UYAN ANADOLUM...

Özgür DENİZ - 19.04.2008

 

                           Kainatta, şudur en beğendiğim meslek:

                           Sözüm, hakikat olsun, odun gibi olsun tek... M.A.Ersoy

                Benimde hakkım yaşamak..! Sevgili ülkemin güzelliklerinden, bütün zenginliklerinden, imkânlarından istifade etmek... Hele hele müktesep kişisel haklarımı istimal etmek en doğal hakkım benim... Yurdum insanlarını köleleştirici dalaletten özgürleştirici hidayete kavuşturmak adına tenvir ve irşat etmek ve onlara hakikati tebliğ etmek yegane ve öncelikli görevim benim... Ama sabote ediliyor en temel insanlık haklarım olan bu haklar... Niçin elimden alınıyor niçin bu haklarım? Ve birde utanmadan hürriyetten ve eşitlikten (!) dem vuruluyor beyler... Bu ülkede yönetenler ve muayyen odaklar biraz daha hür, biraz daha mı eşit yoksa?

 

Benim üstadım, bu coğrafyanın sadık çocuğu, Cemil Meriç diyor ki: ‘’Entelektüel, zamanın irfanına sahip olacaktır. Ülkesinin dilini, edebiyatını, tarihini bilecek, dünyadaki belli başlı düşünce akımlarına yabancı olmayacaktır. Başlıca vasıfları; dürüst, uyanık ve cesur olmaktır. Yani bir bilgi hamalı değildir entelektüel. Hakikat uğruna her savaşı göze alan bağımsız bir mücahittir.’’ (MAĞARADAKİLER isimli aziz eserinden) Şu sözde bilge şahin Edward Said’e ait: ‘’Entellektüelin görevi: Güç sahipleri karşısında hakikatin sözcüsü olmak, zulüm ve acının varlığına şehadet etmek, otoriteyle çatışma halinde muhalif bir ses olmak.’’ (aydınların kamusal alandaki rolü makalesinden iktibas) Ayrıca, bilgenin ORYANTALİZM isimli eserini de okursanız doyumsuz lezzet alırsınız... Şu sözde cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal’e aittir: ‘’Türkiye basını milletin hakiki ses ve iradesinin belirme yeri olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale meydana getirecektir. Bir fikir kalesi, zihniyet kalesi. Basınla ilgili kişilerden bunu istemek cumhuriyetin hakkıdır. Bugün, milletin samimi olarak birlik ve dayanışma içinde bulunması zaruridir. Umumun necatı ve saadeti bundadır. Mücadele bitmemiştir. Bu hakikati, milletin kulağına, vicdanına gereği gibi duyurmada basının vazifesi çok ve çok mühimdir.’’ (1924) Mustafa Kemal’i, dini, tarihi, milliyeti reddetmeden yaşamada samimi olanları tenzih ederekten, ilke ve devrim tüccarlığı yapan sahtekârlara ders olması hasebiyle duyururum.

 

Şu, asrın hakikati olan söz, Atatürk üzerinden İSLÂM düşmanlığı yapanlara ağır ve keskin bir şamardır, Atatürkçülüğün dinsizlik olmadığının keskin bir hüccetidir... ‘’Bütün dünyanın Müslümanları ALLAH’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) gösterdiği yolu takip etmelidir. Ve verdiği TALİMATI TAM olarak tatbik etmelidir. Tüm Müslümanlar, Hz. Muhammed’i (sav) örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli. Zira, ancak bu şekilde insanlık kurtulabilir, kalkınabilir.’’ (31.10.1998 tarihli KURULTAY gazetesinden iktibas. Bu söz Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 10.11.1998 de takvime konmuştur. Ayrıca, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi tarafından 1979 yılından yayınlanan Prof. Dr. Hanif Faruk’un ‘Urduca Yayınlarda Atatürk’ isimli kitabının 102. Sayfasında kayıtlıdır. Ayrıca bu söz Anayasa Mahkemesi eski başkanlarından Yekta Güngör Özden ve bir Genelkurmay Başkanımızın (galiba İsmail Hakkı Karadayı olacak) tetkikinden geçmiştir.) Mustafa Kemal’in sözlerini hakiki manasıyla idrak etmedikçe, karanlık kalabalıkların ve emperyalist kodamanların manipülasyonlarından ve ajitasyonlarından kurtulamayız...

