TÜRK KAVMİ ÜZERİNE DÜŞÜNCE EGZERSİZİ...

Özgür DENİZ - 24.04.2010

Var olduğuna inandığım-inanmak istediğim saf milli aklın-akil adamların zat-ı âlilerine ithafımdır. Her şey ciddi otokontrol dâhilinde yapılmalıdır ve öyle olduğuna inanmak istiyorum. Adımın nasıl atıldığı ve ne yöne çevrildiği bilinmelidir. Hedef kalplerdedir. Seçim önerileri beynin onay kalbin görevidir.

 

BİR:

Bu ülke ve bu millet üzerinde derin bir operasyon var. Zihinsel kodlarla oynanıyor. Adeta mekanikleştiriliyor her şey. Yenidünya düzenine adaptasyon egzersizleri gibi bir şey. Bütün kurumlar işbirliği içinde gibime geliyor.

 

Vatan diskalifiye edildi ama bu kendi eliyle oldu. Çünkü yeni düzende bölgesellik anlamsızlaşacağı için özel vatana da ihtiyaç yoktu. Zira tek dünya devleti ve bu devletin tek vatanı olacaktı. Büyük yürek-öz vatan-öz varlık toprağa düşürüldü tam zamanında. Zira yenidünya düzenine, ancak öz varlık ekseninde üretim yapanlar ve öz varlıktan taviz vermeyenler direnebilirdi. Oyunları ifşa edip bozabilirdi.

 

Sahte özgürlük, verilen görevi layığı ile yaptı. Ateşte görevini yaptı ve yapmaya devam ediyor gibi. Karar hala görev başında. Vatan aldatıldı, aldandı. Yanlış yola saptırıldı ve orada donduruldu. Ve yanlış yerlere payanda yapıldı. Ta ki toplumun doğal olarak dışlamasına kadar düz yola girmesi engellendi. Ve halen engelleniyor.

 

Sert ahlakta saf dışı bıraktırıldı. Zira yenidünya düzenine sert değil sulanmış-yozlaşmış ahlak gerekliydi. Çünkü sert ahlak bir yerde saflaşmayı doğuruyordu. Ve böylece çarka çomak sokuyordu. Öyleyse diskalifiye edilmeliydi ama bunu nasıl yapmalıydı. İyisi mi kendinden doğan nedenlerle olmalıydı. Ve öylede oldu.

 

Sahte özgürlük temel direklere muhalif olarak ve bu toprağın çocuklarının öz vatanlarında parya olmalarını sağlayarak ve bunda direterek görevini yaptı. Bu toprağın çocuklarını dışarıda çözüm aramaya zorladı. Bu toprağın çocukları da korkak çıktı ve çözüm için öz ruhuna değil, bedenden ibaret yerlere-hatta kendine asıl düşman olanlara gitti.

 

Ateşte depremlerle bu toplumu mahvetti. Terakkiyi, tekâmülü engelledi. Yüzyıl geri götürdü bu ülkeyi. Her depremle dine ve değerlere ağır darbeler indirildi. İdealist nesil yok edildi, yeni nesil yozlaştırıldı ve boşluğun esiri kılındı. İlim-irfan itildi ve kör kuvvete tapıldı. Ateş kıskaca alındı. Zira ateşin yakma gücü vardı ve yakardı. Yakması gereken yerlerden yakmaması gereken yerlere yönlendirildi. Yerli görünen yabancılar ateşi adeta işgal etti. Ve doğal yollardan gözden düşürülmeye çalışıldı asıl sahiplenenler indinde. Yakan çakmak da rolünü iyi oynuyor. O da ateşin belli kıvama gelmesinden yana. Burada yozlaştırılmış ahlakta çok bilinçsizce hareketlerin kurbanı oldu.

