‘’Egemenlik, bilakaydu şart milletindir.’’ Mustafa Kemal Atatürk
‘’Sizi yönetenlerin yüreklerine ve beyinlerine hükmeden değerlere dikkat ediniz, yarın üzerinizde o değerleri hâkim kılmaya çalışacaklardır ve kaderinizi tayin edeceklerdir.’’ ÖZGÜR DENİZ
‘’Akıl kuşunu, vicdan kafesine koymadıkça ve o kafesin içinden konuşturmadıkça asla hakikati bulamayız, ahlaklı-adaletli-merhametli olamayız ve insanlık çizgisi üzerinde duramayız.’’ ÖZGÜR DENİZ
‘’Vicdan olmazsa Allah keşfedilemez.’’ Prof. Dr. İlhami Güler
Bir anayasa hazırlanıyor mu? Evet, görüyoruz, hissediyoruz ki hazırlanıyor. Bir yerde mevcut iktidarın düşüncelerinin kâğıt üzerine yansıması mıdır anaysa? Evet, mevcut iktidar azda olsa düşüncelerini yansıtır. Yani, iktidar liberal ise liberalizmden esintiler, komünist temayülü olan birileri ise komünizmden esintiler, milliyetçi ise milliyetçilikten esintiler, İslami temayülü olanlar ise İslami duyarlılıktan esintiler elbet olabilir vs. Ama bu tam anlamıyla böyle olamaz. Niye? Çünkü her iktidar, nihayetinde, bir devletin müşahhas olarak temsil edildiği ve bütün topluma hükmeden en büyük kuvvettir. Ve devlet, bütün vatandaşlarını temsille mükelleftir. Şayet iktidarlar bu büyük gerçeği göz ardı eder ve sırf kendi zihniyetini kâğıda döker ve bunu anayasa olarak sunarsa bu kabullenilemez. Her şey iktidarların inisiyatifindedir. Toplumu çekip çeviren, kurumların işleyişlerini belirleyen iktidarlardır çünkü. O zaman bir anayasa bir iktidarın düşüncelerini yansıtsa da bu mutlak anlamda bu şekilde olamaz. Bilakis toplumsal bir isyan belirebilir. Çünkü iktidarı beğenmeyen insanlarda yaşar o anayasa’nın tatbik edileceği topraklarda.
Peki, o anayasayı hazırlayan iktidar baki midir? Hayır. Gün gelecek gidecek, yerine yenisi gelecektir. İnsanların memnuniyeti, teveccühü olanlar müstesna, bunlar uzun süreli kalabiliriler. Keşke bu toprakların ruhuna sadakatli, gerçekten ahlaklı ve adaletli bir düşünce-iktidar, bu toprağın çocuklarının şahlanışıyla gerçekleşecek bir yüce ve görkemli devrimle gelse de hiç gitmese. İktidarın kısa süreli olması ise, mevcut iktidarların muhaliflerinin yani muhalefetin performansına, hizmet edişine, samimiyetine, toplumun yanında durmasına ve toplumsal kalkınma hamleleri yapmasına bağlıdır. O zaman anayasa yapma gücü bulunan iktidarı hoş karşılamak gerekir. Ta ki, birliğe ve bütünlüğe halel veriyor izlenimi belirene dek.
Misal, mevcut anayasa, birliği ve bütünlüğü zedelemiştir, insanı boğmuş ve toplumu demoralize etmiştir ve ilga edilmesi vakti gelmiştir. Yeni anayasa’ya ihtiyaç hâsıl olmuştur. Bunda da ciddi bir ittifak vardır ama sorun, anayasa’yı yapacak olan zümrenin tasvip edilmemesidir. Meydanlara kulak veriniz ve toplumun içine çıkıp istişare ediniz, bu gerçeği göreceksiniz. Ama istenen ve zaruri hale gelen bir anaysa bu tür dar kapsamlı ve çıkara dayalı sığ düşüncelerle ertelenemez. İlla anaysa yapılması için karşı çıkanların iktidarını beklemek zorunda değildir toplum. Ve toplumun çıkarı her zaman zümrelerin çıkarına müreccahtır. Toplumun egosu bireyin egosundan öncedir.
