’Uzlaşma; yavaş ölümdür. Kirlenmeye açık olmaktır. Kaybetmektir. Saflığın yitimidir. Sağlamlığın aşınımıdır. Hakikatin yalan rüzgârlarında savrulmasıdır. Adalet davasından vazgeçebilir misiniz? Peki, Karunlar sömürmekten vazgeçebilirler mi? Özgürlük davasından vazgeçebilir misiniz? Peki, Firavunlar zincirleri kırabilirler mi? Hakikat ve ahlak davasından vazgeçebilir misiniz? Peki, Belamlar aldatmaktan vazgeçebilirler mi? Şeytanla uzlaşabilir misiniz? Şeytan sizin ezeli ve ebedi düşmanınızken! Son tahlilde; uzlaşma yoktur, olamaz, mümkün değildir, hayal bile edilemez. Çünkü varlığın tabii yasalarına münafidir. Fakat yalanlar kendi aralarında uzlaşabilirler, bu yalanları zedelemez ama hakikatle yalan asla uzlaşamaz. Yani, İslam dışında hakikat olan hiçbir şey yoktur ve İslam dışı olan her şey kendi dairelerinde uzlaşma sağlayabilirler fakat asla İslamla bir uzlaşma sağlamaları mümkün değildir. Ve bu toprakları yalan kirletti hakikat temizleyecektir, hiçbir yalanla uzlaşmaya girmeden.’’
Bu topraklar, ah bu topraklar! Kolay kazanılmayan ama çok kolay kaybedilen topraklar. Altı şehitlerle, hazinelerle dolu, üstünde ise şerefli bir milletin yaşadığı topraklar! Bütün medeniyetlerin mihenk noktası, kıtaları birleştiren odak-kavuşma noktası topraklar! Dağları görkemli, insanları erdemli, denizleri engin, kaynakları zengin topraklar! Ama çok kirletildi bu topraklar. Hala da kirletilmeye devam ediyor. Toprak demişken, üzerinde hayatımızı idame ettirdiğimiz ve vatan eylediğimiz yer, coğrafya parçası. Herkes vatanını sever ve korur. Bu fıtri bir durumdur. ‘’Sizi yurtlarınızdan çıkaranlarla Allah yolunda cihad edin’’ der Allah. Ayrıca, her fert bir toprak parçası üzerine bir ev kurar ve evini sahiplenir, ailesini sahiplenir. Bütün zararlardan emin eylemek girişiminde bulunur. Vatan ve millette, ev ve aile gibidir. Bu gerçekten böyledir. Hiçbir şey bunu çürütemez ve yalanlayamaz. Hanenize yapılan bir dış taarruzu kabul edebilir misiniz? Aile fertlerinize karşı bir ceberutluğa kayıtsız kalabilir misiniz?
Önce kelimelerimiz bozuldu. Sonra zihinlerimiz boşaltıldı ve bozulan-kirletilen kelimelerle dolduruldu. Ruhumuz kelepçelendi. Ve kirletildik. Kirlenmek bulaşıcıdır. Bütün toplum kirlendi. Yıkanmaya da lüzum görmedi. Kir katmerleşti. Ve o üst üste biriken kirler altında ezildik, kendimizi kaybettik. Her kat kir bünyemize mikrop saldı ve bizi bizden aldı, biz bizden gidince de geriye kokuşmuş bir et yığını kaldı. Şimdi toplum olarak, zevahire yansımasa da, kokuşmuş bir haldeyiz. Bu kokuşmuşluğun belirtilerini ara ara ihsas ediyoruz hatta bizatihi yaşıyoruz.
