Anlaşılmadan vurulmamak inancı ve umuduyla!
Sadece gerçeğin savunusudur bu, asla bir kişinin, bir grubun savunusu değil.
Sözlerimde yalan-yanlış varsa, lütfen kanıtlarla ve anti-fikirle çürütünüz!
Gerçek nedir? Gerçek var olduğu sanılan değil var olandır. Biz var olduğunu sanırız bazı şeylerin ama var değildir. Misal; halkın bize teveccühü olduğunu var sanırız ama teveccühü yoktur fakat var sanma üzerine yaşarız ve sonuçta hüsrana uğrarız. Resim malum. Gösterilen değil görülendir. Biz bazı şeyleri kendi çıkarlarımıza uygun şekilde gösteririz, görüleni değiştiremeye tevessül ederiz ama hiçte öyle değildir ve sonuçta görülenin bizi yere çaktığını anlarız ama iş işten geçmiş olur. Beklenen değil bekleyendir. Biz sürekli hayali âlemde yaşarız ve her şeyin hayallerimize uygun olmasını isteriz ama bizi bir bekleyen vardır ve o bekleyenin ayağı yerdedir, görürüz ki hayat hiçte beklentilerle yürümemektedir ve bekleyenler vardır ve kaderi tayin etmektedir. İstesekte istemesekte yere basandır gerçek, gökte uçan değil. Biz hep uçmak isteriz ama hayat uçarak yaşanmaz ve yer hep çeker, çünkü hayatın kanunudur bu. Sen yere basmaya yanaşmasan hayat sana öyle bir vurur ki yer üzeri bile çok gelir sana. İşte bu yüzden gerçeklerle savaşılmaz ve savaşanlar hep kaybetmeye mahkûmdurlar. Gerçek hakikate bile galip gelmektedir bazen ve sen kendini ne zannediyorsun ey insan!? Şimdi bu yazdıklarım Allah aşkına bir gurubu desteklemek ya da bir gruba vurmak için midir yoksa sadece hayata hükmeden gerçeği izahı mıdır?
Şimdi kimse kızmasın ama bu oyunu bir daha yaşadık ve kazananları gördük. Bahane kaldırmaz bir durumdur bu. Ama bazıları yine gerçeğe teslim olup kendilerini düzelteceklerine bahanelerle gerçeğe savaş açmaya yeltenecekler. Akıllanmaz bu insan! Şu kısacık dönemde neler yaşadık, neler söyledik ve neler yaşandı, söylendi. Araştırmalar, karıştırmalar, çiziktirmeler hep fos çıktı. Yalan mı? Halk bu oğlum halk ile dans etmek zordur. Tıpkı ölümle dans etmeye benzer. Tek fark: ölüm yeraltına indirir ama halk yer üstünde canlı cenazeye dönüştürür. Şimdi bu söylediklerim gerçek değil mi Allah aşkına, kimsenin bana kızmaya hakkı var mı? Ve hakikaten de aynen söylediklerim olmuyor mu?
Şimdi göreceğiz kimler akıllanmış, kimler hala durduğu yerde sayıyor. Yorumların bini bi para olacak. Ki geçen süre içerisinde aynen oldu bu. Hiç kimse tuş olduğunu görmeyecek ve hala eski söylemlerle yola devam edecek. Kaybettiklerini, gözlerden kaçırmaya tevessül edecekler. Burada, sonuç iyi ya da kötü olacak orasını bilemem ve bekleyip göreceğiz ama kaybeden Batı yamaklarıdır, kazanan ise Anadolu’dur. Çünkü harita önümüzde. Kimse boş ve saçma şeylerle iştigal etmesin. Kaybedenler bu toprakların ruhuna ve bedenine yabancı olanlardır. Gerçeklerle savaşanlardır. Misal; görünen manzaraya göre kaybeden Batı yamağı sermaye ve medyadır. Burada, ülkücüleri, kaybeden zümrenin içine koymuyorum çünkü asla kaybetmedi bilakis kazandı. Ama ülkücülük üzerinde türkü söyleyerek ve gerçeklerle savaşarak yaşayanlar kaybetti.
Gerçeklerle yaşayanlar halka yaslanmak ve halkla yürümek zorundadırlar. Fakat gerçekleri sevmeyen ve gerçeklerle savaşanlar ise halktan ayrı hareket etmek ve halka savaş açmak zorundadırlar. Bilakis kazanmaları bu dünyada mümkün değildir. Mümkün olmasının yegâne yolu da; halkı yok etmektir. Halk düşmanı bazılarının dediği gibi: halkı yok saymak, halkın iradesine asla başvurmamaktır ve başvurulmasının yasaklanmasını istemektir. Peki, bunu hangi akıllı yapar?
