EVET-HAYIR OYUNU...

Özgür DENİZ - 03.08.2010

‘’Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadırlar.’’ Hz. Muhammed (sav)

 

 

Evet, bu düzen ahlaksız bir düzen. Çünkü ürettiği ahlaksızlıktan rant üreten bir düzen. Gençliği, uyuşturucunun kölesi yapanlara sessiz kalan, fuhşun bataklığına saplayanlara tepkisiz kalan bir düzen. Hatta bu bataklığı yaratan baronlarla yatan bir düzen. Bu düzen silah baronlarına da kanlı ekmek sağlayan ama halkın ekmeğine kan doğrayan bir düzen.  Bu düzen insanları görevlerinden etmek suretiyle insanları açlıkla imtihan etmeye yeltenen ahlaktan nasiplenmemiş gayr-i adil ve ilkel bir düzen. Bu düzen binlerce idealist gencin kanları üzerine kurulmuş ve kanları üzerinden edebiyat yaparak ayakta duran bir düzen. Bu düzen terörle ayakta duracak kadar aciz bir düzen. Bu düzen herkesi cezalandırmaya güç yetiren ama açıktan teröristlik yapanları meydanlarda konuşturan bir düzen. Ve onların konuşmalarından gizli rant üreten bir düzen.

 

 

Evet, bu kirli düzeni sevmiyorum. Gerçekten kirli. Kirli ellerin ve çatal dillerin düzeni bu. Ama lütfen daha berbat bir düzen getirmeyin, yemin ediyorum çok ağır bedeller ödemeye mahkûm olursunuz. Ki belki de feci bir oyundur bu! Dikkat edin. Elleri kirlilerden, dilleri çatallardan uzak durun. Yapabilirseniz kaybolan yılların hesabını sorun. Tam yerlilerin hâkim olduğu bir düzen kurun. Güçlü ve yerli düzenler ancak güçlü ve yerli devrimlerin meyvesi olabilir. Devrimsiz doğan düzenler asla insanlığa güçlü ve kalıcı kurtuluş sunamazlar.

 

 

Evet, bu toprağın çocuklarının kanları ve alın terleriyle beslenen bu vampir düzenden iğreniyorum. Adaleti adaletin eliyle boğup, Mehmet’i Mehmet’in eliyle zayıflatıp, ilimi güya ilim ehli olduğu sanılanların eliyle oyuncak haline getirip devleti ortadan kaldırmaya ve ülkemi parçalamaya teşebbüs eden bu kahpe düzenden ve bu düzenin kahpe baronlarından utanıyorum, iğreniyorum ve telin ediyorum. Ama yeni düzeninde alın terlerini eritecek çark kurmasını, Mehmetlerin yeniden heba olmasını, ilimin yine cahilin elinde kalmasını sağlayacak bir yapı oluşturmasını istemiyorum. Güldürecek, yaşatacak bir düzen istiyorum.

 

 

Evet, adalet istiyorum. Çünkü adaletsizlik boğdu beni. Uçurumun ucundayım. O uçurumdan alıp beni ama başka uçuruma sürüklemeyin ki oradan birlikte uçarız and olsun. Artık düze çıkmak ve düzde yaşamak istiyorum, istiyoruz. Tehlikelerden arındırılmış güven dolu bir hayat istiyoruz ve bu hakkımız. Bu hayatı sunmayacaksanız bırakın her şey olduğu gibi kalsın. Ve halk devrimin şart olduğunu iyice anlasın.

 

 

Evet, bu zalim ve zorba düzenden hazzetmiyorum. Çünkü bu düzenin tepesine yerleşen ve yerleştiği yere mıh gibi çakılıp kalan her lider havuzunu doldurmaktan başka şey düşünmüyor. Paylaşmayı sevmiyor. Zengin gelip daha da zenginleşmiş olarak dönüyor. Üstelik çevresinde bir sürüngen gibi dolaşanları da zengin ediyor. Halk hazinesini kodamanlara peşkeş çekiyor. Artık bunun bitmesini istiyorum. Bu yüzden büyük sineklerinde delemediği kanunlar yapılmasını sağlayacak bir adalet mekanizması kurulmasını istiyorum. Köhne adalet mekanizması parçalanırken yeni kurulması muhtemel adalet mekanizmasının tam bağımsız olmasını umut ediyorum. Karşısında herkesin aynı düzeyde durduğu ve sorgulandığı bir adalet mekanizması istiyorum.

