MÜSLÜMANLAR NEDEN GERİ KALDI? SİYONİST UŞAĞI DR. FARUK SALEM'E REDDİYE...

Özgür DENİZ - 16.10.2010

              MÜSLÜMANLAR NEDEN GERİ KALDI?

             SİYONİST UŞAĞI, DR. FARUK SALEM'E VE ÜLKEMDEKİ SEFİL ÇÖMEZLERİNE REDDİYE

 

 

                ‘’Bu kalem, Hakk’ın ve halk’ın önünde secde; batılın, şirkin ve şeytanın önünde kıyam halindedir.’’

 

 

                ‘’Müslüman, dünyada kazık olmak için var değildir. Dünya bir köprü, o bir garip yolcudur.’’

 

 

Müslüman kimdir? Gücü kifayet ettiğince ve namusluca-samimice Allah’a inanan, bağlanan, emredilen şekilde yaşayandır, yaşamaya çalışandır ve isimde (Müslüman ismi) Allah tarafından verilmiştir. Bunu tartışmanın anlamı yoktur. Çünkü ayettir. Bu böyledir. Ya red ya kabul. Kâfirsen (apaçık olan hakkı örten) reddedersin, Müslüman (hakkı koşulsuz kabul eden) isen kabul etmek zorundasın. Bilakis münafıksın (ne olduğu belirsiz, ikili oynayan). Belli bir öndere tabidir, belli bir kitaba sahiptir. Müslümanların, gösterilen yoldan giderlerse iki dünyada da en güzel sona ulaşacakları açıkça belirtilmiştir. Ama yoldan çıkarlarsa varacakları sonda söylenmiştir. Tabiatın yasaları bellidir. İnsanın yapısı bellidir. Bütün mücadele metotları hazır verilmiştir. Dünyanın ne olduğu ve görevin ne olduğu net şekilde ifade edilmiştir. Düşmanları da açıkça gösterilmiştir. Hatta düşmanın oyunları hakkında bile bilgilendirilmişlerdir.

 

‘’İman edenlerle karşılaşınca  ‘biz de sizdeniz, iman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise ‘bu ahmaklarla dalga geçiyoruz’ derler.’’ Bakara–14

 

‘’EY İMAN EDENLER! Size karşı düşmanca niyet taşıyanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Dört gözle sıkıntıya düşmenizi beklerler. Baksana öfkeleri ağızlarından taşıyor. İÇLERİNDEKİ KİN İSE DAHA BÜYÜKTÜR. Eğer düşünürseniz size ayetleri böyle açık açık bildiriyoruz. Sizler iyi niyetle onları seviyorsunuz onlar ise geçmiş bütün vahiylere de inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında ‘biz inandık’ derler. Yalnız kaldıklarında ise burunlarından solurlar. Onlara söyle: ‘kininizle geberin!’ Allah bütün sinelerin özünü bilir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Asla iyiliğinizi istemezler, bilakis dara düşerseniz sevinirler. Eğer güçlüklere göğüs gerer, daima Allah bilinciyle yaşarsanız onların hileleri size zarar veremez. Çünkü Allah her şeyi kuşatmıştır; kimse onun dışına çıkamaz.’’ Al-i İmran–118–119–120

 

Şimdi Müslümanlar önlerine konulan yemeği yemeyipte başkalarının önünde ki yemeklere göz dikerlerse karınlarının ağrıması doğaldır. Hatta gebermeleri bile. Kendilerine gösterilen yoldan gitmeyipte, başkalarının gittikleri yoldan gitmeye çalışırlarsa varacakları sonda bellidir. İşin ehline mi inanırsınız yoksa çokbilmişe mi? Zira dünyada ki bütün düzenlerin dayandıkları bir inanç sistemi vardır. Ve herkes kendi yolunu bilmelidir. Kendi yöntemleri ile mücadele etmeyipte düşmanın yöntemleri ile mücadeleye tevessül ederlerse daha ilk etapta kaybetmeleri mukadderdir. Kardeşleriyle bir olmazda düşmandan medet umarlarsa karşılaşacakları sonun ne olduğu açıkça söylenmiştir.