 

Karar da rolünü iyi yapıyor, vicdani temeli katlettiler neredeyse, halkın doğal olarak vicdani temele güvenini sarsmak istiyorlar. Her güzel şeye karşı çıkıyorlar. Depremin önünü açıyorlar. Sürekli toplum toprağını sallıyorlar. Ki toplum toprağı altüst olsun. Ahenk bozulsun. Yörünge şaşsın. Yolları toz bulutu kaplasın ve kumpaslar kurulup kirli gayeler kotarılsın. Bu toz duman içinde yozlaştırılmış ahlaka yanlış istikamet gösteriliyor. Müthiş bir kumpas içine çekiliyor. Uzak çiftlik sakini güya sonsuz serbestiyet adına yozlaştırılmış ahlaka kol kanat geriyor. Sürüsüne bereket. Çiftlikte sürü bol. Düdüğü çaldığınız yöne dönüyor. Oynanan oyun bir şekilde bozulmazsa bu ülke tepe taklak olacak inanın.

 

Bugüne kadar kimse asıl’ı oynamadı. Hep gölgeyi oynadı. Ya da kimseye aslı gibi hareket etme imkânı tanınmadı. Bu da büyük tehlikelerin kıvılcımı oldu adeta. İhanet içinde olanlara gün doğdu. İstedikleri gibi at oynattılar. Kimin ne olduğu tespit edilemedi.

 

Bilgiden mahrum ve yobazlığın mahkûmu olmuş din müntesipleri de şiddete itildi. Harbi ve bilgili-bilinçli muvahhitlere ağır darbe vuruldu. Bazı muvahhitlerde kapalılığı seçti. Yanlış yaptı. Meydan din tahrifçilerine ve tahripçilerine kaldı.

 

Hülasa herkes yanlış yaptı ve yanlış oynadı. Sonunda yanlışlar bataklığına saplanıp kaldı ve çıkamadı oradan debelenip duruyor elan. Namuslu insanlara da (güzel başkan-asil reis) kimse dönüp bakmadı. Bakacağı ihtimali doğmuşken de güneş battı.

 

Ne acı kaderi varmış Türk Milleti’nin. Yoksa tarih sahnesinden çekiliyor mu? Türk kavmi yüce İslam dininden koptuğu zaman yok olmaya yüz tutacaktır. Ve sürekli becerilmeye çalışılan gizli gayede budur zaten. Türk’ü İslam’dan koparmak. Türk Kavmi’nin yönetici aklı, aklını başına almalıdır. Türk kavminin bekası yüce İslam dinine bağlıdır. Ve yüce İslam dininin bayraktarlığını en güzel şekilde bu kavim yapabilir ancak. İslam’ın yüreklerden çekilmesi Türk’ün tarih sahnesinden çekilmesini tevlit edecektir mutlak şekilde.

 

İKİ:

İnsanlık âlemi kavimler şeklinde vücut bulmuştur. Birbirlerini tanısınlar için. Her kavim kendi toplumsal düzenini kurmakta hürdür. Ama küfür üzerine değil, hak üzerine. Hiçbir kavim kurduğu düzenden dolayı helak olmamıştır. Düzenini küfür üzerine kurduğu için helak olmuştur. Çünkü küfür düzeni her türlü ahlaksızlığı yaygınlaştırmıştır. Hürriyeti boğmuş, vatanı kirletmiş, ahlakı iflasa sürüklemiştir. Ve her kavim kendi bekasını mümkün kılacak şekilde hareket eder, etmelidir. Ama hakikatten sapmadan. Tağutlara tapmadan. Türk Kavmi de kendini korumak, kendine uygun düzeni ihdas etmek zorundadır. Ve bunda hürdür. Varlığını idame ettirmek gibi ödevi vardır. Var oluş kodları vardır ve bu kodlarla yaşamak istemesi ve bu kodları sağlam tutması en doğal hakkıdır. Bu kodları oluşturan unsurlar mevcuttur. Bu kavim asırlarca dünyaya nizamat vermiştir. Dostu az düşmanı çoktur. Bu bir vehim değildir. Bu kavmin özü adalet ve ahlaktır. Cesaret ve asalettir. Belki tabiatında bir hoyratlık vardır ama bu özgür yapısından ve kadim gücünden kaynaklanmaktadır.

