(((1.Surda bir delik. Kapatılmalı. Anlamadınız.
2.Olmayan şey silinemez. Var olan her şeyin resmini çizin. Sonra silinmesi gerekenleri silmeye başlayın. Anladınız.)))
Meselemize geçmeden önce meselenin ehemmiyeti üzerinde biraz duralım. Eğitimin öznesi insandır. Ve, o insanı, ilk eğiten, terbiye eden Halik’ıdır. İnsan varkılındığı anda eğitilmiştir. Önce eğitilmiş sonra da eğitmiştir. Sonra da kullarını eğitmesi için peygamberler göndermiştir Allah. Gaye insanı insan kılmaktır. Çünkü insan eğitilmek için halk edilen bir varlıktır ve eğitilen tek varlıktır. Eğitilmeseydi insan insan olmazdı. Zira bütün varlıklar eğitime tabi olmadan belirlenmiş yaşama tabidir. Ve yaşamını eğitimle belirleyen biricik mahlûk insandır. Ve eğitim en önce olması gereken şeydir. Her şey ondan sonra gelir. Cehalet mikrop gibidir. Bütün hastalıklar ondan tevlit eder. Ama aynı anda bütün hastalıkların panzehiride eğitimdir. Bir milletin ve ülkenin değerini bile eğitilmiş insanı tayin eder.
Eğitim meselesini çözmeden hiçbir meseleyi çözemezsiniz efendiler. Bağımsız vatan, yüksek ahlak, ödünsüz adalet bilinci vermek eğitimin işidir. Eğitim meselesini halledemeyen bir devlet hiçbir meselesini hal yoluna koyamaz. Ve eğitiminde bağımsız olmayan bir devlet eğitim işlerinde tam netice alamaz. Hakeza eğitimini kendi kök dinamikleri üzerinde yapılandırmayan bir devlet asla uzun soluklu bir başarı elde edemez. İrade sahibi ve ahlaklı gençlik yetiştiremez. Binaenaleyh, bir milleti millet mi yapacaksınız önce eğitimini adam ediniz. Bilakis yapılan her şey fasaryadan ibaret olmaya mahkûmdur.
Eğitim fazlalıkları almaktır, olması gerekenleri bırakmaktır. Bir toprağı temizlemeden oradan ne verim alabilirsiniz? Bir ağacı budamadan nasıl yaşatabilirsiniz? Bir bahçeyi temizlemeden nasıl güzelleştirebilirsiniz? İnsanı da eğitmeden insan kılamazsınız? Yani, insan=eğitimdir. Kadın=aile, namaz=din olduğu gibi. Burada fazla detaya girmeyeceğim, zira daha önceden eğitim mevzuunda yazılmış kifayet edecek kadar yazımız mevcut.
Son tahlilde; öğretim teori, eğitim pratik işidir. Sadece öğretiyorsanız ve eğitmiyorsanız abesle iştigaldesiniz.
İlgililere…
Bir ülkenin-milletin-insanın kaderi iki teşkilatın elindedir. Birincisi Milli Eğitim Teşkilatı, ikincisi de Milli İstihbarat Teşkilatı’dır. Bu iki teşkilatı muhkem zeminlere oturtunuz, ahlaklı insanlarla teçhiz ediniz ve üzerine özenle eğiliniz ondan sonra müsterih olarak sonsuz uykuya dalınız, korkmayınız bir şey olmaz. Birincisi ruhların-dinin-ordunun (iç aksanların-yapının) emniyetinden ikincisi de bedenlerin-vatanın-devletin (dış aksanların-yapının) emniyetinden-sıhhatinden sorumludur. Peki, iki yönden de emniyette olan bir insanın-bir milletin-bir ülkenin daha başka ne derdi olabilir ki? Birincisi ahlak, ikincisi de özgürlük-bağımsızlık demektir bir yerde. Peki, ahlakla özgürlüğü-bağımsızlığı mezcetmiş bir milletten daha bahtiyar var mıdır? Bunlardan ikincisini –MİT- daha önceden inceledik, şimdi birincisini –MET- inceleyeceğiz.
Gelelim sadede…
Meselemiz, Nurettin Topçu üstat ekseninden Milli Eğitim Teşkilatı üzerine biraz kelâm etmek.
