TARİH VE KÜFÜR-İHANET VE İNFAZ-İDAM VE GÖZYAŞI...

Özgür DENİZ - 03.08.2010

 

TARİH VE KÜFÜR

 

Babasını inkâr edenin ne olduğunu eminim biliyorsunuzdur. Çünkü bunu Kur’an ve hadis’te net olarak ifade eder. Bir varlığınız varsa onu babanızın varlığına borçlusunuzdur. Tarihte bir babadır. Tarihsiz millet talihsiz millettir. Babasız çocuğun da talihsiz çocuk olduğu gibi. Yaslanacağı kimsesi yoktur o çocuğun. Tehlikelere karşı uyaracağı ve şöyle zor zamanlarında sımsıkı saracağı kimsesi yoktur. Çünkü bir devlet, her şeyiyle benzerlik gösterdiği bir önceki devletin çocuğudur. Biz Osmanlı’nın çocuğuyuz. Kimse tarihimiz 80 yıllıktır demesin ve 80 yıldan geride ki atalarını ötelemesin. Ve bu yüzden kaç bin yıllık tarihini inkâra tevessül etmesin ve o tarihe küfre yeltenmesin. Bu adiliği yapan dünyanın en geri zekâlı, en aptal mahlûkudur. İyiyse de kötüyse de tarih senin tarihindir. Tıpkı baban gibi. Babanı ne kadar inkâr edebilirsin? Belki düzeltmek için gayret sarf edebilirsin tabi kötülüklerle malulse. Aynı şekilde tarihinde de talihsizlikler varsa tekrar etmezsin. İyiliklerini alır kötü taraflarını atarsın. O kadar. Şimdi buradan meseleye gelelim: Osmanlıya ve ecdada küfreden bazı kanı bozuklar var. Evet kızmayın. Bir insan ecdadına küfrediyorsa, neslinin dimağında ecdadının değerini düşürmeye tevessül ediyorsa, küllerinden doğduğu devasa bir devlete kasti olarak düşmanlık güdüyor ve onu mutlak kötü olarak görüyor ve öylece zihinlere nakşetmeye çalışıyorsa ben ona şerefsiz de derim, soysuz da derim, alçakta derim. Kimsenin buna hakkı yoktur çünkü. Siz, birisi yanınızda babanıza ağza alınmayacak derece de küfretse ne yaparsınız? Faraza, babanızın, sevmediğiniz bir huyu olsa bile.

 

 

Bakınız kimliğinizi reddedebilirsiniz, ben Türk değilim, ben Müslüman değilim dersiniz ve sahip çıkmazsınız anlarım ama o zamanda değerlerime saygı beklerim velâkin bu kimlikleri kabul ediyorsan haddini bilmeni, hududunu bilmeni ve edepli olmanı öneririm. Ulan şerefsiz, alçak oğlu alçak Abdülhamit sana ne yaptı ki kusuyorsun o şerefli ecdada. Sen onun ayak tırnağı olamazsın şerefsiz. Bir onun yaptıklarına bakalım bir de senin. Hangisi ağır gelir ulan köpek? O insan ki inhitata uğramış bir devleti yıllarca ayakta tuttu. Sen göstersene koyduğun tek tuğlayı bu toplum, bu devlet ve bu millet için. Sen siyoniste itlik yapmaktan başka ne yaptın? Sen Müslüman’a küfretmekten başka hangi beceriyi gösterdin? Sen gizliden Türk’ün varlığına kastetmekten başka hangi işe imza attın? Sen uşaklığın mukabilinde kasanı doldurmaktan başka neyi düşündün? Sen en yakınlarına yüksek makamlar bulmak uğruna devletin gizli bilgilerini satmaktan başka ve çok önemli bir aydını gammazlayıp katledilmesine vesile olmaktan başka ne yaptın? Ve şimdi konuşuyorsun soyunu inkâr eden soysuz. Atası belirsiz şerefsiz. Sevgili dostlar kendini bilmeyen, ecdadına saygı duymayan, tarihine küfreden alçaklara itibar etmeyin ve onlardan kendi adınıza, toplumunuz adına, devletiniz adına medet ummayın Allah aşkına! Yoksa sürgit acı kaderiniz olur. Ve etrafımız, inanın, bu gibi kimliksiz, kişiliksiz, karaktersiz, haysiyetsiz, değer düşmanı, tarih düşmanı, ecdat düşmanı ve hain insanlarla dolu.

