SAĞ-SOL OYUNU...1...

Özgür DENİZ - 03.08.2010

Gerçek şudur ki; dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Asıl hayat ise bambaşkadır. Bu dünyada ihtiyaç gibi görünen ve insanı ihanete dek sürükleyebilen çok şeyin, asıl hayatta zerre misal kıymeti yoktur. Bu dünyayı, egemenliği altına alıp, insanları köleler kılmak isteyen aktörler vardır. Bu aktörler, insanları hakikatten, hakikatin kaynağı dinden ve dinin de kaynağı Allah’tan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Zira, Allah, bu karanlık aktörlerin kirli oyunlarını, planlarını bozmaktadır. Misal; ülkemizde kapitale hükmedenlerden biri olan Aydın Doğan-Koç Grubu vb. düşünelim. Gayesi, gayeleri nedir? Gittiği her yerde krallar gibi ağırlanmak, bir iş yapılırken ilk danışılacak insan olmak, her şeyi tayin yetkisini elinde bulundurmak vs. bir nevi bulunduğu ülkede tanrılık yapmak. Yoksa insanın ne yapacağı olabilir ki? Ve, istese bile, ne isteyebilir ki? Zira, ölümle malul bir mahluktur. Sonsuz değildir bulunduğu dünyada. İşte bu yüzden, bu dünyadaki oyunlara asla kanmamalıyız. Bu kirli oyunların figüranlığını, ajitatörlüğünü, papağanlığını yapmamalıyız. Zira bütün oyunlar aleyhimizedir. Bizler için, Kur’an-ın, huzur, umut, saadet, barış, sevgi, sıcaklık, erdem, kardeşlik, merhamet, şefkat, şeref, hürriyet vb ulvi duygularla süslü asude limanında demirlemekten başka çare kesinlikle yoktur. Bilelim ki; oyun bitince şahta piyonda aynı torbaya konacaktır. Binaenaleyh, bu dünya da haysiyetli yaşamalıyız. Ne kadar çok mülkiyete, ne kadar mühim makama, ne kadar çok kadına vs sahip olsak ta baki değiliz ve bir gün hepsini kaybedeceğiz. Öyleyse… Anlaşılmıştır geçelim.

                             

 

 

 

Dünya da iki blok vardır: Doğu ve Batı bloku. Her iki blokta Materyalizm ve Pragmatizm üzerinde yükselir. Taraflar: Rusya ve ABD dir. Maddi çıkar önceliklidir. Hedef: dünyaya hükmetmektir. Ortak düşman: İslam’dır. İdeolojik araçlar: komünizm ve kapitalizmdir. Belirginleşmiş ifadeleri. Sağ ve sol’dur.

 

           

 

 

Kapitalist dünya, Birleşik Amerika ve Avrupa olmak üzere, kendi arasında ikiye ayrılmış ve aralarında gizli bir mücadele ilan edilmiştir. Dışarıya karşı düşman gözükürken aslında kendi aralarında hep ittifak halinde kalmışlardır. (‘’Avrupa Gerçeği’’ başlıklı yazımızda değinmiştik.)

 

 

 

 

Bundan ayrıca da, her blok kendi içinde, maddi çıkarlar yüzünden, birbiriyle mücadele etmektedir. Düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla, düşmanlarının kucağına düşmektedir bazıları. Yıkamadığını da her türlü kumpasla ve yaftayla yıkmaya çalışmaktadır.

 

 

 

 

 

Nihayetinde, Kapitalist Batının bölünüşü gibi, Komünist Doğuda bölünmüştür. İki blokta da, ayrılıklarla birlikte, çatışmalarda hep sürdü. Bir tarafta zalim, kaba ve katı diktatörlük olabildiğince kuvvetle idamesini sağlarken, bir tarafta güya demokrasi hâkimdi. Gerçek ise, iki tarafın da, aynı değerler üzerinde, hareket stratejilerini belirledikleriydi. Ama, dünya da vuku bulan şeyler, halk yığınlarına hep gizli kalmıştır.

 

 

 

 

Son tahlilde ise, iki blokun stratejisi çökmüştür, paradigması iflas etmiştir ama yeni stratejilerle ve aslının fotokopisi paradigmalarla durumu idare etmektedirler. Kendilerini çok iyi maskelemişlerdir.

