ZAMANIN RUHU...
Özgür DENİZ - 03.04.2010
Zamanın sarih bir şekilde ortaya koyduğu keskin ve inkârı imkânsız gerçek şudur ki; Müslümanların üzerine dökülen beton çatırdamaya başlamıştır, sürekli büyüyen aydınlığın sıcaklığıyla. Müslümanların bigünah oldukları, ellerinin tertemiz olduğu deşifre olmuştur. Zaman, Müslümanları aklamıştır. Zaman, ne adil ve güzel bir yargıçtır. Alçakça vurulan yaftalar dökülmeye başlamıştır. Karanlığın küçüldüğü ve aydınlığın büyüdüğü zamanlar yaşanmaktadır. Dolayısıyla, karanlıktan kotarılan çıkarlar aydınlıkta kaybedilmektedir. Böylece, aslında, kimin yobaz, gerici ve ortaçağcı olduğu açık olmuştur. Şimdi, Müslümanlara çamur atanlar, namusluca özür dilemek zorundadırlar, şayet insanlıktan nasipleri varsa. Zaman, her alçağın, ömrü hayatlarında, bir kerecikte olsa, erkeklik göstermeleri zamanıdır. İstenerek olsa gerçekleştirilemeyecek şeyler spontane gerçekleşmektedir.
Ayrıca, bir derin ve güzel nokta da Müslümanların yegane alternatif oldukları saf hakikatinin de spontane açığa çıkmış olmasıdır. Artık, Müslümanlar çok dikkatli olmalıdır. Dinlerinin ve kendilerinin üzerelerindeki netameli oyunlara karşı teyakkuz halinde olmalıdırlar. Geçmişin tekrar ettirilmeye çalışılması, çağa yabancı kalınması, bilimle ilmin çatıştırılması gibi durumlar söz konusu olabilir zımnen. Geçmişten ders alınmalı ama takılıp kalınmamalı. Zaman iyi okunmalı ve zamana uygun hareket edilmeli, ilimle bilimin kardeşliği sağlanmalı. Ahlakla adalet dengesi iyi kurulmalı. İlimde olduğu kadar bilimde de en önde olunmalı. Müslümanlar kesinlikle bilgiye hükmeden taraftır. Bu çok iyi değerlendirilmeli. Karşı tarafın ne ilimle ne de bilimle alakası yoktur. Zaten kaybedişleri de bu yüzdendir.
Zamana, zamanın ruhunu idrak edenler hükmedecektir. Bu doğal bir hakikattir. Aydınlık üretilirken aynı zamanda karanlık üretiliyordur ama bundan bihaberizdir. Buraya dikkat edilmelidir. Şu an ki, farazi aydınlığı üretenler önceki karanlığı üretenlerdir. Artık ürettikleri karanlık hükümsüz kaldığı için aydınlık olarak gösterilen yine bir karanlık üretilmeye gayret edilecektir. Müteyakkız olalım lütfen Mümin ve Müslüman kardeşlerim. Evet, birileri aydınlığın büyümesine yardımcı olabilir ama bu durumu bizler çok iyi kullanmalıyız ve ipler bizim elimizde olmalıdır. Kendimizi kullandırarak yeni bir karanlık üretilmesine asla imkân tanımamalıyız. Çünkü biz aydınlığın dostuyuz. Ne aydınlık bize yabancı ne de biz aydınlığa muhalifiz. Biz dostuz ve aydınlıkla varız. Aydınlık bize muhtaç bizde aydınlığa. Aydınlıktan ödün vermemeliyiz. Biz karanlık dünyanın güneşiyiz. Hem aydınlatmak hem de ısıtmaktan sorumluyuz, insanlığı ve dünyayı.
Zaman bizlere tebessüm ediyor ve cömert davranıyor kardeşlerim. Sorumsuzca hareket etme lüksümüz yoktur. Yaşam sizin önderliğinizde akmaya başlamak için can atıyor. Türkü tadında bir hayat var etmek zorundayız. Adil ve samimi olmalıyız. Temizlenin, arının, örtünün ve insanlığın önüne çıkın ve konuşun. Sesiniz berrak, sözünüz pak olsun. Zincirleri kırın, duvarları yıkın, perdeyi yırtın. Bütün mazlum coğrafyalarda yankı bulsun sesiniz ve sözünüz. Su gibi olun. Damla damla yağın kuruyan-kurutulan topraklara. Sevgiye muhtaç gönüllere. Bütün varlık âlemini kuşatın, zerreden zerrata her şeye coşkunluk ve canlılık katın. Bereket fışkırsın bastığınız topraklardan. Kuruyan her kalp vadisine inecek bir yol bulun. Canlarım benim, bitane kardeşlerim göreyim sizleri.