 

Yüce ve ekmel ve son DİN olan İSLÂM’ı da hakiki manasıyla öğrenip, bilip, anlayıp, idrak edip, özümseyip yaşamadıkça da, bireyin aklına ipotek koyan prototip güruhların, kendinden olmayanları tehlikede görenlerin, manipülasyonlarından kurtulamayız... Ayrıca, Türklük Davası’nı da derin bir şekilde idrak etmedikçe, vatan, millet, bayrak gibi kutsal değerlerimizi özümsemedikçe, bu yüce değerleri birilerinin tekeline ve sahipliğine bıraktıkça sahte vatanseverlerin istismarından kurtulamayız...  ÇÜNKÜ; üç koldan  da ağır ve acımasız bir sömürünün mengenesindeyiz... Üç tarafta, sevgimizi, sevincimizi, özlemlerimizi, umutlarımızı, hayallerimizi ve duygularımızı çalmış ve bizi sevgili ülkemizin ve hayatın güzelliklerini yaşamaktan mahrum bırakmıştır... Ancak, özgür birer BİREY olarak, okuyup cehalet zincirlerini kırarak ve tek can ve tek fikir olup birlik bağını muhkemleştirerek KARAKIZILYEŞİL sömürücülerin tuzaklarından ve kıskacından kurtulup bağımsız olabilir ve TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’yi inşa edebiliriz...

 

                        Ben de, sevgili ülkemde, güzel yaşamak, mutlu ve hür yarınlar tahayyül etmek, umutlarımı çoğaltmak, yurdumun doğal zenginliklerinden faydalanmak, sevgi ve sevinçleri ağız dolusu yaşamak, künhümü bilmek, değerlerim ekseninde insanca bir hayat sürmek istiyorum... Çünkü; bana sunulan sahte dünyalara ısınamadım, zevahirde durumu idare etmek için atılan sahte ve süslü nutuklara, mebzul miktarda ibzal edilen sahte ve basit tebessümlere, menfaat kokan dostluklara ısınamadım... Sevgili ülkem de –canım Türkiye’m de- yurdum insanları, vaatler ülkesinde açlıktan kırılan insanlar misali, açlıkla boğuşmaktalar, kahpe kurşunlara hedef olmaktalar, ışığımız olan bilgelerimiz faili meçhullere kurban gitmekteler ve üvey evlat muamelesi görmekteler, tahkir ve tezyif edilmekte, kimlik ve değerlerine itibar edilmemekte, şeref ve haysiyetleri çiğnenmekte ve dahi öz vatanında temel hakları olan eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadırlar...

                         

Ülkemin üzerine karabulutlar çökmüş, fantomalar kol geziyor her yerde... Herkes aklını ipoteğe, ağzını kiraya vermiş gibi, başkasının aklıyla düşünüyor, başkası adına konuşuyor, yazıyor, çiziyor... Bazen yeise düşer gibi oluyorum, atiden yana ümitvar olmak zor geliyor... Maateessüf, Sevgili Ülkem, henüz, adi, ilkel, ve bir insanlık suçu olan vahşi ve ileri kapitalizmin tüketim ve anlamsızlık kültürünün hakim olduğu bir geçici belirsizlik ve istikrarsızlık dönemecini yaşıyor... Dehşetli bir anlamsızlık krizi ile boğuşmaktayız elan... Gençlik hedonizm bataklığında can çekişiyor adeta... Ama bu arada, emperyal kompradorlar, kapitalist kodamanlar bir safi hakikati sarf-ı nazar ediyorlar, kim bilir belki de zevklerinin akamete uğramaması için görmezlikten geliyorlar ama nafile... Bu gerçek, tarihin mezarlığının emperyalistlerle dolu olduğudur... İnanın, boşluktan nefret ediyorum... Ama, şu anki mahkumiyetimizin tek ve yegane amili de, birey, toplum ve devlet olarak alemimizde devasa bir boşluğun, gayretsizliğin, yozluğun ve hedefsizliğin hakim olmasıdır... Anlamsal bir bütünlükten yoksunuz maalesef...