Bu topraklar çok kirlendi. Evet, çok kirlendi, kirletildi. Bundan bütün toplum sorumludur. Kendini milliyetçi, muhafazakâr ve mukaddesatçı varsayan bütün yapılar (parti, dernek, vakıf, cemaat vs) aynaya bakınız ve bir defa okkalı şekilde tükürünüz. Şimdi temizleme zamanı. Bu toprakları, yeryüzü şeytanına krediler karşılığında, avanslar karşılığında, ihaleler karşılığında ve benzeri alçaklıklar karşılığında şerefini, namusunu, haysiyetini satan alçaklar kirletti. Paraya kul olmuş aşağılık ve şerefsiz kodamanlar kirletti. Sanatçı denilen şebelekler kirletti, aydın denilen ruhsuz, beyinsiz, şerefsiz, batı kusmuklarıyla beslenmiş mikroplar kirletti. ‘’Aydın diye baktıklarımız, Batı’ya gidip orada yuttuklarını geri geldiklerinde burada kustular.’’ Cemil Meriç. Yıllarca zavallı halkı ezdiler. Devleti ele geçirip bu milletin namusunu ve malını yağmaladılar. Kimsede ses edemedi ve etmedi. Hatta madem kötü dediler bizde bu kötülükten pay alalım bari dediler kahpece, şerefsizce, iğrenççe. Oysa ‘’aranızdan uyarıcı bir topluluk bulunsun’’ diyordu Allah. Ama şimdi (hâşâ) uyarmanın zamanı mıydı? Şimdi arta kalanları toplamanın, ihaleleri kotarmanın zamanıydı. Hakkı batılla gizleyerek mevcut şartlarda yer bulmanın zamanıydı. Şimdi konuşmaya hakkı yok kimsenin. Şimdi eğer bir şey yapacaksanız iş yapınız adamca. Uyanınız, kalkınız, dirilip direniniz. Namuslu olunuz, yaşayınız, namusluca hakikati anlatınız ve uyarınız!
Bu ülkenin çocuklarını zehirlediler. Bu ülkenin gencecik Ayşelerini, Fatmalarını namus pazarlarında seks kölesi olarak pazarladılar. Bir büyük fa..şenin kurduğu pislik yuvasında pez…nklerin mezesi yaptılar. O…pu yaptılar. Ahmetlerini, Mehmetlerini pez…nk yaptılar. Pez…nkler, or..pular. Bu halkın hakkını gasp ederek halkı muhannete muhtaç eylediler. Halkı aç eylediler. Ve halkı sessizleştirdiler. Korkuttular. O kodamanların köpekliğini yapan politikacı düzenbazlar onlar adına halkı ezdi, aldattı, yasalarla korkuttu, kendileri de halkın alın terini efradıyla birlikte yağmaladı. Halkın çocukları mahkûm olurken kodamanlara kimse dokunamadı nüfuzlu dostları sayesinde. Bu toprakların çocuklarına yıllarca Amerikan sigaraları sattırdılar sokaklarda, Amerikan çıkarları uğruna birbirlerini öldürttüler sokaklarda. Fahişelik yatırdılar, ar damarını çatlattılar. Sinema adı altında hayâ duygularını katlettiler, soyup soğana çevirdiler maneviyatını.
Bu halka dini unutturuldu, töresi hor gördürüldü. Bu halkın çocukları Amerikan eğlence türevleriyle, tefessüh etmiş batı kültürünün numuneleriyle, eroinle, esrarla, içkiyle mahvedildi. Uyuşturuldu. Ahlaksızlaştırıldı. Soysuzlaştırıldı. Değerlerine küfrettirildi. Kimliğinden utanır hale getirildi, adeta benliği çalındı. Toplumda ulvi değerlerinden dem vuranlar kınandı, itildi ve değerlerini terk etmeye ya da değerlerinden toplum içinde asla bahsedememeye zorlandı zımnen. Kimliği-kişiliği çalındı. Ruhu çürütüldü. Ve bu topraklar kendi evlatlarının elleriyle kirlettirildi. Bu halk, bu halkın içinden çıkan ama şeytana kendini satan şerefsizlerce aldatılarak üzerinde hâkimiyet kuruldu ve adeta maddi-manevi işkence seanslarına tabi tutuldu. Çünkü şeytan direkt olarak hâkimiyet kurmazdı, ille egemen olmak istediği kitlenin-toplumun-milletin içinden birini öne çıkarması ve o topluma kabullendirerek hâkim olmasını sağlamalıydı ve onun üzerinden de kendisi egemen olmalıydı ve bu topraklarda bu kesinlikle başarıldı (bakınız Sun-Tzu savaş stratejilerine). Oysa bu topraklar gâvurlarca yönetilemezdi ki zaten Müslüman’ı gâvurun yönetmesi caiz değildi. İşte bu yüzden de devşirmeler buldular mebzul miktarda. Ve kirlettiler bu toprakları ruhunu satmış, benliğini kaybetmiş, kimlik yitimine maruz kalmış devşirmeler aracılığı ile.