 

 

 

                Şimdi Müslümanlar içlerinde bulundukları durumdan dolayı ilk evvelde kendilerini itham etmelidirler ve bizde aynı şeyi yapmalıyız. Önderine ihanet eden felaha eremez ve önderlerin kulu olur. Kitabına yüz çeviren kitapların tutsağı olur. Tabiatın-varlığın yasalarına (sünettullaha) boyun eğmeyen rezil yasaların tatbikçisi olur. Sen yürümezsen seni kimse yürütmez, yürütse bile kendi gittiği yolda yürütür. Sen kardeşlerine uzaklaşırsan kimse seni yakınlaştırmak için gayret sarf etmez hatta sevinir.  Sen çalışmazsan kimse senin karnını sonuna kadar doyurmaz ve doyursa bile kendi pişirdikleriyle doyurur. Çünkü herkese çalıştığı vardır. Üretmeyen tüketecek bir şey bulamaz. İş olmayan yerde aş olmaz. Bu bütün insani yönler için geçerlidir. Sanat için, bilim için, edebiyat için, felsefe için vs. tabi bu yönlerde de insan mutlak serbestlik içinde değildir, uyması gereken yasalar vardır. Müslüman asla kendini düşünerek hareket edemez. Bütünü düşünmelidir. Ve rastgele üretim yapamaz. İyiyi ve faydalıyı üretmek zorundadır. Uyulması gereken yasalar asla iyi ve verimli üretim için kısıtlayıcı şeyler değildir. Çünkü Allah, dinine yardım edene yardım eder. Ve dine yardım asla tek yönlü değildir.

 

 

 

Müslümanlar neden geri kaldı? Evet, bu soru sorulabilir ve doğaldır da ama kahpelik şuradadır: soru genellikle bilinçli sorulmaktadır. Zihinleri derinlerden yönlendirmek ve kontrole tabi tutmak için. Haddizatında, Müslümanlar geri kaldığı kadar geri bıraktırılmışlardır. Önce kendileri suçludurlar: gerçek rehberin peşini bıraktıkları için. Gerçek kaynaklarını unuttukları için.

 

 

‘’Allah kitap verilenlerden, onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz diye ahd almıştı. Onlar ise, o kitabı arkalarına atıp az bir değere değiştiler. Alış verişleri ne kötüdür.’’ Âl-i İmran-187

 

 

Yollarını terk ettikleri için. Çalışmaktan ve yorulmaktan uzak kaldıkları için. Yaşadıkları çağı anlayamadıkları ve çocuklarını kendi yaşayacakları çağa göre yetiştirmedikleri için.  Yaşadıkları çağa dair temel esaslar üzerinden yeni yorumlar üretmekte kifayetsiz kaldıkları için. Dünyanın kölesi olup mala-mülke tamah ettikleri için. Parayı üstüne tutanı Allah zelil ederdi ve bu bilinmeliydi. Zaaflarının ve bağımlılıklarının-alışkanlıklarının esiri oldukları için. Ölümden korktukları için. İşin hülasası; kan, ter, gözyaşı akıtmadan yaşayabileceklerini sandıkları için. Müslümanlar, önderi bıraktılar, önderler buldular. Kaynağı terk ettiler, kaynaklar icat ettiler. Bütün için olduklarını unuttular ve fert olarak kendilerini öncelediler. Pişirmeye yanaşmadılar önlerine konulana kaşık salladılar. Üretmeden tüketmeye soyundular. Dağıldılar; kazandıklarını paylaşmamak için. Dağılan kendi toplanmazsa toplayacak birileri bulunurdu ve bulundu da. Ölümden korktular, konforu, rehaveti, mülkü seçtiler ve dünyanın-dünyanın efendilerinin esiri oldular, nihayet zillete mahkûm oldular. Evet, genel çerçeve budur. Detayları da vardır ve malumdur herkese. Malumu ilamla nefes tüketmek israftır.

 

 

 

‘’Siz, iyiye çağıran, uygun olanı emreden ve fenalıktan men eden bir ümmet olun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.’’ Âl-i İmran-120

 

 

 

Gelelim harici etkilere: Dünyada ki Yahudilerin insan toplulukları üzerinde derin ve zehirli etkisi olduğu için. Şimdi burada her şeyi de yahudiye bağlıyorsunuz demeyin, napalım böyle işte. Para dinine tapan Yahudi dünyaya da bir şekilde tesir etmeyi başarmış ve başarıyor.

 

 

‘’Yahudinin dini paradır.’’ Karl Marx

 

 

Dünyada ki bütün çirkinliklerin, pisliklerin altında Yahudi parmağı vardır. Bunu kimse yalanlayamaz.