Nurettin Topçu üstada muhalif olan odakları geçiyorum. Bazı düşmanlıklar kadimdir. Asla bitmez. İslam Türk’e olan düşmanlık gibi misal. Ama bu ismi, arada bir de olsa, yüzeysel bir anmayla da olsa tahattur eden ve güya dostluğunu izhar eden mahfillere sesleniyorum: bu ismi detaylı olarak tanımıyorsanız, eserleriyle beslenmemişseniz, eserlerinden bir praksis-pratik kurma cehdine düşmemişseniz ve hala da kayıtsızsanız, makam ve mevkiiniz ne olursa olsun kesinlikle vatan-din-insanlık gibi unsurlarda bir bilinç ve ideal sahibi değilsiniz. Bunu sonsuz bir farkındalık ve derin bir bilinçlilik haleti içinde ifade ediyorum. Bugüne kadar bu kıymetli ilim-bilim insanı üzerinde çok söz söylendi, övüldü, takdir edildi, hatırlandı vs. lakin, hiç, sözleri temel alınarak, bir hareket-eylem sadır olmadı ya da biz görmedik. Yani güya hatırlanma babında şeyler oldu. Bu insan bu mukaddes coğrafyanın sıcak toprağında açan bir çiçektir. Rengi vardır, kokusu vardır, sıcaklığı vardır, ışığı vardır. Haykıran bir yürektir. Bu insanı tanımayan, okumayan dinden milliyetten dem vurmasın. Tabi din ve milliyet bu insandır demek haddime değil ama okursanız beni anlayacağınızdan zerre kuşkum yok. Tabi ben dine ve milliyete muhalif odaklara söz etmiyorum. Onların uzak durması gayet doğaldır. Benim sözüm, sürekli bu hissiyatlardan dem vuranlara. Bahusus Milli Eğitim Teşkilatı’nın baş sorumlularına. Çünkü mevzubahis olan eğitim ve bir idealistin eğitim üzerine derinlikli mülahazaları. Bu güzel adamın ‘’Türkiye’nin Maarif Davası’’ isimli nadide-muhteşem-muazzam-fevkalade-süper eserini okumadıysanız ve hala o koltuklarda oturuyorsanız yahut okumuş olupta bu süper teorileri pratiğe yansıtmakta duyarsız kalmışsanız bendenize göre o koltukları derhal terk ediniz. Zira sizden bu ülkeye Allah şahidim olsun ki bir gram fayda gelmez. İddiam büyük, boş konuşmuyorum, önce bu insanı laf icabı değil namusluca tanımalısınız, hazmetmelisiniz. Şayet tanımamışsanız, tanımak için çabalamamışsanız ve hala böyle bir niyet içinde değilseniz, siz koltuk için, para için, hoş vakitler geçirmek için yaşayan birisiniz. İdeal için değil. Dava için değil. Vatan ve millet selameti için değil. Eğitim için değil. Gençlik için değil. Zira bu ülkeyi kurtaracak yegâne eğitim teorileridir bunlar. Gençliği, maarifi, muallimi layık olduğu yere yerleştiren ve ülkeyi yüceltecek olan eğitim teorileri. Bu teorileri pratiğe döndürmekte hala duraksıyorsanız o makamları derhal terk ediniz lütfen, hassaten istirham ediyorum.
Şahsen, bendeniz, bu kitabı üç defa azami dikkatle, adeta büyük üstat Cemil Meriç’in tabiriyle ‘’cebir problemi çözer gibi’’ okudum elhamdülillah. Ve 5 e tamamlayacağım inşallah. Yani hakikaten yüreğimden konuşuyorum, duygularımla konuşuyorum, mantığımla konuşuyorum, kitap gerçekten çok güzel, harika, fevkaledeninde fevkinde. Muazzam. Üstelik uygulanabilir teorilerle dolu. Yani, tam ülkemizin güzelliğine ve özelliğine uygun. Milletimizin haysiyetine-hissiyatına layık. Okuyunuz yanılıyorsam söyleyiniz. Ve bir şey daha söyleyeyim mi: sizi haysiyetimle temin edeyim ki, bu kitabı elime almadan önce şahsımın sahip olduğu ve not düştüğü teroilerin yüzde doksan beşi çakıştı biliyor musunuz dostlarım. Aynı şeyleri düşünüyormuşum büyük üstatla. Elhamdülillah.
