Tercih nedir? Okuduğumuz gibi tercihtir. Yani muhtelif şeylerden birini seçmektir. Evet, şu şu şu bilmem neler içinden şunu tercih ediyorum yani seçiyorum gibi. Bir nesne, bir yol, bir düşünce, bir parti vs. aslında kavrama baktığımız zaman, içinde bir özgür irade gizli gibi görünüyor. Evet, aynen de öyle olması icap eder. Ama kişi gerçekten özgürse geçerlidir bu ya da devlet bağımsız ise, ki bağımsız olsa bile bir devlet bünyesinde ne kadar özgür tercih yapabileceğimiz kuşkuludur, çünkü o devlete hükmeden güçler belirler bir yerde hayatı. Ama yinede tercihimiz büyük oranda olumlu olur bağımsız bir devlet bünyesinde ya da devlet hükmettiği tebasının öz yapısına uygun tesis olunmuşsa. Bilakis, bir bağımlılık durumunda, şartlı tercih olur yapacağımız tercihimiz. Gizli bir manipülasyon vardır bizim göremediğimiz. Öyle ki; birinin kurallarına tabi olmuşluk hali varsa biz tercih edemeyiz bizim adımıza tercih edilir veyahut zımnen seçeneklerimiz belirlenir ve onların içinden tercih yaparız. Burada özgürlük yoktur. Ya da devletiniz bağımsız değildir ve devletinize açık ya da gizli egemen olanların dayatmasıyla bir tercih hakkına sahipsinizdir.
Bizim ülkemizde çok garip bir durum var. Tercihe zorlanmak. Şimdi bütün tercihleri ele geçirirler. Gün gelir şartlar oluşturulur ve sen istenilen tercihe yönlendirilirsin. Gün gelir yine şartlar oluşturulur ve yine istenileni tercih etmişsindir. Ama burada zoraki bir durum vardır. Şöyle ki; en basitinden bugün anayasa değişikliği mevzubahis değil mi? Evet. Ne yaptılar? Mevcut adalet sistemini zaman içinde dibe vurdurdular çünkü gün gelecek miadı dolacaktı ister istemez ya da geleceğe dair planlanan hedefler vardı. Çarkın aksayarak dönmesini sağladılar ve zamanla da dönülmez hele soktular nihayet halkı mutlak şekilde muhalif kıldılar. Tıpkı orduda olduğu gibi. Oysa önceden düzeni kendileri kurmuşlardı ama baktılar işler şirazesinden çıkıyor halkın taleplerine kulak verdiler yoksa istenmedik şeyler olacak gibiydi. Hemen saf değiştirdiler ve değişikliğe hevesli tarafın saflarında yer aldılar. Ya da önceden adamlarını o saflara monte ettiler. Ama halk bu durumdan bihaber değişikliğe gönül verdi. Fakat istenilen, belirlenen tercihi yapmış oldu. İstediği tercihi değil. Çünkü eskisi kötü. Eskinin aynı kalması aleyhine olacak bunu biliyor. Karşısında bir yeni olarak algılanan bir yapı var mecburen bir tercih yapacaksa yeniden yana yapacak. Ama asla bu yeni onun istediği yeni değil birilerince istenilen yeni olacak. İşte bu insanların seçimlerini, tercihlerini belirlemektir. Ve bizler hep tercihleri belirlenmiş insanlarız. Ta ki özümüz nedir bilesiye ve özümüz istikametinde karar verip kaderimizi bizatihi tayin edesiye kadar.
