‘’Aynı adamlar, aynı çakallar hem öldürüyorlar hem de anıtı başında nutuk çekiyorlar. Bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, bir başkasının hayatını zehir etsinler.’’ Jean Pul Sartre.
İşte böyle dostlar. Diğer fail-i meçhullerde ki resmin gerçek yüzü de böyle yemin ediyorum. Sahtekârlar ve onursuz realistler, dürüstleri ve şerefli idealistleri yok ederler ve onların rantını yerler. İzlediğimiz oyunda, gözlemlediğimiz manzara da bütün çıplaklığıyla budur.
Bu arada şu çok önemli ayrıntıyı da es geçemeyiz tabi ki: şayet bütün bu fail-i meçhuller aydınlatıldığında ucu ‘’Alperenlere’’ ve ‘’İslamcı’’ dedikleri kesime uzanacak olsaydı yemin ediyorum muhakkak aydınlanırdı. Zira büyük ödüller sunardı malum azınlığa bu durum. Ama maalesef ucu kendilerine dokunacaktı. Yani kurbanların güya yoldaşı olanlara. Binaenaleyh asla aydınlatılamayacak. Sadece malum azınlığın peşinden gidenler akıllı olup doğru yerde yer alırlarsa ve gerçekten kararlı olurlarsa belki. Zira bu fail-i meçhullerin aydınlatılması demek bu ülkenin üzerine karabasan gibi çöken ve çöreklenen sol tezgâhın paramparça olması demektir. Mutlu azınlığın saltanatının zir-ü zeber olması demektir.
Bu cinayetlerden en çok kazananlar kimlerdir? Ya da bu cinayetlerden ülkücülerin ve İslamcıların kazancı nedir? Bu soruları muhakkak sormalıyız ve cevap bulmalıyız dostlar. Zira cevap gerçek katilin adresini verecektir bizlere.
2. Misal; Muammer Aksoy katledildi. Sonuç: toplumda büyük infiale neden oldu. Derin oyunlar ifşa edilemedi ve çark dönmeye devam etti. Müntesibi olduğu ideoloji ivme kazandı, taban kazandı ve palazlandı geçici de olsa. Toplum korkuların esiri oldu. Hep vehimlerle yaşamak zorunda kaldı. İslam’a ve Müslümanlara tavır koydu. Yani, toplum, derin uykuya yatırıldı.
Aslında, olayın, Muammer Aksoy’un temsil ettiği ideolojiyle kesinlikle zerre alakası yoktu. Tamamen PETROL boyutluydu.
Bir kere, bu bilim insanlarının temsil ettikleri ideolojinin, toplumda devasa bir yankısı ve etkisi yok ki. Ayrıca büyük oyunlara çomak sokacak bir muhtevası yok. Dünyanın efendilerinin çarklarını kıracak bir yapısı yok. Yani buna inanmak saflığın daniskasıdır. Çok ahmak olmak gerekiyor inanmak için. Tabi illa inanacam diyene sözümüz yok.
Şu sözleri çok dikkatli okuyunuz lütfen: ‘’Gerisinde kim var bu işlerin? Hala çözülmedi. Çözülse de ne olacak? Artık onu da bilmiyorum. Sürekli dinle ilgili tehdit aldığımız için hep ‘’İran’’ dedik, ‘’dinciler’’ dedik. Çünkü, ben, Atatürkçü, orduyu seven, vatanperver bir kadınım. O yüzden devletime hiç kızmadım ben. Başka gerçeklerle yüzleşmek istemedim. O yüzden hep ‘’İran’’ demek işime geldi sanırım. İran’ın yaptığına inanmak istedim.’’ Bilge Emeç- Çetin Emeç’in karısı.
Derinlerdeki psikolojiyi tahlil edebiliyor musunuz dostlar. Emre Aköz’ün dediği gibi bulunduğu merkeze kuru kuruya bir meftunluk, Alper Görmüş’ün dediği gibi de karşısında olduğu merkeze kuru kuruya bir düşmanlık var. Ne acı. Ve bugüne kadar bütün söylediklerimizin de doğruluğunun kanıtı gibi bir şey. Hatta sistemin özünü ifade eden bir söz. Vatan hainini ve vatanseveri tefrik etmeye yarayacak bir izah. Ama hala yanılgı içinde. Çözülse ne olacak diyor. Bırak kadın, çözülsün işte de gerçek vatan hainleri açık olsun. Bu insanlara kan kusturanlar görülsün, bir daha böyle şeylere tevessül edilemesin. Aydınlar şerefsizce katledilmesin. Ortalık aydın bozması maymunumsulara kalmasın. Kocanızı katlettirip yerlerini tutanları insanlık görsün ve yüzlerine tükürsün. Ülkenin yücelip-yükselmesinin önündeki gerçek engel kimmiş herkes fark etsin. Dindarlara iftira eden kahpeler-alçaklar-soysuzlar-müptezeller-pespayeleşenler faş olsun.
Bu insanların ölümünün sürekli gündem de tutulması ise, dünya medyasının yan kuruluşu olan yerel medyanın işidir.
Ayrıca bu minvalde şu sorumuza da namuslu cevap aramak hakkımızdır: mesela, niye Remzi Oğuz Arık öldürüldüğünde bu kadar yankı yapmadı ve gündeme gelmedi. Ve aynı şekilde ‘’Petrol Fırtınası’’ kitabının yazarı olan Raif Karadağ’ın ölümü bunların ki kadar yankı bulmadı ve gündemde tutulmadı. Çünkü; bu bilim insanları sağ kesimdendi ve etkileri daha genişti ve kuvvetliydi. Dolayısı ile gündeme gelmesi ve gündem de tutulması tehlike arz edebilirdi. ‘’Petrol Fırtınası’’ kitabını muhakkak okuyunuz lütfen sevgili dostlar.