 

 

Evet, özgürlük istiyorum. Çünkü açık hava hapishanesinde demir sopalı gardiyanların gözetimindeyim. Zincirleri kırmak güzeldir ama tekrar zincir takmaya yeltenirseniz zincirlerin boynunuza takılacağından emin olabilirsiniz. Emin olunuz bu yapılacaktır, beklenenler değil beklenmeyenler yapıldığı takdirde.

 

 

Evet, yetersiz ama yetersiz diye verileni de reddedemem ama tamamını almak için mücadele edebilecek zemin yaratanını alırım. Çünkü hakkım olanı alabileceğim mücadeleyi bile veremiyorum. Ki şimdi de, verdim diye kullanmamı yasaklarsanız ki kullanılmayan hak ne menem haktır? O zaman isyan vaktidir biliniz. Ve vakit gelmişse isyan haktır ve hakkın tahakkukunu bekleyiniz.

 

 

Evet, bu düzenin figüranı olmak istemiyorum. Piyonluktan, kobaylıktan, figüranlıktan illallah ettim. Hakkım olan hâkimliği istiyorum. Artık benimle birlikte ama benim tayin ediciliğimde yürüyeceksiniz bilakis idam kararı haktır. Darağaçlarının misafirleri asla geciktirilmedi ve geciktirilmeyecektir. Geciktirilmeyenler haince idi, geciktirilmeyecek olanlar hakça olacaktır.

 

 

Evet, Müslüman’ım. Ama ifade edemediğim şey ruhuma azap. Ve bu azabın farklı versiyonlarını yaşamak katmerli azap olur ama yaşatana da gazab olacağı kuşkusuzdur. Zira namuslu olarak geliyorum diyen bir düzenin namuslulara cefa çektirmesinden daha şerefsizce bir ihanet tasavvur etmek muhaldir.

 

 

Evet, Türk’üm. Ama öz vatanımda zincirliyim. Benden gayrısı insan. Lakin varlığıma kastederseniz ilk varlığına kastedilenlerden olursunuz. Varolan müşahhas bir yapıyı kuranların vurulduğu bir yerde, hesabın nasıl sorulduğunu tayin edecek hiçbir kuvvet yoktur.

 

 

Evet, bu düzen Müslüman Türk’ün düşmanı. İslamsız Türk ise yaşadığını sanan meyyit. Ne İslamsız ne Türksüz olmaz ama oldurmaya çalışanda huzur bulmaz. Dengeyi sağlayınız ama kaçırmayınız ki bilakis kaçmak zorunda kalırsınız. Ne huzuru kaçırınız ne de kaçmak zorunda kalınız. Ama herkeste bilmeli ki bu ülkede pozitivizmin beslediği milliyetçilik asla bu toprakların ruhunu yansıtmadı ve yansıtamaz, bu yüzdene de asla kabul görmedi ve görmez. İslamsız Türk tasavvuru imkânsızdır.

 

 

Evet, çünkü bütünlükten yanayım ve ülkemin parçalanmasını istemiyorum çünkü ülkemi paramparça etmek istiyorlar.  Zayıflatmak istiyorlar ve bölünmeyince zayıflamaz bir şey. Sakın ateşle oynamak isteyenlere fırsat tanımayınız ilk yananlardan olursunuz. Ateşe sadece yakanı yakmaz bunu bilirsiniz. Ve bütün âlem ittifak halinde bu topraklarda devasa bir ateş yakmak istiyorlar. Siyonistiyle, AB’siyle, ABD’siyle, Enternasyonaliyle ve içeride ki zehirli yılanlarıyla birlikte. AB ye asla inanmayın. Bu ülkemi parçalayasıya kadardır ittifakları sonra da dağılacaklardır muhtemelen. Bu kahpe oyunun kurbanı olmayın ve bizleri de kurban etmeyin. Her zaman milletinize dönük olun, milletinizin ve ülkenizin çıkarını esas alın. Kendinizi ve çıkarlarınızı unutun.

