hali-vakti biraz yerinde olanlar nerede askerlik ediyor, onu öğrenebilseydik!

*   *   *

 

LAZ KAPİTAL’DEN

Kambur hep aynı kambur. Halkın sırtındaki yerinde durayi. Hainlerin isimleri değişeyi, nema savaşlarında birbirlerine saldırıyorlar ama hepsi sonunda gidip ABD’nin önünde secdeye varayi…

Laz Marks Emmi, Yılmaz Okumuş, Leman Dergisi, 26 Ağustos 2009

*   *   *   *   *

 

 

 

 

BÜYÜK İSTİHBARAT ZAFİYETİ


Tokat-Reşadiye’deki olay Pazartesi günü öğle saatlerinde meydana geldi. Ne yazıyorlar diye, Salı gününün gazetelerini taradık. Bir Allah’ın kulu bile “Nasıl bu kadar kolay yapabiliyorlar?” diye sormuyor! Ne manşetten soran var, ne köşelerden!

Biz soruyoruz: Silahlı askerlerle dolu olan bir askerî araca nasıl bu kadar kolay saldırabiliyorlar?

Sormaya devam ediyoruz: Güpegündüz, memleketin orta yerinde, jandarma karakoluna 1-2 kilometre mesafede, üstelik 12 sene evvel pusu kurulup 5 askerimizin şehit edildiği noktada, 7 asker nasıl bu kadar kolay katledilip, 3 asker ağır yaralanabiliyor?

*   *   *

Deniliyor ki; çok sis vardı, görüş mesafesi 2 metreye kadar düşmüştü.

Yine deniliyor ki; uzun menzilli silahlarla uzaktan tarayarak askerlerimiz öldürüldü.

Peki, görüş mesafesinin 2 metreye kadar düştüğü bir mevkide, uzaktan nasıl bu kadar isabetle atış yapılabiliyor? Görüş mesafesi 2 metreye kadar düşse bırakın hedefi vurmayı, o kadar uzaktan aracı bile görmenize imkân yok.

*   *   *

Askerî time pusu kuranlar muhakkak ki günlerce o bölgede araştırmada bulundular, istihbarat topladılar, gözlem ve hazırlık yaptılar. Uzun menzilli, belki de ağır silahları bir yerlerden taşıdılar, gizlediler. O civarda bir yerlerde kaldılar.

Onlar böyle çalışırken bizim istihbarat birimleri ne yaptı? Askerin kendi istihbaratı, MİT’in bölgedeki birimleri “farklı hareketliliği” neden fark edemediler? Jandarma karakolunun 1 Km. yakınına kadar yaklaşan “yabancı”lardan nasıl gafil olabildiler?

*   *   *

Bir ülkeyi büyük ülke yapan istihbaratının kudretidir.

Konuşmaya geldi mi, bizim istihbaratçılar mangalda kül bırakmıyorlar.

Fakat işe geldi mi, hadiseleri önleyici haber alma başarılarını ara ki bulasın... İstanbul’da 2003’teki, 2 ayrı canlı bomba dehşetini, Ankara Ulus’taki, İstanbul Güngören’deki daha çok yeni olan patlamaları ve can kayıplarını düşünün. Askerî birlik ve araçlara yapılan yüzlerce saldırıyı hatırlayın. İstihbaratçıların asıl vazifesi bu vukuatlar meydana gelmeden önce haber alıp, olayın önlenmesini ve bu işe yeltenenlerin yakalanmasını sağlamak değil midir?

İstihbarat teşkilatları için devlet hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyor. Araçsa araç, gereçse gereç, personelse personel, eğitimse eğitim… Hiçbir eksikleri yok.

Bu çok gizli çalışan, gayet zekî personelden oluşan istihbaratçıların icraatları nerede?

*   *   *

Tabi bunları yazarken aklımıza, daha geçen haftalarda gündemi sarsan, aslında yıllardır tartışılan telefon dinlemeleri geldi.

Yani, ilgili-ilgisiz herkesin konuşması dinlemeye takılıyor da, şu teröristlerin konuşmaları neden hiç takılmıyor, anlayan beri gelsin!

Gördüğümüz kadarıyla; teoride istihbarata önem veriliyor gibiyse de, uygulamada hiç önem ve değer verilmiyor. İstihbaratçıların çalışmaları kontrol edilmiyor. Denetlenmiyorlar.

Neticede, hiç hesap da sorulmuyor!

Çünkü hesap sorulsaydı, son olay da dâhil pek çok hadisenin yaşanmaması, bu kadar vatan evladının da toprağa düşmemesi lâzımdı!

*   *   *

SERAP’I DİRİ DİRİ YAKTILAR

Bir ay önce Küçükçekmece’de, bir belediye otobüsüne “kolayca”  atılan, ucu fitilli benzin şişesiyle hem otobüsü, hem de 17 yaşındaki bir kızı yaktılar.

Serap’ı yakanlar onunla aynı semtte oturan, memleketin aynı yöresinden İstanbul’a göçen insanlar…

Otobüse zarar verelim, “demokratik hakkımızı kullanalım” derken hemşerileri gencecik bir kıza kıydılar.

Bu hadisede de büyük istihbarat zafiyeti var. Bunu yapanlar organize oluyor-ediliyor, benzinleri, şişeleri, fitilleri hazırlıyor sonra sokağa dökülüyor. MİT ve polis istihbaratı bunları görmüyor, duymuyor, bilmiyor.

Ülkeye ve insanına yazık oluyor.

*   *   *

ÜSTATLARDAN

 

Bu vatan için neler yaptık neler…

Kimimiz öldük, kimimiz nutuk çektik!