                            

 UYAN ARTIK EY HALKIM, ŞAHLAN ANADOLUM!!! Gör gerçekleri, sarıl kimliğine, oku öğren yüce dinini ve yaşa, bul benliğini, dön kendine, gel kendine, tanı kimsin, nesin?, kendini an, kendini bul, öz benliğine sahip çık ve öz güvenini tekrar elde et... Esiri olma eşyanın, ama kendinin esiri kıl eşyayı... Uyma aklına, ama kullan aklını... Ateşi kıvılcımken söndür ki; alevlendikten ve seni yangınlar içinde koyduktan sonra hiçbir şey çare olamaz... Boz artık varlığına, birliğine, bütünlüğüne kasteden soysuz ve kahpe tuzakları, oyunları... Kurtul iğrenç mukallitlikten ve kendin ol, kendini yaşa... Sıyrıl çık zulmetin ağından, kavuş aydınlık ve hür yarınlara, düşle baharcıl hayatları... Senin varlığının, milletinin birliğinin, vatanının bütünlüğünün, devletinin büyüklüğünün, ordunun yenilmezliğinin idamesini sağlayacak nesli atiyi düşün... Onlara kin ağaçlarının yakıldığı, sevgi fidanlarının dikildiği, barışın, kardeşliğin, dostluğun, umudun ve muhabbetin çiçeklendiği güneşli bir saadet yurdu bırak... Güzel bir hayat adına tüm imkanları müheyya kıl onlar için... Hadım edilip iktidarsız bırakılmaya çalışılan taptaze beyinlerine, kadim cesaretlerini kuşanmaları için müzaharatta ve muavenette bulun... Mazileri ile aralarındaki rabıtaları muhkemleştir... ‘’Mazisiz milletin atisi olmaz (M.A.E)’’ bil... Vatansız, bayraksız, ezansız, imansız bırakma ahfadı... ‘’Sahipsiz vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır (M.A.E)’’

 

O zaman, evladın da huzur içinde, tarihi ve değerlerini, layemut vatanında özgürce yaşayacak, mavi göklerin altında özgürce baharcıl düşler kurabilecek, direniş türküleri terennüm edebilecektir... Vatanını paramparça etmek, seni bölücülerin, ihanet casuslarının, menfaat şebekelerinin, fitne ve fesat yuvalarının, şerefsiz teröristlerin, din düşmanlarının ve batının hempalarının ve şahsiyetsiz uşaklarının tahakkümüne mahkum etmek isteyenlere karşı müteyakkız ol, teennili ol, tetikte bulun... Aksülamel ve paradoks yapılmasına asla fırsat verme... Sana seza, kültürel hamulene haiz, aziz Türkçe’ne hakim, vatansever kimliğiyle temayüz etmiş, karanlığa karşı savaşan, aydınlığın bekçiliğini yapan, hamiliğini yapabilecek, kollektif bilinç- şuur ve anlayışa sahip olan mümessillerini (temsilci) iyi tahlil, tedkik ve tahkik ederek intihap et (seç)... Zira, aydınlık, hür, bağımsız, mutlu ve baharcıl bir istikbali inşa etmek hiçte kolay değildir... Unutma bir bahar yurdunda zafer güneşini selamlayacaksın, bunu sana keskin ve amansız direnişin ve uzun soluklu mücadelen bahşedecektir, MÜTEAL olanın inayetiyle... Ve, asla nedamet duymayacaksın... Şayet, indiremeyeceğin eşeği dama çıkarırsan ve yaramazlık yaparda indirmen gerekirse ki; indirmeye muktedir bile olsan damla birlikte iner ve seni de kendisiye birlikte enkazına gömer ki; sevgili ülkem buna müteaddit defalar şahit olmuştur... İçinde bulunduğumuz zor durumlar bu tür vakıaların ispatıdır... Hep dama çıkardıklarımızın yaramazlıklarının diyetini ödüyoruz elan... Ve hayatımızın ve varlığımızın bütün unsurlarıyla yok olmak üzereyiz... Yaramaz çocuklar başımızın belası oldular, büyüyememelerinin cezası ağır oldu bize...