Son tahlilde: Şimdi temizlenme ve temizleme mevsimi. Ya suhuletle ya celadetle ama bir şekilde temizlenme mevsimi. Temizlenmeden konuşmayınız! Temizlenmeyen temizleyemez çünkü.
‘’Eğer çok ciddi tedbirler alınmazsa, insanlık üç hastalıktan kendini kurtaramayarak batacaktır. Bu üç hastalık: ırkçılık, alkol ve ailesizliktir. Bu üç müthiş hastalığın ilacını İslam peygamberi Muhammed bulmuş ve uygulamıştır. Bu yüzden Müslümanlar, bu hastalıklardan daha emin durumdadır. Eğer Batı Medeniyeti bu üç hastalığa çözüm bulamazsa, insanlık ya batacak, ya bitecek ya da batmamak için Muhammedi olacaktır.’’ ARNOLD TOYNBEE.
İNGİLİZ BİR PROFESÖR DİYOR: ‘’bizim gençliğimiz uyuşturucu bataklığı içerisinde can çekişiyor. Bizde ki gençliğin geleceği yok. Fakat İslam ülkelerinde ki gençlik dipdiri ayaktadır. Gelecek onlarındır.’’
’’Bugünkü insan medeniyeti, geçirdiği tarihi aşamanın son noktasına gelmiş bulunuyor. Evet, ama kendisinin çökmekte olduğu tek medeniyette bugünkü medeniyettir.’’ ARNOLD TOYNBEE.
’’Çağdaş insan bilimsel ve teknolojik gücünün inkişafından duyduğu coşku içinde tabiatı kirleten bir üretim sistemi ve insanı sakat bırakan bir toplum türü kurmuştur.’’ SCHUMACHER
İnsanlığı ne bilim, ne teknoloji ne de bilmem ne kurtaracaktır; insanlığı iman ve ahlak kurtaracaktır. Çünkü insanlar, bilimsizlikten, teknolojik zayıflıktan değil ahlaksızlıktan yok olur.
‘’Ahlak kurallarını çiğnemeyin, öcünü çabuk alır.’’ Tolstoy
DETAYLAR:
Beyaz Türk olayı: ruhsuz, karaktersiz, paranın kulu, kimliksiz, değersiz, birazda şerefsiz bir güruhtur bu topluluk. Ve zaten Türk bile değillerdir bunlar, şerefim üzerine temin ederim sizi. Bana bunların yüksek kişilikli olduğunu, kaliteli olduğunu, ahlak ve haysiyet sahibi olduğunu, hain olmadığını ispat eden tek bir delil gösterebilir misiniz? Bunların sahip oldukları paralarından başka neleri var şeref aşkına?
‘’Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam anlayacak paranın yenmeyecek bir şey olduğunu.’’ Kızılderili Reisi.
‘’Beyaz Türk olmak, olabilmek lazım. Türkiye'nin buna gerçekten ihtiyacı var. Bir toplumda babadan oğla geçen bir aristokrasi olmalı. Bu yüzden Türkiye'deki 'Beyaz Türklerin’ oturup adam akıllı düşünmesi lazım biz 'karalardan' ne kadar uzağız diye ki karalardan uzak olmaları da gerekir. Bugün dünyanın her yerinde paralı Türkler görmeniz mümkün. Her birinin New York, Londra, Paris'te apartmanları var, dünyanın en seçkin lokantalarında onlara rastlayabilirsiniz. Bu çok önemli bir şey.’’