Aslında bunlar bilinmiyor değildir. Perde ardında ki karanlık adamlar bunları biliyorlar. Hatta yine biliyorlar ki, şayet insanlar, ideolojilerin yalan olduklarını, insanları aldattıklarını anlarlarsa, Allah’a bağlı oldukları gerçeğini idrak ederlerse, küresel oyunu fark ederlerse ve bu oyunu ve aktörleri yok edebileceklerine inanırlarsa ve içlerinde ki gücün farkına varırlarsa, bu perde gerisinde duran ve kurguladıkları oyunu izleyen baronların; toplumun kanı, teri ve gözyaşı üzerine kurdukları şatolar, kâğıttan evler gibi yıkılacaktır. Biteviye rant ürettikleri devasa çark paramparça olacaktır. Toplumun, yaratılan suni korkuyla ve planlı olarak üretilmiş bölücülükle kasıtlı olarak yönlendirilmesi, insanları güç ve gerçeklik duygusundan, yüreklerinde ki yüce inançtan tamamen koparmaktadır. Kadim zamanlardan şimdiki zamanlara kadar işlene gelen bir senaryodur bu.
Din, vatanseverlik, faşizm, komünizm, ulusalcılık, varsıllık, sınıfçılık ve diğer her türlü ayrılıkçı düşünce yapısı ve kibir; birkaç insanın ellerinde kolayca şekillenebilecek kontrol edilebilen bir toplum yaratılmasına hizmet etmiştir. Ve insanlar kendilerini her şeyden soyutlanmış olarak görmeye ve gerçekten de soyutlamaya devam ettikleri sürece köleleştirilmeye boyun eğmiş olarak kalacaklardır. Sürekli, ideologların ve ideolojilerin kuklaları olacaklardır. Parola: böl ve yönet’tir. Kimisini vatanseverlikle köleleştirirsin. Kimsini dinle köleleştirirsin. Kimsini ulusalcılıkla, kimsini varsıllıkla, kimisini sınıfçılıkla, kimisini faşizmle, kimsini de komünizmle köleleştirirsin. Böler, parçalar, birbirlerine düşman eder ve kolayca yönetirsin. İşte tarihi senaryo budur. İnsanlar, kendilerini aldatan, umutlarını çalan, yarınlarını yakan sahte tanrıcıklara sırt çevirip, yüzlerini Allah’a dönmedikçe asla bu kirli oyunun kurbanları olmaktan kurtulamayacaklardır. Ve bu oyuna göre dizayn edilmiş kurumların tasallutundan azade olamayacaklardır.
Bir toplumu, vicdani öz üzerinde makul özgürlük açılımı yüceltir, yükseltir ve mutlu yarınlara ulaştırır. Bir devletin kurumları, şeffaflık ilkesi usulünce idare edilmiyorsa, toplumla arasında mesafe varsa, toplumun vicdani özüyle uygulamalar çatışıyorsa, iktidarlardan bağımsız hareket etmeye tevessül ediyorlarsa, devletin kadim geleneklerine muhalif tavır içine giriyorlarsa, tarihlerine ve kültürlerine sadakatsizlik yapıyorlarsa, ülkelerine ve halklarına ihanet ediyorlarsa o toplumda ne huzur olur, ne ilerleme olur, ne barış olur, ne yüceliş olur. O toplum tabir caizse çakılır kalır. Bizde olduğu gibi. Binaenaleyh, gelen özgürlüğü, işsizliğimi bitirecek, açlığımı yok edecek, üretilen değerlerin kalitesini ve fiyatını mı artıracak, ülkenin bütünlüğünü mü tahkim edecek ve benzeri söylemlerle engellemeye çalışmak yersizdir. Zira gelen özgürlük tam da bunları yapacaktır.
Şöyle ki; bir ülkede ki adaletin işleyişi çok mühimdir. (‘’Yer ve gök adalet üzerinde durur.’’ Yegâne yüce önder Hz. Muhammed –sav-) Suçlular yargılanmıyor da adeta ödüllendiriliyor ve suçsuzlar tecziye ediliyorlarsa ve uygulamalar toplumun derinliklerinde huzursuzluğa vesile oluyorsa, toplumda derin çatlaklar oluşturuyorsa ve özgür düşünce, baronların çıkar çarkını çatlattığı için boğuluyorsa, elbette ki, işsizlikte, açlıkta ve benzeri olumsuzluklarda olacaktır hatta terör bile zuhur edecektir ki; terör bir 12 Eylül tasarımı değil midir? Yani 12 Eylül hukuku sonucu zuhur etmiş bir bela değil midir? 12 Eylül haddizatında uluslar arası bir operasyondur, bu ülke üzerinde düşünülen çıkarların tahakkuku için uygulamaya konulan. Çünkü bir nevi bugünler hazırlanmıştır o günden. O kara günün piyon aktörlerince dizayn edilmiş yasalar bu toplumu mahvetmiştir. Bu toplumda iç düşman gibi bir rezilliğe imza atılmıştır ve bu toprağın öz evlatları irticacı vb gibi safsatalarla düşman ilan edilmiştir. Hukuk onların tepesinde ‘’Demoklesin Kılıcı’’ gibi sallanmıştır daima. Ve şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım, canım kardeşlerim, arkadaşlarım; bu ülkede daima ‘’irtica’’ mefhumu ile ’’ İslam’’ kastedilmiştir ama şiddetli bir toplumsal reaksiyondan çekinildiği için ‘’irtica’’ mefhumuna sığınılmıştır fakat ne güzel ki; toplum bu zokayı asla yutmamış, yememiştir.
