Sözlerimde yanlış varsa şayet, lütfen kanıtlarla çürütünüz! Ama noluyor? Ülkemizin başına İslam’a az çok bağlı olanlardan birileri geliverdi mi ortalık toz duman oluyor. Her şey kesintiye uğruyor. İşler çıkmaza giriyor. Hizmetler engelleniyor. Niye? Müslümanların hizmet yapamayacak kadar kalitesiz-aydınlıktan yoksun olduğu imajını yaymak için. Peki, bunu yaymaya çalışanlar-güya kaliteliler-güya aydınlığın öncüleri ya kendileri ne yaptılar Allah aşkına? Hiç, koskoca bir hiç. Var diyorsanız göstermekle yükümlüsünüz. Yoksa boş-boşa konuşursunuz. Bunu hep yaşadık ve yaşıyoruz dostlar. Ama görmeye, görmek istemeye yürek gerek. Resim malum. Bu halkın çocuklarını eğitim hakkından mahrum bırakmak isteyenler zihnini vahyin inşa ettiği kimseler mi? Bu ülkeyi hukuksuzluğa mahkûm etmek isteyenler zihnini vahyin inşa ettiği kimseler mi? Bu ülkede ki aydınları katledip Müslümanların üzerine atanlar ve gün gelip gerçek yüzleri ortaya çıkanlar zihnini vahyin inşa ettiği kimseler mi? Bu ülkede kamu hizmeti yaparken halkın öz sermayesini kendi hesabına aktaranlar ya da yetkisini kullanarak dış ülkelerle ihale yapma yetkisine sahip olduğu için ekstra ücret alıp ihaleyi bu ülkenin katıksız düşmanlarına verenler zihnini vahyin inşa ettiği kimseler mi? Bu örneklerden istediğiniz kadar verilebilir dostlar. Yani, şimdi yalan mı söylüyorum-konuşuyorum? Bunlar olmuyor mu insanlık aşkına dostlar? Peki, kötülüğü yayanlar ne verdiler bu ülkeye dostlar? Kasalarını keselerini doldurdular. Saltanatlarını muhkemleştirdiler. Ormanları yağmaladılar. Suları kirlettiler. Alın terinizi soydular. Ülkeyi manda ve himayeye mahkûm ettiler. Güçlerini kullanarak bu ülkenin yükselip-yücelmesini engellediler. Ülkemizin ve insanımızın hatta dindaş ve soydaşlarımızın katilleriyle işbirliği yaptılar. Yalan mı ya yalan mı? Şeref, ahlak, haysiyet, adalet, vatan aşkına! Bütün insanlık düşmanları siper almış kendi köşelerinden vatana-ahlaka-adalete saldırıyor. Sözlerimde yanlış varsa şayet, lütfen kanıtlarla çürütünüz! Sevgili ve basiretli dostlarım! Bu ülkede, İslam hep irtica, Müslüman’sa hep yobaz olarak gösterildi. Müslümanların basınları lanetlendi. Aydınları susturuldu. Âlimleri değersizleştirilmeye çalışıldı. Sahteleri çıkarılarak, namuslu aydınların-âlimlerin onurlularına, bu sahtekârlar yüzünden çamur atıldı. Din bunlar yüzünden kötü gösterildi. Din karmaşıklaştırılmaya çalışıldı. İnsanlardan gerçekler gizlendi. Bu kesim hep sakıncalı olarak yaftalandı ve insanların uzaklaşması sağlandı. Fasılalı olarak yapılan darbelerle insanımıza ve kültürümüze büyük darbeler indirilidi. Böylece, herkes, onların-düşmanların kucağına düştü. Dediklerine kandı. Emeklerini, onların ürettiklerine akıttı. Bir kerecikte olsa kimse kendi kafasıyla düşünmedi. Ulan, bunlar böyle söylüyor ama ya gerçek böyle değilse demedi. İnsanlar, İslami eksende yayın yapan basınları korkudan okuyamaz oldu ya da beni de damgalarlar, yobaz derler diye gocundu. Âlimlere itibar edersem bana ne derler diye şüpheye düştü. Hatta, Müslüman’ı, Müslüman’a damgalattılar. Böyle olunca da saf Müslümanlar inandı. Münafıkça yaşayanlar, Muvahhitçe yaşayanlara