Biz, hiç, kışkırtıcıların, örtücülerin, körükleyicilerin gebertildiğini görmedik ama sakinleştiricilerin, barıştırıcıların, örtü kaldırıcıların çok katledildiğini gördük. Ne kadar acıtıcı bir durum değil mi? Ve ne alçakça bir oyun!
Kontrgerilla-Gladio örgütünün amaçlarından biri de, resmi tarih yalanlarının halkın beynine iyice kazınmasını ve statükonun kökleşmesini sağlamaktır.
İsteyen araştırabilir. Tabi hakikatle yüzleşmekten korkmuyorsa ve hakikatin sorumluluğunu taşıyabilecekse.
Burada bir ayrıntıya değinmek istiyorum: niye PKK nın komünist ideolojiye göre örgütlendiğini, materyalizmi ve marksizmi teorik ve pratik temel aldığını çok vatansever(!) medyamız hiç dile getirmiyor? Yoksa insanların, kendilerinin de dayandığı bu temellerin ne menem bir şey olduğunu öğreneceklerinden mi ürküyorlar? Bilinçli ve özenli bir şekilde gizleniyor bu ve gizlendi hep. Çok dikkat ediniz. Allah aşkına söyleyin bu dediğime dair bir emare bile gördünüz mü çok vatansever(!) ve Atatürkçü(!) medyamızda?
Dalı da, kökü de iyi tanıyınız basiretli okurlar! ‘’Bir dalı kesmek yerine, zulüm ağacını kökünden kesmek gerekir.’’ Tanrı’nın kulları şehit, şeytanın çocukları cellâttır. Şehitlerin yurdu cennet, cellâtların yurdu ateşli cehennemdir. Sadece bilmeyelim. Anlaşılmıştır geçelim.
FAŞİZM…
Faşist eğilimin en önemli temsilcilerinden biri, bu ideolojinin en büyük kuramcılarından biri de olan Friedrich Nietzsche idi. Niçe, koyu bir Hıristiyanlık muhalifi idi. Hıristiyanlığın Almanlarda ki asil savaşçılık ruhunu yok ettiğine inanıyordu. ‘’Deccal’’ isimli kitabında bu dine saldırmış, ‘’Böyle Buyurdu Zerdüşt’’ isimli kitabında da faşizmin dayandığı paganizmi övmüştü. Niçe, insanları, aşağı ve yüksek insanlar diye iki sınıfa ayırıyordu.
Tıpkı Şeytan’ın yaptığı gibi. Hani, ‘’insan topraktan, ben ise ateştenim; ben mi ona secde edeceğim?’’ diyerek Allah’a isyan etmiş ve lanetlenmişti. Kabil’in Habil’i öldürmesi de bu yüzdendi aslında. Kendini üstün görme hastalığı. Ama, lanet olasıcaya kıyamete dek mühlet verilmişti. Allah bilir biz bilemeyiz tabi hikmetini.
Filhakika, Faşizmin babası şeytan’dır.
Niçe, hiç evlenmedi, hatta bir kadınla ilişki yaşadığına dair bile bir kanıt yoktur. Ama ne garip ki homoseksüel bir randevu evinde kaptığı virüsten dolayı 44 yaşında delirerek ölmüştür. (Ben Macintyre, Forgotten Fatherland, the Search for Elizabeth Nietzsche. Sh. 94) Ayrıca bir merhamet düşmanıydı da Niçe. Zavallı insanların sığınağı olarak görürdü merhameti.
Savaşı yücelten, kadını aşağılayan, ırkçılığı körükleyen Niçe, ‘’maskülen homoseksüelliğin’’ en büyük ideologu olarak tarihe geçti. Niçe’yi, idol ittihaz edenlerin başında Hitler geliyordu. İktidara geldiğinde ‘’Niçe’yi Anma Merkezi’’ açtı. Gençliğe Niçe’nin fikirlerini aşılayabilmek için. Ve sürekli Alman ırkını yüceltmek için mücadele verdi.
