Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Mine G.KIRIKKANAT
Yoksul çocuklarını fikri hür, vicdanı hür insanlar olarak yetiştiren Çağdaş
Yaşam Derneği’ni dağıttılar, Türkan Saylan’ın evini bastılar, ölümünü
çabuklaştırdılar. Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı, bu ülkeye üniversite kuran, bilim
adamı yetiştiren pırıl pırıl insanları darbecilikle suçladılar.
Dur bakalım, ekonomi istikrarlı, işler tıkır, paralar şıkır, dediniz.
Cumhuriyetin ilkelerini savunan yargıçları, savcıları sürdüler, süründürdüler,
hileyle, iftirayla tutukladılar.
Dur bakalım, belki suçludurlar, dediniz.
Kanaltürk’ü batırıp sattırdılar, Tuncay Özkan’ı “bertaraf” ettiler, Cumhuriyet
mitinglerini düzenleyenleri, mitinglerde konuşanları Ergenekoncu diye içeri
tıktılar.
Dur bakalım, onlar da o kadar bağırıp çağırmasaydı, dediniz ; biz sularına
gideriz, haberini bile yapmayız, es geçeriz, ses çıkarmayız, dokunmazlar.
Gencecik subayları çakma kanıtlarla içeri tıktılar, dürüst subayları intihara
sürüklediler, PKK’ya karşı savaşan komutanları harcadılar, orduyu şamar
oğlanına çevirdiler.
Dur bakalım, ordu da çok oluyordu, zaten işimize de yaramıyordu, dediniz. Çakma
suç ihbarlarına itibar eder, çarşaf çarşaf yayınlarken; itham ve mağdur
edilenlerin suçsuz olabileceklerini bile dile getirmediniz!
Özel yaşamların gözetlendiği, telefonların dinlendiği, mail’lerin okunduğu,
resmi ya da mahrem tüm görüşmelerin kaydedildiği ve tehdit aracı olarak
kullanıldığı ortaya çıktı.
Dur bakalım dediniz, susmakla kalmayıp, susmak istemeyen maiyetinizi de
susturdunuz.
İlhan Selçuk, Yalçın Küçük ve daha pek çok gazeteci ya da yazar darbecilikle
suçlandı, Mustafa Balbay 547 gündür tutuklu, Ergun Poyraz üç yıldır...
Dur bakalım, onlar zaten bizden değiller dediniz, sizin dümeni iyice sularına
kırdınız. Hala, teğet geçer sanıyordunuz.
Derken sıra size geldi, vergiler bindirildi, sırtınız iyice eğildi, yine de
“hınk” deyip fazla ses etmediniz. Hala dur bakalım, diyor, zaten suyuna
gittiğiniz himmet buyurur, suyuna gittiğinize minnet gösterir, diye
bekliyorsunuz.
Anayasa referandumunda demokrasinin tüm kuralları çiğnendi, devletin tüm
olanakları, beleş kömürden çeyrek altın dağıtımına, mühürden bültene psikolojik
baskıya, “evet”e odaklandı.
Muhalefete verilmeyen propaganda hakkından, muhalifler tehditle, darpla, polis
zoruyla mahrum bırakılıyor.
Durun bakalım, defter dürülecek de, hala “evet” mi çıkacak “hayır” mı diye
bekliyorsunuz. Bekleyin bakalım.