Yukarıda ki sözleri lütfen iyi okuyun. Bunu bu ülkede ki bir profesör söylüyor. Okumuş, bilgi sahibi olmuş, büyüyüp adam olmuş (!) bir zevat söylüyor. Profesör Doktor İlber Ortaylı. Peki, ne olacak beyaz Türk olunca? Şimdiye kadar hangi katkıyı sunmuşlar ki bundan sonra da sunsunlar. Ha sunarlar elbet: vatan bölünsün derler. Millet çalışsın biz efendiler yemek için varız derler. Siyonist köpekliği ederler. Babadan oğla geçen bir aristokrat olmalıymış! Hangi ahlak beyannamesinin ilkesi bu? Hangi tür insanlık kaidesinin umdesi? Ahlak-Adalet ve özgürlük davasına katkı ne olacak bunun? Ve ‘’karalara’’ yani ‘’alt tabaka-zenci-kara Türk’’ olarak vasıflandırdıkları kitleye uzak olmalı imiş bunlar. Şimdi ben bu adama ne diyeyim. Dostlar payeler aldatıcıdır. Payeler maskedir ve çoğu zaman asla hak edene verilmez. Payeler sömürü aracıdır. Ve kuklalara verilir genelde, halkın daha kolay aldanması, aldatılması için. Çünkü halkta bir intiba vardır: büyük adam der, her şeyi biliyor der, adam ta nereye kadar çıkmış kardeşim der. Ama bu sözler ardında naneyi yer. Evet dostlar hayat zor ve hayatı kolay kılmak için az biraz köpeklik yapmak gerekir değil mi!?! Köpeklik bazen ilimle olur, bazen filimle olur, bazen sermayeyle olur. Evet, şeytanın adacıklarında yer kapmak çok önemli bir şeymiş. Ya Allah aşkına bu adama bu etiketi (prof) kim vermiş? Bu adam bu kadar ilimle gele gele buraya geldiyse daha ne diyebiliriz ki? Bakınız yüce Mevla’mız ne diyor: ‘’ kitap yüklü eşekler olmayın.’’
Saadet’in ittifak olayı: şayet gündeme bomba gibi düşen bu olay gerçek olursa SP kendi elleriyle ve üstelik kadim liderinin eliyle idam fermanını imzalamış olur biline. Şereflice, namusluca bir uyarı. Eğer bana hitap ediyorsa ve benim ellerimle yükselmek istiyorsa bir parti (bütün partiler içindir bu sözüm) benim uyarılarımı da dikkate almak zorundadır. Çünkü asıl biziz, onlar vekildirler. Bu akıllardan çıkmamalıdır. Bu ittifak bütün değerlere münafidir. Yüce davalara sahiplik ettiği iddiasını taşıyan bir hareket, dava sahibi olmayı bırakın dava adamı olmayı beceremeyen mahfillerle ortaklık edemez. Kirli, karanlık, bu vatanı bu hale getiren, bu milleti bu hallere düşüren mahfillerle yapılan teşrik-i mesai her zaman lanetle anılmaya mahkûmdur. Söz biter!
Hakkâri’deki göç olayı: devlet bu olaya mutlaka acilen el atmalıdır. Bu olay çok tehlikelidir ve derin boyutludur. Halk tedirgin edilmemeli ve ettirilmemelidir. Göç edenlerin yerlerine göç edilmesi gibi netameli durumlar dikkate alınmalıdır. Oyun oynanırken uyunmaz. Uyurken oyun oynanmaz. İnsansızlaştırma hamleleridir bunlar. Ve mutlak tahakküm kurma alıştırmalarıdır. Boşalt doldur oyunlarıdır. Dikkat, dikkat, dikkat derim âcizane!