Artık, sloganların kaybettiği gerçeklerin kazandığı bir dünyaya doğru evriliyoruz. Yerçekimi kanununa direnenlerin kaybettiği, yerçekimi kanununa uyanların kazandığı bir dünyaya doğru evriliyoruz. Korkularla yaşayanların ve korku aşılayanların kaybettiği ve umutla yaşayıp, umut aşılayanların kazandığı bir dünyaya doğru evriliyoruz. Gerçeğe göre mücadele edenlerin sevineceği, gerçeğe ihanet ederek mücadele edenlerin acı çekeceği bir dünyaya doğru evriliyoruz. Çünkü insan yaşamak istiyor, umut etmek istiyor. Korkuların esiri olmak istemiyor, yaşamdan mahrum olmak istemiyor. Bu dünyaya bir defa geldi ve daha gelmeyecek. Ve bu dünyanın nimetlerinden insanca istifade etmek istiyor, sadece hakkını istiyor. Belli bir zümrenin hakkı olmadığına inanıyor sonsuz nimetlerin. Slagonlarla çalınan umutlarını geri almak istiyor. Korkularla kaybettiği yaşama tekrar kavuşmak istiyor. Ayağını yere basarak gezinmek istiyor yer üzerinde. Hep acı çekmek istemiyor birazda gülümsemek istiyor.
Ne yani birileri bizleri korkutarak bizleri savunma psikozuna sokacaklar ama kendileri yaşayacaklar. Nerde öyle balın bolluğu? Yok arkadaş! Artık hem ülkemizi savunacağız ve son nefesimize kadar koruyacağız hem de ülkemizin güzelliklerini yaşayıp, nimetlerinden istifade edeceğiz. Yeter ki, bilinçlerimiz muhkem olsun, yumruğumuz pek olsun. Korkacak hiçbir şeyimiz yok elhamdülillah. Yüreklerimizi sağlam tutalım, beynimizi zinde kılalım, yumruğumuzu tam sıkalım ve korkulara mahkûm olmaya gerek kalmasın. Ve bizleri korkularla sömüremesinler. Bugüne kadar TÜSİAD denilen küresel sermayenin Truva atı ve ULUSAL MEDYA denilen küresel medyanın Truva atı bizleri hep korkularla besledi, bizleri hep savunma psikozuna soktu, bizlerin canımızı vermemizi sağladı, bizleri provokasyonlara piyon etti ama kendileri sürekli zıkkımlandılar, zevklendiler, keyif yaptılar. Peki, reva mıdır bu Allah aşkına?
Bugüne kadar sloganlarla umutlarımız çalındı. Korkularla yatıp kalktık, huzur yüzü göremedik. Adeta öğretilen sloganları papağan gibi tekrar ettik durduk. Hep yükseklerde uçanlar yüzünden boş hayallerin kurbanı olduk. Korkuların ardında yaşamın sunduğu zevklerden mahrum kaldık. Yalanlarla mücadele edenlerin piyonları durumuna düştük. Gerçekler çok sert çarptı bizi. Şimdi hiçbirimiz yaşamayı yaşam bittikten sonra öğrenmek istemiyoruz, yaşarken öğrenmek ve öğrendiklerimizi yaşamak istiyoruz. Bu millet uyandı artık, tam olmasa da! Çünkü tam uyandığında ‘’tek yol: milli devrim’’ demekten başka çaresi kalmayacak inşaallah!
Şimdi zaman hizmet zamanı. Çalışmak zamanı. Kaybolan yılları yeniden kazanmak zamanı. Hayallerimizi darbeleyenlerden hesap sormak zamanı. Devrimsel direnişe yol açmak zamanı. Yaşamak zamanı, gülmek zamanı, özgürleşmek zamanı. Şımarıklıkların son bulması zamanı. Alçakları tanımanın zamanı. Korkuları yenmenin zamanı. Dirilmenin ve direnmenin zamanı. Gerçeklere teslim olmanın zamanı. Ama o katı gerçeklerden yola çıkarak ideallere ulaşmanın zamanı. Halkın varlığını kabul etmek zamanı. Tek kader tayin edicinin halk olduğunu kabul etmenin ve ona göre strateji belirlemenin zamanı.