Hitler de pislik birisiydi. Çok az insanda rastlanan’’koprofillik’’ denilen cinsel sapıklığa sahipti. Dört sevgilisi ile bunu paylaşmak istemiş ama dördü de intihara teşebbüs etmiş fakat ikisi başarmıştır. (Walter C. Langer, Hitler Melek mi? Şeytan mı? Sh 172)
Savaş, pagan kültürün yücelttiği bir idealdi. İdeal Devlet’te pagan kültürün eseriydi. Bunlarda faşizmin asıl öğeleriydi. Savaş ve yüce devlet ve üst insan sınıfı, ideolojik temellerini Niçe de buluyordu. Platon da, ‘’Devlet’’in de, bu yüce ideal devletten bahsediyordu. Model olarak ta Yunan Şehir Devleti olan Sparta’yı alıyordu.
Eski bir pagan sembolü de olan ‘’gamalı haç’’ faşizmin en ünlü sembolü yapılmıştı. Bu sembolü ilk kullanan kişi, Jorg Lanz von Liebenfelsti. ‘’Ordo Nevi Templi’’ adlı örgütü kurmuş ve paganizmin yeniden doğuşuna çalışmıştı.
Faşizm, neo-pagan yani neo-bedevi insanların ideolojisidir. Entelektüel yönden sığdır. Efsanelere, sembollere, sloganlara, şiddete dayanır. Bu yüzden, bu zihniyetin ‘’derin bir kavrayış’’ (Hicr-75) gerektiren dini anlaması imkansızdır. Ya dini reddedecek Hitler-Naziler gibi ya da kendi algısına hapsedecek Musollini gibi. Bu zihniyet, ilahi dince tazim ve tebcil edilen mevhumlara yabancıdır. Sanata, estetiğe mesafelidir. Olabildiğince ilkeldir. Kendini cesur görmekten haz duyar bu zihniyetin müntesibi. Ama bu cesaret cehaletin ürünü olan sahte bir cesarettir. Sürü halindeyken cesurken, yalnız kaldığında korkağın tekidir. Akılcılıktan uzaktır bu kişiler. Her şeyin yegâne hal yolu, güçtür bunlarda. Kuvvete adeta tapılır. Hak kuvvettedir ilkesi esastır.
Askeri, siyasi ya da ekonomik güce sahip olan ve bu gücü insanları sindirmede, korkutmada ve insanlara hükmetmede araç olarak kullananlar, faşistlerin idolleri olurlar. Bu yüzden, faşistleri, taşeron olarak kullanmakta zorluk çekmezler.
Faşizmin, Siyonizm ile de derin bağları vardır. Çünkü, Siyonizm de faşisttir, ırkçıdır. Esas dayanağı, ırkçılığı esas alan Yahudiliktir. Yahudilik, Yahudi ırkının dinidir. Kimse bu dine kabul edilmez, bu dinden olanda çıkamaz. Diğer ırklar, Yahudilerden aşağıdırlar. Ve, Yahudilerin hizmetkarları olmaya mahkumdurlar. Yeryüzünün yegâne sahipleri Yahudilerdir. Yahudilik sadece bu dünyaya ait olan ve bu dünyayı tanzim eden bir dindir.
‘’Hitler adı, belki birkaç yıl sonra unutulacak olabilir. Ama, Filistin de, muhteşem bir ‘’Hitler Anıtı’’ dikileceğine eminim. Yahudiliklerini yitirmiş binlerce Yahudi, onun sayesinde, kimliklerine döndürülebilmiştir. Bu yüzden, şahsen ben, ona büyük hayranlık besliyorum.’’ Bu söz ünlü bir Yahudi’ye aittir. (Lenri Brenner, Zionism in the Age of Dictotors sh. 59)
‘’İsrail zihniyetine göre, dünya, yalnızca güçlülerin yaşadığı bir ormandır. İsrailliler’in inandıkları ve dünya faşistlerine ihraç ettikleri bakış açısı, ‘’Sosyal Darvinizm’’ denen şeydir. Yani, dünyanın, yönetenler ve yönetilenler, hâkim olanlar ve hâkim olunanlar arasında bölünmüş olduğu inancı.’’