Bugünkü yapılacak olan anayasa’ya baktığınızda çok fazla bir şey göremeyeceksiniz aslında, iki üç madde dışında. İki üç madde dışındakiler hikâyeden ibarettir, zira fazla bir şey sunmamaktadır. Zaten kavgada o iki üç madde üzerinedir yemin ediyorum. Çünkü o maddelerdir ki, karanlığa vurulan şamardır, çarka sokulan çomaktır, hukuksuzlukları sonlandıracak ve gerçek hukuku doğuracak manifestolardır. Tabi, ümit edelim, yeni hukuk sistemi de eski hukuk sitemi gibi işlemesin. Statik düzenin dibini oyacak dinamitlerdir. Bu ülkeyi esir alan karanlık şifreleri çözecek anahtardır. Bu ülkenin yücelişinin önünde ki barikatları kaldıracak dozerdir. Bütün kavgada bunun üzerinedir.
Siz hukukun tam işlediğini düşünseniz ya, yemin ediyorum yer yerinden oynar. Şöyle ki; hukuksuzluk yapan bir şerefsiz komprador-müstekbir- baron, ihale hırsızlığı yaptığında, hukukun vermesi gerektiği kararı vereceğini düşünse ne olur? Asla hırsızlık, yolsuzluk yapamaz. Vergi kaçıran ve yetimin hakkını yiyen bir it, hukukun gerçekten verilmesi gereken kararı vereceğini bilse vergi kaçırabilir mi Allah aşkına? İnsanların namusuna tacizde bulunan ve üstelik bunu hükmettiği ekranlardan umarsızca yapan bir şerefsiz, kolayca bunu yapabilir mi, hukuk işlemesi gerektiği gibi işlese? Suçsuzlar değilde gerçek suçlular tecziye edilse, kolayca suç işlenebilir mi? Ya yargısız infaza uğrayan biri hakkını arayabilse ve tekrar hakkının verileceği malum olsa, o yargısız infazı yapanlar kolayca böyle bir indi tasarrufta bulunabilirler mi? Banka soyan ve halkın emeğini çalan soysuzlar çetesi, adil yargılama olacağını bilseler ve gereken cezaya çarptırılacaklarına inansalar, kolayca bu kahpeliği yapabilirler mi ve bu kahpeliğe müsaade edenler bu kansızlığa geçit verirler mi? Rüşvet alan bir soysuz, gereken cezanın verileceğini bilse bu namussuzluğu yapabilir mi insaniyet aşkına? Devletin gizli bilgilerini çalarak yüklü ücret mukabilinde düşmanlara aktaranlar ve bunun neticesinde baronluğa terfi edenler, yaptıkları bu kahpeliğin, alçaklığın bedelini en ağır şekilde ödetileceğini bilseler bu itliği yapabilirler mi? Hukuk işlemesi gerektiği gibi işlese ve toplumun ortak malını sömürenlerden toplumun hakkını söke söke alsa ve gerekli cezayı verecek olsa, kolayca sömürü olabilir mi? Suç işleyen her kim olursa olsun ve hangi mevkide bulunursa bulunsun, mutlaka cezalandırılacağını bilseydi suç işlemeye cüret edebilir miydi? Ve benzeri durumları düşününüz. Görüyorsunuz arkadaşlar, hiç kimse durduk yere bir şeye düşman, muhalif olmaz. Mevcut hukuk sitemi bu dediklerimizi yapsaydı, kimse bu hukuk sisteminden şikâyetçi olur muydu?