                      

  Sevgili ülkem, canım halkım benim, şunu unutma ki: Bugün, senin aleyhinde şerefsiz senaryolar yazılmakta, kahpe planlar çizilmekte ve yok oluşun hazırlanmaktadır... Kadim ve ebedi yurt olan Anadolu’daki TÜRK hakimiyetine son verilerek, aziz Anadolu TÜRKSÜZ-LEŞ-TİRİL-MEK ve İSLAMSIZ-LAŞ-TIRILMAK istenmektedir... UYAN ARTIK ANADOLUM...!!! Bugün bulunduğun yeri, düştüğün durumu tetkikten geçir, murakabe et... Mazi de neredeydin??? Hâl de neredesin??? İstikbâl de nerede olacaksın??? Sor, sorgula ve ona göre davran... İğrenç ihtilaflara, sefil tefrikalara ve hainane ideolojik kamplaşmalara bir son ver... ‘’Vatan esaret altındayken ideolojik ayrılıklarla iştigal etmek saçmalık ve anlamsızlıktır’’ diyor Nelson Mandela... Kurtul artık gafletin, ihanetin, hıyanetin, dalaletin ağından... Dört bir yandan, içten, dıştan muhasara altına alınmışsın... Can damarların kesilmek üzere... Oksijen borularını tıkamışlar... Ebedi TÜRK YURDU’ndaki bütün KESKİN VE DERİN İZLERİNİ silmek, kadim mührünü kazımak ve kanla atılmış ezeli imzanı geçersiz kılmak, senide TARİHİN ACIMASIZ MEZARLIĞINA gömmek istiyorlar... Artık, vahdeti, uhuvveti, tesanütü, müsavatı, muhabbeti, dostluğu tesis ve tahakkuk ettir, bir demir yumruk, çelik bilek, cesur yürek ol... Çünkü; zaman ayrılık, anlaşmazlık, sevgi ve saygısızlık, kin ve nefret zamanı değil can gardaşlarım... Bilakis, birlik, beraberlik, barış ve kardeşlik, dostluk ve muhabbet bağlarını muhkemleştirme zamanıdır... ‘’Hayatımız ve necatımız ittihad-ı milletle kaimdir’’ demiyor muydu üstat Said Nursi? Menfaatlerin çarpıştığı bir arenaya dönmüş sevgili ülkemiz maalesef... Ama bilinmeli ki; menfaatlerin çarpıştığı yerde hakikat örtülür ve saha dışına itilir ki; hakikatin örtüldüğü yerde yabancılaşma zuhur eder... Her gün, kendine biraz daha uzaklaşıyorsun... Niye??? Çünkü; hakikate yabancılaşıyor, hakikatten uzaklaşıyorsun... Devir, zamanı ve çağı TÜRKÇE okuma, anlama ve yaşama zamanıdır... Öz be öz evladını müstevli kategorisine sokup müstevlilere koz verme artık... KAHPE DÜŞMAN TÜRK çocuğunu en hassas yerinden vurmak için uygun zemin, zaman ve fırsatı kollamaktadır... Şu sözü ciğerlerine, iliklerine, beyninin en meçhul ve derin hücrelerine keskin bir şekilde KAZI...

