‘’Stalin yani Djugashvili’yi küçüklüğünden beri tanırım. Babası, bir eskici, büyük babası ise, Yahudi bir tenekeci idi. Eskicilikte yapardı.’’ (Eugen Viladimir Gredjinsky, The Life of Stalin, İmam Raguza, sh. 14)
‘’Stalin’in ailesi, eski paçavra ve teneke satışı ile geçinen, Yahudi’den dönme bir aile idi.’’ (Soviet Staff Officer, sh. 8, 1951)
Oysa, Stalin koyu bir Yahudi düşmanı olarak tanınır ve tanıtılır. Fakat bu bir senaryodan ibarettir. Sovyet içinde Yahudi muhalifi olan Stalin, İsrail’in kurulmasında en büyük desteği verenlerden biridir. Ne garip bir tenakuz değil mi?
‘’1948 de İsrail’in kurulması fikrini Sovyet Rusya desteklemiştir.’’ (Encyclopedia Judaica, cilt 5, sh.807)
Stalin’in yaptığı da Hitlerin ki gibi, ülkesinde ki Yahudi nüfusunu İsrail Devleti’in kurdurulacağı Filistin topraklarına yönlendirerek bu devletin kurulmasını kolaylaştırmaktı. 40 milyon insanı acımasızca katleden dünyanın önde gelen katillerinden biri olan Stalin’in Yahudi düşmanı iddiası Hitler de olduğu gibi Yahudilerin işine yaramıştır. Yahudiler dünya da hep mazlum olarak gösterilmişlerdir. Bu mazlumluk psikolojisini hep yaptıkları alçaklıklara karşı kullanmışlardır.
Marks der: ‘’din halkın afyonudur.’’ Lenin der: ‘’bir Marksist Materyalist olmalıdır, yani din düşmanı.’’ Okursanız daha neler görürsünüz!
Dünya düzeninin Komünizmden muradı ‘’dinin zayıflatılması ve yok edilmesi’’ ydi. Dini İnancın, din kaynaklı ahlakın tamamen yok olduğu, yıkıldığı, insanların dinsiz liderlerin oyuncağı ve kulu olduğu bir topluma giden yolda aracı olmasıydı. Aslında bu dindışı bütün ideolojilerin yegâne gayesiydi. İşte cazibeli şekilde sundukları ‘’yeryüzü cenneti’’ bu olsa gerek. İradesi sıfırlanmış, hürriyeti elinden alınmış ve çip takılarak kontrole tabi kılınmış insanlık ve onları yöneten, yönlendiren liderler kadrosu. Ve insanlık hala aldanıyor. Ne acı.
Faşizm-Komünizm-Liberalizm-Anarşizm-Kapitalizm ve Siyonizm: bunların arasın da ne fark var görüyorsunuz? Hepsi evet hepsi Yahudi’nin yeryüzü hâkimiyetine giden yolda birer araçtır. İnsanı çok iyi tanıyan ve insanları tek bir ideoloji etrafında toplayamayacağını bilen Yahudi insanlar için onlarca ideoloji üretmiştir. Bu ideolojilerin hepsinin ortak özelliği; Materyalist Felsefeye dayanmalarıdır. Sigmund Freud, Emile Durkheim, Spinoza, Aguste Comte gibi Yahudi felsefeciler Materyalizmin teorik ve pratik önderliğini yapmışlardır. Komünizm, dinsiz topluma giden en önemli yoldu bunlara göre.
‘’Dine karşı gerçek olarak savaştık ve savaşıyoruz.’’ (Marks-Engels-Lenin-Stalin, Kadın ve Marksizm, sh. 225)
‘’Hiç şüphesiz, biz komünistler, kelimenin gerçek manasıyla Allah’sızız. Hiçbir dine inanmayız. Bizim dünya görüşümüz, diyalektik materyalizmin ve tarihsel materyalizmin görüşüdür.’’ (Çang Çi, Yi, Çin Komünist Partisi Birleşik Cephe Faaliyetleri Şubesi Md. Yrd. 4 Nisan 1962)
‘’Dinsel yasalara karşı savaşırken, son derece dikkatli ilerlenmelidir, bu savaşımda, DİNSEL DUYGULARI yaralayan kimse, büyük zararlara yol açar. Savaşım, propaganda ve aydınlatma yoluyla yürütülmelidir. Savaşımı sert yöntemlerle yürütürsek, yığınları kendimize karşı kışkırtabiliriz. Böyle bir savaşım, yığınların ağırlığını, din ilkesine göre derinleştirir. Oysa, bizim kuvvetimiz, birliktedir. Dinsel önyargıların kaynakları; yoksulluk ve bilgisizliktir. Bu hastalıklarla savaşmalıyız.’’ (Marks-Engels-Lenin-Stalin, Kadın ve Aile, sh. 220)
Lenin diyor: ‘’bazı kimseler, bizi, zalimliğimiz sebebiyle ayıpladıkları zaman, bu kişilerin, en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine hayret etmekteyiz.’’ (Pravda, 26 Ekim 1918)
Vahşet, din düşmanı bütün ideolojilerin ortak yöntemidir. Bu vahşetin kökeni, Muharref Tevrat’tır.