Kaybettiklerine üzülmenin değil, kaybettiklerini yeniden kazanmanın yollarını aramanın zamanı. Kazandıklarınla şımarmayıp namuslu olmaya çalışmanın zamanı. Çünkü şımarıklık yapmak şamarı hak eder. Ki kazandıklarınız halkınızın size bağışladıklarıdır. Halka karşı şımarıklık yapmak, ya da kaybedenlere karşı haddi aşıp kibir yapmak namussuzluktur. Herkes haddini bilmelidir, halk haddini bildirmeden. Halkın özgürlüğünden ve arayışından korkunuz. Çünkü feci çarpar. Siz halkın bugüne kadar niçin sustuğunu zannediyorsunuz ki? Çünkü korkunun kölesiydi. Çünkü ekmek davsındaydı. Çünkü işkence seanslarına tabi tutulmak vardı. Ama işte gördünüz özgürlüğün yaptığını, çivi gibi yere çakıldınız. Halkı serbest bırakacaksınız. Ezmeyeceksiniz. Hakkını çalmayacaksınız. Değerlerine küfretmeyeceksiniz. Vatanında parya muamelesi yapmayacaksınız. Acılardan acılara sürgün etmeyeceksiniz. Yoksa balyoz olup tepenize iniverir ve çivi gibi sokar yerin dibine.
Artık kaybedenler ciddi bir sorgulama sürecine girmelidirler. Yapılanlar ve yapılmayanlar nelerdir listelemelidirler. Nerede yanlış yapıldığı tespit edilmelidir. Halkın niçin böyle bir karara vardığı üzerinde derin olarak düşünülmelidir. Öyle, halk uyutuldu, halka baskı yapıldı vb şeylere tevessül edilmemelidir, bu yönde konuşanlara itibar da edilmemelidir. O zaman hep kaybedeceklerini bilmelidirler. Çünkü siyasette kaderi tayin edecek yegâne merci her zaman halk olacaktır. Ta ki halk görülmemiş zulümlere maruz kalıp sinesiye kadar. Yani dehşetli bir darbelenmeye maruz kalana kadar. Stalinist bir diktatörlük hâkim olana kadar. O zaman halkın belirleyiciliğine imkân olmaz ancak.
Kazananlarda hadlerini bilmelidirler. Verilen ödülün kıymetini idrak etmelidirler. Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan, alt kesimde ki grup ya da şahısların şımarmasına asla müsaade etmemelidir. Milletvekillerinin kurumlarda ki memurlara karşı kibir yapmalarına asla imkân vermemelidir. Kurumlarda ki AKP tandanslı yöneticilerin şımarmasına kesinlikle müsaade edilmemelidir. Milletvekillerinin içinde, karşımda eğilmedin, bana nezaketsizlik yaptın gibi sudan bahanelerle memurları sürgün etmeye tevessül etme ihtimali olanlar varsa onlar uyarılmalıdırlar. Artık daha da güçlendik diyerek belli zümreler üzerinde baskı kurup rüşvet alma vb şeylerin vuku bulmaması için azami dikkat gösterilmelidir. Özellikle vekiller nezdinde. Kurumlarda kifayetli olanlar göreve getirilmelidirler. Muhalifler ezilmemeli ve hak ettikleri şeyler varsa mahrum edilmemelidirler. Çökmekte olan düzenin yaptıklarını yaparsanız aynı akıbete mahkûm olursunuz ki; sizlere ya da içinizdeki elemanlara bunu yaptırmaya tevessül edecekleri aşikârdır. Şimdi sorumluluğunuz sonsuz derecede artmış bulunmaktadır, çok dikkatli ve teennili olmalısınız. Zira İslamcılar olarak görülmektesiniz ve hatalarınız aynı zamanda İslam’ın hanesine de geçecektir ve İslam dininin çözüm olmadığı söylemleri dillendirilecektir. Zaten bu Müslümanlarda bir şeyden çakmaz gibi söylemler sadır olacaktır. Ayrıca malum cemaatin halk üzerinde mütehakkim olmasına da fırsat tanımamalısınız. Hakkaniyetli olmalısınız. Hakkı yerine iade etmelisiniz. Ülkeye ihanete asla meydan vermemelisiniz. Böyle alçaklığa yeltenene en şiddetli şekilde karşılık vermelisiniz. Hülasa; ahlaklı, adaletli, özgürlükçü, vatancı olmalısınız. Artık siz bilirsiniz!
