Kalem feryâd eder, ağlar
mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Sebahattin Önkibar, Yeniçağ, 10.08.2010

Tayyip
Erdoğan’ın hesabı, YAŞ üyelerinin önerdiği atamaları yapmayıp askere meydan
okuyan adam olmaktı.
30 Ağustos tarihinde yasa gereği sadece Başbuğ değil aynı zamanda Koşaner
de emekli edilecek ve TSK tarihinde ilk defa Karacı olmayan bir Genelkurmay
Başkanını atayan Başbakan olacaktı. Bu olayla da askere ve darbeye meydan
okuyup demokrasiyi arayan adam imajıyla referandum oylamasına girecekti.
Ne var ki yapılan bu hesap okyanus ötesinin buyruğuyla tutmadı.
Erdoğan, Obama’dan gelen telefonlu buyrukla frene basmak zorunda kaldı!
Peki bu telefonun perde gerisi mi?
Ankara’nın öbür yakasında konuşulanları aktaralım:
YAŞ’da uç veren malum krizin hemen akabinde Genelkurmay Karargahından
Pentagon’a acil koduyla şöyle bir mesaj gönderilmiş:
- “Bu tutumunuzu sürdürür ve Tayyip Erdoğan’ı cesaretlendirirseniz, TSK’da ABD
ve NATO’ya sıcak bakan bir kişi bile kalmayacaktır.”
Pentagon kurmayları bu mesajı hemen değerlendirmeye alır ve sonrasında
harekete geçip Beyaz Saray’a yani Başkan’a acil kodlu bir rapor gönderir.
Raporda, TSK’ya karşı operasyonlarını sürdüren Tayyip Erdoğan’ın frene basması
ve YAŞ olayında daha ileri gitmemesinin ABD’nin çıkarına olacağı hükmü vardır.
Obama, Pentagon’dan gelen acil mesaj üzerine telefonu çevirip Tayyip Erdoğan’a
dur diyerek uzlaş telkinini yapar.
Jandarma Genel Komutanı Atila Işık’ın bile emekliliğini işleme koymayı
düşünmeyen ve 30 Ağustos gününü bekleyeceğini ima eden Erdoğan, bu telefon
görüşmesi ile hemen kırmızı ışığı söndürüp yeşil ışığı yakar ve YAŞ’la
mutabakata razı olur.
Anlattıklarım hikaye değil, tam YAŞ krizinin göbeğinde Obama ile yapılan
görüşme ve akabindeki gelişmeler Başkent’in öbür yakasında aynen böyle tercüme
ediliyor.
Öyle olmasaydı zaten Tayyip Erdoğan, Hasan Iğsız gibi hâlâ AKP’yi niye
kızdırdığı bile belli olmayan birini veto edip, yerine 28 Şubat sürecinde
Sincan’da tankları yürüten Komutan olarak bilinen Erdal Ceylanoğlu’nu Kara
Kuvvetleri Komutanlığına atamazdı.
Tablodaki vahameti görüyor
musunuz!
Obama tak, Erdoğan da şak
diyor!
Bu olayla kesinleşen bir şey de AKP ve Erdoğan’ın 28 Şubat ve
aktörlerine karşı takındıkları hoş görü ile kabullenen tutumlarıdır.
Her zeminde post-modern darbedir diye hedef alınıp istismar edilen 28 Şubat’ın
baş aktörlerinden biri, Kara Kuvvetleri Komutanlığına oturtulurken,
olmayan yani yapılmayan darbenin hazırlığı seminerine katıldıkları suçlamasıyla
Balyoz hikayesindeki generallerin terfileri engellendi!
Evet AKP darbeyi yapanları şekilde görüldüğü gibi ödüllendirirken, darbe yapma
iddiasında olanları ise cezalandırıyor.
Bunun adı tartışmasız biçimde AKP’nin 28 Şubat’la ve onu yaptıran Paxamiracana
iradesiyle kol kola olması değil midir!
