İSLAM'I YIKIN, MÜSLÜMANLARI MAHVEDİN...3...

Özgür DENİZ - 03.04.2010

İslam Âlemi’nin her köşesinde, bu örneklerden binlercesi yaşanmıştır hala da yaşanmaktadır. Garbın bu tutum ve tavrı, garbın fikriyatında ve liderlerinin zihinlerinde önceden yer etmiş, evvelce kararlaştırılmış ve çıkması mümkün olmayacak şekilde kökleşmiş bir tavırdır. Garplılar ve uşakları, bu düşmanlığı bilerek, ciddiyetle, gayet sakin bir tavırla ve yılların tecrübesiyle tatbik ettiler ve ediyorlar. Yapılan her hareketin kasıtlı olduğu muhakkak bilinmelidir. Bu mutlak olarak bilinmelidir ki, düşmanın hırsla yutmak için beklediği İslam Ümmeti’ni, kendi elleriyle, kolay yutulacak bir lokma haline getirmeye çalışan, gece gündüz biteviye bununla uğraşan uşakların metotları da deşifre olsun. Bu uşakların efendilerinin emirleriyle icra etmeye çalıştıkları kahpece görevden daha zalim ihanet ne olabilir ki? Halklarını aldatıyorlar, zayıflatıyorlar, uyutuyorlar, özlerine yabancılaştırıyorlar, dinlerine düşman hale getiriyorlar ve sonunda vampirin ağzına atıyorlar.



İslam ülkelerinde Müslümanlara yapılan yıldırma, sindirme, korkutma harekâtları herkesin malumudur. Halkın içinden çıkmış, halkın değerleriyle barışık yaşayan liderlere yapılanlar hepimizin malumu değil mi sevgili dostlar. Hatta bu yapılanlardan da ötesi yapılmamış mıdır? Büyük baronlar ve küçük uşakları neler yapmadılar, ne acılar çektirmediler ki İslam olanlara. Şimdi bile bizatihi müşahede etmekte değil miyiz yapılanları? Bir hayâ sahibi idareci çıkıp, üstelik en ufak bir direktif, cebir ifadesi olmaksızın, sadece gönüllere seslenerek bir teklif yapıyor. Ardından bir pislik çıkıyor ve tıynetinin icabını ifa ediyor. Ve Müslüman’ım diyenler en ufak bir tereddüt hissine ihtiyaç duymadan bu pisliği vb. öz ve helal sermayesiyle besliyor. Üstelik aynı işi yapan onlarca vatan evladı dururken. Ha sahi aynı pislik(ler), o vatan evlatlarını fundemantalizmle, radikalizmle ve yobazlıkla damgaladı değil mi? Onları beslemekten korkarız değil mi? Yoksa hafazanallah lanetleniriz değil mi? Ah bir kerecikte olsa kendi kafamızla düşünmeyi becerebilsek. Bir kişiye, bir kuruma ve bir izm’e göre düşünmeyi bırakabilsek. Allah’a göre düşünebilsek.



Haçlı Seferleri devam ediyor dostlar. 1968 yılına kadar Başkan Johnson’un Orta Doğu ile ilişkiler müsteşarı olan E. Rusto konuşuyor:



‘’Bilmemiz gerekir ki, İslam devletleriyle bizim aramızda mevcut olan ihtilaflar, ne devlet ihtilafı ne de millet ihtilafıdır. Bu ihtilaf İslam ile Hıristiyanlık arasındaki anlaşmazlıklardır. Ortaçağdan beri İslam ile Hıristiyanlık arasındaki çarpışma şiddetli bir kin ve gayz ile dolu idi. O savaş, aynı kin ve gayz ile, fakat başka suret ve şekilde, başka usullerle devam ediyor. Bir buçuk asırdır, İslam, garp sultasına boyun eğdi. Ve İslam medeniyeti Hıristiyan medeniyetine yenildi. Tarihin seyri gösteriyor ki, Amerika, felsefesiyle, inanışlarıyla, nizamıyla ve her şeyiyle batı dünyasının ayrılmaz parçasıdır. Bu özellikler Amerikanın İslam Âlemi’ne düşman olarak kalmasını gerektirmektedir. Eğer aksini yaparsa, her şeyini inkâr etmiş olur. Bu yüzden, İslam’a karşı her zaman garbın ve Siyonist devletin yanında olmak zorundadır.’’



Rusto, Orta Doğu’da ki sömürgeciliğin ana karakterinin de İslam’ı yok etmek olduğunu ifade etmektedir. Her şey Haçlı Seferleri’nin kılıf değiştirmesinden ibarettir. Öz aynıdır. İsrail’in kurulması da hep bu gayelere matuftur.



