‘’ECEL, ZİL ÇALMAZ.’’ VİVALALİBERTED.
‘’FİKİR YAZISINI, CEBİR PROBLEMİ ÇÖZER GİBİ OKUMALISINIZ.’’ CEMİL MERİÇ.
‘’KİŞİNİN, BİLMEDİĞİ ŞEYİ BİLDİĞİNİ ZANNETMESİ, ONURSUZ BİR CEHALET DEĞİL MİDİR?’’ SOKRATES.
‘’Kim ki, bir düşünce sistemini (sosyalizm-liberalizm-faşizm-kapitalizm-siyonizm vs) benimser, o düşünce sistemi, o kişinin, dostunu, düşmanını, her boyutuyla yaşamını, hayata bakış açısını belirler, tayin eder, işte o düşünce sistemi o kişinin dinidir. O düşünce siteminin kitabı kutsal kitabıdır, o düşünce sitemini kuran insan da ilahıdır.’’ Hiç kimse laga-luga yapmasın, bu kesinlikle böyledir ve dini bilen bir kişi, bu hakikate asla mukavemet edemez. Hem de hiçbir argümanla, hüccetle. Ve bundan dolayı da muhakkak sorumlusunuz ve kaçamayacaksınız. Anlaşılmıştır geçelim.
Bu ülkede, şu ülkede, şu inançta, bu inançta vs. bahusus Türkiye topraklarında yaşayan ve insanlıktan-ahlaktan-adaletten bahsedenler ‘’tek düşman komünizm’’ derken ve bir sinsi ve büyük düşmanı işaret ederken öbür sinsi düşmanları perdelemeye vesile olmuştur ve olmaktadır bilmeden. Ve yine, İslam dünyasına, İslam’dan dolayı düşman olanları dost edinenler ve dost edinenlerle hemhal olanlar vardır, gâvurdan dost olabileceğini sanma hastalığına yakalananlar vardır.
Okuyalım bakalım dostlar, Yahudi’nin, Hıristiyan’ın, Amerika’nın, Fransız’ın zihniyetinin derinliklerini. Ama bu okumayı yapabilmek için, önce, okumamız gerekeni okumalıyız. Bu ülkede, aydın geçinen tabaka asırlardan beridir (bahusus son bir asır) düşman kuvvetlerle saf vatandaş arasında irtibat görevini üstlenmiştir. Ne garip bir ödev! Sanki milletini uyutmak için özel yetiştirilmiş kültür ajanları. Anasını sever gibi emperyalisti sevmesini istediler ve istiyorlar halklarından. Oysa halk, bunları adamdan sayar. Aydın sanır tekliflerine kanar. Oysa onlar, ruhları çürümüş, gözleri kör olmuş, kalpleri kararmış, gövdeleri dağlanmış, kulakları sağırlaşmış sefiller ve korkaklardır. Yemlerine bakarlar. Koyun gibi kurdun peşine takılırlar ve sürüyü götürüp vahşi canavara teslim ederler. Bütün İslam âleminde ki resim, umumiyetle budur. Bahusus bizim halkımız.
Gözümüz var görelim, kafamız var okuyup anlayalım, beynimiz var düşünelim, namusumuz var hayâ edelim, erkekliğimiz var direnelim sevgili halkım! Düşmanlar bir an bile durmamakta, üst üste planlar yapmakta ve sahaya sürmekte. Gerek gizli, gerek açık yapıyor bunu.
Amerika vur diyor, İngiliz ya da bir başkası dur diyor, Rus gel bana, otur kucağıma diyor. İslam toplumlarına hükmeden hainler, işbirlikçiler, satılmışlar, kanı bozuklar susuyor, seyrediyor, direnişi engelliyor, aktif mücadeleyi kırıyor, bilinçleri mahvediyor.
Dış düşman: bu Siyonist olur, komünist olur, faşist olur. Hepsinin hedefi İslam ülkelerini tesir altına almak, halklarına gizliden hükmetmek, değerlerini yağmalamaktır. Ama buna, bu halkların yüksek imanları müsaade etmez ve etmiyor. Öyleyse, o imanı bozmak, tahrip ve tahrif etmek gerek.