                              ‘’Girmeden TEFRİKA bir millete, düşman giremez,

                              ‘’Toplu vurdukça yürekler, onu TOP sindiremez.’’ M.A.Ersoy

Artık, kurtul bu tezgahlardan, tuzaklardan ve oyunlardan, bırak eyyamcılığı, nemelazımcılığı, terk et her şeyde bir fayda arayan sefil anlayışı... Yeter artık, her şeyi sineye çektiğin... YAZIKLAR olsun, sevgili ülkemizi, necip milletimizi, ay yıldızlı aziz bayrağımızı, büyük devletimizi MENFAAT için seven yobazlara, cahillere, hainlere, soysuzlara, şerefsizlere... SELAM olsun, menfaatsiz, beklentisiz, pazarlıksız ve hasbi olarak seven canlara, cananlara, dostlara ve gardaşlara ki; zaten bu vatanda, bu millette, bu bayrakta böyle demir yumruklu, çelik pençeli ve cesur yürekli yiğitlerin sayesinde ilelebet payidar kalacaktır... Yazık değil mi? Cennet gibi vatanımız tamusal bir görünüme büründü, adeta tanınmaz hale geldi... Karanlıklarda gizlenen kahpeler, uşakları tavassutu ile at oynatır oldular her yerde, istedikleri gibi... Gençlik yozlaştırıldı, dinine, diline, vatanına, bayrağına, milletine, ezanına, marşına karşı saygısız ve sevgisiz hale getirildi, duyarsızlaştırıldı ve uzaklaştırıldı... ORDUSUNA ve EMNİYETİne karşı soğutuldu... Tarihine kinlendirildi... Haddizatında RUHu çalındı... Aldırış etme artık sana yapılan tedhişe ve tazyikatlara... Meşru ve hukuki yollardan hakkını ara, gerekirse söke söke al... ‘’Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’’ diyor EN SEVGİLİ... Şu sözü haybeye söylemedi herhalde Atatürk: ‘’Hakimiyet, bilakayd-ü şart milletindir.’’ Tahakkuk ettir hakimiyetini ve yönetilen değil gerçek manada yöneten ol...

                        

 Artık uyan ey halkım! Fırsat verme seni yutmak, vatanını parçalamak, milletini ezmek, devletini yıkmak, zenginliklerini sömürmek, bayrağını indirmek, ezanını susturmak, marşını değiştirmek isteyen şerefsiz bölücülere, muhtekir ve emperyal komprador ve kodamanlara... Kurtul artık adi, ilkel ve vahşi kapitalistlere kölelikten... Beynini, HİÇBİR cemiyete, cemaate, ideolojiye kiraya ve ipoteğe verme... Beşer’likten kurtul, birey ol, insan ol ve hür yaşa, ama kalbine AHLÂK KANUNU’nu hakim kılarak... İSLÂM AHLÂKIYLA AHLÂKLAN... KARA-KIZIL-YEŞİL emperyalizmin her türlüsüne karşı teyakkuz halinde ol... Bugün sevgili ülkemiz, bu üş vahşi kapitalizmin ağında, zor zamanların direncini kuşanmış direnmektedir ve direncinin son raddesindedir... Cenderelere, tazyikatlara, tedhişlere maruz kalsan da hakikate iltica et... SON TAHLİLDE akim kalması mukadder olan dayatmalara ve tedhişlere aldırış etme... Bugün verilmekte olan kavga, TÜRK VATANI üzerinde bir hakimiyet kavgasıdır... Emperyalizmin kıskacındaki son TÜRK DEVLETİ yok edilmek istenmektedir... Sevgili ülkemizin İDARESİ hainlere, kahpelere, şerefsizlere, uşaklara, bölücülere ve menfaat şebekelerine bırakılmak ve TÜRK HALKI yönetilen konumuna indirgenmek istenmektedir ve fesat ve fitne yuvalarında buna dair her dem plan ve proje dizayn edilmektedir...

