Her ne olursa, milletin kararı başımızın üstündedir.
MHP
lideri Bahçeli, 18 Ağustos Çarşamba günü, iktidar kanadının terör örgütüyle
anlaştığını şu sözlerle dile getirmişti:
“PKK ile anlaştığınızı niye
saklıyorsunuz? Kandil’den ses geliyor, ‘4 defa görüşüldü, 4’ünde de anlaşma
yapıldı’ diye... Kiminle? İmralı ile anlaşma yapıldı. Bunu niye açıklamıyorsun
Sayın Başbakan? Kim görüştü, İmralı ile ne adına görüşüldü?”
20
Ağustos Cuma günü, Kahramanmaraş’ta konuşan Erdoğan, "Son günlerde yeni bir çarpıtmayla
karşı karşıyayız. Terör örgütünün eylemlerini geçici olarak durdurduğunu
açıklaması hükümetimizle ilişkilendirilmeye çalışılıyor. Açık söylüyorum. Bu
alçakça bir iftiradır.” diyerek hem
iddialara cevap veriyor, hem de iddia sahiplerini suçluyor
Başbakan’ın
kullandığı “Alçak” kavramı “edeb”e uygun mudur? Uygunsa,
başkaları kullandığı zaman neden edepsizlikle itham ediyor, uygun değilse
kendisi neden kullanıyor?
Geçelim!
İçeriğe
bakalım… Hakikaten AKP ile terör örgütü veya onun temsilcileri arasında bir
pazarlık yok mudur?
İmralı,
var diyor…
Kandil
aynen, “Öcalan’la konuştular,
ateşkes ilan ettik. Aslında Öcalan aradan çekilmişti, karşı taraftan diyalog
talebi gelince, önderimiz bir fırsat daha verdi” diyor.
BDP
sözcülerinin ağızları kulaklarında, referandumdaki “evet” şartlarını sıralıyorlar…
Sudan
sebeplerle MHP’li, CHP’li belediye başkanlarını kolayca görevden alan İçişleri
Bakanı; devlete küfreden, özerklik diyen,
Türk Bayrağının yanına yeni bir bölücü bayrak isteyen BDP’li Diyarbakır
belediye başkanı hakkında kılını kıpırdatmıyor.
Yine
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 2 hafta önceki Diyarbakır gezisi sırasında
aydınlarla basına kapalı yaptığı toplantıda ’şiddete karşı ve barışçı aydın’ Kemal Burkay’la görüştüğünü açıkladı.
(Yeniçağ, 21 Ağustos 2010)
Kim bu Kemal Burkay?
Öcalan’ın
yakın dostu olan ve 30 yıldır İsveç’te yaşayan Kürt siyasetçi!
Bu
arada, bölgenin kanaat önderlerinden Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Galip Ensarioğlu "DEVLET, PKK İLE
MASAYA OTURDUM DEMEZ, DOĞRU DA OLMAZ. Ancak bunun kırk yolu vardır. Örgütle
görüşmezsiniz de Ahmet Türk’le görüşürsünüz. Burada dolaylı yöntemler önemlidir." dedi. (Hazal ATEŞ/Sabah)
En
mühimi; “pazarlık” haberleri çıkana
kadar BDP’yi “Hayır”cı CHP ve MHP
ile birlikte gösteren, hatta hepsine birden “ruh üçüzü” diye meydanları inleten Başbakan, bu söylemini birden
bire terk ediyor.
Netice!
Veriler
ortada…
Kim
doğru, kim yalan söylüyor?
Açık
değil mi?
* * *
AK Parti... Kırmızı
alarm
Gezdiğimiz
yerlerde görüyoruz ki:
AK
Parti içinde "açılımdan rahatsız olanlar" var.
Referandumda
"acaba 'hayır' oyu mu kullansam" diyenler var.
Ancak; "İl/ilçe yönetimi... Parti büyüğü... Partili kanaat önderi...
Partinin mahalle temsilcisi " hemen onu "yakın markaja" alıyor.
AK
Parti "evet" oylarında "iç fire" olmaması
için "kırmızı alarmda." (Yavuz Donat, Sabah, 21 Ağustos 2010)
Demek ki neymiş?
“İç fire”!
Nerede?
AK Parti’de… “MHP ve ülkücüler fire verecek” diyen
AK Partide!
Önceki
yazılar