DÜNYAYI YAĞMALAMAK, Merih YÜCEL

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 20.09.2010

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”

                                                                                                   

Lâedri

 

Merih YÜCEL, TEMA İZMİR

   
Nüfus artışı

Bir insanı oluşturan milyarlarca hücreden bir tanesinin içine merak edip baktınız mı hiç?

Orası, büyük işler yapan bir kimya ve yaşam fabrikası gibidir. Girdileri, ürünleri, çıktıları ve çöpleri vardır. Oluşan ürünler kullanılır, depo edilir, sindirim enzimiyse kullanılana kadar paketlenir( kendini sindirmesin diye). Oluşan zehirler daha az zehirli hale getirilip bol su ile uzaklaştırılır. Örneğin amonyak, proteinlerin yıkımıyla oluşan ve hücreyi öldürebilecek bir zehirdir. Bu bir dizi tepkime ile daha az zehirli üre ve ürik asite dönüştürülüp, kan ile böbreklere taşınıp, oradan bol su ile dışarı atılır. Hidrojen peroksit (H2O2) hücrelerimizde her an oluşan öldürücü bir zehirdir. Hemen devreye giren katalaz enzimiyle tepkimeye girip, su (H2O) ve oksijene ( O2 ) yani iki masum moleküle ayrışarak zehirsiz hale geliverir. Karbondioksit solunumla verilen bir çöptür, kan tarafından hücrelerden alınıp, akciğerlerden dışarı atılır. Yerine oksijen yine ayni yerden alınıp, yine kanla hücrelere taşınır. Daha pek çok işlem gerçekleştirilerek hücrenin, yaşamak ve üremek için gerekli temiz ortamı her zaman hazırlanır. Sağlıklı hücreler sağlıklı canlılar demektir. Denge bozulursa canlının yaşamı tehlikededir.

Canlılar iç dengelerini kendi yaşam ortamlarında da kurarlar. Çöpler alınıp, hammadde olarak işlenir. Ortamlarını her zaman dengeli ve temiz tutarlar. Olumsuz doğa şartları, asalaklar, hastalıklar ve güçlüye av olmak onların var oluşlarını her zaman zorlar. Bu engelleri aşabilenler yaşamda kalır (Darwin`in Doğal Seçilim Kuramı ).

Her canlının önceliği üremektir. Ama ortam verilerine göre de nüfusunu dengelemek zorundadır. Eğer kendi bunu yapamaz ise, doğa onu acımasız bir şekilde dengeler.

İnsan da doğanın bir canlısı olduğuna göre üreme dürtüsü atasaldır. Avcısı yoktur. Ve hastalıklarını tedavi yöntemlerinin gelişmesiyle iyileştirip, yaşam süresini uzatmaktadır. Doğal kaynaklar da ( hava, su, toprak ve canlılar )yeterli idi şimdiye kadar.

Artan nüfusa daha fazla besin, daha fazla su, daha fazla barınak , daha fazla tahta ,daha fazla giysi, daha fazla çelik, daha fazla makine, vs. gerekmiştir. Bu durum ekonominin iştahını kabartmış, küresel emperyalizm başını almış gitmiş, insanlar çılgın ve vahşi tüketime bağımlı hale gelmişlerdir. Her üretilen kısa vadeli kullanılıp, atılarak çöp yığınlarını oluşturmuştur. Yaşamı kolaylaştıran geri dönüşümsüz her ürün doğal kaynak talanının bedelidir.

Thomas R.Malthus`un 1789 yılında ortaya attığı teori o zaman hayli tartışılmıştır. Malthus , besinin aritmetik dizide artacağını ( 2,4,6,8,10,12,...) , nüfusun ise geometrik dizide artacağını ( 2,4,8,16,32,64...) ve artan nüfusa besinin yetmeyeceğini söylemiştir. Her iki dizinin yıllara göre grafiğini çizecek olursak ikinci grafiğin dik eğri çizerek tırmandığını görürüz.

“2004- Atlas Dergisi`inde aşağıdaki sonuçlar verilmiştir: Nüfus patlaması
200 000 yılda : 1 milyar
130 yıl sonra : 2 milyar
1960`da : 3 milyar
1974`de : 4 milyar
1987`de : 5 milyar
1999`da : 6 milyar

2030`da ise 10 milyar olması bekleniyor“.

Dünya bu kadar insanı taşıyamaz. İşte geometrik dizide artış. Yukarıdaki veriler 130 yıl aralıklarla olsaydı, düzgün artan bir grafik çizilebilirdi. Ama 12- 13 yıl aralıklarlarla nüfusun 1`er milyar katlanması, 1960 yılından sonraki grafiği korkutucu bir biçimde tırmandırmaktadır.

Ve Malthus; artan nüfus, ortamın kaynak kapasitesini aşarsa sonucun felaket olacağını , pek çok bireyin olumsuz dış faktörler nedeniyle yaşamının biteceğini ( açlık , susuzluk ,salgın hastalıklar,savaş vs.) savunmaktadır. Doğanın, acımasızca nüfusu dengeleyeceğini söylemektedir.

Doğal kaynaklarımız, arz çokluğu ve buna bağlı gelişen sanayi ile kirletilmekte, yok olmaktadır. Bu durum nüfusu hızla artan ülkeleri öncelikli olarak etkilemektedir. Varsılla yoksul arasındaki uçurum giderek derinleşmekte ve hepsini içeri çekmek için beklemektedir.

Böyle giderse Kızılderilinin kehaneti çok yakın bir gelecekte gerçekleşecektir: “Beyaz adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak.“ Kızılderili Şef Seattle

Sürdürülebilir bir yaşam ve gelecek nesillere yaşanılası bir dünya bırakmak için insanoğlu geç kalmadan nüfusunu ve sanayisini dengelemek zorundadır. Ekonomi, Ekolojiyi dinlemek zorundadır. Bilim insanları, Ekolojistler bu gün bunu söylüyor. Henüz çok geç olmadan dünyayı kurtarabilmeyi başarmalıyız. Bu da, siyasi erkin, ekolojistlerin yanında durması, doğayı koruyan yasaları bir an önce çıkartıp, işlerlik kazandırmasıyla ve toplumu bilinçlendirmesiyle olasıdır.

 

Arşiv

 

Tarih: 20.09.2010 Okunma: 765

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?