 

 

Ve bunlar alın terinizi çalan çıyanlardır, aşınıza ekmeğinize göz koyan yılanlardır, kalbinizi ve cebinizi soyanlardır, vatanınızın dibini oyanlardır. Tamam, Osmanlıya küfreden itleri haklı görelim bir an, peki bu ehl-i küfrün bu vatana yaptığı bir tek hizmet gösterebilir misiniz bana ve bu vatanı Osmanlı döneminden daha ileri düzeye çıkardıklarına dair tek emare var mıdır? Evet, gösterin söz veriyorum bunlardan özür dileyeceğim.

 

 

                                                                     İHANET-İNFAZ

 

İnfaz her zaman ihanetle anılan bir şeydir. Tabi bu bahsettiğimiz ihanet, bilinçli, kasti bir ihanettir. Farz edin ki birini besliyorsunuz, her şeyini karşılıyorsunuz, ona sonsuz güveniyorsunuz, adeta canınızı emanet ediyorsunuz ama o kişi sizi sırtınızdan hançerlemekte asla tereddüt etmiyor, ne yaparsınız Allah aşkına? Lütfen elinizi vicdanınıza koyarak düşünün. İhanet eden bedelini en ağır şekilde ödemelidir ki düşünenlere de ikaz olsun. İhanet, çok rezil bir şeydir. Alçakça bir şey. Katıksız ahlaksızlıktır. Fitnedir, fesattır. Bir devleti, bir toplumu yok edici özelliği vardır. İhanet özellikle münafık tıynetlilerin işidir. Şöyle ki; hain dışarıda olmaz içeride olur, dışarıda olsa zaten ihanete lüzum kalmaz. İçeride olması da münafık kimliğine bürünmesiyle mümkün olur. Yani içinde bulunduğu topluluğa sahtekârca intibak etmesiyle. Bilakis istediğini yapamaz. Çünkü kâfir ihanet etmez zaten, açık açık düşmanlık eder. Kâfir münafıktan daha erkektir. Bu yüzden de münafık her zaman daha tehlikeli addedilmiş ve en ağır cezaya müstahak olmuştur. Dinen de bu böyledir. Bilakis temiz bir bünyede gizlenmesi imkânsızdır. Hain düşmandan bile daha alçaktır. Ve düşmandan daha sert yöntemlerle infazı gerçekleştirilmelidir. Devletleri genellikle ihanetler yıkmıştır. Zaferleri ihanetler hezimete döndürmüştür. Toplumları genellikle ihanetler zayıf bırakmıştır. Dinleri ihanetler yozlaştırmıştır. Binaenaleyh, ihanet insanlığa münafi bir harekettir. Hain zalim, ihanet zulümdür.

 

 

Özele indirgersek olayı, bizim ülkemizi de ihanetler mahvetmiştir. Milliyetçi gözükerek milli varlığa kasteden, dindar gözükerek dine kasteden, halkçı gözükerek halka sırtını dönen, toplumun bünyesine yuvalanmış, devlet içine sızmış hainler bizleri geri bırakmıştır. Sizlere, sizden biri gibi görünüp, oylarınızı çaldıktan sonra, sizleri tedricen zayıf bırakan, her şeyinizin çalınmasına yol açan kanı bozuklar bu ülkeyi siyonistin kucağına atmıştır bilin. Ve, yine bu hainler, ilerlememizi akamete uğratmış, güçlenmemizi, zenginleşmemizi ve müreffeh hele gelmemizi engellemişlerdir. Ordumuzu çökertende, zaafa uğratanda hainlerdir. Tabi toplumunda suçu yok değildir bunda. Sorması ve cevap bulması gerekirdi. Her denilene, her sahte tebessüme inanmaması gerekirdi. Gerçeğe ulaşması ve sahtekârları ayıklaması gerekirdi. Vatan nedir? Din nedir? Çok iyi öğrenmesi gerekirdi. İhanet edenleri asla affetmeyin ey halkımın şerefli evlatları! Ciğerparelerinize kıyanlardan daha hayâsız olan hainlerin en acımasız şekilde infaz edilmesini isteyin. Size güler yüz gösterip sırtınızdan hançerleyerek devletinizi çökmenin eşiğine getirmiş hainleri asla affetmeyin ey halkım! Onlara öyle keskin bir şamar patlatın ki arş sallansın.