Yani sevgili arkadaşlar, şimdi siz bunların olmadığını iddia edebilir misiniz? Siz hukuk önünde beyazın, siyahın eşit olduğunu söyleyebilir misiniz? Güçlü ile güçsüzün, efendi ile kölenin eşit olduğunu iddia edebilir misiniz? Üst mevkidekilerle, alt mevkidekilerin eşit yargılamaya tabi olduğunu iddia edebilir misiniz? Bu ülkede yaşıyorsanız edemezsiniz. Hayır, hayır, böyle bir iddiada bulunmak insanlık haysiyetine ihanettir. Görünen köy kılavuz istemez. Ve işsizliğin, açlığın, üretilen ürünlerin elde kalmasının, terörün zuhur etmesinin bu yüzden olmadığını iddia edebilir misiniz? Açlıkmış, terörmüş, yoksullukmuş, emekmiş, yemin ediyorum hepsi hikâye. Siz adalet sistemini öyle bir ikame ediniz, öyle bir dizayn ediniz ve o biçim işletiniz de göreyim işsizliği yükselsinde, göreyim terörü artsında, göreyim yoksulluğu haneleri naçar bıraksın da, göreyim soygunu çoğalsın da, göreyim rüşveti toplumu sarsında, göreyim kendini bir şey zanneden şerefsizi kanuna karşı gelsin de, göreyim parsına güvenen soysuzu istediğini yapsın da, göreyim kendini tanrı sananlar insanları kolayca ve haksızca ekmeklerinden edebilsin de, göreyim insanların özgürlüklerine cellâtlarca kolayca darbe vurulabilsin de, göreyim kanunları birileri istediği gibi yorumlayıp insanların hayatlarını karartsın da, göreyim mahkemeye çağrıldığı halde gelinmesin de, göreyim suçlu olduğu halde bu suçunu, tek gün bile cezaevi görmeden, mevkisinden ve lobilere uşaklığından dolayı adeta beş yıldızlı otellerde yaşayarak çeksin de. Peki, siz, hayatınıza baharı getirecek böyle bir adalet sistemi olsun istemez misiniz? Bir iki kişinin peşine düşerek kendiniz için görkemli olacak bu geleceği yok etmek ister misiniz? Bu anayasa’ya evet deyin, AKP yi sevmiyorsanız seçimlerde hayır deyin. Yani bu kadar basit. Bu iktidar kıyamete kadar başınızda kalacak değil ya.
Şimdi gelelim asıl meseleye: PKK=BDP denilen sefiller sürüsü niçin ‘’boykot’’ etmektedir. Çünkü mevcut durum bunların işine gelmektedir. Bu yüzden ‘’boykot’’ demişlerdir, çünkü halkı ancak bu şekilde engelleyebileceklerini düşünmüşlerdir. Zira ‘’hayır’’ deselerdi sandık başına giden halkın ne vereceği tahmin edilemezdi. Ama şimdi bu kravatlı zorbalardan ve kiralık silahşorlardan korkan ve çekinen halk sandığa gitmekte zorlanacaktır. Zira boykot demek sandığa hiç gitmemektir. Ve kısmen de olsa hedefe ulaşılmış olacaktır. Ama devlet gücünü gösterir ve halkın yanında duracağını açıklarsa bu sefillerde hedefine ulaşamamış olurlar.
Bunlar istiyorlar ki; haksızlık olsun, hukuk bizlerin üzerine gelsin, yargılanması gerekenleri değil de, yargılanmaması gerekenleri yargılasın ve halk buna tepki koyup bize gelsin, bizde çarkımızı döndürelim hem de silahların susmamasına bahane bulalım diye düşünüyorlar. Partimiz ara da bir kapatılmakla daha da güçlendirilsin ve böylece bizlerde ihanetlerimizden ekmek çıkaralım istiyorlar. Yani Allah aşkına bugüne kadar onca parti kapatıldı, peki kime ne faydası oldu? Hatta ülkeye ve millete ne faydası oldu, ne getirisi oldu? Hiçbir faydası, getirisi olmadı. Bilakis büyük kayıplara yol açtı. Ülkeye de millete de kaybettirdi. Ama bunu anlayabilmek, algılayabilmek gerekir. Ve bunun bilinçli şekilde, organizeli şekilde yapıldığını da bilelim sevgili arkadaşlarım. Yoksa bir muhalifimizin kapatıldığını ve bizi ırgalamadığını düşünüp duyarsız kalmayalım. Çünkü gerçekte, bizim aleyhimize olmaktadır. Bizim huzurumuz, umutlarımız gasp edilmektedir.