Randol Teşril konuşuyor:



‘’Kudüs’ün Müslümanlardan alınması, Hıristiyan ve Yahudilerin müşterek arzu ve hayalleriydi. Kudüs alındığında iki tarafın sevinç ve süruru birebirlerinkiyle yarış halindeydi. Kudüs Müslümanların elinden çıkmıştır artık. Yahudi havrası, ileride yapılabilecek her hangi bir Müslüman-Yahudi antlaşmasında ‘Kudüs kesinlikle ve ebediyen Müslümanlara verilmeyecek’ kararını almıştır.’’



Bugüne bakınız, hala aynı düşünce devam etmektedir, aynı beyanlar dile gelmektedir. Bütün Garp Âlemi aynı fikirdedir. Bundan kuşku duymamak gerekir. Bunu, deli saçması olarak gören, aydın görünümlü karanlıklara da, asla inanmayınız sevgili dostlar.



Sömürünün karşısındaki yegâne engel; İslam’dır. Bunu Garp Âlemi çok iyi bilmektedir. Yerli uşaklar gözlerden kaçırmaya uğraşsa da.



Lawrence Brawne konuşuyor:



‘’Avrupa sömürüsünün karşısında ki yegâne engel, İslam’dır.’’



İngiltere eski başbakanı Gladstone konuşuyor:



‘’Kur’an, Müslümanların ellerinde bulunduğu müddetçe, Avrupa, Doğu’ya ebediyen hâkim olamaz.’’



Komünizmin de, emperyalizmin de, Hıristiyanlığın ve vs bütün dinlerinde, liberalizmin de, faşizmin de, hepsinin babası Siyonizmcin de yegâne muhalifi, alternatifi İslam’dır. Gözler görmek istemese de, kulaklar duymak istemese de, kalpler hissetmek istemese de, beyinler düşünmek istemese de, bu ölümsüz bir hakikattir sevgili dostlar.



Kızıl Özbekistan’ın, Komünist gazetesinde, Özbekistanlı bir yazar, 22 Ocak 1952 tarihli yazısında yazıyor:



‘’İslam’ı, tamamen yok etmeden, komünizmin yerleşmesi imkânsızdır.’’



Hıristiyanlarca yayınlanan ‘’İslam Âlemi’’ isimli mecmuada neşrettiği makalede Asheia Bowman yazıyor:



‘’Bir Hıristiyan milletin, İslam’a giripte, sonra tekrar Hıristiyanlığa dönmesi, vuku bulmamıştır ve mümkün de değildir.’’



İsrail eski başbakanlarından Ben Gurion konuşuyor:



‘’Korktuğumuz şeylerin en tehlikelisi, İslam Âlemi’nde, Müslümanları, Muhammed gibi idare edecek birinin çıkmasıdır.’’



İslam’ı, tüm bu kirli, fasit, karanlık düşüncelerin temsilcileri, sadece gaye ve emellerine engel teşkil eden bir set olarak görmüyorlar, aynı zamanda kendi vatanlarında da tesis ettikleri, alçak düzenleri içinde, yegâne tehlike olarak görüyorlar. Bu da başka bir derin gerçektir dostlar.



Yaptığı basın toplantısın da, Salazar ötüyor: 



‘’Uygarlığımız için asıl tehlikeyi Müslümanlar teşkil ediyor.’’



Gazetecilerden biri soruyor:



‘’Ama, Müslümanlar, kendi aralarındaki ihtilaflar ve münakaşalarla meşguller.’’



Salazar cevaplıyor:



‘’O ihtilafları, bize çevirecek birisi çıkar diye korkuyorum.’’



Aslında esasında bütün yazının özünü bu diyalog yansıtıyor. Bütün yaptıkları İslam ülkelerinin arasına nifak sokmak, ülkelerin kendi içlerinde de halkların arasına nifak sokmak. Ve o ülkelerin liderlerini, basınını, silahını, ekonomisini ele geçirip ülkeyi zayıflatmak. Ülkelerin başlarına da dinle bağı olmayan liderleri-basınları-silahları-sermayeleri oturtmaya çalışmak. Böylece o ülkenin yekpare iradesini ele geçirmek. Ekonomik alanda da kendilerine boyun eğecek zenginler türetmek. Uyanık olmalıyız.



Gardner konuşuyor:



‘’Haçlı Seferleri’nin asıl gayesi, Kudüs’ü kurtarmak değil, İslam’ı yıkmaktı.’’
Tarih: 03.04.2010 Okunma: 774

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?