Bana kızabilirsiniz. Söylediklerimden çılgına dönebilirsiniz. Ya da güceniklik gösterebilirsiniz. Zerre umurumda olursa şerefsizim. Ben bu vatanın çocuğuyum. Ben bu ülke ve bu millet için varım. Ben bu kutsal coğrafyanın oğluysam şayet ve sizler benim kralım değil hizmetkârımsanız benim sizi sorgulama ve yargılama hatta azletme hakkım vardır ama sizin böyle bir hakkınız yoktur. Ben mustazafların safındaysam, ben zulmün çengeline takılmışsam, ben acı çekiyorsam, ben adaletsizliğin girdaplarında naçar ve perişan kalmışsam, ben ahlaksızlığın derin çukuruna düşmüşsem, ben tutsaklığın ıstırabına duçar kalmışsam, ben iyi eğitilememiş insanların günahlarının-suçlarının altında kalmışsam, cinnet geçiren bir gençlikle karşı karşıyaysam, ülkem kirlenmiş ve insanım hastalanmışsa bu sizlerin kayıtsızlığınızdandır. Ben halkımı, ülkemi ve özgürlüğü seviyorum. Bu ülkenin, bu halkın kara bahtını, kem talihini tersine döndürmek istiyorum. Ya da bunu yapmanızı, bu yolda savaşım vermenizi istirham ediyorum. Bu dünyada, bu ülkede, bu halkın bağrında haysiyetli bir yaşamı hak ettiğime-ettiğimize inanıyorum. Eğer vatana ihanet içindeysem-haddimi aşıp haysiyetsizlik yapıyorsam gereğini yapınız yoksa dürüst-samimi-ciddi-yapıcı- adımlar atınız. Şunu biliniz; ülkesi üzerinde düşünmek, ülkesi adına bir şeyler yapma gayretinde olmak ve ülkesini korumak, o ülkede hayatını yaşayan bir vatan evladının en tabii hakkıdır. O ülkenin kaderi üzerine sorular sormak, düşünmek ve çözüm üretmek en birincil görevidir. Sizler o makamlarda bu ülkenin kaynaklarını dilediğinizce kullanmak, yolsuzluklardan servet ve güç üretmek, hiçbir iş yapmadan hoş vakitler geçirmek, gençliğin istikbalini heder etmek, sadece kendinizi, ailenizi ve çevrenizi düşünmek, oynamak, eğlenmek ve statükonun sözcülüğünü yapmak için o mevkilerde bulunuyorsanız kusura bakmayın bana sözünüz ve söz söylemeye yüzünüz yoktur, olamaz. Bilakis, sizler bu ülkeyi yükseltmek, bu halkı yüceltmek, içtimai emniyeti temin etmek, bu devleti tam bağımsız kılmak ve bunun içinde yüce bir milli devrim yapmak gerektiğine iman etmek ve bu yolda acilen harekete geçmek için oradasınız. Kendinizi, sorumluluğunuzu biliniz. Sorumluluğunuzun gereğini yapınız.
Evet, milliyetçi takılan basınların yürekleri yetiyorsa ve milliyetçilik davasında samimi iseler, evvel planda, bir milletin varlık-yokluk davasının yürütüldüğü kurum olan Milli Eğitim Teşkilatı’ndan bu iş başlatılacağına göre, bu, güzel, haysiyetli ve mesuliyetli adamın, bu harikulade eserini gazetelerinde teksir etsinler. Vatanını ve milletini seven böyle bir hizmeti büyük bir şevkle, aşkla, iştiyakla yapar. Evet, beyler, efendiler görelim samimiyetinizi! Sözüm aynı şekilde İslamcıyım diyenler içinde geçerlidir. Gerekirse ben bu işi yaparım sizler yeter ki sayfalarınızı açınız. Yemin ediyorum ekstra bir talebimde olmaz. Zaten olursa bu işin tadı olmaz. İşte size en soylu vatan-ahlak-adalet davası verme hizmeti imkânı, fırsatı, şöleni. Ve işte o zaman güleceğim günleri getirecektir bu memleketin çocukları bana. Koklayacağım güller ferahlatacaktır yüreğimi. Kokladığım çiçekler bir başka kokacaktır. Ocaklar bir başka tütecektir. Şehitlerimiz bizlere tebessüm edecektir sessizliğin derinliğinden. Toprağımız bereketlenecektir. Bu memleketin mayası olan köylü kadınımızın makûs talihi tersine dönecektir. Bu topraklarda en yüce erdemler, türkü gibi yaşamlar neşv-ü nema bulacaktır. Baharımız bir başka olacaktır. Tabiatımızın gözlere yankısı bir başka güzel olacaktır. Dağlarımız daha görkemli görünecektir. Nehirlerimiz daha coşkun akacaktır. Çocuklarımızın ay yüzlerindeki tebessüm daha bir tatlı belirecektir.