 

Orhan Veli KANIK

 

 *   *   *   *   *

 

 

VALİ YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?


Bu sorunun cevabı araştırılmalı… İyi, sıkı ve gerçek milliyetçiler tarafından araştırılmalı.

Bundan 1 sene evvel “Vali” isminde bir film gösterime girdi. Seyretmek dün nasip oldu. Üzerinde çok konuşulması gereken bir eser… Biz şimdilik sadece Yazıcıoğlu’nun ölümünü son derece şüpheli bulduğumuzu söyleyip, sözü, Özgür Deniz’e bırakacağız. Çünkü olayı muhteşem bir şekilde anlatmış. Konuya ilk fırsatta dönmeye çalışacağız.

“VALİ… Şu an sinemalarda gösterime girmiş olan taze bir milli film. Milli. Çünkü bu milletin içindeki düşmanları ifşa eden bir film. Bu milletin değerlerine sadakatin nasıl olması gerektiğini gözlere sokan bir film. Bu millete derin darbe vuran emperyalizm işbirlikçisi fahişeleri ve pezevenkleri açık eden ve bunların kim olduğuna zımnen vurgu yapan bir film.

Hassaten, filmdeki emperyalistlerle teşrik-i mesai yapan ve devlet bilgilerini satan süs bebeği görünümlü, zevahirde devlet görevlisi olan insan suretli fahişeye dikkat. Sanki orada bana gerçek hayatta yaşayan birine vurgu yapılmış gibi geldi.

Çok güzel bir film. İzlenmeden değil izlenerek üzerine konuşulan ve tavsiye edilen bir film. Daha bugün izledim. Ve ağladım. Riya olsun istemem ama ruhum daha fazla dayanamadı ve ağladım. Bu topraklar için çalışan, üreten, dövüşen vatan çocuklarının sonunun gerçekte de böyle olduğunu hissettiğim için ağladım. Bu derin sancıya bizatihi tanık olduğum için ağladım. Yerli, tam yerli bilim adamlarının ve siyasetçilerin nasılda yerli görünen ama görünmez yüzüyle tam bir aşağılık domuz olanlarca satılışına ve alçakça katledilmesine aracılık edilişine ekranlardan bitevi tanıklık yaptığım için ağladım. Derin ruhi sarsıntılar hissederek izledim. Hem yıkıldım hem dirildim.

Bütün gençliğe bahusus tavsiye ediyorum. Herkesin de izlemesi gereken bir film. Bir valinin fotoromanı gibi bir şey. Olması gereken devlet adamı prototipini ifşa eden ve somut olarak örneklendiren bir film. Ruhları ateşe veren bir film. Sözü eylemselleştiren bir film.

Hareketlenmiş sözü kurşun gibi alçak düşmanların kara kapkara ordusuna yağdıran bir film. Evet, bu film izlenmeli ve bu milletin, bu devletin, bu toprakların öz kültürünün düşmanı olan yerli görünümlü yabancı ruhlar iyi tanınmalı. Bu milletin ruhuna sızmış, bu devletin en gizli hücrelerine yerleşmiş emperyalist işbirlikçileri muhakkak iyi deşifre edilmeli. Ve sıkı takibata alınmalı. Gerektiğinde de gereken yapılmalıdır.

(Özgür Deniz, 11 Ocak 2009, yazı linki: http://www.genelhaberler.com/yazi_goster.php?id=840)

*   *   *

YA CENAZE – YA CENAZE Mİ?

Haritaya bir bakın… Tokat nerede, ilçesi Reşadiye nerede? Terör haberleri almaya alıştığımız Güneydoğu’ya son derece uzakta, memleketin ortasında…

Hadisenin meydana geldiği tarihteki gündeme bakın… Amerika Afganistan’a asker istiyor…

Olayın saatine bakın… Türkiye Başbakanının esas olarak bu konuyu konuşacağı ABD Başkanıyla buluşmasından 2–3 saat önce…

Afganistan’a “muhrip” asker göndermedeki en önemli çekince ne? Oradan şehit cenazesi gelirse bunun hesabını kimse veremez?

Durum böyleyken, Amerika şunu mu söylemeye çalışıyor?

Evet, Afganistan’da şu anda muharip birliğiniz yok ama yine de Mehmetçik şehit oluyor… Hem de kendi ülkenizde… Hem de ülkenizin göbeğinde… Hem de guruplar halinde, memleketin dört bir yanına şehit cenazesi gidiyor… Bundan kaçış yok, gel anlaşalım!

Amerika bunu mu demeye getiriyor?

Türkiye bu ketenpereye gelecek mi?

Türkiye, kendisine biçilen bu kefeni yırtamayacak kadar zayıf mı?

*   *   *

ÜSTATLARDAN

ONLAR

Nerde kaldı o çağlar ki / Analar kurt doğururdu,

Hilkat insan çamurunu / Destanlarla yoğururdu.

 

Nerde o yiğitler ki gür / Sesleri ülkeyi bürür,

“Yürü” dese dağlar yürür, / “Dur” dese kalpler dururdu!

 

Arif Nihat Asya

Tarih: 03.04.2010 Okunma: 711

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

SERKAN YAMAN

17.10.2009 - 15:30

KİMSEYE HAKARET ETMEDEN,TATLI SERT BİR ÜSLUP İLE YAZDIĞINIZ DÜŞÜNCELERİNİZ BENİ SİZE HAYRAN BIRAKIYOR.

SERKAN YAMAN

17.10.2009 - 15:30

KİMSEYE HAKARET ETMEDEN,TATLI SERT BİR ÜSLUP İLE YAZDIĞINIZ DÜŞÜNCELERİNİZ BENİ SİZE HAYRAN BIRAKIYOR.