 

 

Evet, çünkü altında siyonistin, masonların, mossadın, cıa nın olduğu düzenin kurbanıyım çünkü bu kahpe odakların kurbanlarınca hazırlanmış bir düzenin mahkûmuyum. Yok edemediler, edemeyince evcilleştirmeye yeltendiler ama tutmayınca parçalamaya soyundular. Planları bozun ama sakın daha da işlevsel hale getirttirmeyin. Kirli planlar her şeyle birlikte herkesi de kirletir.

 

 

Evet, değerlerimi biraz daha özgür yaşamak istiyorum çünkü yaşamımı değeri olmayanlar tayin ediyorlar. Ve değersiz bir hayata mahkûm kılıyorlar. Kendilerine benzememi istiyorlar. Ve ben benzemem benzetirim. Benzemeyen benzetmek ve benzemek istediği diyarlara gitsin. Edeceği haltı orada etsin. Biz buralıyız, buraya aidiz. İçimiz de dışımız da buranın ürünü. Buralar bizsiz, bizlerde burasız asla yapamayız.

 

 

Evet, kimliğimle var olmak istiyorum çünkü kimliği ile var olamayanlar tarafından yönetiliyorum. Ve bu zillettir. Vatansızların ve kimliksizlerin kölesi olamam kendi topraklarımda. Ben benden olandan başkasına teslim olmam. Sakın teslim etmeye tevessül etmeyiniz. Ölüm teslim olur leşinizle birlikte. Duruşunuz güzel olsun, yürüyüşünüz dik olsun. Sözünüz net olsun. Özünüz temiz olsun. Kimliği inkâr kendini inkârdır. Vatana ihanet hanesine ihanettir.

 

 

Evet, çünkü türkü tadında yaşamak ve şarkı söylemek, şiir okumak istiyorum. Çünkü kupkuru ve zehirlenmiş bir hayat yaşıyorum. Zevki çalınmış ve tadı alınmış bir hayatın mahkûmuyum. Türküyü yasak kıldılar, şarkımızı çaldılar, şiirimizi kirlettiler. Ve bir hayatı zehir ettiler. Alçakların balını yemektense şahların tokadına razıyız ama ihanetsiz olsun lütfen. Çalınmasın hiçbir şeyimiz. Yaslı gönüllere huzur versin ney’imiz.  

 

 

Evet, aldatıyorlar, aldanıyoruz. Çünkü birlik değiliz. Gücümüz yok. Ki güç birlikten doğar, birlikte inançtan. İnançsızlar ne birlik olurlar ne de birlikten hoşlanırlar. Bu yüzden de birliğimizi bozdular aldatabilmek için. Ve aldanmak hoşumuza gitti bizimde, namuslu uyarıcıdan mahrumduk zira. Şimdi son bulsun aldanış ve aldatmalar. Perdeyi indirin. Ama asla değiştirmeyin, yeni perde çekmeyin.  

 

 

Evet, birileri yaşarken biz bakıyoruz. Üretiyoruz ama tüketemiyoruz. Yaşamaksa bir yerde tüketmek demek. Ki ürettiğini tüketemeyen hayattan tad alabilir mi? Tadı olmayan hayat yaşanmaya değer mi? Yaşanmaya değer hayat istiyorum. Bu hayatı veremeyecekseniz asla aldatmaya yeltenmeyin. Aldatan aldanır bundan böyle.

 

 

Evet, birileri vatanı satarken biz attığımızı satıyoruz. Sattığımız şeyin dönüşümünü aramıyor öylece yatıyoruz. Yattığımızdan bihaberiz durmadan batıyoruz. Ne satmak, ne yatmak ne de batmak istemiyorum. Benliğimi ve belleğimi istiyorum. Uyanmak, kalkmak ve yürümek istiyorum. Tekrar uyutmaya gelmeyin. Sapıtmaya gelmeyin artık. Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun ve aynı şekilde gelin.