           

Tarihin hangi devri kavimsiz milliyetsiz bir devir olmuş. Her devir kavimlerin bir şekilde belirgin olduğu bir devirdir. Kimisi hükmeden tarafta olmuş kimisi hükmedilen tarafta bulunmuş. Kimisi de bağımsız kalmış becerebilmişse. Ama hep bir kavim-millet olarak tarih sahnesinde varolunmuş. Bunu yadsımak olası mıdır? Bana milliyetsiz bir toplum gösterebilir misiniz? Ya da kavim olarak bir kimliği olmayan toplum gösterebilir misiniz? Böyle saçma şey olur mu Allah aşkına? Ama iş Türk kavmine geldiği zaman kahpelik sadır oluyor. Bu kavim kendi varoşlunu sağlamaya çalıştımı hemen faşizm damgasını yiyor.

 

Her kavim kendi kanunlarını üretmez mi ve kendi ülkesinde hâkimiyeti paylaşır mı? Üretir ve paylaşmaz. Türk Kavmi’nin mevcudiyeti, disiplinli, ahlaklı ve adaletli bir otoriteye bağlıdır. Yok oluşu da iç kargaşaya. İç kargaşayı yaratanda disiplinsizlik, ahlaksızlık ve adaletsizliktir.

 

ÜÇ:

Bedendeki kalp çok hassastır. Vatanda ki din gibi. Onun arızalanması tüm bedenin arızalanması demektir. O çürüdümü tüm beden iflas eder. Felç olur. İşte bunun gibi orduda devlet mekanizmasının kalbidir. En büyük güce sahiptir tabiatıyla. Tarihsel süreçte de hep böyle olmuştur. Bırakın kalp üstünlüğünü, biricikliğini korusun. Ama diğer organlar olmadan da anlamsız olacağını bilsin. Diğer organlarla uyumlu olmak zorunda olduğunu hissetsin. Zaten onun yegâne ve büyük hatası, tarihi yanılgısı diğer organlara karşı lakaytlığı olmuştur. Ama bunun da bir bedeli vardı. Ve şimdi düşmanları sevindirircesine bu bedel ödenmektedir. Ne acı. Tabi seçim yapılmıştır ve bedel ödenecektir ama yeniden yapılanma da çok hassas şekilde yapılmalıdır ve bir daha da yanlışa sapılmamalıdır.

 

DÖRT:

Türk’üz diyoruz ama bize ait olanları başkalarından öğreniyoruz. Ne utanç verici bir durum. Sonrada çalışkanlıktan dem vuruyoruz. Kuru çalışkanlık. Lafta çalışkanlık. Türk’ün kültürel altyapısını oluşturan büyük şahsiyetlerini gâvurdan öğreniyoruz. Ne acı. Türk’ün ruhunu ıstıraba gark eden bir durumdur bu. Hallac-ı Mansur’u Massignondan, Mevlana’yı Annamaria Schımmel’den, Yunus Emre’yi Anna Masala’dan, Şeyh Bedrettin’i Dukastan, Radi Fiş’ten, Franz Babinger’den, Hacı Bektaş-i Veli’yi Irene Melikof’tan, Pir Sultan Abdal’ı yine Irene Melikof’tan öğreniyoruz. Ama durmadan Türk’üm doğruyum çalışkanım demekten utanmıyoruz. Peki, kuru kuruya hamasetle övünmek bize ne kazandırdı ve ne kazandırıyor? Artık gerçekçi olmak zamanı değil mi? Küçüklerimizi gerçekten çok iyi koruyoruz ve seviyoruz! Onları iğfal ederek. Şerefsizce ve alçakça, kuduz köpekler gibi saldırıyoruz beden bile olamamış yavrularımıza. Ve o beden olmayı bile ikmal edememiş yavrularımıza kuduz köpekler gibi saldıranları bu asil toplum bünyesinde barındırıyoruz. Ve hala en tesirli tedbirleri almaktan korkuyoruz. Oysa bunu yapanlara verilecek ve yapmayı düşünenlere de en kuvvetli uyarı olacak en büyük-keskin ceza bellidir ve vicdanın sesindedir. Yine büyüklerimize saygıda kusur etmiyoruz hiç! Onlara küfrederek. Töreyi çiğneyip onları taşlayarak. Yurt sevgisi diyoruz ama nasıl sevileceğinden bihaberiz ki ne halde olduğu malum. Allah aşkına şu manzar-i umumiye karşısında övünebilecek ne var? Ne zaman ilim-irfan-kültür temelli bir şeyde övünecek bir başarı elde ettik? Spordaki, şarkı kırması olan boş sözlerdeki sözde başarılarla avunup duruyoruz iki de bir. Bunların da bize ait olduğu kuşkuludur. Zira spora egemen olan öz yapının malı kimdendir? Ki paralarımızı kaliteli diye yabancı sporculara aktarmaktayız. Yalan mı? Şarkı kırmaları zaten bizimle zerre bağı olmayan şey. Zira ne sözler ve ne de o sözleri haykıran özler bizle ilgilidir. Gözümüz kör değil elhamdülillah.