tahammül edemediğinden ve menfaati zedeleneceğinden Muvahhit olana damga vurmaktan gocunmadı. Artık uyanalım, okuyalım, gerçekleri görelim ve bir daha tuzaklara düşmeyelim dostlarım. Ülkemizi kurtaralım. Halkımız kurtaralım. Kültürümüzü kurtaralım. Milli-manevi değerlerimizi kurtaralım. Geleceğimizi kurtaralım. Ahiretimizi kurtaralım. Hesap gününde utanmayalım. Alnımız ak, yüzümüz pak, gövdemiz pek ve mekânımız cennet olsun. Geliniz, hep birlikte düşünelim, Allah aşkına, ne olur, lütfen! ‘’Hesap gününün sahibidir.’’ Fatiha–3 Evet, neymiş efendim? Bir hesap günü varmış ve o günün sahibi varmış ve bizleri bekliyormuş. Şimdi, zihnini, bu yüce ilkenin inşa ettiği kişi, bu dünyada ihanete yelken açabilir mi? Kendi lideri-şeyhi söylese de yanlış yapabilir mi ve buna hakkı var mı? Zira hesap gününde Erbakan’a-Tayip’e-Bahçeli’ye-Baykal’a vs tabi olup söylediklerini ifa ettiniz mi diye sorulmayacak asla. Bilakis, gönderilen Elçi’nin-Resul’ün-Yegâne Yüce Önder’in izini takip ettiniz mi? Dediklerini yaptınız mı? O yanıma geldikten sonra topuklarınızın üzerine geri döndünüz mü? Diye sorulacak. Bunu biliniz. Orada, dünyadayken SP’nin-AKP’nin-MHP’nin-CHP’nin vs peşinden gidip bu organizasyonların ilkelerine sadık kalarak yaşadınız mı? Yaşamınızı bu organizasyonların ilkelerine göre şekillendirdiniz mi? Diye sorulmayacak kesinlikle. Bilakis, yaşamınızı gönderdiğim Din’e-Yüce İslam’a göre tanzim ettiniz mi? Dinin emirlerine uydunuz mu? İyiliği emredip kötülüğü yasakladınız mı? Diye sorulacak. Bu ayeti çok iyi idrak etmeliyiz. Tahminsiz derinliğe sahip bir söz bu. Bu dünyada ki, hatt-ı harekâtımızı tayin eden bir ayet. Tansıklı iki kavram. Hesap ve gün. Demek ki, günü gelince, hesap verilecek. Bu iki yüce kavramı idrak eden beyin, olayın vahametini görür ve akıllı olur. Ahmaklığı, sahtekârlığı, yalancılığı, geri zekâlılığı bırakır. Yanlışlarından ve yalanlarından dolayı, kendisini terk edeni değil, kendi kendisini suçlar. Öylede olmalı zaten. Dünya da ki siyasi duruşumuzu bile tayin eden-edecek bir sözdür bu. Zira, bu dünya da, İslam’ı yok etmeye ve Müslüman’ı mahvetmeye çalışanların peşlerine takılıp kuyrukçuluk yapanlar dikkate almalılar bu sözü. Peşlerine takılmayan Müslümanları da itham etmeleri ahmaklıktır. Zira bir Müslüman mezkûr sözü dışlayarak hareket etmez-edemez-etmemeli asla. ‘’Her canlı, ölümü tadacaktır. Sizi, bir imtihan olarak, iyilik ve kötülükle deneyeceğiz. Sonunda dönüp dolaşıp Bize geleceksiniz.’’ Enbiya–35 Hesap ayeti ile birlikte düşünelim lütfen. İyilikle ve kötülükle denenmek, muhakkak ölümü tatmak ve hesaba çekilmek. Reddedilemez ve kaçılamaz kader bu. Geri zekâlılığa lüzum yok dostlar. Bu dünya da iyinin ve iyilerin saflarında olmak zorundayız. İlla günahkâr diye bir kardeşimizi terk edip kâfirin-münafığın kucağına düşemeyiz ve bunda haklıda olamayız, hakkımızda yok zira. Ayet belli. Ben söylemiyorum. Yalan mı? Erkeksen yalan de? Ha, şunu hoş karşılarım: ayete inanmayabilirsin ve ben inanmıyorum kardeşim dersin ve bunları kabul etmezsin. Tamam, doğrudur Allah böyle diyor ama ben kabul etmiyorum diyebilirsin ve sana eyvallah çekerim. Ama hem kabul