 

Evet, zaman tetikte bulunma ve uyanık olma zamanıdır... Zira, KAİNAT GÜNEŞİ’nin de buyurdukları gibi; ‘’küfür devam eder, fakat, zulüm payidar olmaz.’’ Binaenaleyh, TÜRKLÜK davanda bir adım bile geri adım atma... Her daim mukavemet et... Ecdadının cesaretini ve yüksek imanının keskin gücünü kuşan... Gasson diyor ki: ‘’Zafer ilerdedir, sen ilerledikçe zorlukların ayaklarının altında eridiğini göreceksin.’’ Zafer güneşini, elbette inanarak direnenler ve yürüyenler selamlayacaktır... EŞSİZ ve BENZERSİZ kitap ne diyor: ‘’Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün gelecek olanlar sizlersiniz, zafer inananlarındır.’’ Uyuma, uyan ey Türk Evladı! Yeter bunca zamandır uyuduğun ve ezildiğin! Titre ve kendine gel! KUR artık, bunca zamandır ebedi hasretiyle yanıp tutuştuğun........... SÖMÜRÜSÜZ, AYDINLIK, GÜÇLÜ, BARIŞÇI, ÖZGÜR VE TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’Yİ............. Zira, sana ancak ve ancak böyle bir ülke yakışır... Çünkü; sen esareti sevmezsin... Hür ve engin tabiatın çocuğusun... Kurt misali hep hür yaşadın, müebbeden de  hür yaşayacaksın... Manda ve himayeyi senin ruhun kaldırmaz bilirim... Uşaklık sana göre değil, şan, şeref ve zaferlerle dolu tarihin bunun keskin bir hüccetidir... Başın dik, alnın açık gururla yürümeye alışıksın sen, bil bunu... Mandacılara, hempalarına, uşaklarına karşı DEMİR YUMRUK, ÇELİK PENÇE, CESUR YÜREK olup gereken cevabı verebilecek iktidara da maliksin...

                           Kalbimin en meçhul derinliklerinden gelen bitimsiz bir sevgi, derin ve sarsılmayan bir dostluk, dostluğun dayanılmaz özlem ateşi, müebbed bir muhabbetle, müptedi bir şair ve özgür bir devrimci olarak selamlıyorum seni sevgili ülkem ve sevgili ülkemin muazzez evlatları....Dar-ı dünyadan dar-ı ahirete giderken ardımda muhabbetle yoğrulmuş, sevgiyle örülmüş, fedakarlıkla perçinlenmiş bir dünya bırakacağım... İnanan ruhların güneşli bahçesi olacağına bütün kalbimizle inandığımız Cennet Yurdu’nda buluşmak umuduyla...

                            Sizi seviyorum EY MÜSLÜMAN-TÜRK gençliği, her şeyim sizin için, aşkım, sevdam, ülküm, idealim, acılarım, sevinçlerim, özlemlerim, göz yaşlarım ve hayatım sizin için... VE bütün sahipsizliğin çıkmazında kurtuluşa, hürriyete ve sevgiye, dostluğa ve muhabbete susamış TÜM DÜNYA GENÇLİĞİ için... Sizlerde sevin; dininizi, devletinizi, vatanınızı, milletinizi, bayrağınızı, marşınızı, tarihinizi, kültürünüzü, dilinizi, sizi siz yapan her şeyi, ordunuzu ve emniyetinizi...

                            UNUTMAYIN Kİ; ‘’Kurban veren Anadolu’nun, hür yaşamaya da, çocuklarını hür yaşamaya da hakkı vardır.’’ NURETTİN TOPÇU

                            BİLİNİZ Kİ; ‘’Kendi mukadderatını, kendi ellerine almayan bir millet yok olmaya mahkumdur.’’ NURETTİN TOPÇU

                            SONSUZ VE BİNLER SELAM SANA EY HALKIM!!!