 

 

‘’Okuduklarınızı gerçek hayatı göz önünde tutarak okuyunuz öğrenmeniz daha sağlıklı olur, yargılarınız daha isabet eder.’’ Cemil Meriç

 

 

‘’Fakat eğer biz dünya milletlerine nefes alacak bir mahal bırakırsak özlediğimiz an belki de hiç gelmeyecektir.’’ Siyonist Protokolleri-Protokol 10

 

 

Burada birde şu detayı vermeden geçemem: şimdi Müslümanlar bir defa rastgele yaşayamazlar, bu bilinmelidir. Müslümanlar cana kıyamazlar, emanete ihanet edemezler, namusa göz dikemezler, kul hakkı yiyemezler, değerlerine ihanet edemezler, münafıklık yapamazlar, hakkı gizleyemezler, emek hırsızlığı yapamazlar. İnsanlara zulmedemezler.  Müslüman elinden geleni en iyi şekilde yapmakla mükelleftir. Müslüman ahlaksız olamaz ama Yahudi ahlaksızdır. Yahudi haindir. Bu yüzden Yahudi daima üstün görünmektedir. Bu da tamamen her şeyi pervasızca yapabilmesiyle bağıntılıdır. İyileri yok etmektedir ve kendisini üstün gibi sunmaktadır. Aslında bir paradoks var gibidir ama yoktur. Şimdi madem Yahudi Müslümanları yok ediyor, geri kalmasına sebep oluyor peki Allah niye Müslümanlara yardım etmiyor denebilir. Ama ediyor aslında. Yol gösteriyor, yasaları hatırlatıyor. Bir de Allah dinine yardım edene yardım eder. Ama Müslümanların dine ne kadar yardım ettikleri tartışılır.

 

 

‘’Ve Allah’a Onun Elçisine duyarlık ve bağlılık gösterin ve sakın birbirinizle çekişmeye girmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz; cesaretiniz sönüverir. Ve zor durumlarda sabır gösterin: çünkü Allah, gerçekten, zorluğa göğüs gerenlerle beraberdir.’’ Enfal-46

 

 

 Ayrıca Müslüman bir yolcudur asla hancı değil. Müslüman bir misafirdir asla ev sahibi değil. Bu yüzen onun görevi bulunduğu yeri gücünün yettiğince ve var olduğunca en güzel şekilde imar etmektir. Asla ebedi kalacakmış gibi algılamamalıdır dünyayı ve bu algıyla dünyanın içine gömülmemelidir ahmakça. Fakat şeytan olmadıkları gibi melekte değillerdir ve insandırlar. Ama Yahudiler bunun hepsini yapar ve yapıyorlar da. İşte bu yüzden de yaşanılan dünyada insan topluluklarına galebe çalmayı başarıyorlar. Bu detay asla göz ardı edilemez. Çünkü çok mühimdir gerçeği idrak etmede. Hani bir söz vardır: kötü para iyi parayı kirletir diye. Kötülük insan bünyesine iyilikten daha çabuk sirayet eder ve kendine yer bulur. Ama ne tüm Müslüman kimlikli olanlar ne de tüm Yahudi kimlikli olanlar böyledir diyemeyiz. Kahir ekseriyetle böyledirler diyebiliriz.  Bir de şu mühim detay var: Yahudilerin aksine Müslümanların sahte müdafaacılara ve kaba kuvvete ihtiyacı yoktur. Zulüm, baskı, tedhiş vb gayr-i insani yani hayvani istidatlar üzerine bina edilmiş düzenler Müslüman’a söz hakkı tanımış olsa ve görseniz İslam ve Müslümanlar nasılda gönülleri fethedip, yegâne ve tek dünya nizamı olduğuna insanları ikna edecektir. Ama buna fırsat vermiyorlar. Müslüman da ahde vefada gevşeklik gösteriyor. Ahlaksız yöntemleri kullanamayacağı bilinen Müslümanlara ahlaksız yöntemlerle saldırılıyor.