‘’Ve Allah’ın, Rab, onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman, onları tamamen yok edeceksin ve onlara acımayacaksın.’’ (Tensiye, 7/2)
‘’Fermanı ilan edeceğim, Rab bana dedi: sen benim oğlumsun. Ben seni bugün tevlit ettim. İşte benden miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın. Bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın.’’ (Mezmurlar, 2/7,8,9)
‘’Ancak Allah’ın, Rabb’ın, miras olarak sana vermekte olduğu, bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın.’’ (Tensiye, 20/16)
‘’Ve Rab Musa’ya söyleyip dedi: İsrail oğulları’na vermekte olduğum Kenan Diyarı’na casusluk yapmaları için adamlar gönder.’’ (Eski Ahit, sayılar 13/1)
İşte Muharref Tevrat’ı kaynak alarak hareket eden Komünizm 1917 den bu yana 150 milyon insanın katline sebep olmuştur ve hala da olmaktadır.
‘’Terörü prensip olarak hiç reddetmedik ve hiçbir zamanda reddetmeyiz.’’ (Lenin, Collected Works, sh. 19) Çünkü, terör olmasa, komünizm olmaz. Terör, komünizmin var oluş şartıdır.
İşte gördük, bütün bunlardan sonra SSCB-ABD kutuplaşması ve düşmanlığı ne kadar gerçekçi olabilir ki? İki kutupta Siyonizm ile kankaydı. Stalin ve Truman gibi iki ‘’soydaş’’ın düşmanlığı, Eustace Mullins’in ifadesiyle; dünya düzeninin bir koşuluydu.
Rus diktatör Brejnev’e ‘’Rusya’nın neden Ortadoğu görüşmelerinde bir rol almadığı sorulunca: ‘bizim temsile ihtiyacımız yok. Henry Kissinger bizim Ortadoğu’da ki adamımızdır.’ der.’’ (Eustace Mullins, The World Order: A Study in the Hegomany of Parasitism. Sh. 57)
Lanet pislik, Yahudi Kissinger, katıksız bir Arap ve İslam düşmanıydı. Dünya Siyonist örgütünün önemli isimlerindendi. Aynı zamanda Kontrgerillayı yönlendirenlerdendi de.
Komünizm, kendi iddiasına göre, sermaye sahipleri tarafından, ezilen ve sömürülen sınıfların özgürlüklerini kazanma ve bu anlamda bazı komünistler tarafından Yahudi sermayedarlara ve burjuvazinin bir örgütü olan masonluğa karşı açılmış bir savaş olarak tanımlanır. Onlara göre kapitalizm, Yahudi sermayesinin, masonluğun, kısaca burjuvazinin sömürü sistemidir ve komünizm de bu sistemin karşı rejimidir. Komünist teorisyenlerde genellikle Yahudi aleyhtarlığı ile tanınırlar. Marksın, Yahudi sermayesi aleyhindeki kitapları buna delil olarak gösterilir. Fakat, pek çok komünistin körü körüne inandırıldığı bu düşünce, tamamen palavradan ibarettir. Ve derin bir senaryoya dayanır. Kapitalizm, gerçekten de, Yahudi sermayesinin, masonluk ve türevi olan örgütlerin, burjuvazinin sömürü aracıdır. Ama ne garip ki, komünizmi yaratan, geliştiren ve el altından destekleyenlerde bunlardır.
Kapitalizme karşı oluşan haklı tepki ve adalet isteği, Yahudi kapitalistler tarafından oluşturulan ve insanların başka yollara sapmasını engelleyen bu sahte ‘’stepne rejimle’’ kontrol altına alınmıştır. Yani kapitalizme düşman olunca komünizme yönelecek, komünizme düşman olursa kapitalizme yönelecek. Her durumda Yahudi’nin ağına düşecek. Ne kahpece ama bir o kadar da zekice kumpas değil mi?