‘’biz canlı olan her şeyi sudan yarattık.’’ Nur-45
AYRINTILAR
Her anne-baba evlatlarının belli dönemlerini gözleme, kontrol etme imkânına sahiptir. Kimlerle ilişkiye girdiklerinden, kimlerle oturup kalktıklarından haberdardırlar. Ta ki, kendi ayakları üzerinde durma zamanları gelip çatıncaya dek. Ancak o zaman fiili etkileri zayıflar. İşte bunun gibi, bir zamanlar, zamanın şartlarına göre beslenen, büyütülen ve yoları çizilen bazı evlatlarda babalarının kendilerinin her adımını takip için aralarına yerleştirdiği kontrol ajanlarınca her şeyleriyle birlikte ifşa edilmektedir. Kimse yanlış adrese gitmesin. Mektupta gönderen de yabancı değildir. İçeridendir. Sadece idrak edecek beyin lazımdır. Zira evlat büyümüş ve kafasına göre takılmaktadır ve zamana aykırıdır. Besini kesilmiş, kaynakları kurutulmuş, kim oldukları ve harekât stratejileri açık edilmiştir. İşte önümüzde beliren resmin özü budur.
Ağaca çıktı. Geçmiş olsun. Bir ömür karanlıkta, duvarlar arasında geçti. Kim bilir aydınlıkta ve özgür olsa neler yapacaktı. Ama karanlığın krallarının kurbanı oldu. Ülkemizde kirli işler için hep belli kimlikteki insanlar seçilir. Ki müntesibi oldukları kaynak kirli olarak lanse edilsin. Ülkücü gençlik bu ülkede hep kirli oyunlarda öyle ya da böyle piyon olarak kullanılmaya çalışıldı. Cezp edici dünyalık tekliflerle aldatıldılar. Ellerine silah verilip katil olmaları sağlandı. Böylece ülkücülere ebedi katil, faşist, mafya gibi yaftalar takıldı. Ve bu masum Anadolu çocukları en güzel yıllarını duvarlar arasında geçirdiler. Bunların çektiği cezayı muhalif oldukları ya da mücadele ettikleri taraftan hiç kimse çekmedi. Kimisi hala içeride. Bu konuda ‘’habervaktim.com’’ sitesinde 19.01.2010 tarihinde Hasan Karakaya’nın yazdığı ‘’Ağca bana neyi hatırlattı’’ başlıklı yazıyı muhakkak okumanızı öneririm. Çok öğretici ve ülkemdeki derin bir oyunu da ifşa eden bir yazı.
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
Osman GENÇ
27.10.2009 - 11:43
Biz neler yapıyoruz...Bir gün açılımlarla bir gün belgelerle uğraşıyoruz...Ülkemi milletmi her halde sonra bakaçağız iş işten geçince....Başka bir deyişle kaamıza balyoz ininçe...........saygıyla
cebbar korkmaz
31.10.2009 - 12:43
Bu ülke kendi çelişkilerini kendi yaratmıştır bir halkı asimilasyona zorlamak en yanlış olanıdır diyarbakı ceza evinde yapılan işkenceler insanlık dışıdır ölüm kuyuları asit kuyuları tecavüzler yakılıp talan edilen 5.000 köy ve sonuçta bu katliamlardan kaçıp dağlarçıkarak sisteme baş kaldımak saydığım nedenler sadece az bir kısmıdır bunlar türklere yapılsaydı acab sizler ne yapardınız
Osman GENÇ
27.10.2009 - 11:43
Biz neler yapıyoruz...Bir gün açılımlarla bir gün belgelerle uğraşıyoruz...Ülkemi milletmi her halde sonra bakaçağız iş işten geçince....Başka bir deyişle kaamıza balyoz ininçe...........saygıyla
cebbar korkmaz
31.10.2009 - 12:43
Bu ülke kendi çelişkilerini kendi yaratmıştır bir halkı asimilasyona zorlamak en yanlış olanıdır diyarbakı ceza evinde yapılan işkenceler insanlık dışıdır ölüm kuyuları asit kuyuları tecavüzler yakılıp talan edilen 5.000 köy ve sonuçta bu katliamlardan kaçıp dağlarçıkarak sisteme baş kaldımak saydığım nedenler sadece az bir kısmıdır bunlar türklere yapılsaydı acab sizler ne yapardınız