 

 

‘’Yahudi olmayanlar bir koyun sürüsüdür ve biz onların kurtlarıyız ve sizler biliyorsunuz ki kurtlar koyun sürülerine daldıkları zaman neler olur?’’ Siyonist protokolleri- Protokol 11

 

 

‘’İlerici ve aydınlanmış olarak tanınan memleketlerde manasız, iğrenç, menfur bir edebiyat meydana getirdik.’’ Siyonist Protokolleri- Protokol 14

 

 

‘’Hangi neviden olursa olsun, bütün çalışmaları yayınlamadan önce, yayıncının söz konusu çalışmayı, yayınlayıp yayınlamama konusunda, otoritelerden izin istemesi gerekir. Edebiyat ve gazetecilik, bu ikisi çok büyük ve çok önemli bir ideolojik güçtür. Bundan dolayı, hükümetlerimizin, süreli yayınların büyük çoğunluğunu satın alması gerekir. Bu vesileyle, müstakil gazetelerin, kötü tesirini ortadan kaldırır ve insan aklı üstünde gerçekten büyük bir egemenlik kurmayı başarırız.’’ Siyonist Protokolleri- Protokol 14

 

 

Ülkemizde ki yazılı paçavraları ve gazeteci kimlikli ajanları ve edebiyatın üstatları gibi sunulanları düşününüz. Lütfen vicdanınızla düşününüz. Bu projenin ülkemizde nasılda adım adım gerçekleştirildiğini tasavvur ediniz. Hangi birisi kalıcı bir değer bırakmıştır? Hangi birisi kimliğine ve dinine ihanet etmemiştir? Hangi birisi halkın duygularına tercüman olmuş ve halkın halinden anlamıştır? Hangi birisi bir yaraya merhem olmuştur? Hangi birisi doğrunun yanında durmuştur? Hangi birisi yapılan bir güzel hizmete teveccüh göstermiştir? Bilakis bu ülkeyi ve halkı mezellete ve meskenete mahkûm etmişlerdir, mahvetmişlerdir.

 

 

 

 

İnsanlar bölük pörçük olurlarsa bütün olmayı bir şekilde başaran şeytanın oğulları elbet galebe çalar. Kutsal kitabı okuyun orada Yahudilerin nasıl bir bütün olmaları gerektiği apaçık belirtilir. Misal, yoksul kalan Yahudiye yardım etmenin ve aç kalan yahudiyi doyurmanın zorunluluğundan bahsedilir. Sizde bütün olun. Allah bütünlüğü emretmiyor mu? Tefrika mikrobunun felaketi ve zilleti tevlit edeceğini beyan etmiyor mu? Niye bölünüyorsunuz? Maalesef şeytanın oğullarının tuzağına düşülüyor işte.

 

 

 

‘’Ve Allah’a Onun Elçisine duyarlık ve bağlılık gösterin ve sakın birbirinizle çekişmeye girmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz; cesaretiniz sönüverir. Ve zor durumlarda sabır gösterin: çünkü Allah, gerçekten, zorluğa göğüs gerenlerle beraberdir.’’ Enfal-46

 

 

 

Dünyanın dört bir yanında Yahudi uşaklarının mebzul olduğu da malumdur. (Hani İzak Rabin bir zamanlar ‘’on İslam ülkesini İsrail’in adamları yönetiyor’’ diyerek bir gerçeği ifşa etmişti ve sonrasında da Mossad ajanlarınca katledilmişti.) Zaten durumda malum, görmeyen göze şaşılır sadece. Bizim ülkemizde ki en etkin siyasi simayı ve sair yapılarda ki etkin simaları düşünmeniz kâfidir.

 

 

 

‘’Toplumları muhtelif fikirlere ayırmalıyız. Her fikir kendine taraftar bulacaktır kuşkusuz. Bu sayede toplumların müşterek düşünmelerinin önüne set çekeceğiz. Müşterek düşünmeden yoksun kalan parçalanmış toplumlar, bir hareket için kalkmaya çalıştıklarında kolları yana düşecektir.’’ Siyonist Protokolleri-muhtemelen Protokol 3 ya da 4

 

 

 