           

BEŞ:

Türkler, niye disiplinli bir toplum var edemediler? Niye evrensel boyutta güçlü bir teşkilat ihdas edemediler? Oysa kadim bir kavim Türk Kavmi. Orduya özel önem atfeden, ordudan en iyi anlayan, savaş oyunları taktiklerinde usta olan ve bu minvalde güçlü yapılar yeni sistemler ihdas eden bir kavim. Ama şimdi ciğeri beş kuruş etmez siyonistin-haçlı sürüsünün ve yerli kimlikli yabancılaşmış hizmetkârlarının tahakkümü altında. Bu nasıl iş? Türk kavmi hep içeriden çökertildi. Hani Bilge Kağan’ın bir sözü var: ‘’Gök çökmedikçe, yer yarılmadıkça bu millet yaşayacaktır. Yeter ki içten bir kaynaşma olmasın.’’ Evet, bu millet hep kalbinden vuruldu. Ama bunu bir türlü idrakte edemedi. Hainler çok disiplinli ve stratejik çalıştı. Türk’ün zayıf noktalarını çok iyi keşfettiler. Bahusus, milli hissiyata duyarlı olduğu varsayılan yapılar üzerinde gizli hâkimiyet kurulmaya çalışıldı ve başarıldı da. Türk Kavmi, kör itaatçiliği, ahmakça sadakati kesinlikle bırakmalıdır. İsyan ahlakıyla donanmalı. Dini duyarlılığını keskinleştirmeli. Dini özüne uygun anlamalı, idrak etmelidir. Tarihini ve tarihindeki kırılma dönemlerini çok iyi öğrenmeli. Bunun nedenlerini detaylıca tetkik etmelidir. Devrimci özelliğe sahip olmalıdır. Milli Dava, kaba ve kof siyasetle verilecek kadar basit değildir efendiler! O ancak ilim ve irfanla, keskin bir duyarlılık ve disiplinli bir hareketle, ahlakla meczolunmuş bir cesaretle yürütülecek soylu bir davadır.

           

Türk Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan dolayı hiç vicdan azabı çekmiyor musunuz Allah aşkına? Gözleriniz yaşarmıyor mu? Niye bu haldeyiz düşünmüyor musunuz hiç? İçim kan ağlıyor. Nasıl bir kompleks içindeyiz baylar? Nasıl bir inançsızlık içindeyiz? Hedefsiz ve pusulasızız. Böyle gitmez baylar, gitmemeli. Silkinmeliyiz kendimize gelmeliyiz. Ne acı ki, sevgili ülkemde hiçbir başarı cezasız hiçbir başarısızlık ise ödülsüz kalmıyor. Bu ne paradoks baylar? Bu ne rezalet? Aydınlarımızda dağdaki çoban kadar inanç yok. Hedefe kilitlenmek, başaracağına inanmak diye bir şey yok. Ülkemde ki bazı organların görevi, bu ülkenin çocuklarına daha fazla acı çektirip bu ülkenin çocuklarını batının kucağına oturtmak gibi gizli bir görevi var sanki. Zira Batı istediği tavizleri koparıp bu ülkeyi istediği kıvama sokunca bunların işine yarayacak. Çünkü, benliğini kaybeden bir halk, benliğini savunanların yanından artık uzaklaşacak ve benliğine yabancılaştığı için benliğine düşman olan organların kucağına düşecektir. Çok aşağılık bir oyun oynanıyor. Bu ülkenin çocukları çok uyanık olmalılar. Tuzağa düşmemeliler.