 

 

Evet, artık ağlamak kaderi olan bu toprağın çocuklarının gülmesini istiyorum. Bükük beliyle sokakları arşınlayan, kaybolan yılların kurbanı olmuş, umutları çalınmış, asla gülmeyi tatmamış saf Anadolulu olan ninelerin ve dedelerin son demlerinde yüreklerinin hafif bir esintiyle serinlemesini istiyorum. Ve bu ülkenin harcında ne teri ne de kanı bulunmayan kokanaların ve kalantorların güzel ülkemin hayat sunan ormanlarını yağmalayıp, talan edip oralara kendileri gibi betonarme yapılar dikerek keyif sürmelerinin ve konken masalarında bu ülkenin kaderini belirlemelerinin son bulmasını ve o hayâsızlara hadlerinin bildirilmelerini istiyorum.

 

 

Evet, asırlık işgalin ve sömürünün nihayet bulmasını istiyorum. Çünkü bu toprakların çocukları kendi vatanlarında hep parya muamelesi gördüler. Ülkeleri ise bir müstemleke gibiydi. Kurban veren bu toprağın çocuklarıydı ama kaderi çizen yabancı topraklarda boy verip buraya kök salmış olanlardı. Ve artık kaderimi kendim çizmek istiyorum. Kurban oluyorsam yaşayabilmeliyim de. Üretiyorsam tüketebilmeliyim de. Buralar benimse, benim olan hakkında kanunu ben yapmalıyım, hükmü ben vermeliyim.

 

 

Evet, ilim merkezlerim filim merkezi haline getirildi ve bir ülke karanlığa mahkûm oldu. Yabancı malların tutsağı oldu. Kendi beyinleri çökertildi kahpece. Terazisi şirazeden çıktı ve ağaların, paşaların, beylerin oyuncağı oldu. Düşmana yönelmesi gereken şeyler kendi evlatlarına yöneltildi. Artık kendi kullandığım teçhizatın kendi çocuklarımca üretilmesini istiyorum. Terazinin iki gözünün de dengede olmasını istiyorum.  Demirin düşmanın tam tepesine inmesini istiyorum. Hiçbir demir parçasının boş yere savrulmasını istemiyorum. Ki o demir parçalarıyla hayallerimin de savrulduğunu çok iyi biliyorum.

 

 

Evet, ülkemde, kitap, demir, terazi dengesini ve bu muazzam dengenin bu halka yüce saadet sunmasını istiyorum, bekliyorum, umut ediyorum. ‘’Kitap-demir-terazi’’ denklemi çok iyi ayarlanmalıdır. Kitap demiri yumuşatmalıdır. Olması gereken kıvama getirmelidir. Demir kıvamsız düşerse kırılır ve parçalanır, işe yaramaz olur. Ama kitap ve terazi ile birlikte düşerse şekil verebilir. Etkili olabilir. Gerçek işlevini icra etmiş olur. Demir de kitaba yol açmalıdır. Ama kitabın öğütleriyle, ilkeleriyle istikametini belirleyerek.  Terazi de her ikisini dengede tutmalıdır. İkisi içinde ölçüyü iyi ayarlamalıdır. Zira ikisinin de ölçüsüzlüğü felaket getirir. Terazi ‘’vasat’’ı oluşturmaya yönelmelidir.  Demir kitapsız ve terazisiz zalimdir, haindir. Kitap demirsiz ve terazisiz tesirsizdir, güçsüzdür ve belki de zalimdir. Her ikisi de terazisiz bomboştur. Kim ki silahı kitaba tabi kılar ve teraziyi de her ikisine hakem tutar işte mutlak galibiyet onundur. Ve ben ülkemin bu dengeyi sağlamasını ve milletimin artık gönenç içinde yaşamasını istiyorum. Ki bu dengenin tam sağlandığı bir ülke büyük ülke, millette büyük millet olmayı hak edecektir inanın. Ve güzel ülkemin bağımsızlığı, güzel milletimin özgürlüğü bu dengede gizlidir.

 

 

‘’Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuştur.’’ Montesguieu

 

 

                Ülkesi ve halkı için çalışmayan, sadece kendi çıkarını gözeten, kendine tapınılması için siyasete atılan, caka satmak için onca para harcayarak meclise sokulan, çevresini zengin etmek için siyaset eden, bütün varlığını kendi çıkarına odaklayan, ölümden korktuğu için ilkelerinden taviz veren, siyaseti yükselme ve semirme aracı olarak gören, meclis kapısından girince ideallerini devre dışı bırakan, nutuklarla geldiği yerlerde umutları çalmaya soyunan, insanlık için hiçbir işe el atmayan, yoksulların gece çektiği ızdırapları ve gündüz karşılaştığı çileleri asla düşünmeyen, yiyip şişen, kendi zevkleri için insanlığın hayallerini ve zevklerini kirleten, adalet, ahlak, özgürlük gibi derdi olmayan, ayak oyunlarıyla gün tüketen, ihale peşinde ayak sürüyen, haram helal tanımayan, küçük ve ucuz hesaplar peşinde koşan ne alçak, ne namussuz, ne haysiyetsiz ve hayâsız, ne hain, ne sefil ve zavallı bir mahlûktur. Lanet olsun ona.

