Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Behiç KILIÇ, Yeniçağ, 29 Ekim 2010
Cumhuriyetin 87.
yıldönümünde..
Hayatta en hakiki mürşit...
Resepsiyona katılıp katılmama konusudur azizim...
“Katılsak mı kurtulur, katılmasak mı Cumhuriyet!!?”
Malum zevat böyle top çeviredursun, yobaz herif gerine gerine “Kemalist
Cumhuriyeti devirmek üzereyiz” diye meydan okuyor...
Hazmedenlere selam olsun..
Cumhuriyetin ilk döneminde İngiliz’in kucağına oturanların devamı olan
yarasalar kuytulardan sızıyorlar..
Gene aynı emperyalist Haçlı’nın kucağında ve aynı ağız ile...
Cumhuriyetin ilk yıllarından iz sürüp görelim..
Başlanılan noktada mıyız değil miyiz?.
Şimdi şu sözleri okuyunuz
“Ben de ayniyle red edip Türk’ü, tövbe Yarabbi tövbe Türklüğüme beni Türk
milletinden ad etme.”
Hain Mustafa Sabri, bu sözleri Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ihanetinden
sonra İngilizler’e sığınıp tüymesi ile sarf etmiş, efendilerine güvenip meydan
okumuştu...
Ermeni çeteler uğruna Kaymakam Kemal’in idamına fetva veren, Mustafa Kemal ve
askerlerinin kellesini isteyen İngiliz uşağı hain Şeyhülislam Mustafa Sabri ile
İngiliz çıkarları doğrultusunda, ülke birliğine silah doğrultan Şeyh Sait
satılmışının müritleri ortalardadır!..
Ve cüretleri ile afişe oluyorlar tabii...
Bol makyajlı türban güzelinin, kuytulardan taşan yarasaları işaret ettiği için
önemli bir uyarıcıdır aslında hatırlayınız...
Hani demişti ya; “İngilizler olsaydı daha iyi olurdu!..” diye...
Bu saldırı, bir davanın peşinde gitmenin ötesinde, emperyalizme uşaklık etmenin
ifadesidir...
Haçlı saldırganların, efendilerinin petrol sahalarını rahatça işgal etmelerine
önlerine atılacak kemik artıkları karşılığı satılmalarıdır...
Bu durum kendilerine, hain Şeyhülislam Sabri’den, Şeyh Sait’ten kalan seksen
yıllık mirastır!.. Sevr’in davasıdır...
Mustafa Sabri adındaki bu satılmış, Mustafa Kemal’e ve İstiklal Savaşı
kahramanlarını “Kudurmuş Haydutlar” diye nitelemiş, Sevr’i imzalayan İstanbul
hükümetinde yer almış bir işgal işbirlikçisi...
Bu gözü dönmüş hain, milli güçler İzmir’i kurtarıp, İstanbul’a yönelince,
“Şeriat yanlıları ve Ermeniler’den kuracağı bir ordu ile Türk ordusuna karşı
savaşmak üzere” Padişah Vahdettin’den sadrazamlık isteyecek kadar ihaneti
ileri götürmüş bir kişi... (Elim ve vahimi, Cumhuriyetin Diyanet İşleri
Başkanlığı sitesinde, başkanlığın süreli yayınlarından birinde, bu hainin
büyüklüğünden (!) bahsedilen yazılar biliniyor!)
Son Şeyhülislam(!) Mustafa Sabri, İngiliz Muhipleri Cemiyeti mensubuydu ve
bakın ne yapmıştı:
Ulusal hareket lehinde çalışan din adamlarından başta Denizli Müftüsü
Ahmet Hulusi, Isparta Müftüsü Hüseyin Hüsnü, Uşak Müftüsü Ali Rıza, Burhaniye
Müftüsü Mehmet, Antalya Müftüsü Ahmet Hamdi ve Sinop Müftüsü İbrahim Hilmi
Efendiler olmak üzere pek çok müftüyü görevlerinden azletmiş, ulusal
hareketin meşru olduğuna dair fetva veren Ankara Müftüsü Mehmet Rifat
Efendi’nin idama mahkum edilmesinde etkili olmuştu...
Bu noktada bir ince ayara dikkatinizi çekebilir miyim?!
Şimdi size Mustafa Sabri’den bir “Görüş” sunuyorum:
“Milliyet, insanlardan ayrılmayan bir sıfattır. Onu kendilerine fıtratları
temin etmiştir. Binaenaleyh onunla fazla meşgul olmak, hasılı tahsil ile
uğraşmak kadar batıl ve beyhûde olur. Milliyet hadd-i zatında bir marifet ve
kıymet ise bu herkeste vardır ve hiçbir kimsenin diğerine karşı milliyet gibi
kendi kendine hasıl olan bir sıfatı, ayrıcalık ve övünme konusu yapmaya hakkı
yoktur. İnsanlar kendi kazandıkları faziletlerle birbirlerinden ayrılırlar.
İnsanların, faziletleri kendilerinin elde etme kabiliyetleri olmasa hayvanlara
karşı bile imtiyazları kalmaz.”
Bu sözler tanıdık geldi mi!?
Mustafa Sabri, nasıl oluyor da daha o zaman “Küreselci-liberal” temelde
at oynatabiliyor?!.
Ya da, günümüzün liberallerinin elindeki Haçlı reçetesi, Mustafa Sabri’yi
kullananlarla aynı mı?
Ne demişti bu herif, “Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden ad
etme”.
Mirasçısı ne diyor, “Keşke İngilizler olsaydı!..”
Arşiv