Kadim zamanlarda İslam dünyasındaki ilim merkezlerinin tarumar edilip dev kütüphanelerdeki eserlere el konulduğu ve hala o eserlerden Yahudilerin istifade edip bilim ürettikleri için. O eserlerin yanıp kül olduğuna, yok edildiğine asla inanmayın. O eserlerin hepsi Yahudilerin elindedir. Bu benim şahsi düşüncem ve buna da Allah’ıma inandığım gibi inanıyorum. Yani buradan da şu sonuca ulaşıyorum ki; dünyada ki bilimin temeli İslam’a ve Müslümanlara dayalıdır. Ha burada o zaman niçin Müslümanlar malum olduğu halde derseniz, haklısınız derim ve yukarıda ki söylediklerimi tekrar ederim. Kaynak Müslüman’a ait olduğu halde sanki her şeyin mucidi, üreticisi, yapıcısı yahudiymiş gibi sunulmaktadır. Bu değerlerine yabancılaşmış bütün toplumların hazin alınyazısıdır. Aşağılık kompleksi. Kendisinin hiçbir şeyi başaramayacağına inandırılması. Gerçi o icat edilenlerin de bir sahibi vardır ve arayana-çalışana-yorulana vermektedir sırlarını. Bir de yasalar bellidir. Ürün üretenindir. Yahudi çalışır üretir, sahiplenir. Müslüman’da çalışıp üretsin sahiplensin elinden alan yok. Allah herhalde yahudiye fazla akıl vermiş değildir. Tabi Müslüman aklına uyar ama Yahudi aklını kullanırsa gerçekte var olan ama gizlenmiş olan şeyler Yahudi eliyle açığa çıkartılır. Ama sanki her şeyin Yahudi icadıymış gibi sunulması da,  insanlığa hitap eden bütün yönler üzerinde Yahudi etkisi olduğundandır. Bir de İslam ülkelerini Yahudi kuklası liderler yönettiği ve ülkelerinde ki ilmi sıfırladıkları için. Buna en bariz örnek kendinizsiniz. Anladınız! Niçin kansere çare bulan adamımızı (Ziya Özel olacak galiba) ellere kaptırdık? Niçin sürtünme kuvvetini sıfıra indiren ve dünyada yüz bilim adamı arasına girmeyi başaran adamımızın denkliğini milliyetçi-muhafazakâr diye kabul etmedik? Niçin ASELSAN daki mühendislerimizi heba ettik? Ve niçin bir konuda güzel bir hizmet üreten evladımızı hemen hor gördük, dışladık teamüllerimize uyuyor diye? Şimdi de konuşuyor bilmem ne çocukları. Ulan it soyları olmadı mı bunlar söyleyin bana? Yani kör değiliz görüyoruz, sağır değiliz duyuyoruz, vicdansız değiliz hissediyoruz, hayvan değiliz düşünüyoruz elhamdülillah. Hangi gerçeği gizlemeye gücünüz kifayete der. Önce adam olun oğlum. Ha dedikleriniz doğruysa eyvallah çekmesini de biliriz. Ama şerefli olun, insan olun! Ayrıca dünyada herhangi bir bilim vs alanında mucizevî bir başarı gösteren adamlar ya esir alınıyor ya da katledilmiyor mu? Yalan mı yani bu?

 

 

 

Şimdi dünyada ki bilim kimin tekelindedir? Sanat kimin tekelindedir? Nobel kimin tekelindedir? Medya kimin tekelindedir? Politika kimin tekelindedir? Şimdi peki biz niye ele geçirmedik diyebilirsiniz ama bu soru bayat bir soru olarak kalmaya mahkûmdur. Bir şekilde ele geçirilmiş işte. Şimdi de ele geçirmenin yollarını ve ele geçirdikten sonra iyi sahip olmanın ve güzel kullanmanın yollarını arayacaksınız. Şimdi anladınız mı insanlık dışılar? Kalkıp Müslüman’ın geri kalmasını dini eğitime bağlayan şerefsizler çok iyi okusun bu yazıyı. Ve o eğitime çağdışı eğitim diyenler.  

 

 

 

Hatta ilk evvelde şu sonsuz önemli ve sarsıcı soruyu sormak lazım: ulan siz ne zaman dini bir eğitim verdiniz ki bu ülkenin çocuklarına ya da ülkelerinizin çocuklarına? Ve şimdi yargıda bulunuyorsunuz soysuzca. Ya da hangi İslam ülkesi gerçek manada bir dini eğitim verebildi insanlarına? Hepsi siyonist köpeklerince idare edilmektedir yani. Hani gerçekten dinin öngördüğü bir eğitim sitemi dahilinde eğitseniz nesli ve ciddi şekilde yargıda bulunacak bir sonuca ulaşılıp ondan sonra değerlendirilse eyvallah çekeceğim ama yok hem küstahça ve şerefsizce reddettiğiniz bir eğitimi uygulamayı bırakın, deneme imkanı bile tanımıyorsunuz hem de peşin yargıda bulunma haysiyetsizliğine soyunuyorsunuz. Buna da pes derim yani.