 

 

                Halkının ve ülkesinin huzurundan ve güveninden önce, kendi huzurunu ve güvenini teminat altına almaya çalışan, halkı açlığın pençesinde can çekişirken kendi göbek salma derdine düşen, müstekbirlere karşı mustazafların yanında yer almaktan korkan, can ve mal derdine düşen, paylaşmaktan korkan ve sürekli yığan ve yığdıklarıyla daha çok saygıya layık olduğunu ve daha cüretkârca emir verebileceğini sanan, halkının yaşama standartlarını yükseltmeden önce kendinin ve çevresinin yaşama standartlarını yükseltmenin derdine düşen, yoksulları, açları, çıplakları, umutsuzları mutlu etmeden kendi mutluluğunun peşinde koşan, kendi zevklerini çoğaltırken başkalarının zevklerini azalttığının farkında olmayan, ideallerini gömüp reel olanın tutsağı olan, varlığını statükonun varlığına bağlayan ve bu yüzden statükonun emir eri olmaktan hayâ etmeyen, ikbal peşine düşen, halkının ihtilafından ikbal çıkarma derdine düşen biri siyasetçiyim demesin, o olsa olsa şeytanın askerliğini yapan bir müptezel ve pespaye politik kumarbazdır. İnsan suretli ama muhakkak canavar siretli bir mahlûktur.

 

 

Son tahlilde; siyaset; hakk temelinde strateji belirlemek, halk tarafında durmak, ahlaklı çalışmak, adil yönetmek ve pervasızca mücadele vermek demektir. Ve bunları benimseyen ve benimsediğini ispat etmek isteyen bir siyasetçi; ilk evvelde bu mukaddes meydana atılırken muhakkak her türlü dünyevi arzulardan, nefsi menfaatlerden arınmalıdır.  Ve ölümüne siyaset edebilmesi, varlığını ülkesinin, milletinin, ümmetinin ve insanlığın varlığına adayabilecek şekilde şerefli mücadeleye girebilmesi için bütün mülkiyetinden feragat ederek halkının en yoksulunun seviyesine inerek bu meydana atılmalıdır.

 

 

Eğer dediklerimi tahkik etmek istiyorsanız ümmetin aziz ve şerefli önderlerinin hayatlarına ve mücadele stratejilerine bakınız. Bilakis, adi bir yalancı, haysiyetsiz bir sömürücü, rezil bir sahtekâr, korkak bir kumarbaz ve alçak bir aldatıcısınız.

 

 

‘’Ümmetin önderleri, ümmetin en garipleri gibi olmalıdır.’’ Hz. Ali efendimiz.

 

 

 

Tarih: 03.08.2010 Okunma: 654

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Ömer Temel

10.04.2010 - 20:44

Sevgili Abim çok duygulandım ...güzel bir fotoğraf çekmişsiniz...fakat o yetkililer dediğin torpilinden başka özelliği olmayanlar bu fotoğrafa hep arkasından bakıyorlar...halkımız ise yırtıp atıyor...yani hayatımızı biz teğet geçiyoruz aslında...ne çare kader diyor Rahmetli Mehmet Akif...sevgi ve saygılarımla selamlar...

Ömer Temel

10.04.2010 - 20:44

Sevgili Abim çok duygulandım ...güzel bir fotoğraf çekmişsiniz...fakat o yetkililer dediğin torpilinden başka özelliği olmayanlar bu fotoğrafa hep arkasından bakıyorlar...halkımız ise yırtıp atıyor...yani hayatımızı biz teğet geçiyoruz aslında...ne çare kader diyor Rahmetli Mehmet Akif...sevgi ve saygılarımla selamlar...