‘’İlkokuldan üniversiteye kadar millet mektebini yıkan bir ülkede milli ruhtan ne eser kalabilir? Millet kendini nerede arayıp bulabilir? Milliyetçilik, milletin tarihine gömülü hayat kaynaklarında aranmalıdır. O, dilde ve dinde, sanatta ve devlette bulunur. Düğünlere, şarkılara ve çocukların oyunlarına varıncaya kadar milletin örfleri ile adetlerinde yaşar. Bunların hepsi terk edilince millet varlığı bir vehim, milliyetçilik bir sahte vesika halini alır. Yine bunların hepsi mektepte yapılır ve mektepte yıkılır. Dinde ve dilde, sanatta ve devlette büyük millet varlığımızın sönük bir hayal haline gelerek bize veda ettiği bir devrin yetimleriyiz. Onu yok olmaktan kurtaracak olan yine millet maarifidir.’’ Nurettin Topçu-Türkiye’nin Maarif Davası–32,33.
Evet, makam sahipleri boş işlerle iştigal etmeyi bırakın. Kalıpla oyalanmayı terk edin. Öze inin ve muhtevayla ilgilenin. Yoksa hiçbir iş yapmamış olacaksınız. Öyle mevzuatlar değiştirmekle, öyle anlamsız prosedürlerle oyalanmakla, liselerde dört karne vermekle, önlüğü kaldırmakla bir şey olmaz. Olsa olsa talebeliği katletmiş olursunuz. Disiplini tarumar etmiş olursunuz. İnsicamı nakzetmiş olursunuz. Muallimliği ayağa düşürmüş olursunuz. Maarifin marifetini yok etmiş olursunuz. Dört dönemle, dört karneyle, lüzumsuz prosedürlerle, kuru mevzuatlarla, bol bol kâğıt sirkülâsyonuyla maarifte devrim yapmış sayılmazsınız. Bilakis maarifin maksadı kesinlikle bu değildir. Bu eğitimi katletmektir. Oturunuz düşününüz. İsterseniz fikir danışınız. Eğer hissederek iş yaparsanız daha iyi şeyler yapacağınızdan emin olunuz. Ama hissiyat yoksa, empati yoksa kesinlikle faydasız imzalar atacaksınız. Bakınız böyle alelade şeylerle, üstünkörü düzenlemelerle eğitim eğitim olmaz. Eğitim ciddiyet, disiplin, otorite, ilke işidir. Yücelten ve alçaltan bir unsurdur. Aklınıza değil kalbinize uyunuz. Göreceksiniz daha anlamlı çözüm yollarını keşfedeceksiniz. Gençliği düşünüp geceleri uyuyamayın bakalım nasılda devrimci düşlere yatıyorsunuz ve nasılda mukadderatı tersine döndürecek devrimci hareketlere girişiyorsunuz. Ama sorgusuz sualsiz, düşüncesiz hayalsiz yatıp deliksiz uyku çekiyorsanız elbet yapacağınız bir şey olmayacaktır, elbet akıntıya kürek sallayacaksınızdır. Elbet dokunmamaları için dokunmayacaksınızdır. Yani makamınıza, keyfinize zarar gelmemesi için ihanet içinde olanların çarklarına çomak sokmayacaksınızdır. Ve böylece ülkenin kaderini rüzgâra terk edeceksinizdir. Ve bu ihanettir.