İç düşman: malum aydın görünümlü karanlık mikroplar güya halka çıkış yolu gösterirler ama işe yaramaz. Ya da dış düşmanla pazarlıktadır. Halkı kasten oyalarlar. Değerleriyle alay ederek değerlerine yabancılaşmasını sağlarlar ve düşmana benzemesine zemin hazırlarlar.
Kendinin düşmanı olan kendi: bunlarda renk renk, parça parça. Ya hiç düşünmezler, sorgulamazlar ve direkt söyleneni kabullenirler. Aldanmaya meyyaldirler. Kurtarılmaya alışmışlardır. Rahatını bozmak istemez. Keyfine limon sıkana kızar bilakis. Aydın kılıklıların peşine takılır. Ya da bir hizbin ağına takılmışlardır. Canı tatlı, malı kıymetli olanlar ise bir ayrıdır. Tepkisizdir, izzetsizdir, onursuzdur, it gibidir.
Dış düşman, istediği an saldırır ve en ağır silahları kullanmaktan imtina etmez. Siyasi baskı ve sözleşmelerle devletleri yıldırıp kendine bağlar. Yerel yönetimleri kontrol eder, yön gösterir. Misyonerleri ve müsteşrikleri vasıtasıyla, eğitimleri tebdil ederler, zihinleri uyuturlar. Kendilerine çektikleri talebeleri, zehirleyip, ülkelerine gönderirler ve belli mevkilere gelmelerini sağlayarak, uzaktan kumanda ile idareye ortak olurlar. Diğer ülkelere kendilerinden uzmanlar gönderirler her alanda. Ülkelerin, kendi değerleri ekseninde çalışan yüksek beyinlerini ise ortadan kaldırırlar-kaldırttırırlar.
Şunu bilelim ki; bir Müslüman şahıs, inancını, hayata hâkim kılmakla mükelleftir. Bu sorumluluğu idrak eden her Müslüman şahıs, inancını gereke bireyler bazında, gerekse toplum bazında gerçekleştirmekle yükümlüdür. Böyle olmak zorundadır. Bu yolda birçok engelle karşılaşması muhakkaktır. Kaçınılmaz gerçektir. Bu engeller bilinerek hareket edilmelidir. Her şeyin bir bedeli olması doğaldır. Her zaferin yolu, hafif ya da ağır engellerle doludur. Zorluk olmadan kolaylık olmaz. Çiçekli yollardan, insana, ödül sunmazlar. Bir fert bir ülke gibidir. İkisinin de fethi birbirinden zordur. Zaten, engellerin bir kısmı, kendimizden kaynaklanmaktadır. Önce de bunu aşmamız gerekmektedir.
Kendini yenemeyen, düşmanı asla yenemez. Kendini yönetemeyen, dünyayı yönetmeye talip olamaz. Kendini ikna edemeyen, halkları ikna edemez. Bir kısım engel de, düşmanların, planlı, programlı şekilde uyguladıkları yıkıcı faaliyetlerden kaynaklanmaktadır. Müslüman, her iki engelin kaynağını da, çok iyi tespit ve teşhis etmelidir. İnancını hayata hâkim kılma mücadelesinde, neyin nereden geldiğini, düşmanın teknik ve metotlarını, strateji ve taktiklerini araştırıp öğrensin ve ona göre tedbirini alsın, olduğu yerde saymasın.
İslam dünyasının samimi yüreklerine, namuslu aydınlarına, şerefli liderlerine; düşmanlar diyor ki: ‘’Müslümanlara hâkim olabilmek için onların tek dayanağı, tek kaynağı olan İslam’ı yıkmalıyız. Bizi korkutan İslam’ı yok edebilmek için, bütün kuvvetlerimizi toplamalıyız. Aksi takdirde, o bizi yutacak ve eritecektir.’’
İSLAM'I YIKIN, MÜSLÜMANLARI MAHVEDİN...1...
Özgür DENİZ - 03.04.2010
Tarih: 03.04.2010
Okunma: 664
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.