 

 

İhanetler hakkında söz söylemesi gerekenler niye susuyorlar anlamıyorum. Hani hassastınız o konularda, en ufak söz edeni hain diye damgalıyordunuz ne oldu size böyle? Hani mukaddesti orası! Hani şehitlere fevkalade önem atfediyordunuz! Hadi konuşun baylar, tek bir söz söyleyin Allah ve insaniyet adına. Şahsım adına mutlaka bekliyorum söylemeniz gereken sözleri. Hem partisel bazda hem de basın bazında. Ki bugüne kadar ne partisel bazda ne de basın bazında tek söz işitmedim. Yani hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Yani hiç mi merak etmiyorsunuz olan bitenleri?  Şayet bu suskunluk devam ederse dışımdan olmasa da içimden edeceğim sözü eminim ki tahmin edersiniz. Ki attığınız nutukları biliyoruz! Köşelerinizden o meydanlara bir ok gibi fırlattığınız cesametli ve cesaretli(!) sözleri okuyoruz. Yoksa hepsi yalan mıydı? Laf olsun icabından mıydı? Hani nerede hassasiyetiniz? Nerede hissiyatınız? Nerede milli duyarlılığınız? Nerede şehitlere sadakatiniz? Nerede kaldı vatan, millet söylemleriniz? Söyleyin bu konuda en hassas olması gerekenler kimlerdir? En yüksek duyarlılık göstermesi gerekenler kimlerdir? Ben edebiyat istemiyorum beyler, ben eylem istiyorum! Ben laf değil iş bekliyorum! Artık karar sizin! Ben küsene değil küstürene bakarım çok muhterem böyyük efendiler!

 

 

                                                           İDAM-GÖZYAŞI

İdam edildiler. Yaşamlarına nokta konuldu. Hem de çocuk denecek yaştayken. Üstelik ihanet nedir bilmezken. Eren kaç yaşındaydı? Kaç yaşındaydı Pehlivanoğlu? Niçin seccadesinde secdedeyken tek dipçik darbesiyle canına kıyıldı Kurumahmutoğlu’nun? Ve küçücük yaşta asılmalarının gerçek nedeni neydi? Acaba, gelecekte o günleri hatırlatıpta, insanları müthiş bir duygusallığa boğup istediğiniz gibi yönlendirmek miydi gerçek gaye? Ve yine neydi sebep bir o yandan bir bu yandan asmaya? Ki bunu o insanların katilleri söylemiyor mu? Hatta bugün yaşamakta olanlar yok mudur o insanlık suçlarını işleyenlerden ve konuşmamakta mıdırlar hala ahlaksızca? Oysa hayalleri vardı, umutları vardı bugünlere dair o idam mahkûmlarının da. İnandıkları davaya sadakatli idiler. İnanmıştılar. Saftılar, masumdular. Kimi aldatılmıştı kimi de bilerek çıkmıştı yola. Oysa kardeştiler. Aynı toprağın çocuklarıydılar. Ne kadarda ayrı kulvarlar da at koştursalar da ve farklı fikirler taşısalar da beyinlerinde. Bir ateş yakıldı hain ellerce ve o ateşe atıldılar. Ki o insanların katilleri demiyor mu ateşin olgunlaşmasını bekledik diye? Fakat hazin bir sonla karşı karşıya kaldılar. Şerefsizce kullanıldılar. Bilerek başlatılan bir kavgaya atıldılar ve kurtarıcılar(!) geldi kurtulamayıp asıldılar. Öldükleri ve öldürdükleri kaldı geriye, ne kendileri kaldılar ne de davaları. İnandıkları ve uğruna biricik nimet olan emanet canlarını verdikleri davaları, şimdi sahtekârların çıkar kapılarını açmak için kullandıkları birer anahtardan ibaret. Mazi oldular ama atiyi tayin ettiler. Varlıksızlıklarında varlık gösterdiler. Yokluklarında varlığa anlam kattılar. Ama yine kullanıldılar. Yine aldatmak için, yine umutları çalmak için, yine hayalleri kirletmek için kullanıldılar. Şimdi de tarihsellikleriyle başkaları kullanılıyor. Yani atiyi belirliyorlar bir yerde. Gençliği yönlendirme de ve kirli emellerde kullanmada istifade ediliyorlar hayâsızca.