Zira bilinmektedir ki; Komünizm ahlâka vurduğu darbeyle adeta kapitalizme payandalık yapmaktadır. Çünkü, ahlâkı ve değerleri terkeden bir komünist ilk etapta bunu doğal görse de zaman içerisinde bu anlayış içerisinde kalmaktan sıkılacaktır, sürekli tekamül eden insan komünizmin sunumlarıyla iktifa etmeyecektir, bir de üst kesimdekilerin kollektivizm adı altında alttakileri sömürerek kendilerini ayrıcalıklı telakki edip lüks içinde yaşamaları komünist olan genci sorular içerisinde boğacaktır ve genç ilerleyen aşamalarda ortaya çıkan tenakuzlar sonunda bunalımlara sürüklenecektir ve istekleri yoğunluk kesbedecek ve bireysellik zirveye oynayacaktır. Çünkü, komünizm ona istediği duyguları, zevkleri yaşamak için imkan tanımayacaktır ve bunu toplumculuk adına yapacaktır. Son tahlilde komünist genç ister istemez kapitalizmin şikarı durumuna gelecek ve tuzağa düşecektir. Binaenaleyh, komünizm kapitalizme asker yetiştirmektedir. Öyleyse her türlü sömürüye direnişin gerçekçi ve yegane kaynak ve bireye de her türlü yaşam imkanını meşru dairede sunan yegane sistem İSLÂM’dır.
Bir yandan ‘’para Yahudi’nin dinidir’’ diyen Marks’ın öte yandan devrin en ünlü Yahudi sermayedarı Rothschild tarafından finanse edilmesinin en büyük ve derin sebebi bu olsa gerek.
Zira, cazibeli vaatlerle ortaya çıkan komünizmin pratiğinde, sömürüyü yok etmek gibi bir girişim asla olmadı. Bu uğurda milyonlar can verirken, komünist ülkelerde ki vahşet, zulüm, baskı ve sömürü bütün şiddetiyle devam ediyordu. Komünizmin sömürüyle hiçbir zaman derdi olmadı. Onun yegâne mücadelesi dinle oldu. Dini ortadan kaldırmak ve insan ruhundan söküp almak, insanı maddenin kölesi kılmaktı bütün derdi. Böylece, siyonistin dünya hâkimiyetine giden yoldaki engelleri kaldırıyordu. Yani insanlığı aldatıyordu. Aynı sonuca benzeri ideolojilerle de ulaşılmaya çalışılmıştır ve çalışılmaktadır ama bir ülkenin sosyo-politik yapısına hangisinin daha uygun olduğunu ve uygulanacak toplumca kabul edilebileceğini siyonizmin ideolojik ajanları belirler. Toplumların yapısını her yönden didik didik eden ideolojik ve kültürel ajanlar dünyanın büyük efendilerine sunumlarını yaparlar ve aldıkları talimatlar doğrultusunda harekete geçerler. Olay budur. Ötesi büyük bir palavradır ve kumpastır.
Komünizm, bir disiplin ve baskı rejimidir. Kumpas, tezvir, ajitasyon, tedhiş, vahşet, terör, cinayet, yalan rejimidir. Marks’ın teorileri bütün Avrupa da yayılmaya çalışılmışsa da, en büyük etkiyi Rusya da yaratmıştır. Çünkü, Rus halkının sosyo-politik ve kültürel yapısı buna uygundu. Avrupa’da da, kapitalizm, komünizmin işlevini görmüştür. Dünyanın her bölgesine uygun rejimler tayin edilmiş, eğer oradaki rejim çıkarlara hizmet etmiyorsa ekarte edilmiş ve belirlenen rejim zorla da olsa kabul ettirilmiştir. Bu Latin Amerika da Komünist rejim, Araplarda nasyonal-sosyalizm olarak belirlenmiştir. Arap nasyonal sosyalizminin temsilcisi olan Nasır, Yahudilerin önemli adamlarındandır. Yine Tacikistan da kapitalizme karşı bu ‘’stepne rejim’’ metazori halka kabul ettirilmiştir. Fidel Castro, Eva Morales, Hugo Chavez’lerin hepsi büyük bir senaryodur. Bunların hepsi insanlığa sunulmuş sahte umut aşılarıdır. İnsanlığın gerçek kurtuluş adresine yani yüce İslam’a yönelmelerini engellemek içindir.
Komünist önderler, kitlelere sürekli olarak başaracakları umudunu verirler. Ve mücadele saflarından ayrılmamalarını sağlarlar. Aslında, başaramayacaklarını kendileri de bilirler. Şayet başarmaları sağlanırsa bir iş yapamayacakları ortaya çıkacaktır ve ebediyen yok olacaklardır. Halk bunları terk edecektir. Başaramayacakları fark edilirse de kitleler yön ve kulvar değiştireceklerdir. Binaenaleyh, kitlelerin bir an bile boş bırakılmamaları gerekir. Sürekli, terörle, cinayetle, kirli planlarla, ajitasyon faaliyetleri ile meşgul edilmeleri gerekir. Dünyada ki başarmış gibi görünen ülkelerde, diğer halkların afyonudur. Umutların yok olmaması için derin oyundur. Hepsinin ardında Siyonist bankerler vardır. Çok uyanık olmak icap ediyor dostlar.