‘’kalemi halkeden ve o yüce nesneyle yazmayı öğreten yüce Allah’a hamdolsun.’’
Şu ülkede, keyifle yiyip içen, hoşvakitler geçirmek için sonsuz gayret içinde olan, dostlarını alıp şatafatlı eğlenceler tertip eden, sokaklara çıkıp sessizce yoksulların hallerini gözleyip çare aramayan, gelene ağam gidene paşam deyip sırtüstü yatan, dünyadaki sefalete göz kapayıp kulak tıkayan, güzel bir maaşla emeklilik hayalleri kuran ve bu yüzden ne tepkisiz-ne tepkili tavır takınan yani güya marifetmiş gibi arafta durduğunu söyleyip kendini azade sanan varsa yazıklar olsun, yuh olsun onlara. Allah kahretsin demeyeceğim, ıslah etsin.
Karmakarışığı düzenleyip, ayıklamak ve basitleştirmek ancak insana ait bir yetidir.
İlk önce, unuttuğum ve bundan dolayı da şu an dile getirmekten gerçekten çok utandığım bir duruma değinmek istiyorum: Elazığ vilayetimizde meydana gelen ve derin üzüntü yaratan depremde canlarını kaybeden insanlarımıza sonsuz rahmet, ülkeme, milletime ve ölenlerin yakınlarına başsağlığı diliyorum. Diğer acılarımız içinde aynı duyguları yaşıyorum.
Depremde canlarını kaybeden ve çıkarcı şerefsizlerin de ihmallerinin kurbanı olan mazlumları kenarda bırakarak aşağıdaki sözlerimi söylediğimi ifade ediyorum.
Deprem, ürettikleriyle müstekbirleşen ve kendini müstağni görenlere haddini bil şamarıdır. Azgın müşriklere uyarıdır. Gerçekte bir hiçsin ihtarıdır. Gücünü ve yerini bil vuruşudur. Mülkün kadar konuş hatırlatmasıdır. Bütün âlemi betonlasan da paramparça kılmak bir ‘’ol’’ a bakar meydan okumasıdır. İnsan gerçekten çok geri zekâlı, çok cahil ve çok nankör. Kendini güçlü-akıllı sanıyor. Kendini mülkün sahibi sanıyor. Kendini müstağni görüyor. Azgınlaşıyor. Oysa ayağı yeri delemiyor, başı göğe eremiyor. Keskin bir gürültü oluşturan sarsıntı karşısında apışıp kalıyor. Tabir caizse salaklaşıyor, sersemleşiyor. Tabi hakkıyla iman edenler hariç. İman eden zaten durumu biliyor. Tevekkül ve teslimiyet halinde.
Beton kadar donuk-kibirli ve soğuk yüz soluyor. Eğilmeye yanaşmayan dik başlar eğiliyor. Bükülmeyen ama belleri büktüren beller bükülüyor. Sert adımlar mecalsiz kalıyor. Asla gizlenemeyecek bir saflaşmış hakikattir bu. Kristalize olmuş bir hakikat. İnsan haysiyetli olmalı. Haddini-kendini bilmeli. Kırılmadan eğilmeli. Ki mutlaka bir gün kırılacak.
Cinayet, Ey zenginlikte güç ve kurtuluş arayan dünya Müslümanları şimdi çok memnun musunuz ve çok güçlü müsünüz? Paranız bol ama izzetsizsiniz. Siyonist önce Arabistan’ın göbeğinde bir savaşçıyı şehit etti, şimdi de o şehidin askerlerini finanse ettiğini iddia ettiği bir zengini şehit etti Macaristan’da. Yazıklar olsun dünya çapında bir teşkilat kuramadınız. Onca doğal zenginliğe rağmen sefalet-esaret içindesiniz, esirsiniz. Yuh olsun! Bir tane Arap kodamanı sefil, Müslüman katili küstah Toni Bıleyire milyonlarca dolar ödüyormuş danışmanlık için. Allah seni kahr-u perişan etsin emi lanet pislik. Zaten ümmet ne çekiyorsa senin ve dünya üzerindeki senin gibi zihni hastalıklı olanlardan çekiyor. İzzeti küffara yakın olmakta arayan soysuzlar. Ulan bunu yazarken ağlıyorum be. Ne biçim bir dünya burası. Bir tanecikte olsa yiğit yok mu bu âlemde be?