Misal; niçin sürekli devlete meydan okuyan, sürekli gerginlik çıkaran, ağzından çıkanı kulağı duymayan ve apaçık teröristlik yapan Emine Ayna ve Osman Baydemir denilen müptezeller tutuklanmaz, yargılanmaz ve ceza yemezde, ılımlı olmaya çalıştığı söylenen, mutedil tavırlar sergilediği iddia edilen ve akıllıca konuştuğu sanılan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk yasaklanır? Tamam, bunlarda yasaklansın ama asıl yasaklanması gerekene niçin bir tedbir kararı uygulanmaz? Niçin siyasi hayatı sonlandırılmaz? Üstelik buna Kürt kardeşlerimizde sevinmezse namerdim. Ama noluyor? Bu, kadın olduğu söylenen ve kadın gibi görüntü oluşturan ve güya erkeklik gösterisi yapan teröristler, elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor, oradan oraya koşuyor ve devlete açıktan meydan okuyor, sürekli gerginlik üretiyor, sürekli kaosu tetikliyor ve kardeşliği hançerliyor adeta. Ama kimse dokunmuyor ne hikmetse. Fakat öbür tarafta bu kadın ve bu adamsı mahlûk kadar aktif olmayanlar yasaklanıyor. Tabi bu da hem kravatlı zorbaların hem de kiralık silahşorların işine geliyor. Halkı buradan kandırıp yanlarına çekiyorlar. İşleyişi gören halkta bunlara aldanıyor. Ama tam tersi olsa yemin ediyorum ne terör kalır ne de başka bir toplumsal yara. O zamanda teröre akan alın terleri servetlerimiz toplumun yararına akar ve toplumu güldürür. Açlık, işsizlik son bulur. Yalan mı? Teröre giden servetle bu ülke dış borcunu ödeyemez miydi Allah aşkına? Ne olur vicdanlı düşünün ve konuşun. Hakeza teröre yardım ve yataklık sağlayanlar, hangi kurumda ve hangi mevkide olurlarsa olsunlar, gerekli şekilde tecziye edilselerdi terör bugüne kadar yaşayabilir miydi Allah, kitap, insaniyet ve namus aşkına sevgili ve canım kardeşlerim? Ve benzeri nice alengirli oyunlar. İşte yeni anaysa bu derin oyuna dur diyecek ve hakkaniyete göre karar verecek ve gerilimleri düşürecek muhtemelen. İnşaallah böyle olur diyelim.
Yine, bu milletin ve devletin gözbebeği olan TSK bünyesinde görev yapan subaylarımız nasıl sorgusuz sualsiz atılabilmekte, hak aramaktan mahrum tutulmaktadır? Ve ihraç edilmelerinin ardında ki gerçek gaye nedir? Bu nasıl olabilmektedir? Hangisi gerçekten şerefsizce ihanet ettiği için ihraç edilmiştir? Hangisi ülkesine ve milletine sadakatsizlik sonucu ihraç edilmiştir ve hiçbir iş yapamayacak şekilde tard edilmişlerdir? Adeta açlığa mahkûm edilmişlerdir. Bunu sizin vicdanlarınız kabul ediyor mu Allah aşkına? Peki, bugün görmekteyiz ve duymaktayız ki neler olmuş neler. Peki, bu olanların müsebbipleri nasıl bu yüce kurumun içinde barınabilmektedirler? Burada çıldırtıcı bir paradoks yok mudur? Olanlar yalansa niçin bu yalanları yayan alçakları alnından kurşunlamıyorsunuz? Şayet yalan değilse bu ihaneti yapan hainleri niçin alnından kurşunlamıyorsunuz ve o yüce kurumda nasıl hala barındırabiliyorsunuz? İşte hukuk dediğin bu düğümü çözer. Bilakis ha hukuk olmuş ha guguk, ne fark eder. Kimse layüsel değildir ve kimse ayrımcılığa tabi tutulamaz, şayet böyle yaparsanız o insanları ve kurumları işte o zaman belanın içine sokarsınız. Ve bu kimlerin işine yarar bir düşünün bakalım Allah aşkına? Ve bu derin düğüm çözülse, buradan iş çıkaranlar ve varlıklarını idame ettirenler, bir daha iş çıkarabilirler ve yaşayabilirler mi?