Aldo Moro cinayeti de, tamamen bu muhtevaya uygundu. İdeolojilerin taraflarının birleş-me-mesi ve toplumun huzura kavuş-ma-ması içindi. Ama, Aldo Moro, ideolojik tarafları bir araya getirerek, toplumdaki gerginliği sonlandırmak ve toplumu huzura kavuşturmak istiyordu. Fakat, huzur ve sakinlik, derin ve büyük oyunların aktörleri olan küresel baronların Azrailiydi adeta.
İsveç Başbakanı Olof Palme cinayetini de bu minvalde değerlendirebiliriz. Cinayetten kısa bir süre önce, suikastı düzenleyenlerle ilişkili olduğu öne sürülen Sigge Cedergren adlı uyuşturucu tacirinin evinde bulunan mermilerle suikastta kullanılan mermilerin aynı olduğuna dikkat çekilmişti ama daha sonra bu kişi öldürüldü. Barış elçisi bir insandı Olof Palme. Ve dünyanın efendilerinin çarkına çomak sokuyordu söylem ve eylemleriyle. Bu konudaki derin ayrıntılara ilgili kaynaklardan bakabilirsiniz.
Bizim ülkemizde de, davası uğruna asılanlar ve zaman süreci içerisinde alçakça katledilenler, hep Siyonist uşaklarının marifeti ve kahpeliğidir. Her biri kontrgerilla-gladio karanlık örgütünün orijinal ve operasyonel cinayetleridir. Bir zihniyet, vatanın ve milletin bekası ve selameti diyerek, kendi evlatlarını acımasızca yemiştir. Hâlbuki, her bir birey, devlet içinde, ülke içinde, millet içinde artı bir değerdir. Yaşadığı toprakların ve üyesi olduğu insanlığın öz evladıdır. Ama, maksat, bu yüce ve güzel ülkenin çocukları arasına nifak sokup toplumda derin uçurumlar yaratmak ve iflah olmaz düşmanlık tohumları ekmek olunca, Siyonist tohumları ve emperyalist köpekler bu vatanın öz sahiplerine ve sahici çocuklarına acımadı. Ve dolaylı dolaysız, bu topluma, giderilmesi zor tefrika tohumları ekti. Artık bu oyunları deşifre etmeliyiz. Piyonları ifşa etmeliyiz. Tek can ve tek fikir olmalıyız. Özümüze dönmeliyiz. El ele vermeliyiz. Hizip kavgalarından, ideolojik mücadelelerden kurtulmalıyız.
Düşünelim, sevgili basiretli okurlar! Niye dünyada hep hakikat, barış ve adalet yanlıları öldürülürler? Çünkü, barış havarileri, hakikati arayanlar, adaleti isteyenler, komünizmin ve faşizmin dolayısıyla siyonizmin işine gelmez. Zira, barış geldiğinde, adalet ikame olunduğunda, insanlık güldüğünde, bu üçlü şebeke aniden anlamsızlaşacaktır. Dolayısıyla, bu üçlü şebekeyi besleyenlerin, güçleri tükenecek, kazanç kapıları kapanacaktır. Mesela, her gruba bakınız. Her grubun arayıcıları susturulmuştur ama kapayıcıları yaşamıştır.
Tabi, biz, kimse öldürülsün istemeyiz ama buradaki derin ve anlamlı paradoksu ifşa etmeye çalışıyoruz. Madımakta ki öldürülenler niçin öldürüldü? Orada barış dostu bir Nesimi Çimen vardı sevgili dostlar. Ve bu katliam niye Müslümanların üzerine yıkılmaya çalışıldı? Ve, bunu, üstelik Alevi kesimin önde gelenleri bile yaptılar ve elan da yapmaya devam ediyorlar. Niye bazıları yaşıyor da Nesimi Çimen katlediliyor. Tabi kimse ölmesin ama bu derin ve anlamlı çelişki de izaha muhtaçtır. Niye Uğur Mumcu katledildi ve bazıları yaşıyorlar? Çünkü o bir hakikat arayıcısı idi. Vs örnekler çok. Bugün ‘’derin abi’’ lik pozlarına girenler, Uğur Mumcu kadar onurlu olsalar yaşayabilirler miydi acaba? Ve o insanın kanında bunların el izleri yok mudur acaba? Yine, ‘’büyük sanatçı usta’’ olarak lanse edilenler, Nesimi Çimen usta kadar şerefli ve haysiyetli duruş sahibi olsalardı yaşayabileceklerini mi sanıyorlardı ve onların bu insanların kanlarında el izleri olmadığı ne kadar inandırıcıdır?
Aslında, bu abileri ve ustaları yüceltenler de, bizim, aşağılık kompleksinden bir türlü kurtulamayan sağcı kesimdekilerdir. Yılların içlerine sindirdiği ve bir türlü kurtulamadıkları sefil duygu, aşağılık kompleksi. Oysa bunlar birer hiçtirler. Sadece birilerinin direktifi ile yüceltilmeleri sağlanmaktadır. Kendi kulvarlarından hiç kimse bu taraftakiler kadar yüceltmemişlerdir bu tipleri.