Ey muhalefet bu korkunç çelişkiyi neden dillendirmezsin!
OPERASYON...
Kenan Evren YAŞ’a rağmen
geldi ve ihtilal yaptı!
Yüksek Askeri Şûra ve iktidarlar arasında pek çok dönem gerginlikler
yaşanmıştır. Rahmetli Özal’ın Necdet Öztorun’a karşı yaptığı operasyon
biliniyor. Muhittin Fisunoğlu ve Edip Başer’in engellenmeleri de hafızalardadır
ama en önemli olay Kenan Evren vakıasıdır ki bunu gençler bilmez. 1977’de Semih
Sancar’ın halefi dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’du lakin
Ersun bir gece ansızın üniformalarını karargaha gönderip istifa etti. Bunun
üzerine Semih Sancar, Adnan Ersöz’ü teklif etti. Dönemin Başbakan’ı Demirel,
Ersöz’e hayır diyerek 3. Ordu Komutanı olan Ali Fethi Esener Paşa’yı istedi. Bu
isteme dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk karşı çıkınca bütün bu isimler
emekli edilip yerine Ege Ordu Komutanı olan ve emeklilik için bütün
hazırlıkları yapan Kenan Evren Genelkurmay Başkanı yapıldı. Ve heyhat o Evren
ihtilal yaptı!.. Keza, Özal’ın Öztorun’un yerine getirdiği Necip Torumtay da
Körfez Savaşı sürecinde Özal’la çatıştığı için görevinden istifa eden ilk
Genelkurmay Başkanı oldu!
AFİŞ...
Memur Kemal mi, celep
Tayyip mi?
Tayyip Erdoğan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Maliye’de ve SSK’da çalışmasını yani
devlette görev almasını Memur Kemal diyerek küçümseme yoluna gitti. Oysa
Atatürk’den İnönü’ye, Demirel’den Özal’a bu ülkeyi yönetenler hep devlette
çalışıp gelmişler yani hiç biri Tayyip Erdoğan misali kendi ifadesi ile Kars ve
Ardahan’dan hayvan satın alıp sucuk imalatına girişmemişler yani celeplik
yapmamışlar ya da İETT’de işçi veya Kasımpaşa’da muhasebeci değillerdi.
Kuşkusuz celeplik, işçilik ve muhasebecilik çok şerefli işler ama devlette
memurluk ya da bürokratlık da herhalde onların altında olmasa gerek!.. Ne yalan
söyleyeyim, CHP’nin parti yönetimi değil ama ben gençlerinin yerinde olsaydım,
“Memur Kemal mi, celep Tayyip mi” diye afişler bastırıp sokaklara asardım!
BEKLENTİ...
İyi şeyler Kürdistan
bayrağını asmak mı Abdullah Bey?
Ne zamanki Abdullah Gül “Kürt meselesinde iyi ve güzel şeyler olacak” diyerek
müthiş bir beklenti yarattı, o gün bugün sürekli şehitler verip türlü
alçaklıkları yaşıyoruz. Evet Abdullah Gül’ün o beyanı ve akabindeki malum
açılımla beraber tabir yerinde ise Türkiye artık kan gölüdür. Emin olunuz
televizyonlara ambargo uygulandığı için yayınlanmıyor, bütün Güneydoğu her gün
yanıyor. Beni arayan vatanperver pek çok bürokrat, bölgenin artık kaybedilmek
üzere olduğunu söylüyor... Sahi ben çok merak ediyorum, Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı değil mi, öyle ise devletin birliği ve bütünlüğünü temsil etmiyor
mu? Ediyorsa İnegöl ve Hatay olaylarında niye sustu? En önemlisi; Osman
Baydemir’in Belediyelere Kürt bayrağını asacağız sözüne niçin kıyameti
koparmadı? Yoksa Abdullah Bey özerkliği istiyor da, onun için mi susuyor? Yoksa
iyi şeylerden kastı Kürdistan bayrağının göndere çekilmesi midir?
Arşiv