Ve terör bu kadar zamandır can alabilir miydi bu derin düğümler çözülse idi? Terör biterse de milli servet berhava olur muydu? Milli servet berhava olmayınca da işsizlik, açlık kalır mıydı? İşsizlik, açlık, yoksulluk kalmayınca bu millet düşünmeye yönelmez miydi? Düşünmeye yönelince oyunları, tuzakları idrak etmeye ve ardındaki alçakları görmeye başlamaz mıydı? Böyle olunca da siyonistin kökü kazınmaya başlamaz mıydı ve kimleri uşak olarak kullandığı açık olmaz mıydı? Eee işte burada durunuz. Bu birilerini delirtir, kahreder adeta. Şimdi anlaşıldı mı sevgili dostlarım? Bu ülkede her şey bilinçli bir kontrollü bunalım stratejisinin ürünüdür ve her şey birbirine pamuk ipliği ile bağlıdır. Biri çözüldü mü hepsi çözülür ama işte o ilk düğümü çözmek-çözdürtmek istemeyenler var. Ve o düğümden kaynaklanan sorunlarla bu milleti kandıranlar ve oradan rant devşirenler var maalesef. Ama canım milletim bunu bir türlü göremiyor, gördürülmüyor ve görmekte istenilmiyor sanki. İşte yeni anaysa denilen şeyin bu gizemi çözme ihtimali var ve bu çıldırtıyor. İnşaallah çözer diyelim.
Bu arada, Ferhat Sarıkaya, Sacit Kayasu ve benzeri hukukçular bu devlete ihanet mi emişti? Bu millete küfür mü etmişti? Mehmetçiğe kurşun mu sıkmıştı ya da sıktırmıştı? Ne yapmıştı Allah aşkına ne yapmıştı? Ama maruz kaldıkları muamele âlemin malumudur. Neredeyse ekmeksizliğe mahkûm edildiler. Hangi vicdan sahibi onaylar bunu? Burası bir iki kişinin babasının çiftliğimi? Öyle kafasına göre asacak, kesecek, yargısız infazda bulunacak. Üstelik hakkını arayamayacak halde cezalandırılmak hangi adalet ilkesine sığar ve hangi vicdan onaylar bu dehşet veren adaletsizliği? Böyle olunca da kaos çıkacak. Ortalık karışacak. Eee sonuç: işsizlik, aşsızlık, aynı toprağın çocuklarının birbirlerine kinlenmesi. Yargıya güvensizlik. Yüce ordumun zaafa uğratılması. Ali kıran baş kesenlik.
Zaten ben ülkemdeki idari mekanizmayı hiçbir zaman anlayamadım. Yani düşünebiliyor musunuz? Devletin en üst kurumu olan bakanlık, güya kendine bağlı olduğu söylenen bir hukuk kurumu hakkında zerre inisiyatife sahip değil. Atanmış olanlar istedikleri gibi at oynatıyorlar. Bir kişi çıkıp bunun adil olduğunu, makul olduğunu söylesin bana lütfen? Ama sonrada özgürlükten dem vurmasın. Ne yapmıştı Ferhat Sarıkaya? Bugün bir kaşık suda boğulmaya çalışılan Yaşar Büyükanıt Paşa hakkında fezleke hazırlamıştı. Ne yapmıştı Sacit Kayasu? Darbenin piyon mimarı Kenan Evren Paşa hakkında yargılama çağrısında bulunmuştu? Peki, hukuk kuralları çerçevesinde böyle bir hakkı yok muydu bu insan savcıların? Elbette vardı ama sanki, hâşâ, Tanrı’yı sorguluyormuş gibi davranıldı. Sonuç ne oldu? Malum değil mi? Çözülmesi gereken şifreler çözülemedi. Ve aynı oyunlar devam etmektedir. Şimdi sen bir oyunun şifrelerini çözdürme, benzeri oyunlara giden yolu kapatma sonra terör azsın ve bana gel işsizlik, yoksulluk, açlık edebiyatı yap. Ya siz beni salak mı sanıyorsunuz haysiyet aşkına? İnandırabileceklerinizin yanına haydi yallah. Ve ben buradan rant elde edebileceğim umuduyla koskoca bir milletin geleceğiyle oynayayım öyle mi? Bu kadar hain olamam asla. Allah korusun ve gözetsin.
