Türkiye, çok sancılı bir süreçten geçiyor. Eminim, güzel ülkem, şu anda, binlerce ajana oyun sahnesi oluyor. Yerli ve yabancı. Tuzakların haddi hesabı yoktur. Maskelerin ardında neler gizlidir kim bilir. Doğuda, stalinist bir düzen kurulmak isteniyor. Batı zaten batmış. Yüce erdemleri ara ki bulasın batıda. Ferdiyetçilik hat safhada. Doğu da, istendik şekilde halledilirse iş tamam olacak. Şeytan, kurguladığı düzene kavuşacak. Önce dağdan inilecek. Sonra toplum beyni değiştirilecek. Zira, teori ile pratiği bir arada yaşamış tipler şehre iniyorlar malum. Sonra, birleştirici unsurlar yok edilecek. Sonra da, istekli tarafların aracılığı ile bir kıvılcım yaratılacak, bir kavga patlatılacak ve Emperyalist-Siyonist baronlar, aracı konumuyla, araya girecek, büyük kukla özgür bıraktırılacak ve özerklik elde edilecek. Son tahlilde; Siyonist, o bölgenin gizli hâkimi olacak.
Bir toplumdaki tefrika ne kadar derin ve keskinse, emperyalizm ve komprador uşakları o kadar güçlüdür. Toplumdaki tefrikanın ölümü, emperyalizmin ölümüdür. Bakınız Enfâl suresi 46. ayet. Emperyalizmin en önemli görevi ve gerçek hedefi; toplumları birleştirecek unsurların toplum nazarında küçük düşürülmesidir, yok edilmesidir. O unsura sahip çıkanlarla alay edilmesidir. O unsurları hatırlatacak eylemlerin boğulmasıdır. Her kanaldan o yöne biteviye tazyikatta bulunmaktır. Bu minvalde, küresel emperyalizmin ya da yerli uşaklarının en nihai hedefi; İslâm’dır. İslam’ın, birey gönlüne ve toplum hayatına hâkim olmaması için bütün hassas noktalar gizli işgale uğramıştır. Birey parçalanmıştır, toplum parçalanmıştır. Böylece, bende boy veren, benden beslenen, benim sıcaklığımda ısınan, benim aydınlığımda yaşayan fidanların meyvesini hep başkaları yemektedir.
Eğer akıllı olunmazsa ve akıllı oynanmazsa sevgili ülkem ve canım milletim çok büyük belalarla baş başa kalacak. Evet, birlik ve beraberlik çok güzeldir. Ayrılık duvarlarının yıkılması ve kardeşlik köprülerinin temelinin atılması ve kadim muhabbetlerin tekrar canlandırılması muhteşemdir. Kıyıcı ve korkunç belirsizlikler yok olacak, kirli oyunlar son bulacak ve görkemli umutlar ufkumuza doğacaktır ama bir o kadarda dikenler ayağımıza batacaktır. Aydınlık adamlar, karanlık adamlardan daha hızlı ve akıllı hareket etmezse, güneş doğmadan batacaktır. Aydınlığa, huzura, özgürlüğe, barışa, bağımsızlığa susayanlar ölüme koşmasını bilmeliler. Ölüme koşmasını bilmeyenlerin yaşamaya ve yaşatmaya hakları yoktur. Yaşatmak için ölmek gerekir. Ama bu yüce ruhlara münhasır bir ayrıcalıktır. İnsanlığın yüce ruhlara ihtiyacı vardır.
Şimdi, güneşe feda olma zamanı. Tabi illaki ölmek zorunda değiliz. Ama, ölümü göze alarak yola çıkmak zorundayız. Evet, öldürenler yüreksizler ve bu yüzden sadece kuklalar kullanıyorlar kendileri ölmek yerine. Ama, ölenlerin böyle bir şahsiyetsizliğe imza atmaları imkânsızdır. Zira, ölenler için ya hep ya hiç vardır. Çünkü birdirler. Parçalanamazlar. Zira bilirler ki; ‘’bir insanı öldürmek insanlığı öldürmek gibidir, bir insanı diriltmek insanlığı diriltmek gibidir.’’ Ama, öldürenler için, böyle yüce bir ölçü mevzubahis değildir. Onlar, dünyada ki kârları nedir ona bakarlar ve rantın daha çok öldürmekte olduğunu görürler ve mütemadiyen öldürürler.
Sevgili milletim!