                            HEDEF: Tam Bağımsız Türkiye

                            YOL: Direniş Yolu

                            ARAÇ: Kuvay-ı Milliye Ruhu

                            DAVAMIZIN VE DÜŞÜNCEMİZİN ESASLARI: Büyük vatan, Anadolu toprağıdır... Soyumuz, Oğuz çocuklarının, Anadolu’nun dokuz yüz yıllık tarihi içinde bu topraklardaki kaynaşmalarıyla eriyip, aslını kaybetmeyen Türk Soyu’dur... Dilimiz, bu muazzez ülkede bin yıllardan beri devam ede gelen tarihi olgunlaşma içinde varlık kazanan müşahhas ve zengin Türk Dili’dir... Devlet, kahir ekseriyeti köylü ve çiftçi olan kütlenin, iradesini yaşatan ve yansıtan Otoriteli Devlet’tir... İktisadi sistemimiz, halkın bütün içtimai ihtiyaçlarını karşılayan ve her ferdi iş ahlakıyla seferber eden Ruhçu-Devletçi sistemdir... Millet dini, onun ahlâkını, örfünü ve kalbini yoğurmuş İslâm Dini’dir...(NURETTİN TOPÇU-AHLAK NİZAMI , iktibas)

                           Hani bir HALK TÜRKÜSÜ’nün ruhu dinlendiren nağmelerinde der ya: ‘’İhanetle kahpelik puşta göreyse,,, sevmekle sadakat dosta göredir’’ diye... Dostluğu seçip sevenlere ve sevip sevgisin de sadık ve vefalı olanlara selam olsun... Lanet olsun kafalarını, yüreklerini ve kalemlerini, ilkel,adi, çirkin ve vahşi kapitalistlere satan yarasalara, deve kuşlarına ve sömürge ruhlu aydın bozuntularına ve menfaat mukabilinde zampara edebiyatı yapan beyinsiz ve fikirsizlere...

                            ÖNEMLİ BİR TEFERRUAT:  Ne acı verici bir şey dostlarım, ruy-i zemin de hüküm sürmüş, nev-i beşere nizamat vermiş, adaleti ve sevgisiyle gönüllerin sultanı olmuş, hakiki şeref ve kahramanlığa yükselmiş bir ecdadın torunları olarak, şimdi, mazide üzengilerimizi öpen, bir sözümüzle kanunlarını dizayn eden emperyalistlerin ve Türk’ün amansız darbesini unutamayan kadim Türk düşmanlarının veletlerinden gelen mürailik fışkıran sözlerden övgü dolu sözler diyerek bahtiyar oluyor, sevinç çığlıkları atıyoruz adeta... Yüreğim kaldırmıyor, ağır geliyor ruhuma dostlar... Biz bu hallere düşecek bir sefil millet olamayız, olmamalıyız, olmayacağız artık... TÜRKLÜĞÜNDEN utanan acizlere, zavallılara veyl olsun... Hüznü ve ağır duyguları temsil eden şu aylarda, insan böyle acılara şahit olunca inanın dayanılmaz oluyor... Erkekler ağlamazmış, halt etmişler, böyle diye diye ağlamayı da unuttuk, halbuki dinin de bir tavsiyesidir ağlamak, kararan ve katılaşan kalpleri yumuşatmak ve temizlemek için... Acıya ve alçalmaya mahkum edilip te, ihanetin en ağırına maruz bırakılan ve üstelik yapacak bir şeyi de olmayan varsa da kanun duvarlarıyla akim bırakılan YAĞIZ TÜRK OĞLU başka ne yapsın, söyleyin ne yapsın??? (AKLETMENİZ VE ÇARE BULMANIZ UMUDUYLA)...

                             ‘’Her medeniyet bir kitaba dayanır, senin kitabın hangisi?’’ diye soruyor, üstad CEMİL MERİÇ...cevap verebilecek yüreğimiz var mı acaba ne dersiniz???      

Tarih: 19.04.2008 Okunma: 754

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İsmail Hakkı Cengiz

28.03.2008 - 19:01

Tam zamanında yapılan, geniş kapsamlı bir uyarı. Emeğinize, kaleminize sağlık. Selâmlarımla...

İsmail Hakkı Cengiz

28.03.2008 - 19:01

Tam zamanında yapılan, geniş kapsamlı bir uyarı. Emeğinize, kaleminize sağlık. Selâmlarımla...