 

 

 

‘’Araplarda eğitimin bozulması Arapça öğretmenlerine düşük maaş verilerek toplumda itibarlarının zedelenmesi. Din derslerinin öğrenci ve hocaların yorgun olduğu son saatlere konulup veriminin düşürülmesi. Din hocalarının yaşlılardan seçilip derslerinin canlılığının öldürülmesi. Hâlbuki; Hıristiyan okullarında din dersi daima en aktif hocalar tarafından ve günün ilk saatlerinde okutulur. İslam tarihi klasik olarak veriliyor. Hakiki manasıyla anlatılmıyor. Tarihi bir kalıntı havasında sunuluyordu. Artık, İslam’ın asr-ı saadette kaldığı bugün ise uyulması gereken Avrupa’dır fikri aşılanıyordu. Kadın ise çocuk üzerinde fazla etkisi olduğu için bozulmalıydı.’’ Mevdudi-İslam Nedir?

 

 

Şimdi gördünüz mü neyin ne olduğunu bre şeref ve ahlak yoksunu sefiller sürüsü? İslam ülkelerinde eğitimin nasılda yabancı odaklarca yönlendirildiğini anladınız mı? Var mı beyniniz anlayacak? Var mı yüreğiniz hissedecek? Belki insan olmaya karar verirseniz o zaman olur değil mi?

 

 

 

Ayrıca İslam toplumlarında, Lütfi Seyyidlerin, Hüda Şaravilerin, Kasım Eminlerin yaptıkları batılı yüceltme propagandalarından bihaber değildir kimse. Öyleyse itlik yapmanın lüzumu yoktur. Ne yapacaksan erkekçe yapacaksın şerefsiz. Düşmansan düşman yürekliliği göstereceksin. Öyle kahpe pusularla iş görmeye çalışmayacaksın.

 

 

 

Yine aynı şekilde Nobel Jüri Heyeti Yahudilerin tesiri altındadır ve kahir ekseriyeti yahudidir. Bu konuda en bariz misal şudur: Muhammed İkbal ile Tagor’un durumudur. Komisyon, Tagor’a tanıdığı hakkı Tagor’un hemşerisi ve zamandaşı olan hatta aynı alanda daha üstün olan Muhammed ikbal’e, niçin, bu imkânı tanımamıştır? Bu işe Tagor kendisi bile şaşmıştır ve şöyle konuşmuştur: ‘’ İkbal’in, engin şöhreti, şiirinin ihtiva ettiği ebedi aydınlığa bağlıdır. Eleştirmenlerin, benim sanatımı, İkbal’in sanatıyla birlikte tartışma konusu yapmaları, sonra da kendi hatalarını işe bulaştırmaları üzülecek bir durumdur.  Bu durum, bütün insanlığa hitap eden engin bir edebiyata yakışmaz.’’ Müslümanlar geriymiş ha? Vay şerefsiz evladı vay! Müslümanlar Nobel Ödülü alamıyormuş ha! Vay siyonist tohumu vay! Ulan, yahudi Müslüman’a Nobel mi verir be? Ha vermez mi? Verir ama muhakkak verdiğinin mislini alacaktır!

 

 

 

Tek yahudiye 100 Müslüman düşüyormuş ama yahudiler daha güçlüymüş. Dünyada ki sermaye kaynaklarını ahlaksızca ele geçirirsen, Müslüman faiz yiyemezken sen yersen, Müslüman zorbalıkla halkların kaynaklarına el koyamazken sen korsan vs elbette daha güçlü olur yahudi, ulan yahudi köpeği! Ve yahudiler dünyada katı bir birlik içindeyken Müslümanları, kendinden görünen Müslüman kimlikli domuzlar paramparça etmeye çalışırlarsa elbet yahudi daha güçlü olur.

 

 

Kimler kimler kimler yahudiymiş te bilmem neymişte. Eee nolmuş yahudiyse? Ne vermiş insanlığa? Hangi katkıyı sunmuş? Hangi olmayanı yaratmış, yaratılmış olanları ortaya çıkarmaktan başka? Allah’ın gizlediklerini bulanlar ancak arayanlardır. Yahudisi Müslüman’ı, dinlisi dinsizi yoktur bunun. Şart: çalışmak, aramak, yorulmak, ter akıtmaktır. Ama bir de yukarıda değindiğimiz ‘’yitik kaynaklar’’ meselesi vardır tabi. Onu da ıskalamak gerekir. Sen başkalarının emeğini çal ve o çalıntı emek üzerinden yeni ürünler meydana getir ve övsünler seni, sevsinler seni. Ne güzel!