 

 

 

 

Çok güçlüsünüz ve bütün yeryüzüne egemen olmak ve tanrılık yapmak, insanlığı kullaştırmak istiyorsunuz. Ne yaparsınız? İnsanları birey bazında, topluluklar bazında, milliyet bazında, din bazında, ideolojik bazda bölersiniz değil mi? Sonra da her bölümün başına bir asker dikersiniz ya da dikilmiş olanı elde edersiniz değil mi? Evet, dünya da yapılan ve yapılmakta olan da bundan başkası değildir. Sağ sol oyunu, senaryonun genelleşmiş adıdır.

 

 

 

 

Yeryüzündeki mücadelelerde ve çağdaş ülkelerin birbirleriyle ilişkilerinde, Arapların tarihsel süreçteki iç ve dış mücadelelerinde ve edebiyat alanında bu kirli oyunu somut biçimde görürüz.

 

 

 

 

Bu gelişmeler ortasında, Çinliler ilk kez ‘’Rus Emperyalizmi’’ ifadesini kullanırlar. Ruslarda, Çinlileri ‘’burjuvalıkla’’ suçlarlar. Daha sonra ise, kamplar bir araya gelirler, ararlında köprüler kurarlar, antlaşmalar imzalarlar ve ortak düşmanı belirlerler: İslam. Ve, bu düşmana karşı, birlikte mücadele edeceklerine yemin ederler.

 

 

 

 

Nixson 1972 de Moskova’ya gider. Brejnev 1973 te Washington’a gider. Rusya ABD’nin petrol ihtiyacını temine söz verir. ABD de Rusya’nın tahıl ihtiyacını karşılayacağına söz verir. Artık ezeli düşman oldukları varsayılanlar müttefik olmuşlardır ve düşmanlarını seçmişlerdir: İslam ve müntesibi olan Müslümanlar.

 

 

 

 

 

Doğu Pakistan, Amerikan yardımlarına alışan Hindistan tarafından, Rus malı silahlarla yenilir. Ve Beyaz Saray’ın gözü önünde Hindistan’a takdim edilir.

 

 

 

 

İslam Âlemi’ne dair, bütün acı vukuatların ardında, USA markalı silahlar, Rus yönetimi ve Siyonist ideoloji vardır sevgili dostlar, basiretli okur! İslam Âlemi’nin, şu anki durumunun ardındaki ana sebepler bunlar olmakla birlikte, içteki aptalca çekişmelerin ve mücadelelerinde suçu vardır.

 

 

 

 

Amerika, müttefiki Tayvan’ı feda eder ve Çin, ezilen halkların yükselen seslerini boğan emperyalist bir müessese olarak gördüğü ‘’Birleşmiş Milletler’’e girmekte beis görmez.  

 

 

 

 

Kapitalist sağ ve komünist sol, ikisini de kontrol eden Siyonizm’in direktifleriyle Siyonizm’in çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Bu yüzden bu iki blok arasında bazen anlam verilemeyen gelişmeler yaşanmaktadır. Bu mevzuda en dikkat çeken derin bir ayrıntıda şudur: her iki blokunda, siyasetlerindeki en etkin beyinlerin ve ister sosyalist olsun, ister faşist olsun, ister demokrat olsun, ister muhafazakâr olsun, ister cumhuriyetçi olsun, isterse işçi partili olsun bütün partilerdeki en başarılı yöneticilerin çoğunluğunun kamuoyunca tanınmayan Siyonistler olduğu gerçeğidir.

 

 

 

 

Fakat bu durum, bizi, asla, korkuya ve yılgınlığa sevk etmemelidir. Maneviyatımızı tahribata uğratmamalıdır. Bilakis, daha uyanık, daha stratejik, daha taktik, daha tetik ve daha aktif yapmalıdır. Bu mevzuda mübalağaya kaçılmamalıdır ve kaçanlara da dikkat etmelidir. Zira planlı, programlı hareket eden, Allah’a dayanan, sünneti tatbik eden, kardeşliğini perçinleyen, ahlaki direnişini sağlam tutan, bilinçli ve şuurlu uyanık bir cemaati hiçbir kuvvet Allahın izniyle dize getirememiştir, getiremez ve getiremeyecektir.

 

 

 

 

 

Karşımızdaki düşmanı büyütmekten sakınmalıyız. Aynı zamanda küçük görmekten de kaçınmalıyız. Şunu bilelim: bir amacı olan, amacına tam inanan ve ulaşmak için biteviye planlı şekilde çalışan ve bir önceki paragrafta bahsettiğimiz şekilde hareket eden bir cemaate yeryüzünde karşı koyabilecek hiçbir kuvvet yoktur ve olamaz. Ki bu durumda, zaferi, Allah bize vaat etmiştir. Yeter ki biz kim olduğumuzu, durduğumuz yeri, gayemizi ve görevimizi bilelim ve bu yolda sebat edelim. Gayret bizden takdir Allah’tandır. Sefere çıkalım, zafer gelecektir.