edip hem aksini yapmak kahpeliktir, sahtekarlıktır, münafıklıktır. Bu türü kimse de sevmez. Ayrıca şunu da söyleyebilirsiniz: ben inanmasam da bu ilkeleri benimsiyorum ve dünyanın ancak bu yolla felaha ereceğine inanıyorum ama bu şekilde bir yapı olursa da bireysel tercihlerimi de hür yaşamak istiyorum diyebilirsin. Yine eyvallah ve daha onurlu bir duruş bence. Alçak münafığın duruşundan daha şerefli ve soylu bir duruş ve tercih. Çok net bir örnek vereyim: misal, başörtüsü. Takmayabilirsin ama dinde yok diyemezsin. Din emrediyor ama ben yapmakta zorlanıyorum dersin. Ve güzel dersin, namuslu olursun. Ama dinde böyle şey yok dersen ne olacağını bilirsin. Âlimlere sor. Dostlar yapmak elbet en güzel olandır. Ama kabul edipte yapamıyorum demek seni kurtarabilir. Fakat hem kabul etmemenin hem de yapmamanın sonunu hesap gününde görürsün. Dostlar, dürüst olmak, kesinlikle kaybettirmez kazandırır. İçkiyi de bu örnekte olduğu gibi düşünebilirsiniz. ‘’Kıyamet koptuğu gün herkesin ne olduğu ayan beyan ortaya çıkacak.’’ Evet, yukarıdaki iki ayetle birlikte bunu da düşünün. İmtihan, mutlak ölüm, kıyamet ve hesap. Bu dünya âlimlerin müşterek kanaatleriyle sabittir ki; İmtihan dünyasıdır. İnanmayanı geçiyorum. Zira, İslam-Müslüman endeksli fikir teatisi yapıyoruz burada. Evet, iyilikle ve kötülükle imtihan ediliyoruz. Sonunda muhakkak öleceğiz. ‘’Her nefis ölümü muhakkak tadacaktır.’’ Ve kıyamet muhakkak kopacaktır. Mezkûr ayet malum. Nihayet hesap anı gelip çatacaktır. Yaptıklarımızdan ve yapmamız gerekirken korkup ta yapmadıklarımızdan, söylediklerimizden ve söylememiz gerekirken korkup ta söylemediklerimizden, verdiğimiz kararlardan, seçimlerimizden ve yaşadıklarımızdan, hülasa her şeyden muhakkak hesaba çekileceğiz. Yalan mıyım? Kendi yorumum mu? ‘’Herkes yaptığının karşılığını görecektir. Rabbin yaptıklarından habersiz değildir.’’ En’am–132 Şimdi, bir Müslüman bu ayeti vb ayetleri es geçerek (hâşâ) hareket edebilir mi? Diyelim ki; bir liderin peşinden gidiyoruz ve lider dine muhalif hareket ediyor ya da dine düşman olanlarla kol kola hareket ediyor ve bu yüzden Müslüman’ın başına olmadık dertler açılmasına sebebiyet veriyor. Gayesi de; dünyalığa mülaki olmak. Biz onun peşinden gitmek zorunda mıyız ve gitmezsek o liderin bizi itham etmesi akıllılık mıdır? Kardeşim, Allah bizi gözetliyorsa ve yaptıklarımızın karşılığını şüphesiz verecekse, niye ben bile bile kötülüğe fırsat tanıyayım. İnsan gibi ol ve hareket et, senin peşinden gidebileyim. Yalan mıyım? Kendi yorumum mu? Hani diyorlar ya bazıları; dini sadece sen mi biliyorsun diye (burada genel konuşuyorum, hayatın içinde böyle şeylerle karşılaşılıyor.) Şahsen benim öyle bir iddiam yok ve olamaz da. Başkaları hakkında ise hüküm veremem. Görüyoruz, din gayet açık, dağdaki çobanlarımızın (tahkir yok, o niyetle yapan köpeğin suratına da tüküreyim, zira dağdaki bir çoban bazen profesörüm diye caka satandan bile daha akılı olabiliyor ve isabet edebiliyor) bile anlayacağı derecede açık. | ||
|
KARAR-SEÇİM-KADER...3...
Özgür DENİZ - 03.04.2010
Tarih: 03.04.2010
Okunma: 631
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.