 

 

 

Dünyada ki bilmem nerelerin tepelerinde yahudiler varmış. Ulan öküz elbette yahudinin kurumlarında yahudi olur. Yahudinin eli güçlüyse yahudi zevahirde üstün gelir. Bütün batı yahudi egemenliği altındaysa bütün batı kurumlarının tepesine yahudi birinin oturmasından doğal ne olabilir ahmak? Senin ülkende bile en üst yerlerde kimlerin oturduğundan haberin yok mu senin hey ahmak? Sen dünyaya aynı pencereden baktığın müddetçe bunlar hep olacak bil! Benim baktığım pencereden bak demiyorum, bu kadar küstah ve terbiyesiz değilim ama birazcık olsun, merak et, sor, sorgula, düşün, her şeye hemen inanma. Düşüncenin namusuna ve haysiyetine sadık ol. İlla belirlenmiş yerlerin papağanlığını yapma. İlla yutturulmuş sloganları haykırma.

 

 

 

Bunca çokluğuna rağmen Müslümanlar güçsüzmüş. Sebebini saydık başa dön oku. Hem dâhili hem harici sebepleri var bunun. Üniversite sayısı azmış. Ulan olanında bile eğitim vermiyorsunuz ki dahası olsa ne olacak? Verdiğiniz eğitimin de kaç kuruşluk olduğu malum. Yetişenlerin ne olduğu malum. Müslümanlarda okur-yazar oranı düşükmüş. Öküz, din okumayı ret mi ediyor? Bilakis ‘’OKU’’ emri ilahisi ile başlayan bir dinin mensuplarıyız. ‘’HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU?’’ diyen dinin müntesipleriyiz? Hülasa; ilmi farz kılmış bir dinin müntesipleriyiz. Ama hem dâhili hem harici etkenler konusunda bihaber değiliz. Yani şimdi siz kime martaval okuyorsunuz hey gidi koca öküzler?

 

 

 

İslam dünyası bilgi üretememiş. Gel de küfretmeden dur kardeşim. Şerefsiz bugün Amerikalılar bile İbn-i Sina’nın bilgilerinden yararlandıklarını söylemiyorlar mı? Bugün matematikte kullanılan çoğu bilginin temelini Ebubekir el-Razi atmış değil mi? Vs. vs.vs. daha ne kadar istersin aşağılık ve alçak karakterli sefiller sürüsü.

 

 

 

İslam dünyası bilgiyi yayamamış. Yukarıyı tekrar oku. Kimler kimin ilim kaynaklarını kullanıyorlarmış hala, öğren.

 

 

Bilgiyi uygulayamıyormuş. Hangi bilgiyi uygulayamamış ve uygulayacak hangi ortam ve imkân sunulmuş?

 

 

Son tahlilde; neden yahudi güçlüymüş ve Müslüman geriymiş biliyor musunuz ey kardeşlerim, dostlarım, ahbaplarım? Sorgulayıcı, araştırıcı, yaratıcı eğitimden dolayı ve akılcı olmayan, din eksenli olan çağdışı eğitimden dolayı. Ufak at oğlum midemiz küçük! Yani bilmesek, görmesek, okumasak eyvallah çekeceğiz amma…  Bir de yukarıda da bahsettiğimiz şu gerçeği tekrar etmekte fayda telakki ediyorum: Yahudilerin aksine Müslümanların sahte müdafaacılara ve kaba kuvvete ihtiyacı yoktur. Zulüm, baskı, tedhiş vb gayr-i insani yani hayvani istidatlar üzerine bina edilmiş düzenler Müslüman’a söz hakkı tanımış olsa ve görseniz İslam ve Müslümanlar nasılda gönülleri fethedip, yegâne ve tek dünya nizamı olduğuna insanları ikna edecektir. Ama buna fırsat vermiyorlar. Müslümanlar da fırsat yaratmak için ellerinden gelen gayreti sonuna kadar kullanmıyorlar maalesef.