Başörtüsü olayı: ya kardeşim yetti be artık! Bırakın birileri kasıtlı ve art niyetli provokasyonlara tevessül etse de siz göz kapayın ve çözün artık şu işi. Ne kadar da beceriksizsiniz be. Ulan düpedüz sömürü aracı ve rant deposu işte. Madem İslami camianın bu işi kullandığını söyleyip duruyorsunuz kullanılamaz hale getiriniz. İşte fırsat. Bırakınız böyle ucuz polemikleri. İşte bilmem kurumlarda da olursa, diğer alt kademelerde de olursa ayaklarını. Koktu bu ayaklar. Olacak olan olur zaten. Günü saati gelince. Engeleyemibileceksiniz? Her şey zamanı geldiğinde mutlaka yaşanır. Tabii bir yasadır bu. Kaderde varsa yaşanır yaşanacak olan. Yani şu insanların kendilerini belirlemelerine müdahale etmeseniz ne var sanki. Ulan bu düpedüz faşistliktir be. Ceberutluktur. Ahlaksızlık ve karaktersizliktir. Yani insanlık ilkelerine zıt olan, ahlakilikle bağdaşmayan tavırlar içerisinde olunursa o ayrı. Hem akıl diyorsunuz, hem bilim diyorsunuz hem de yaptığınız işe bakınız. Yazıklar olsun be. Özgürlük nerede kaldı? İnsanın kendi kişiliğini oluşturma sorumluluğunu almasına ne oldu? Ulan dem vurduğunuz akıl buysa, temel aldığınız bilimsellik buysa ta içine tüküreyim be. Ulan şu işi çözün ve herkes artık yaptığı hizmetlerle, savunduğu özgürlüklerle, uyguladığı adaletle oy alsın be. Ama hayır taraf olan gibi taraf olmayan da bu işi sömürüyor bence. Yani asıl çözüm istemeyen örtüye karşı olan kesimler bence. Yoksa bir dakikalık iş inanın. Ya kime ne bir üniversite öğrencisinin nasıl yaşayacağı? Kimin haddine yaşam belirlemek, kişilik biçmek? Yarın kiralık çarşaflılar (namusuyla bu giysiyi giyen kardeşlerimizden özür dilerim) meydanı sararsa şaşırmayın!
YÖK olayı: ah ah be kardeşim! Şu YOK olasıca YÖK bilmem neyini de ilga edemediniz ya bravo vallaha size. Ya bırakın artık özgürlük meydanları olacak yerleri kendi başlarına. Karışmayın be kardeşim. Ve ceberutluk yapana da haddini öyle bir bildirin ki adam değilse bile adamlaştırın. Ama YÖK Başkanının da yaptıkları kayda değer şeyler. Gerçekten helal olsun. Bir ahlaksızlığa nihayet verdi. Yani bu toprakların çocuklarının kendi vatanlarında hak elde etmesinin adı nedir haysiyet aşkına? Yani kime ne ya kime ne? Başörtüsünden korkacak kadar zavallı iseniz yaşamayın ulan bu dünyada be! Ne rezilce bir şey ya. Ulan kafanın içini değiştiremedikten sonra dışını değiştirsen ne olur? Bu kadar alıklık yakışmaz insana be. Ayıp vallahi ayıp. Ben utanıyorum insanlık adına.
Bürokrasi: şu bürokrasi denilen belayı da azaltın be kardeşim. Resmen toplumun emeğini sömürüyorsunuz. Sömürtüyorsunuz. Azaltın artık bütün harcamaları. Başkasını tenkit eden bizim (yani bu ülkenin) partilerimiz acaba kendileri niye yapmazlar ki fırsat ele geçince bazı şeyleri. Yani atın be kardeşim, azaltın be. Hem madden hem manen terakkidir bürokrasinin azaltılması. Zaman kaybını önlemektir. Maddi kayıbı önlemektir. Çoğaltmak, anlamı ve kaliteyi yitirmek demektir. Çoğaltmak aynı zamanda kaosa davetiyedir. Hem maddi hem manevi kayıp demektir. Bürokrasi denilen illeti çoğaltmayın azaltın artık lütfen. Bu halkın kaderini bürokrasi denilen illetin tekeline vermeyin lütfen. Ve bütün devlet imkânlarını geri çekin. Herkes kendi imkânlarıyla işini görsün. Bu azim bir adaletsizlik ve ahlaksızlıktır aynı zamanda.
Bedelli askerlik: şu bedelli de ki ısrarın sebebi ne diye çok merak ediyorum. Kesinlikle bazı kodamanların evlatları vardır bu işin içinde. Bilakis gariban olsaydı bunlar asla bu çıkmazdı, çıkarılmazdı. Bu riyakârlıktan gerçekten utanıyorum. Madem öyle bari fiyatı aşağıya çekin yapabilecek herkes yapsın. Ah ahlak! Ah adalet! Yapılan şeyi bir kerecikte olsa namuslu şekilde yapın lütfen, Allah aşkına.
İt: ne ilimli itler var bu topraklarda film çevirmeye çalışan! İt’ler itliklerini başkalarına yamamaya yeltenmesin!