Napıyorlar insanları çaresiz bırakıyorlar. İnsanlar seçim yapmak zorunda kalıyorlar. Yaşam bunu gerektiriyor ama yaşama hükmeden baronlarda istediklerini dayatıyorlar zımnen. Ta ki özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı ellerimize alasıya kadar devam edecek bu durum. Bugüne kadar hep böyle devam etti. Siyaset bazında olaya yaklaşacak olursak, noldu? Bütün siyasetlerde gizli baronlar yer aldı. Bir siyaseti iktidar yaptılar onların tercih edilmesini sağladılar ve o iktidar aracılığı ile halkı iyice sömürdüler iktidarı kirlettiler ve halkın gözünden düşürdüler ve daha sonra yeni bir iktidar sundular ve onu da kirlettiler başka bir iktidar dayattılar böylece her devrin sömürücüleri oldular iktidarlar değiştiler ama muktedirler asla değişmediler, yani tercih yaptıranlar, seçimleri belirleyenler hep aynı kaldı ve biz hep uyuduk, kendi tercihlerimizi yaptık sandık. Şimdi olanda bundan başkası değil inanın. Ama çarede yok ne hazin! Var ama bize lüks kaçıyor! Nefsimize ağır geliyor! Keşke çare olsa diyoruz sıkıştığımızda ama bir çare olduğu ispat olununca yan çiziyoruz. Eğer samimiysek, İlahımıza, önderimize, kitabımıza koşulsuz tabi olalım ve o istikamette tercihlerimizi belirleyelim ve kaderimizi tayin edelim. Var mıyız? İşte özgür seçim. Hiçbir beşerin tercihlerimizi belirleyemeyeceği bir temel ve o temel üzerinden kendi belirleyeceğimiz tercihimiz.
Bir düzen yaratıyorlar içine adamlarını dolduruyorlar, zamanı gelince adamlarını harekete geçirip yapıyı kirletiyorlar ve düzeni zayıflatacak argümanları piyasaya sunuyorlar böylece halk nazarında itibar kaybına uğratıyorlar. Ya da kurguladıkları düzenin aktörlerine savundukları değerlerin aksine eylemler yaptırıyorlar ve halkın onlardan uzaklaşmasını sağlıyorlar. Kir ve kan üzerine tesis olunmuş ve kirden, kandan beslenen medya tavassutu ile beceriyorlar bunu. Sonra o düzene muhalif bir hareket başlatıyorlar ve orada da adamları hazır oluyor, aynı şeyi orada da tekrar ediyorlar ve zamanı gelince o düzeni de iflas ettiriyorlar ve itibar kaybına uğratıyorlar ve bir yenisini getiriyorlar. Biz sanıyoruz ki her gelen yeni ve temiz oysa hepsi kirli. Noluyor düzeni değiştiren senaristler hep kazanıyorlar ama aktörler kendi çıkarları için halkı eziyorlar ve düzenin işleyişinin idamesi için ses etmiyorlar. Ve bizler, hep bizler adına yapılan gizli tercihlerin kurbanları olmaya devam ediyoruz.
Yalan mı? Yanlış mı? Yani bugüne kadar bundan başka ne oldu? CHP yi zenginlerin kucağına ittiler ve kendini inkâr ettirdiler itibar kaybına uğrattılar ayrıca dine ve topluma muhalif eylemlerin odağı yaparak toplumla arasını açtılar. SP döneminde İmam Hatip Liselerini mahvettiler ve SP yi itibar kaybına uğrattılar, MHP döneminde Apo itini getirttiler ve astırmadılar ve itibar kaybına uğrattılar. Ve bizler bunlara kızarak tercihlerimizi değiştirdik ya da tercihlerimizi değiştirmeye zorlandık yani tercihlerimiz çok derin operasyonlarla belirlendi. Küçük olanlara gidemeyeceğimiz zaten biliniyordu ve gerçektende oylarımız kaybolacak diyerek gidemiyorduk toplum olarak, çünkü istemediğimiz gelir korkusu sarıyordu tam oy vereceğimizde ruhumuzu. Ve ne hazin ki cebren ve hile ile belirlenmiş olan tercihleri yapıyorduk. Şimdi de yapılan şey aynı şeydir. Bugün parlattıklarını yarın söndürmeye çalışacaklardır, yanlış yolda ve söylemlerin tersinde yürüterek. Ve yine kaybedenler bizler olacağız. Ne senaristler ne de aktörler değil.
Evet, bu çarkı kırmalı, bu düzeni bozmalı ve bu oyunu bitirmeliyiz ve kendi tercihimizi yapmalıyız mutlaka. Bilakis hep kaybeden olacağız. Kendi tercihimizi de İlahımız-önderimiz-kitabımız ekseninde yaparsak gerçek özgürlüğe kavuşacağız. Çünkü bu üç temel üzerinde tercih yaparsak asla aldanmayacağız. Yemin ediyorum doğru tercihi yapacağız. Yoksa bizim gibi olanların ahlaksız, adaletsiz, haysiyetsiz, hürriyetsiz düzenlerinin oyuncağı olacağız. Bizim gibi olanlarda bizde olduğu gibi nefis vardır çünkü sevgili dostlarım. Onlar çıkarlarını takip ederler. Kendimiz biliriz!