 

YEDİ:

Ailede hüküm sahibi kimdir? Tabi ki babadır. Adil olmak zorundadır. İnsan olmak zorundadır. Disiplinli otorite kurmak zorundadır. Bilakis itaate layık değildir. Zira bu yüce kanunda da buyrulmuştur. Bir baba ailesini korumak zorundadır. Kendi ailesinde bir yanlışa sapan varsa onu da düzeltmek görevidir. Bir baba, baba taslaklarından benim ailemi düzelt diye yardım isteyemez. Bu adiliktir. Ahlaki değildir. Ama fikir talep edebilir. Bunu da ancak babalığı hak etmiş olanlardan talep edebilir, taslaklardan değil. Bu doğaldır. Ama bu da direkt müdahalede bulunmadan olmalıdır. Baba otoritedir ve disiplini sağlamak zorundadır. Ahlaki kaideler ihdas etmek zorundadır. Bir karar alırken aile bireylerine danışmalıdır. Ortak karar tümleyicidir, ortak hedefe kilitleyicidir. Huzurun, saadetin, başarının koşuludur. Aile içinde aykırı olan fertleri uyarmak görevidir babanın. Ciddi zarar haline gelenleri ayıklamalıdır. Aynen bunun gibi, devlette halkın babasıdır. Kurumlar o babanın elleridir. Evlatlarını o elleriyle idare eder. Görevini yapmayanı uyarır. Bozulanı düzeltir. İlletleşmiş olanı söküp atar. Sökülüp atılan yine de saygılı olmak zorundadır. Otoritedir. Disiplini sağlamazsa otoritesi sarsılır. Ve tesirini kaybeder. Baba biterse çocuklar ölür. Ama adil olmalıdır. Çocukları arasında ayrım yapmamalıdır. Hepsini eşit şekilde sevmelidir. Korumalıdır. İhtiyaçlarına cevap vermelidir. Ahlaklı bir disiplin kurmalıdır.  

 

SEKİZ:

Diyelim bir aile çok güçlü. Ama zamanla büyüyor ve gelişip, genişliyor. Hâkimiyetini perçinliyor. Fakat bir zaman geliyor aile ifsada uğruyor. Çocukları bozulup, dağılıyor. Düzen istikrarını kaybediyor. Disiplin iflas ediyor. Otorite zayıflıyor. Fakat o büyük aileden arta kalan bir nüvenin içinden bir baba adayı çıkıyor ve aile üzerinde hâkimiyet kuruyor. Eski düzeni dağıtıp yeni düzen kuruyor. Ve başka babalarında desteğini alıyor. Eski yapıdan bir tek iz bile bırakmıyor. Kalıp yeni ama öz eski. Kalıp öze uymuyor ama öz naçar kabullenmek zorunda. Kader tayin yetkisi farklı ellere geçmiş. Şimdi bu yeni babaya, ya da yabancılaşmış babaya eskiye göre yaşamayı isteyen çocuklar intisap etmek zorunda mıdır ve buna zorlanabilirler mi? Ve çocuklar o üvey babayı kabullenerek yaşayabilirler mi? Ve o üvey babanın peşinden binlerce üvey baba türemesi olmuşsa o zaman ne olacak?

 

DOKUZ:

İnsanlar millet olarak tarih sahnesinde yerlerini alırlar ama dinlerini seçerler. Milliyetleri ne olduklarını dinleri ise nasıl olacaklarını belirler. Ve insanlar milliyetlerine sahip çıkarlar, bu yadırganamaz. Herkes milletini korumak zorundadır ve korur arkadaş. Bir milleti sevmek başka şeydir. Onun yanlışını onaylamak başka şey. Milletini seversin ama yanlışını onaylamazsın ve yanlış yapılmasını engellersin.