Artık, sende görmelisin oynanan oyunları. Bozmalısın kurulan tuzakları. Bakış açını iyi tayin etmelisin. Zira baktığın pencereye göre göreceksin. Sana açılan pencereleri kapat ve kendi pencereni kendin aç. Yoksa hep yanlış görecek, yanlış yapacak ve ebedi karanlığa mahkûm olacaksın. Senin, bakış açını belirleyecek muhteşem olgular mevcut. Tanrın, önderin, manifeston belli. Eğer, bu üç büyük kaynağa göre bir pencere açarda bakış fırlatırsan dünyaya ve olaylara, her şeyi çok berrak görürsün. Yoksa, hep bulanık göreceksin, boğulacaksın ve tuzakların çelik ağlarına takılacaksın.
Hayata güçlü bir bakış fırlat. İnsanları çok iyi gözlemle. Ayrıntılara dikkat kesil. Sözcükleri iyi tart. Hareketleri iyi takip et. Biliniz ki; fikirde aciz kalanlar, güce müracaat ederler. Acziyet, söze cevap veremeyip zora başvurmaktır. Ve böylece sözün yok edeceği çıkarı, zorla ayakta tutmaya çalışmaktır. Konuşanları sustururlar. İyi işler işleyenleri kötülerler. İttifaktan korkarlar. Ayrılık duvarları örmek için sonsuz mücadele ederler. Kardeşlik filizlerini çiçeklenmeden yok ederler. Muhabbet köprülerini dinamitlerler. Acıların nüksetmesini sağlarlar. Barışı kurşunlarlar. Adaleti boğarlar. Kapitalistler için can verenleri vatan için can veriyor derler. Biteviye koltuk için mücadele ederler. Vatan elden gidiyormuş sorun değildir. Millet esir olacakmış sorun değildir. Yüce erdemler hayattan el ayak çekecekmiş sorun değildir. Yeter ki; düşman olarak belirlenen hedefler yok edilsin ve meydana hâkim olunsun.
Bir yabancı bilgin der ki: ‘’askerlerin vatan için öldüğünü düşünürüz, aslında kapitalistler için ölürler.’’ Yanlış diyenin alnını karışlarım. Yanlış yere çekenin beynine tükürürüm. Söyleyin bana, yüce ülkem için can verdiği söylenen onurlu Mehmetçikler ne için can verdi? Vatanın selamette olması içinse vatan niçin selamette değil? Ailelerinin daha mutlu yaşaması içinse aileleri niçin evsiz, niçin hep acı içinde? Milletlerinin daha müreffeh yaşaması içinse milletleri niçin hep acının madeni ve esir? Bayraklarının özgür dalgalanması içinse nazlı bayrağın boynu niçin bükük? Devletlerinin daha güçlü olması içinse devletleri niçin türap olmak üzere? Buna mukabil kapitalistler hep hâkim, hep hâkim. Hep emrediyorlar, eziyorlar, sömürüyorlar, zulmediyorlar ve biteviye kazanıyorlar, rant üstüne rant ekliyorlar. Yerel boyutta baksanız da böyle küresel boyutta baksanız da böyle. Zira kapitalist her yerde kapitalisttir sadece yerli olanlar küresel olanların köpekliğini ve ajanlığını yaparlar o kadar. Ve, ayrıca, ölenler niçin hep gariban Anadolu çocuğu?
Şimdi doğuyu batıyla, kuzeyi güneyle buluşturacak kardeşlik ve muhabbet köprülerinin temelinin atılması gerekiyor. Birleştirici unsurlar ekseninde. Tam bağımsız büyük Türkiye için. Ayrılık duvarları acilen yıkılmalıdır. Ayrıştırıcı unsurlar yok edilmelidir. Kapitalist zümrenin tahakkümü kırılmalıdır. Demir yumruk masaya vurulmalı ve mikroplu kara-kızıl-yeşil kapitalist eller kırılmalıdır. Her şey açık ve net şekilde halka anlatılmalıdır. Ölüm öldürülmelidir. Korku boğulmalıdır. Cesaret daha fazla cesaret enjekte edilmelidir bünyeye. Dikene basmaktan ve kana bulanmaktan korkulmamalıdır. Zira zafer dikenli yolların sonundadır. Yüce dağ başlarına patikalardan çıkılır. Özgürlüğe giden yol asla temiz değildir. Ama temizlenerek ve temizleyerek gidilir. Adaleti hâkim kılmak zorludur. Zira sermaye mikroplu ve soysuz kapitalistin tutsağıdır. Hazinenin anahtarı onun elindedir. Ekonomi masasına o hâkimdir. Artık, demir yumruklu, güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. Güçlü ve çelik gibi bir orduya ihtiyaç vardır. Güçlü ve caydırıcı müeyyidesi olan bir hukuka ihtiyaç vardır. Ama her şeyden önce ölümü öldürmüş demir yumruklu ve yüce gönüllü bir lidere ve o liderin peşinden ölüme koşabilecek cesareti kuşanmış bir millete ihtiyaç vardır.