 

 

 Şimdi, şu derin gerçeği muhakkak idrak etmeliyiz dostlarım, o mazi bilerek kurgulandı. Asılanlar hep siyonist uşaklarının marifetleri ile asıldılar. Hani hatırlayın ‘’bizim oğlanlar’’ meselesini! Bir gençlik, vatanın ve milletin selameti denilerek, Tam Bağımsız Türkiye denilerek acımasızca katledildi. Oysa ülkelerine hizmet edecek potansiyele ve samimiyete sahiptiler. Birikimli idiler. İdealist idiler. Ama hem o birikimli idealist gençlik harcanmak istendi hem de bu toprağın çocuklarının arasına devasa uçurum açmak istediler ve onların üzerinden gelecekte rant üretmeyi düşündükleri düzeni korumayı amaçladılar. Dolayısıyla acımadılar, vahşi emperyalizmin çıkarları için kurban etiler bir nesli. İstendik bir düzen yaratmışlardı ve o düzeni ancak o düzene uygun bir kimlikle koruyabilirlerdi. İşte o istedikleri kimliklere bir tarih kurguladılar. Ama kendisine yaslanılan tarihe ve o tarihin yapıcılarına ihanet ederek. Sürekli bağlı kalmaları için. Hakikati görseler bile peşinden gitmemeleri için. Bir oradan bir buradan astılar. Bunu bir de alçakça ifade ettiler. Dengeymiş. Batsın sizin soysuz dengeniz. 

 

 

Söyleyin bana, o ölen ve şehit olan gençliğin peşinden gittikleri ideallere ve ülkülere şimdi sahip çıkan kim var? Ne olur vicdanlı olalım var mı birileri? Yok, yok, yok. Şerefsizim yok. Biri vardı, candı o, canandı ama şehit ettiler kahpe bir suikastla. Şimdi bir taraf siyonizmin güdümünde ve halk düşmanı. Para babalarının silahşorluğunu yapıyorlar, beyinleri kirada, vicdanları nasır tutmuş ve bunlar güya dava arkadaşları o ölenlerin. Diğer taraf ise, tavan ve taban arsında ki devasa farklılıkla iştigal ediyor. Birileri de geçte olsa bir damla gözyaşı akıtıyor ama samimiyetsizlikle suçlanıyor. Tamam, siz samimi olunuz beyler. Ne zaman o insanların davalarına sadakatli oldunuz? Ne zaman ağladınız onlar için? Ne kadar bağlı kaldınız seccadesinde secdede iken şehit olan canlarımızın ideallerine? Evet, cevap verin korkmayın. Ben sorarım kusura bakmayın. Umursamıyorsanız sorularımı boş verin kafanıza takmayın. Ama bir yerlerde çakılıp kaldığınızda da suçu bana atmayın. Çünkü benim kitabımda ihanet yazmaz. Ve ben laf etmem söz söylerim. Ben kaç gündür bilmem ne adına ekranlarda gösterilen ve hatıraları tazelenen şehitlerime ağlıyorum. Seccadedeyken dipçikle katledilen bu ülkenin en şerefli evlatlarına ağlıyorum, genç yaşında katledilen çocuklara ağlıyorum. Ben duygusalım beyler ve duygularıma vurulacak bir darbeyi asla unutmam ve unutturmam. Bende böyle bir hal var. Ve ben düşünceyle dövüşürüm slagonlarla değil.