Obama, zencileri sisteme entegre ederek kadim bir muhalefeti kırmıştır. Bu büyük bir kazanımdır şeytan için. Bu kadim bir oyundur. Obama dünyadaki zencilere sahte tatmin sağladı. Onları uyuşturuyor. Kadim bir zulmün muhatapları olan zenciler şeytana intisap ettirildi. Yazıklar olsun Obama! Bir iktidar için değmezdi aslında. Kinler nefretler söndü gitti. Tehlike olmaktan çıkıldı. Geçmiş nisyana terk edilecek. Çok acı. Obama ile güya özgürlük geldi. Zencilerinde şeytanın sisteminde bir yerlere –hem de en tepeye kadar- gelebiliyor olduğu görüldü güya. Dünya ülkeleri de sahte avuntulara kapıldı. Şeytana sempati arttı. Ülkem derin yaralar aldı. Milletim derin düşmanlığı bıraktı, isyanı terk etti handiyse. Müslüman’mış Obama! Vay be İslam ne de şereflenmiş! Müslüman ne de izzetlenmiş! Bu adamın Müslüman olmasıyla. Vay reziller, beyni sulanmışlar, zihni hastalıklılar! ‘’Bir Devin Uyanışı–11- Obama‘’ yazımızda değinmiştik ve aynen çıkıyor ifadelerimiz, ne derin bir acı.
Sayın Başbakanım! Gördük ve duyduk ki, 3 trilyona tekabül eden bir servete sahipmişsiniz. Allah çok versin demeyeceğim Allah verdiklerini hakkıyla kullanmayı nasip etsin. Belki daha da fazladır. Evlatlarınızın da hali vakti yerinde şükür. Muhannete muhtaç olmazsınız ve olmazlar. Aç, susuz, çıplak kalmazsınız ve kalmazlar. Öyleyse bütün insanlığı etkileyecek boyutta devasa bir adım atsanız olur mu? Şimdi bu nakiti –ki nakit tatlıdır- garibe, yoksula, muhtaca vs taksim etseniz olabilir mi? Yeryüzüne bir Müslüman olarak asla silinmeyecek bir mühür vurmak istemez misiniz? Zira bu şekilde vurmanız muhal. –Ki bu bütün servet sahibi Müslümanlar için geçerlidir ve siz zamanın ilk örneği olabilirsiniz- zira Müslüman’lara servetle değil güzel ahlakla-adaletli olmakla örneklik teşkil etmeleri önerilmiştir. Nefes alan tek canlı kalıncaya kadar yankılanacak bir hareket bekliyor dünya ve insanlık Müslümanlardan. Lütfen siz ve sizin gibiler gece vakti ay ışığının altında kahvenizi yudumlarken bir düşünün bu naçizane önerimi. Bugüne kadar zengin olalım her şey kolay olacak-para olmayınca olmuyor yanlış telakkileri Müslümanlara kesinlikle felah getirmemiştir ve bundan böyle de getirmeyecektir. Müslüman’ı dünyanın hâkimi kılacak yegâne olgular: güzel ahlakı ve yüce cesareti olacaktır. Asla başkası değil. Zaten servet er geç tuzağa düşürecek ve insanı azdıracaktır hatta dünyaya köle yapacaktır. Ki mülkiyet insanı yere zincirleyen ve kopmaz bağlarla bağlayan, böylelikle bütün erdemlerinin sıfırlanmasına kapı aralayan rezil bir olgudur. Bunu da gördük. Hem de Müslümanlar bazında bile. Yeryüzüne kök saldığını zanneden, gerçek kökünden kesinlikle kopacak ve bu da sefaleti, esareti, izzetsizliği tevlit edecektir. Ki bu olmuştur da. Kör olmayan görür. Şu andaki Müslüman’ların hali pür melali malum. Ayrıca bir olumsuz yanı da şudur bu servet gösterişlerinin: Müslümanlarda ki maddi açlık nüksediyor. Açgözlülük peyda oluyor. Biriktirme hastalığı sadır oluyor. Cimrilik hâsıl oluyor. Zira en tepeler ciddi örneklik teşkil ederler. Ve bu İslam’ın ruhuna kesinlikle münafidir. Şimdi diğer kesimlerde de yanlış algılama olacak. Bu İslam demek ki servet yığmaya bir şey demiyor diyecekler. Demek sosyal adalet komünizmdeymiş yanlış algısına kapılacaklar. Peki, buna değer mi? Bu ciddi ve derin bir ihanet olmaz mı? Felahı uzaklaştırıp güçleştirmiyor mu? Şahit olmaya mı sahip olmaya mı geldik dünyaya? Buna bir karar verip o istikamette hareket etmek gerekmiyor mu? Sahip olmak mı yoksa şahit olmak mı bizi kurtaracak?
‘’Ümmetin önderleri, ümmetin en garipleri gibi olmalıdır’’ büyük imam hz. Ali efendimiz.