KOMÜNİZM(abd-sağ)-KAPİTALİZM(sscb-sol) MÜCADELESİ…
Komünizm, Batı için, hiçbir zaman büyük bir tehlike olmamıştır. Bilakis, hep avantaj olmuştur. Bu tehlikeyi öne sürerek, ABD, tüm dünyada kendine bağlı dev bir blok oluşturmuştur. Dünya da, ABD ve SSCB, sözde iki zıt kutup olarak, iki zıt ideolojinin savaşını veriyor görünüyordu. Birisi özgürlük -demokrasi derken, diğeri proletarya’nın ve ezilenlerin hakkını savunuyordu güya. Ama pratikte tam tersi yaşanıyordu. İki blokta dünyanın sömürülmesini ve insanı insan yapan değerlerin çürümesini sağlıyordu. Dinlerin amansız düşmanıydı her iki blokta. Ama bir fark vardı. Komünizm, dini tamamen yok etmek isterken, kapitalizm dinin özünü tahrif ederek kendine payanda kılmak istiyordu. Tıpkı Hitler’de ve Musollini’de olduğu gibi.
SSCB, Afganistan’ı işgal ediyordu, kendi insanını acımadan katlediyordu, Doğu Bloku ülkelerini işgal edip zenginliklerini yağmalıyordu ve insanını katlediyordu. Bunlar, halk rejimi komünizm için miydi acaba? Liderleri hiçte Marksist ideolojide ki gibi, devleti halka bırakmıyordu. Diktatörlük asla proletarya’nın değil, yönetici elitin inhisarındaydı. Bir avuç oligarşik zümre, metazori olarak halkın malına el koyuyor, yönetimi ele geçiriyor ve çok yakın çevresiyle birlikte halkı eziyordu. Buna işçilerde dâhildi. Yani mülkü ve idareyi paylaşmak koca bir yalandı. Haddizatında, bunu, Komünist önderlerde ifade etmekteydi ama görmek istemeyince sonuç böyle oluyor. Aldanmakta, aldanmamakta insanın kendi elindedir.
Komünizm, üretilen ürünün devlet eliyle üretene dönüşümünün engellenmesidir, yani alın terinin ve emeğin gaspıdır. Birey, toplum ve devlet bazında netameli bir oyundur ve sonu hüsrandır, felakettir. Ve bu sistemin muharriki azim bir sosyal adaletsizlik, yani dehşetli bir sömürüdür. Adaleti tesis ettiğiniz gün komünizmin mezarı kazılacaktır. Çünkü adaletsizlik dalaleti, dalalette komünizmi tevlit etmektedir.
İslâm ise, her şeyi yerli yerine koyar. Bireyin kendine, çevresine, toplumuna ve devletine halel vermeden, meşru dairede hakiki hürriyeti yaşamasını ve alın terinin karşılığını tam almasını temin eder.
Komünizm ahlâka vurduğu darbeyle adeta kapitalizme payandalık yapmaktadır. Çünkü, ahlâkı ve değerleri terk eden bir komünist ilk etapta bunu doğal görse de zaman içerisinde bu anlayış içerisinde kalmaktan sıkılacaktır, sürekli tekamül eden insan komünizmin sunumlarıyla iktifa etmeyecektir, bir de üst kesimdekilerin kolektivizm adı altında alttakileri sömürerek kendilerini ayrıcalıklı telakki edip lüks içinde yaşamaları komünist olan genci sorular içerisinde boğacaktır ve genç ilerleyen aşamalarda ortaya çıkan tenakuzlar sonunda bunalımlara sürüklenecektir ve istekleri yoğunluk kesbedecek ve bireysellik zirveye oynayacaktır.
Çünkü, komünizm ona istediği duyguları ve zevkleri yaşamak için imkan tanımayacaktır ve bunu toplumculuk adına yapacaktır. Önderin kaprislerinin kölesi olacaktır adeta komünist militan.
Son tahlilde; komünist genç ister istemez kapitalizmin şikârı durumuna gelecek ve tuzağa düşecektir. Binaenaleyh, KOMÜNİZM, KAPİTALİZME ASKER YETİŞTİRMEKTEDİR. (Bunun en bariz ve güçlü kanıtı, ülkemizdeki eski komünistlerdir, bunların limanları hep kapitalizm olmuştur, medyayı düşünün ne demek istediğim anlaşılacaktır. Bir ismi örnek verelim, diğerlerini de siz düşünün: Hasan Cemal)