 

 

Ağlayamayan anlayamaz. Eğer birileri samimiyetsizce ağlıyor diyorsanız sizler samimice ağlayın ve anlayın ki gereğini yapmakta kararlılık gösterin ve intikam alın hainlerden yoksa boş nutuklara karnımız tok baylar!

 

Bugün ağla çocuğum yarın ağlayamazsın.

Bugünkü anladığını yarın anlayamazsın.

 

 

 

 

 

Tarih: 03.08.2010 Okunma: 722

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman GENÇ

13.04.2010 - 13:30

Ekrem bey...... Beni çok etkileyen bir hatıratta Mehmet Çavuş'un hatıralarından ..............O sırada ise hatırından çıkmayan bir olayı anlatır Mehmet Çavuş ve şu ifadelere yer verir. 'Havaların sıcak olduğu bir yaz günü Cesarettepe'deyiz. Sağımızda deniz, düşman gemilerinin bombardımanı var. Sol tarafımız korku deresinin makineli tüfek atışından zor durumdayız ve susuzluktan kırılıyoruz. Hemen korku deresinde bulunan bir çamuru eşeleyip susuzluğumuzu gidermek istedik. Fakat bunu gören düşman burayı bombardıman etmeye başladı. Allah'ın bir hikmeti. Bombalardan birisi bizim su aradığımız o çamurun içine saplandı. Ve oradan gürül gürül su çıkmaya başladı. Kana kana içtik. Susuzluğumuzu giderdik ve kendimize güç geldi. Allah'ın bizimle olduğuna inandık'. Çanakkale Savaşları'nda Türk askerinin hangi mücadeleyle burada savaştığını burada açıkça görüyoruz. .....................Şimdi bu gün düşündükçe yabancı işgalçilere ve onların torunlarına yapılan muamelelerden sonra bana öyle geliyorki biz bu maneviyatımızın büyük bir bölümünü Çanakkale de, kalan kısmınıda kurtuluş şavası sonrasında İzmir de bıraktık.........

Osman GENÇ

13.04.2010 - 13:30

Ekrem bey...... Beni çok etkileyen bir hatıratta Mehmet Çavuş'un hatıralarından ..............O sırada ise hatırından çıkmayan bir olayı anlatır Mehmet Çavuş ve şu ifadelere yer verir. 'Havaların sıcak olduğu bir yaz günü Cesarettepe'deyiz. Sağımızda deniz, düşman gemilerinin bombardımanı var. Sol tarafımız korku deresinin makineli tüfek atışından zor durumdayız ve susuzluktan kırılıyoruz. Hemen korku deresinde bulunan bir çamuru eşeleyip susuzluğumuzu gidermek istedik. Fakat bunu gören düşman burayı bombardıman etmeye başladı. Allah'ın bir hikmeti. Bombalardan birisi bizim su aradığımız o çamurun içine saplandı. Ve oradan gürül gürül su çıkmaya başladı. Kana kana içtik. Susuzluğumuzu giderdik ve kendimize güç geldi. Allah'ın bizimle olduğuna inandık'. Çanakkale Savaşları'nda Türk askerinin hangi mücadeleyle burada savaştığını burada açıkça görüyoruz. .....................Şimdi bu gün düşündükçe yabancı işgalçilere ve onların torunlarına yapılan muamelelerden sonra bana öyle geliyorki biz bu maneviyatımızın büyük bir bölümünü Çanakkale de, kalan kısmınıda kurtuluş şavası sonrasında İzmir de bıraktık.........