AYRINTILAR:
BİR: Barış Anneleri halkı ayaklanmaya çağırmış. Ne güzel barış çağrısı değil mi? Bunlar gerçekten anne mi, yoksa annecilik mi oynuyorlar anlamadım? Gaye malum!
İKİ: Taş Atan Çocuklar Yasası çok detaylı düşünülmelidir. Tehlikeler barındırmaktadır. Belki dikkat ediliyordur. Umalım dikkat edilsin! Yoksa tahminsiz neticeler olabilir! Emeklemeden yürümeye kalkan bebek balkondan düşer ve aile buna katlanmak zorundadır dikkat etmediği takdirde! Burada ki oyun malumdur!
ÜÇ: Artık öncüler tasfiye edilmelidir ve yeniden yapılanmaya gidilmelidir. Kirlenme had safhaya ulaşmıştır ve yavaş yavaş toplumun damarlarına yayılmaktadır. Toplumsal intihar olmadan tedavi ediniz lütfen kanayan yarayı! Kirlenen odayı temizlemeseniz bütün ev kirlenir ve evi yıkmak zorunda kalırsınız. Ev yıkılmadan odayı silip süpürün ve odaya ayakkabıyla kimseyi sokmayın.
DÖRT: Bir yazımızda bahsetmiştik. Ortalığı dağıtacaklar ve BM denilen soysuz, kansız, kirli ve insanlık cellâdı örgütü aracı yapmaya çalışacaklar demiştik. Şimdi bunu fazla zayiat vermeden yapmaya çalışıyor siyonistin ülkemize saldığı zehirli yılanın kukla başları. Çünkü baktılar pek istedikleri minvalde yürümüyor işler o zaman plan farklı işler. Tabi yerseniz! Bu oyun bozulacak başka yolu yok. Başka yol bu milletin bozulması olacak çünkü!
BEŞ: Tam Gün Yasası denilen yasayı halkçıyız ve halk adınayız diyenlerin diliyle, toplum adınayız diyenlerin eli yok etti. Bu nasıl halk dili, bu nasıl toplum eli anlayamadım gitti. Gerçi hiçbir zaman anlayamadık! Halkın dili de, eli de artık gerçekten halkın ruhu, vicdanı yönünde yürümelidir. Yoksa halkın ensesinden düşmelidir.
ALTI: Mavi Marmara teslim edilecekmiş. Lütfen dikkat edilsin. Böcekler yuvalanmış, zehirler saçılmış olabilir. Hani şeytana güvenilmemelidir de ondan dedim. Dikkat her zaman iyidir. Şeytan her zaman yeni bir oyun peşindedir! Ve insanla mücadelesi kıyamete dek sürecektir. Ama lanetli şeytan İnşaallah mutlaka yenilecektir.
YEDİ: artık milli eksenli davaların pozitivist-darvinist altyapıda ilerlemesi durdurulmalıdır ve İslami altyapı üzerine oturtulmalıdır. Yoksa hezimetlerden halk sorumlu tutulmamalıdır. Çünkü halk aptal değildir. Siz kendinizi akıllı sansanız da. Düşmanlarıyla dost olanların dostluğuna halk nasıl güvensin? Köküne kurşun sıkana boyun eğene halk nasıl gül sunsun din-vatan-namus aşkına? Ne demek istediğimi çilesini çekenlere sorunuz lütfen meyveyi yiyenlere değil, ağacın kökünde tek damlası bulunmayanlara değil!
SEKİZ: Yapanları yıkmak ya da geride bırakmak, yıkanları yok eder. Herkes haddini ve hududunu bilmelidir. Attığı adımın nereye gittiğini görmelidir. Belirsizliğe atılan her adım, adımı atanın sonunu belirsizliğe mahkûm eder. Ve yapanların attıkları, yıkanların attıkları gibi belirsizliğe gitmez asla.
DOKUZ: Artık temelimizi-özümüzü-ruhumuzu-vicdani kökümüzü ayna yapmalı ve şeklimizi şemailimizi düzeltmeli insan olmalıyız derim âcizane. Bilakis yemin ediyorum mahvolacağız. İhsas edemesekte tehlike çığ’laşmaktadır. Sonsuz ağlaşanlar olmamak için sürekli çığ’laşanı önlemeliyiz.