 

Milliyet ne olduğunu belirler din nasıl olacağını tayin eder dedik. Vatan milliyet ise devlet dindir. Milletini sev ama doğru sev yanlış sevme yanlışını tasdikleme. Şimdi birkaç tane beyni sulu tip, milliyetçilik kavramını yanlış algılıyor yanlış yorumluyor diye bu milletin çocukları da reddedecek değildir. Ama milliyetten de bir faşizm çıkarmaları asla uygun değildir ve tasvip edilemez. Milliyeti istese de reddedemez zaten. Zira iradesi dâhilinde değildir. Doğumları gibi ölümleri de birdir. Kürt kardeşlerimizi iyice ayrıştırmaya çalışıyorlar. Tırnağı etten zorla söküp atmak istiyorlar. Dindarları da zihnen kendilerine köle ediyorlar. Dindarlarda garip. Sanki onlar-beyni sulanmışlar tek doğru. Özellikle şu Taraf denilen yazılı kâğıtta bulduğu köşeyi kaybetmemek adına laf eden Hilal Kaplan denilen geri zekâlı. Dindarlar, önce, çöken zihniyet tarafından cahil-yobaz-gerici ilan edildi ve her şey dayatıldı. Şimdi de gerçekte içi boş ama cilalanarak sunulan liberal züppelerinin dediklerine mahkûm ediliyorlar ama bu kendi istekleriyle oluyor. Ulan sizin hiç mi kafanız çalışmaz be? Yazıklar olsun. Ne kadarda cahilsiniz. Oysa en izzetli sizsiniz en akıllı sizsiniz. Tabi Allah’ını unutanın bunlardan ne haberi olur ki? Böylece ne olacak? Güya milliliğe sahip çıkan zümre yalnız kalacak. Onlarda ne kadar ve nasıl sahip çıkıyorlarsa? Dindarlar bu ihanete ortaklık etmemelidirler. Bin yıllık tarih sadece milliyetçi olduklarını iddia edenlerin tarihi değildir. Akıllar başlara gelmelidir tekrar. Bir milletin müntesibi olan ama o milletin bozulmamış evlatlarına düşman olan birkaç tane sefilin insanlığa aykırı hareketlerini bütün bir millete hamledip toptan yargılamak şerefsizliktir. Kurnazlıktır. Ve bunu yapan alçaklar vardır. Doğru tespit, doğru teşhis, doğru çözüm iyi fark edilmelidir.

 

ON:

Daha önce de değindik. Vatan mı kadın mı? Elbette vatan. Vatan kadınların duygusallığına terk edilmeyecek kadar mühim bir unsurdur. Yumuşak yüreklilerle vatan savunusu yapılamaz. Vatan korunamaz. Vatanı korumak ve savunmak için muazzam bir disiplin ve sorgusuz bir itaat gereklidir. Tabi hak üzerinde-istikametinde ilerlendiği sürece. Yoksa haksız vatan savunusu elbet tasvip edilemez ve edilmeyecektir de. Ve kadınlar disiplini bozucu unsurlardır genellikle. Zira onlar rüzgârda savrulmak isterler. Leyla gönüllüdürler. Bu da tabidir. Bu asla kadını aşağılamak değildir. Ama her şeyin bir yeri vardır ve bir özü vardır. Bu da yadsınamaz. Kadın kadınlığını yapması gerektiği yerde ve yapması gerektiği şekilde yapmalıdır. Ve o yerde kadınlığını yaparsa bir medeniyetin yücelmesi ve yükselmesi onun elindedir. Ama kadınlığını yanlış yerde yanlış şekilde yaparsa, bir medeniyet, temeli çürümüş bir bina gibi ya da kökü çürümüş bir ağaç gibi devrilir. Zira kadın, yükselişin ve yücelişin varlık sebebidir.

 

 

 

 

Tarih: 24.04.2010 Okunma: 692

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?