Yine, hakeza bugüne kadar bu ülkede lüzumsuz yere partiler kapatılmasaydı da ekonomik krizlere yol açılmasaydı ve hakeza birilerinin çarkına çomak sokan insanlar fail-i meçhullere kurban gitmeseydi de bu krizden birileri nemalanmasaydı, işsizlik, yoksulluk, açlık olur muyudu? Kesinlikle olmazdı, olsa bile devasa boyutta olmazdı. Ama siz sebebpleri yaratın, sonra da sonuçlardan birilerini sorumlu tutun ve sürekli bu belalardan beslenin. Ve belaların kaynağının asla kurumaması için diretin. Niye? Çünkü sizin işinize geliyor. Hayır arkadaş, artık yeter! Toplumsal belaların gerçek müsebbibi azim ve şedit adaletsizliktir, hukuksuzluktur. Suçluları değil suçsuzları yargılamaktır. İnsanları zincirlere vurmaktır. Düşünceleri tutsak etmektir. Suçluları yakalayıp, derin oyunun ifşa olacağını düşündüğümüzde salıvermektir. Yani, Başbağlar katliamının, insanlıktan nasiplenmemiş alçak katilleri niçin salınıverdi ve olay karanlığa mahkûm edildi? Niye Sivas olayı gerçek boyutlarıyla ifşa edilemedi? Niçin fail-i meçhuller aydınlatılamadı? İslamcıların ya da faşistlikle damgalanan vatanseverlerin işine yarayacağı için mi? Ve hakeza, niye millet adına denilip denilipte hep milletin onaylamadığı şeyler millete dayatılır? Ve niye birileri bir iptal başvurusunda bulununca reddedilir de, başka birileri başvuruda bulununca anında kabul edilir ve üstelik istendik yönde karar verilir? Çok iyi düşünmek gerekiyor. Şimdi kimse bana mevcut hukuk siteminin iyiliğinden, güzelliğinden, bu ülkeye ve millete faydalı olduğundan bahsetmesin, dem vurmasın lütfen, insaniyet ve vicdan aşkına.
Haydi, aziz milletim, güçlülerin hukukuna son ver, hukunun gücüne yol ver!
HADİ TÜRKİYE’M UYAN VE KALK!
MEDYA CAMBAZLARI:
Bir kaç yazar arkadaş var. Ara da bir havaya girip, ceza verirseniz yazmayız ulan diye masaya yumruk vurup kalemlerini bıraktıklarını söylüyorlar. Güya ceza almışlar da. Aldıkları cezalar için hükümetten kimse aramamış ta, hiç beklemediği kişiler aramış ta, bilmem ne de. O cezalar kendilerini şöhrete kavuşturmak için verilmiş olmasın sakın? Oysa bunlar kimi kandırdıklarını sanmaktadırlar ki? Gördük yazmama ısrarlarını, samimiyetlerini. Ölümüne kadar beraberlik antlarıyla dönüş yaptılar. Ve güya sert bir yazıyla dönüş yaptılar. Oysa gördük, okuduk, bomboş. Hangi fikri, hangi ilacı aldınız? Sanki ille gelin diyen var gibi. Dikkate alan var gibi. Bu adamlar neci Allah aşkına? Şeriat mı istiyorlar? Komünizmi mi düşülüyorlar yoksa Turan’a mı kavuşmak istiyorlar? Ya da gerçekten ahlaklı ve adaletli bir düzen mi arzuluyorlar ve bu yolda dövüşüyorlar? Yo hiçbirini istemiyorlar ve bilakis bu yükümlülüklerden kaçmak için liberalizme sığınıyorlar. Yani bir idealleri, ilkeleri yok. Dolayısıyla sorumlulukları yok. Bedavadan yaşıyorlar ve geçiniyorlar. Kendilerine verilen bazı gizli bilgileri yazılarının arasına sokuşturup günü kurtarıyorlar. Sonrada yığılmış gizli bilgilerden kitap yapıp piyasaya sürüyorlar ve rant devşiriyorlar.