UYARILAR:
BİR: Sayın Başbakanım ‘’Başkanlık Sistemi’’ olayının bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Birinci başkan olabilirsiniz belki ama ikinci başkan olmanız muhaldir, üstelik bir arkadaşınızın olması da muhaldir. Sanki bu yolla PKK nın bu ülkeye hâkim olması isteniyormuş gibime geliyor. Korkuları beslemiyorum sadece dikkatli olunmasını istiyorum, iyi müzakere edilmesini istiyorum. Yani şöyle düşünün: şimdi bu taraftan o tarafla benzerliği olanları ve diğer benzerlerini bir araya getirin (hani birileri de söylemişti ya), bu tarafında bölünmüş olduğunu düşünün (yani MHP ile sizin aranızı çok iyi açtılar ve birbirinize oy veremeyecek hale soktular neredeyse) sizce kim kazanır başkanlığı ve onun uygulaması neler doğurur? Mutlak bir genel af anında uygulamaya sokulur. İmralı da ki baş uşak, sefil cani salıverilir.
Zaten hiç ummadığınız seçim ittifakına hazır olun, ‘’birbirinden farkı yok denilen yapıların’’. Önümüzdeki seçimde olmasa da bir daha ki seçimde göreceksiniz bunu. Çünkü iki tarafta aynı temeller üzerinde ve aynı değerlere yaslanarak politika yapmaktadır. Muhtemel bir af, güya ülkeyi kapsayan söylemler ve beklenen derin ittifak. Son tahlilde: bir anlamda PKK nın iktidarı. Olayları ve ideolojileri okuyamayanlar şok olabilirler ama bu uzun süredir planlanan büyük finaldir bence. Fakat tam kıvama ermesi için; toplumun iyice haşlanması gerekiyordu ve ani refleksler veremeyecek hale gelmesi gerekiyordu. Ve bu sonucu hazırladığı iddiasına muhatap olacak birilerinin, muhtemel tepkilere hedef kılınması gerekiyordu. Ki zaten suçta anayasayı değiştirenin üzerinde kalırdı. Yapılacak her türlü tehlikeli işte, buna yol açanın, anayasayı yapan olduğu söylenirdi. Böylece de yapılacak işler kolayca kotarılabilirdi. Çok uyanık olmak gerekiyor çok. Vatan-devlet-millet dehşetli bir sadmeden geçmektedir, olabildiğince dikkat etmek, taşları iyi oynamak gerekmektedir.
İKİ: Kürt kardeşlerimiz BDP-PKK ya karşı direnmeliler mutlaka. Bilakis feci felaketler kapıda kendilerini beklemektedir. Tarihin kaydetmiş olduğu zulüm fasıllarından bir fasıl yine tekrar etmek üzeredir. Kürt kardeşlerim BDP-PKK yı muhakkak dışlamalısınız. BDP-PKK sizin dostunuz değil yemin ediyorum. Bilakis can düşmanınız. Sizler devletle birlikte hareket etmelisiniz. Bu vatan üzerinde yaşayan bütün kardeşlerinizle kucaklaşmalısınız. İmralı canisini üzerinizde tabu yapmak istiyorlar ve sizi o sefil caniye tapmaya zorlayacaklar. Bütün değerleriniz çiğnenecek. Bütün mallarınız yağmalanacak. Sizi kardeşlerinizle kavgaya tutuşturmak ve sizin kanlarınız ve acı gözyaşlarınız üzerinden kazanacakları iktidarla sizleri adeta ölüme mahkûm etmek istiyorlar, lütfen uyanık olunuz. Son pişmanlık fayda vermez. BDP-PKK dan size fayda gelmez ama size düşman gösterilen Türk kardeşlerinizden sonsuz faydalar gelir yemin ediyorum, Allah şahidim olsun. Eğer yalansam dünyanın en namert insanı olayım. Olabildiğince büyük bir farkındalıkla ve keskin bir bilinçle konuşuyorum canım kardeşlerim. BDP-PKK dan size vallahide, billahide, tallahi de fayda gelmez, gelirse Allah benim belamı versin. PKK-BDP tamamen siyonizmin güdümünde olan iki kirli ve karanlık örgüttür. Sizin çokluğunuz üzerinden siyaset üretiyorlar ve sizleri sonu belirsiz karanlığa sürüklüyorlar adım adım. Sizlerin kanlarınız üzerinden emellerine (siyonizmin hedeflerine) ulaşmak istiyorlar. Bugüne kadar, bu taraftan size zulmettiği söylenenler bile yaptıklarını bugünler için yaptılar, sizleri PKK-BDP kucağına düşürmek için. Onlarından bunlardan farkı yoktur. İki tarafta siyonizmin güdümünde olanlardır. Ve siyonizmin hedefine çalışmışlardır ve çalışmaktadırlar. Görmüyor musunuz imamları bile kalleşçe şehit etmeye tevessül edecek cüreti gösteriyorlar. Bunların nasıl insanlıktan uzak olduğuna bizzat şahit olduğunuz halde nasıl peşlerinden gidersiniz Allah aşkına canım kardeşlerim? İmamları katlederken misyonerlere gülümseyen bunlar değil mi? Bunlardan size ne fayda gelir Allah aşkına? Zaten o imamlarda uzun süredir tespit edilen imamlardır ve misyonerliğe engel teşkil edecek imamlar olabilir ve bu yüzden şehit edilmiş olabilirler. Burada çok derin oyunlar var gibi. MİT bu olaya kesinlikle el atmalıdır ve muhakkak şifreyi çözmelidir.