 

 

 

 

Bugün sağcı yarın solcu, bugün solcu yarın sağcı olabilmektedir düşman. Gaye çıkarı korumaktır. İpleri elinde tutmaktır. Ve, insanları harekete sevk eden dini yok etmektir.

 

 

 

 

Dünya ideolojik dönekliğin tiyatrosudur. Artık, bir fikir savaşı meydanı değildir. Hala, bu kirli ve kahpe oyuna, kurbanlar olmaya devam mı edeceğiz? Bu kirli oyundan rant elde ediyoruz diye sessiz mi kalacağız? Bile bile köleler mi olacağız? Buna hakkımız var mı?

 

 

 

 

Yapacağımız şey: aslımıza dönmek, aslımız ekseninde dünyayı analiz etmek, gelişmelere yön verebilmek, konumumuzu belirlemek ve kartımızı açmaktır.

 

 

 

 

Kur’an bize ‘’vasat’’  olmayı emretmektedir. Sağa sola savrulmayı değil. Ve karanlıkta kaybolmayı değil. Olaylara yön ve şekil vermeyi emrediyor. Kur’an bize ‘’sürekli devrimi’’ emrediyor. Durmayı, uyumayı değil. Bir yere vardığımızda her şeyi bırakmayı değil.  

 

 

 

 

Bu oyun, bizim âlemimiz de de- Türk-İslam Âlemi - kahpece yöntemlerle uygulandı. Yerli piyonlar bulundu. Oyunu fark edipte, ifşa etmeye çalışanlar, alçakça metotlarla katledildi. Çoğunluksa aldatıldı ve uyutuldu.

 

 

 

 

Toplumlar, artık kendi sorumluluklarını kuşanarak duruma el koymalıdırlar. Gerçek bir şuurla, pervasızca, menfaatçilik ve fırsatçılıktan uzak bir ihlâsla hem de. Artık, bu kirli oyunların birer basit icracısı olan alçak yöneticileri alkışlamayı, onların peşlerinden gitmeyi bırakmalıyız.

 

 

 

 

 

Bu zamanda en çok ihtiyaç duyulan şey: ‘’çalışan insan’’dır. Sessizce uğraşır, didinir. Bağırıp çağırıp alkışlamadığı gibi, kendisi de ne alkış ister, ne sitayiş, ne de kutsama, ne de bir ödül bekler. Çünkü; bu basitlikler, hep kaybettirdi. Hep ezilmekle sömürülmekle sonuçlandı.

 

 

 

 

Şimdi, zaman, ışığa ulaşmak için, sessizce fenerini karanlığa tutan savaşçı gibi ve madene ulaşmak için sessizce ve tevekkülle durmadan kazma sallayan madenci gibi olmak zamanıdır. Siz çalışacaksınız ve zamanın görkemli bir törenle sunacağı büyük ödülü bekleyeceksiniz.

 

 

 

 

Devlet yapılarına sızdırılmış, üst düzey yerli ajanlar, toplumu sağ-sol olarak böler. Ayrılığı iyice derinleştirir ve kendisini kullanan küresel otoritenin inisiyatifine teslim eder. Çatıştırmak için bütün yasal organlar kullanılır. Birine, diğerine karşı, kendisinin desteklendiği; diğerine de aynı şekilde, öbürüne karşı kendisinin desteklendiği fısıldanır.  Böylece iki tarafta el altında tutulur. İkisi de zayıf kalmalıdır. Güçlenenin üzerine diğer taraf salınır ve güçsüzleşmesi sağlanır. Bu oyun böylece sürüp gider. Bu kahpe oyunun arasında kalan halk ise devleti kuşatan düzenin siyasetini, temel problemleri ve sebeplerini, yöneticilerin kahpeliklerini ve gizli bağlantılarını unutur gider. Hatta, böyle kirli bir oyunda, kendisinin oyuncak gibi kullanıldığını bile idrak edemeyecek hale gelir.

 

 

 

 

1959–1963 yılları arasında Irak’taki Kasım deneyimi, 1949–1966 yılları arasında Endonezya’daki Sukarno deneyimi, 1952–1970 yılları arasında Mısır’daki Nasır deneyimi ve zamanımızdaki Mısır firavunu Mübarek süreci, bütün sıkıntısını, acısını, sefaletini halkın çektiği sağ-sol oyunlarından bir kaçıdır. Bu kirli senaryolarda nice zenginlikler yağmalandı, nice canlar yok oldu, nice enerjiler heba oldu, nice umutlar, hayaller ve düşler kaybolup gitti. Hakikate ulaşma gayretleri sonuçsuz kaldı. İnsanlar yorgun düştü.