İşte özgür ve tam bağımsız büyük Türkiye’ye giden yol budur.
Umutla, muhabbetle, dostlukla, sevgiyle, arkadaşlıkla, kardeşlikle, barışla, özgürlükle, şerefle, onurla, bağımsızlıkla, kitapla, ahlakla ve devrimle kalınız dünyanın en güzel ülkesinin en güzel insanları.
ÖNEMLİ BİR HUSUS:
Son derece modern teknoloji ile işleyen, çok mükemmel organize olmuş, katı disiplinli, ürpertici kapitale sahip, yığınla sadakatli uşağı olan ve her yöne –sinema, spor, tv, fuhuş, içki, kumar, siyaset, ekonomi- el atmış küresel bir şebeke var. Bu şebeke bütün dünyaya hükmeden şebekedir. Bireyi yüreğinden vurup yıkan, toplumların ciğerini söken, toplum tarlasına fitne ve fesat tohumları eken, siyasetleri alt üst eden, tefrikalar yaratıp kardeşlik bağlarını koparan, namuslu aydınları ve liderleri katleden bu şebekedir. Şeytanin önderliğinde hareket etmektedir. Dünyanın her noktasında aracıları vardır. Bu şebekeyle, şebekenin araçlarını kullanarak mücadele etmek imkânsızdır ve bu ahlakide değildir. Bu küresel şeytani şebekeye karşı yegâne vurucu ve yok edici silahımız; ahlaklı bir direniştir. Zira, kitaplı olan ve kitaptan neşet eden yüce ve diriltici ahlakı kuşanmış olan, bilginin cesaretiyle donanmış olan, korkuyu yenmiş, ölümü öldürmüş olan bireyler ve toplumlar bu şebekeyle sonsuz mücadeleye girişebilirler ancak. Çünkü; ahlaklı olan bireyler ve toplumların, bu kirli ve necis şeytani işlerle irtibatı olamaz.
Öyleyse, ahlaklı olan bireyler ve toplumlar; yürekleri ve beyinleri esir alan sinemaya yol bulmazsa, akılları kitileyen ve vicdanları körleştiren yozlaştırıcı spora yol bulmazsa, hastalıkların müsebbibi ve namusların zehiri olan fuhşa yol bulmazsa, beyinleri iğdiş eden içkiye yol bulmazsa, haysiyeti darmadağın eden ve eşlerin hayâsını katleden kumara yol bulmazsa, halkın alın terini gasp eden, vatanı ve dini satışa çıkaran aldatıcı siyasete yol bulmazsa, hazineleri yağmalayan ekonomiye yol bulmazsa, lağım çukurunu andırıp taze beyinleri ve küçücük gönülleri mahveden televizyonlara yol bulmazsa bu kirli ve necis yollar kapanacak, bu yolları açan, yayan, koruyup kollayan necis, alçak, şeytani mahlûklar yok olacaklardır. Son tahlilde; her yönde ve alandaki şeytani tertiplere karşı, her yönde ve alanda kesintisiz ahlaklı direniş sürmelidir. Ve bu direnişin kıvılcımı ailede başlatılmalıdır muhakkak. Temiz bir çevrede devam ettirilmelidir, eğitim hanelerde sürdürülmelidir. Yani, farkında olunan şuurlu ve bilinçli bir direniş. Bu büyük ve keskin mücadelede başarılı olan bir birey ve toplum, sonsuz saadeti ve huzuru, adaletle yaşamayı, bağımsızlığı ve özgürlüğü hak etmiş bir birey ve toplumdur. Gerisi hikâyedir. Ahmaklığa hiç lüzum yoktur. Laf cambazlığına, cerbezeli sözlere hiç lüzum yoktur. İşin aslı, esası budur. Kimseyi suçlamaya gerek yoktur. Aynaya bakmak ve eyleme koyulmak kâfidir.
BÜYÜK OYUN...
Özgür DENİZ - 03.04.2010
Tarih: 03.04.2010
Okunma: 641
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.