 

 

 

Hadi, sesimizin duyulmayacağını bile bile dünya efendilerine haykıralım: erkekseniz ve kendinize güveniyorsanız dünyadaki mücadelede eşit şartları kabul edin ve öyle gelin. Ama buna asla yürekleri yetmez ve yetmeyecektir. Bırakınız dünya çapını, yerel çapta bile buna kimsenin yüreği yetmez. Haydi, bırakınız kanunları, yasaları ve bilmem daha neleri ve eşit imkânlarda Müslümanlarla mücadele ediniz. Bunu çatışma olarak anlamayınız. Dürüst olunuz doğru anlayınız. İlim, sanat, felsefe, edebiyat, eğitim vb alanları kastediyorum.

 

 

 

Elimden geldiğince, gücümün kifayet ettiğince, beynimin yettiğince bir reddiye yazmaya çalıştım. Allah’ım utandırmasın. Kusurum hatam varsa hoşgörünüz lütfen. Haddizatında 50 sayfalık bir yazı çıkarılabilirdi ama lüzum görmedim, zira karmaşık bir durum yok, anlaşılmayacak bir mesele değil. Altı üstü hainane, rezil, pespaye bir manipülasyon saldırısıdır. Zihinlere yöneliktir. Ve bir emir icabıdır. Kulluk (!) zor zanaattır!

 

 

 

MÜHİM DETAYLAR:

 

 

‘’Eğer çok ciddi tedbirler alınmazsa, insanlık üç hastalıktan kendini kurtaramayarak batacaktır. Bu üç hastalık: ırkçılık, alkol ve ailesizliktir. Bu üç müthiş hastalığın ilacını İslam peygamberi Muhammed bulmuş ve uygulamıştır. Bu yüzden Müslümanlar, bu hastalıklardan daha emin durumdadır. Eğer Batı Medeniyeti bu üç hastalığa çözüm bulamazsa, insanlık ya batacak, ya bitecek ya da batmamak için Muhammedi olacaktır.’’ ARNOLD TOYNBEE.

 

 

 

İNGİLİZ BİR PROFESÖR DİYOR: ‘’bizim gençliğimiz uyuşturucu bataklığı içerisinde can çekişiyor. Bizde ki gençliğin geleceği yok. Fakat İslam ülkelerinde ki gençlik dipdiri ayaktadır. Gelecek onlarındır.’’

 

 

Ne akılcı, yaratıcı ve çağdaş eğitimmiş be! Eğitime bak, ürünü gör!

 

 

TOYNBEE’NİN de söylediği gibi; ’’bugünkü insan medeniyeti, geçirdiği tarihi aşamanın son noktasına gelmiş bulunuyor. Evet, ama kendisinin çökmekte olduğu tek medeniyette bugünkü medeniyettir.’’

 

 

İşte bize, inhitat ve inkıraz geçiren bu medeniyetin ürünleri yapay parlaklıklara büründürülerek zerk edilmeye çalışılıyor.

 

 

Bu medeniyetin bir ferdi olan SCHUMACHER bakınız bu medeniyetin ürünü olan insanı nasıl tarif ediyor; ’’çağdaş insan bilimsel ve teknolojik gücünün inkişafından duyduğu coşku içinde tabiatı kirleten bir üretim sistemi ve insanı sakat bırakan bir toplum türü kurmuştur.’’

 

 

 

Ne akılcı, yaratıcı ve çağdaş eğitimmiş be! Ürettiği gençliğin yediği naneye bak!

 

 

 

AYKIRI BİR İZAH:

 

‘’Liberalizm zehrini devlet organizmasına soktuğumuz zaman onun bütün siyasi görünüşü değişikliğe uğradı. Devletler öldürücü bir hastalığa yakalanmışlardır: kan zehirlenmesi. Geri kalan iş onların can çekişmelerinin sonunu beklemektir. Liberalizm anayasal devletleri meydana çıkardı. Bunlar yahudi olmayanların yegane koruyucusunun yani istibdadın yerini aldılar; ve bir anaysa ise, gayet iyi bildiğiniz gibi, bir anlaşmazlık, yanlış anlama, çekişmeler, uyuşmazlıklar, semeresiz parti kışkırtmaları, parti kaprislerinin okulu olmaktan başka bir şey değildir. Kısaca devlet işlerinin şahsiyetini yıkmaya hizmet eden her şeyin okulu. Liberallerin ve ütopik hayalcilerin rölü bizim hükümetimiz tanındığı zaman kadar onlar bize faydalı hizmette bulunmaya devam edeceklerdir.’’ Siyonist Protokolleri- Protokol-10-13)

Tarih: 16.10.2010 Okunma: 934

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?