ÜÇ: 40 (kırk) yaş üstüne askerlik affı gibi absürtlüklerle iştigal etmeyin. Herkes haddini bilsin. Bu zamana kadar kaçmayıverseydi. Bu sanki birilerini kurtarma operasyonu gibi bir şey. Bu ihanet olur bence. Buna asla müsaade etmeyin. Bu çocuk işidir. Vatan görevi oyuncak oynamaya benzemez. Ne yaptığınızı bilerek yapın. Sırf birlerini kurtarmak ve birilerine şirin gözükmek için devlet işinde hile yapılamaz. Sonra bu iş yalama olursa altından kalkılamaz. Hülasa; ne yaptığınızı, niçin yaptığınızı ve kim için yaptığınızı bilin ve ona göre hareket edin. Zararı kim ve ne görecek iyi düşünün. Safsata af işleriyle iştigali bırakın hatta sizler çürük raporu alarak askerlikten yırttığını düşünen haysiyetsiz vatan hainlerini tespit edip tekrar silâhaltına alınız. Sizin asıl yapmanız gereken budur. En şerefli göreviniz budur. Lüzumsuzluklarla uğraşıp durmayın.
DÖRT: ‘’Sen din ile payidar olursun, din gitti mi tarumar olursun.’’ M.A. Ersoy. Din güzel ahlaktır. Biz dini adeta bölüyoruz, insanı böldüğümüz gibi. Oysa güzel ahlaka sahip kim varsa o din sahibidir. Din samimiyettir ve nasihattir. Kim samimi ise ve iyiliği yayıyorsa o din sahibidir. Irk ise insan ırkıdır. Biz ırkı da bölüyoruz. Oysa aynı ırkın muhtelif adlarla isimlendirilmiş halkalarıyız. İnsanlık ırkının. İnsanlık ırkı, güzel ahlakla birleşti mi dünyanın cennet olmamasına sebep var mıdır? Öyleyse haydi ırkımızla dinimizi terkib etmeye ve cenneti var etmeye!
BEŞ: Aziz şehit ve kıymetli dava adamı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Başkanın muhterem validelerine saygılarımı sunuyor, temiz ellerinden öpüyor ve geçmiş olsun diyorum, inşaallah tez zamanda şifa bulur. Hastalandığını duydum.
ALTI: Hrant olayında ülkemin mahkûm olmasına gerçekten çok üzüldüm. Evet, Hrant’ın öldürülmesini tasvip etmiyorum ama birilerinin hatasının bedelini de ülkem ödememeliydi. Bundan böyle dikkat edilmelidir. Şimdi ülkemin parasıyla, ülkemin varlığına kast edilecek ona üzülüyorum. Paranoyak olma diyenler, önce kendileri ahmak ve geri zekâlı olmasalar iyi ederler. Görünen köy kılavuz istemez. Yazıklar olsun kendi ülkesinin mahkûm edilmesini sağlayanlara ve milletinin hakkını bu yolla heba edenlere.
YEDİ: Artık, Türk Milleti uyanmalı, ayağa kalkmalı, kendine gelmeli, Kuvay-ı Milliye ruhunu kuşanmalı ve milli uyanışı başlatıp, milli direniş kıvılcımını çakmalıdır. Bu topraklarda Türk Milletinin öncü olmasından ve önde olmasından daha doğal ne olabilir ki? Bundan gocunulmaması gerekir bence. Hadi Türk Milleti olmadı diyelim, olacak birisi çıkmayacak mı ve o zaman niye o çıkacak olan olsun da Türk Milleti olmasın. Türk Milleti de artık kendini diri kılan, iri kılan, var eden ve ebedi kılacak olan yüce İslam dinine sahip çıkmalı, onun ahlakıyla ahlaklanmalı, onun sancağını taşımaya layık hale gelmelidir, sürekli onun hâkimiyeti ve gönüllere hükmetmesi için mücadele vermelidir.