Sonrada gidiyorlar olmadık biriyle bir röportaj yapıp gündem olmayı başarınca ve ciddiyetsiz tepkiler alınca hemen bunu büyütüyorlar ve bağırmaya başlıyorlar. Güya bir dostu rica etmişte, o da aynı kadın görünümlü kişiyle röportaj yapmış ve gündem olmuştu, bilmem kelepçeden haberi yokmuş ta. Tabi yerseniz. Geç bunları geç efendi. Sözde tepkilere karşıda, işte neymiş efendim karısı olmaya yeltenmeyeceklermişte, işte neymiş efendim düğümü bilmem kimin bilmem neyi çözmüşte. Ya geçin bunları ya. Bunların ne tadı, ne tuzu, ne rengi, ne de kokusu var. Bunlar bir şeyde yazmıyorlar. Bağırmayla gündem olup rol devşiriyorlar ve rant üretiyorlar. Sonra da ünlü yazar oluyorlar. Ağır takılıyorlar. Bunlar hangi derde deva olmuş Allah aşkına? Hangi yaraya merhem olmuşlar insanlık aşkına? Adaletsizliğe merhem mi olmuşlar? Ahlaksızlığa çare mi bulmuşlar? Yoksulluğu çözecek ilaç mı icat etmişler? İşsizlik üzerine tez mi yazmışlar? Bunlar varya bomboş insanlar yemin ediyorum. Kimbilir belki de yeni düzen için yetiştirilmekte olan yeni yetmelerdir, insanları oyalayacak ve istendik yönde değiştirmeye çalışacak, tabi bu arada sınıf atlayacak. Tıpkı şimdi ki düzenin düzenbazları gibi.
Bunlara inanmayalım dostlarım. Bunların ne ülkeye ne de millete zerre faydaları olursa istediğinizi söyleyin. Yemin ediyorum kabulümdür. Ertuğrul Özkök’ün, Emin Çölaşan’ın (9 trilyonluk serveti çıkan adam, nereden, nasıl bulduysa), Bekir Coşkun’un, Yılmaz Özdil’in, Fatih Altaylı’nın, Can Ataklı’nın ve benzerlerinin ne faydası olduysa Şamil Tayyar’ın da, Rasim Ozan Kütahyalı’nın (gerçi bunlar en azından diğerlerine göre halkın safında yer alıyorlar ama ileri düzeyde yine diğerleri ile buluşuyorlar, yani bir ilaç olamamakta aynı durumdalar) ve benzerlerinin de o kadar faydası olacaktır. Ha söylediklerinde doğru yok mudur? Elbette vardır, olabilir ama asla bir derde derman, bir yaraya merhem olamazlar bunu anlamalıyız bendenize göre. Düşüncelerime iştirak etmeyebilirsiniz ama gördük ve görürüz. Hadi biri çıkıp bana desin ki; Ertuğrul Özkök denilen zevat şu derde derman, şu yaraya merhem, şu hukuksuzluğa ferman olmuştur. Bu ülkeye şu katkıyı yaparak bu ülkenin yücelişine vesile olmuştur desin. Kim diyebilir Allah, insan, kitap, vicdan ve ahlak aşkına? Zaten faydası olacak insanlar bunlar gibi gündem olmaya ve gündemi meşgul etmeye çalışmazlar, bağırmazlar. Onlar sadece konuşurlar ve sessizce işlerini yaparlar. Ama ne hazin ki, âlemimizde ne kadar bağırırsan ve dikkat çekici harekette bulunursan gündem oluyorsun, ranta konuyorsun. Ne kadar uşaklıkta kademe kaydediyorsan, uşaklık yaptığın mahfillerce o derece de dikkate aldırılıyorsun. Yazık. Bizler daha ciddi insanların sözlerine kulak vermeliyiz. Bir fikri olanların sözlerini dinlemeliyiz. İdeali olanların izini takip etmeliyiz. Derdimize derman, ezilmişliğimize ferman, yaramıza merhem olabilecek yiğitlikte olan soylu ve mücadeleci insanların sözlerini ve izlerini takip etmeliyiz. Belki aynı noktada buluşmuyor olabiliriz ya da buluşmaya da biliriz ama en azından istifade ederiz, düşüncemiz zenginleşir, yeni fikirler ediniriz. Yani, misal, bir Yusuf Kaplan’ı, bir İhsan Eliaçık’ı (http://ihsaneliacik.wordpress.com/), bir Ahmet Özcan’ı (haber10.com), bir İlhami Güler’i ve benzerlerini takip etmeliyiz. Gerisi hikâyeden ibarettir. Aldatmacadır. Uyutmacadır. Vesselam.
Artık, beyni de, ruhu da, kalemi de kuvvetli ve eğilmeyen, asla haktan şaşmayan, bir fikri ve ideali olan şahsiyetlere ihtiyacı var bu toplumun. Bilakis bıktık artık cambazlıklardan, toplumu lüzumsuz yere oyalamalardan, aldatmalardan, malayani ile iştigale sevk etmelerden.