 

 

 

 

Kitleleri çatıştırarak iktidarlarını sürdürenler zamanla metotlarını değiştirdiler ve yine uyuyan kitlelerin uykularına devam etmesini sağladılar.

 

 

 

 

 

Bir grup desteklenir ve iktidar verilir. Bütün imkânlar sunulur. Karşıt grup ezdirilir, sindirilir. Bu durum, iş patlama noktasına dayanıp, desteklenen grup sınırları aşıncaya ve ölçüyü kaçırıncaya kadar devam eder. Ve durum tersine döndürülür. Bunların yanında karışıklık çıkarma, sahtekârlık yapma gibi haysiyetsizliği kendilerine yediremeyen insanlara gelince, onlarda, vatan hainidirler, ajandırlar, burjuva uşaklarıdırlar, halka ihanet içindedirler. İrticacıdırlar. Bu yüzden özgürlükleri ellerinden alınmalıdır, kökleri kurutulmalıdır bunların. Oyun bu şekilde başarıyla yürütülmektedir. Bu meyanda, halk yığınları, bütün olan bitene yabancıdır. Gerçeğe yabancıdır. Gerçeği göstermek isteyene bile düşman olmuştur. Söz konusu oyunun aktörü olan yöneticinin iktidarını sürdürmesini sağlayan güçleri unutmuştur.

 

 

 

 

Bu oyunun en tehlikeli yönü: irade edilen millet ve uygulayan yönetici arasındaki karşılıklı ilişkileri koparmasıdır. Milletin tek vücut olmaması için her şey yapılır. İşte bu yüzden, bir grup, devlet başkanını savunsun ve bir grupta karşısında dursun diye, halk bölünüp parçalanır. Zaten, asıl tehlikede, her iki grubunda halktan müteşekkil olmasıdır. Bir grup halk, düzenin bütün organlarıyla desteklediği diğer gruba ezdirilir. Böylece yöneticiler kendilerini koruma altına almış olurlar. Kardeş, kendisini ve kardeşini ezen yöneticiyi kanıyla canıyla malıyla korur. Kardeşine kılıç sallayan kardeş, böylece, otoritenin kanatları altına alınır ve nemalandırılır. Bu ortamdan en büyük rantı elde edenler: fırsatçılar ve dalkavuklardır. Yığınlara yine bir şey kalmaz.

 

 

 

 

Bu durumda, oyunun büyüklüğünü ve ondan kaynaklanan sömürünün ve kötülüklerin boyutlarını düşünmemiz gerekir.

 

 

 

 

Bardak taşınca, sınırlar aşılınca, ölçüler kaçırılınca, yöneticiler ipleri ellerinden kaçırmamak için, hemen saf değiştirirler. Saat sarkacı gibi, ezilen saflara doğru dönmeye başlarlar. İmkânlar onlara sunulur artık. Öfkeler dindirilmelidir. Kinler soğutulmalıdır. Geçmiş unutturulmalıdır. Artık, önceki desteklenen grup, ezdirilmeye başlanır. Sahip oldukları kuvvetin tesiri yok edilir, nemalanma sırası, önceki ezdirilenlerdedir. Devlet imkânları, yeni dost gruba olabildiğince sunulur. Belli süreye kadar, bu grup iktidarda kalır. Bu kirli oyun böylece sürer gider.

 

 

 

 

 

Dışarıdan planlanan, bu kirli ve kahpe oyunun, gerektirdiği şekilde, yöneticilerimiz sürekli olarak zikzak çizerler. Cumhuriyetçilik, ilericilik, işçilerin ve köylülerin haklarının korunması adı altında solculuk oyunu; ılımlılık, gerçekçilik, reform, fırsatların eşitliği, muhafazakârlık adı altında sağcılık oyunu oynanır. Sürekli zikzak çizilir. Sol ile sağ arasında yer değiştirilir ve bunu normal gösterebilmek için bahaneler üretilir. Ama, bu arada, bu yöneticilerin, milletin, ilerlemiş ülkelerin seviyesine yükselmesine yarayacak hiçbir faydalı iş yaptıkları görülmemiştir ve de yapmazlar. Ülkemizi düşünelim.

 

 

 

Tarih: 03.08.2010 Okunma: 693

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?