Yemin ediyorum Müslüman’ların kaybettiği en derin gerçek nokta burasıdır. Böyle bir lider çıkaydı varya Allah şahidim olsun ümmet dünya yüzünde bu kadar sefalet içinde olmaz ve izzetsiz yaşamazdı.
Orhan Miroğlu, Ahmet Altan vs aynı tipler, geliniz cezaevindeki çocukların özgürlüklerini hep beraber isteyelim ama bir şeyi daha konuşup yapalım. Çocukluklarını yaşaması gereken bu küçücük yavrularımızı panzerlerin, tankların önüne sürenleri ve bununla güya özgürlük mücadelesi verdiklerini sananları lanetleyelim. İfşa edelim. Ve bir daha bunun olmaması için gayret edelim. Yani büyük, bütün ve bağımsız Türkiye için çalışalım. Var mısınız? Samimiyetinizi ispat edin haydi. Özgürlükte, barışta ciddi misiniz gösterin. Yoksa duygusal sömürüyü bırakın. Yemezler efendim. Sizin gerçek gayeniz dindarları saflarınıza çekip, güya milliyetçi denilen kesimi yalnızlığa mahkûm edip bu ülkeyi zafiyete uğratmaktır. Zaten düşünce de namuslu olsanız tek çözüm bellidir ona tabi olursunuz. Siz tırnağı etten söküp koparmaya çalışan birer hain resmi çiziyorsunuz sanki. Zira yazılarınızı okuyorum ve derin tahlile tabi tutuyorum. Müslüman-Türk Milleti’ne derin kininiz var. Bu kesin. Güzel yazıyorsunuz, gerçekten etkileyici, bilgi ve estetik yüklü yazıyorsunuz, ama sahtekârsınız. Keşke namuslu yazsanız. Henüz daha hayatın bile ne olduğunu anlamayacak kadar tecrübeden yoksun çocukların yaptıkları şeyi bilinçli yapıyorlar havasında sunuyorsunuz. İnsaf lütfen. O çocuklar ne anlar özgürlükten ne anlar dağa çıkmaktan, ne anlar gerilladan. Biraz haysiyet lütfen. Ben bu tür şeylerde ‘’buna ancak gülünür’’ diyenlerden değilim ‘’buna ancak küfredilir’’ diyenlerdenim, zira ahlak diye, düşünce namusu diye bir şey var. O çocuklarla, hastalıklı zihinlerin derinliklerinde güya bir İsrail-Filistin görüntüsü anımsatma gayreti vardır. Bunu gören-bilen biliyor. Oysa bu katıksız kahpeliktir. Bir kere Türk Milleti ayrıdır ama o millet kimliğinin altında rezillik yapanlar olabilir bu ayrıdır. Ve rezilleri Türk Milleti ile bütünleştirerek her türlü yanlışı bu millete hamletmek ne kadar doğrudur? Ve buradan çıkarak Türk Milleti’nin, canına-kürt kardeşine düşman olduğunu çıkarmak, onları ezdiğini söylemek ne kadar şereflice bir tavırdır? Vicdanınızla düşünün sulanmış beyninizle değil. Zira beyin değişime uğrar her an ama vicdan daima sabittir ve doğruya vurur. Bu oyunlara gelmeyiniz sevgili-kıymetli-aziz ve şerefli Kürt kardeşlerim. Allah şahidim olsun ki senin hayrına çalışmıyorlar.
‘’Türkler bizim aklımız, bizse onların kuvvetiyiz.’’ Bediüzzaman Said-i Nursi
Taş atan Çocuklar, burada da derin oyunlar var gibime geliyor. Bu çocukların tutsak edilmesi ileri bir zehirli planın adımı olabilir. Tehlikelere sebep olabilir. Üstelik bu bir bilinç doğrultusunda yapılıyor olabilir. Koku ağırlaşmıştır ama bizde kokuyu alacak duyu tıkanmıştır. Ve fark etmek zorlaşmıştır. Şimdi hapishaneler birer eğitim kampı olmuş olabilir ve bazı teröristler orada bilinçli olarak tutuluyor olabilir. Zaten kimse bir şey yapamadığı ve orada kral gibi yaşadığı (bendenize göre muhtemelen böyle) için durması çıkmasından iyidir üstelik orada hâkimdir, emredicidir. Oraya giden çocuklar bunların kucağına bırakılıyor olabilir. Devlet organları bunda çok dikkatli olmalıdırlar. Gereken tedbiri almalıdır. Tabi vatanını gerçek seven varsa.
KARMAKARIŞIK...1...
Özgür DENİZ - 03.04.2010
Tarih: 03.04.2010
Okunma: 749
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.