Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
YÖNETE-MEZDİ.
Vallahi de billahi de yönetemezdi.
Mesela...
Gürsel Tekin’i sustursa, Önder Sav’ı susturamazdı. Muharrem İnce’yi sustursa,
Şahin Mengü’yü susturamazdı. Nur Serter’i sustursa, Canan Arıtman’ı
susturamazdı.
Mesela...
Karşısına adama feleğini şaşırtacak türden en az 17 hizip çıkardı.
Öyle bir “hizipler deryası”nın ortasına düşerdi ki, bir yılda en az 10 yıl
yaşlanırdı.
* * *
Tayyip Bey, bu kaotik yapı karşısında...
Belki eserdi, belki gürlerdi, belki yumruğunu vururdu masaya...
Belki karizmasını konuşturmaya kalkardı, belki afili bir yürüyüş eylerdi...
Hiçbiri ama hiçbiri sökmezdi.
Çünkü karşısında...
O estikçe daha fazla esecek, o gürledikçe daha fazla gürleyecek, o yumruğunu
masaya vurdukça daha şiddetli vuracak tipler bulurdu.
Her biri istifaya hazır, her biri bırakıp gitmeye teşne, her biri “parti içi”
ya da “parti dışı” muhalefet olmaya meraklı bir sürü tip...
Tayyip Bey, “Benim Önder’im”, “Benim Muharrem’im”, “Benim Nur’um” falan da
diyemezdi.
Çünkü...
CHP’deki tiplerin ne zaman, nerede, kimin yanında saf tutacağı hiç belli
olmazdı.
Bu yüzden Tayyip Bey, kimseye “benim” diyemezdi.
Hadi diyelim ki Tayyip Bey, allem etti kallem etti, “üst yapı”yı bir biçimde
halletti...
Ve sıra “tabanı dönüştürme” işine geldi.
CHP tabanı...
Biata yatkın, itiraza kapalı, sorgulamaya mesafeli, çelişkilere gözü kapalı,
munis, itaatkâr, ses çıkarmayan bir taban değil ki?
Nerede öyle “En doğrusunu liderimiz bilir” diyecek bir taban?
Nerede öyle “ne verirsen o kadarıyla yetinecek” bir taban?
Her kafadan ayrı bir ses çıkar, her taraftan itirazlar yükselir...
Çelişki avcıları, sorgulama meraklıları, itaatsizliği meslek edinmişler falan,
başlarlardı kazanları fokurdatmaya...
* * *
Sözün özü şudur:
Tayyip Bey’e “büyük dönüştürücü”, “süper karizma”, “ne diyorsa o”, “liderliği
tartışılmaz” falan derken de...
Kemal Bey’e “beceriksiz”, “yumruğunu masaya vuramayan adam”, “bay çelişki”,
“lider değil” falan derken de...
İki parti arasındaki farkları göz önünde bulunduralım ve kimseyi ne hak
ettiğinden fazla övelim, ne de hak ettiğinden fazla yerelim.
Cumhuriyet güllacı
HÜSREV Hatemi Hoca, her
ramazan ayı geldiğinde televizyonlara konuk olarak çağırılmaktan rahatsız olup,
“Bana güllaç muamelesi yapılıyor” diyerek isyan etmiş ve ramazan ayında ekrana
çıkmama prensibi geliştirmişti.
Dini bayramlarda...
“Çağrı” filminin ekrana gelmesine, Zekeriya Beyaz’ın polemik yaratmasına, Yaşar
Nuri Hoca’nın kıymete binmesine falan alıştık...
Ama benzer bir durum milli bayramlar için de geçerli olmaya başladı.
Mesela...
Artık her Cumhuriyet Bayramı’nda “Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut
Özakman’a “Cumhuriyet güllacı” muamelesi yapılmaya başlandı.
Lütfen kayıtlara geçsin.
Bir soru/Bir cevap
- OKURUN SORUSU:
Dünkü yazınızda AK Parti’ye oy veren kitleyi, “Nispeten daha az eğitimli /
Nispeten daha az şehirli muhafazakâr kitle” diye tanımlamışsınız. Ben
üniversite bitirdim, üstüne yüksek lisans yaptım, şehirliyim. Oyumu AK Parti’ye
verdim. Buna ne diyeceksiniz?
- YAZARIN CEVABI: Şunu diyeceğim: Doğrudur... Son zamanlarda muhafazakâr
kesim, ciddi bir dönüşüm içinde. Hem daha fazla eğitim alıyorlar, hem de daha
zengin oluyorlar.
Fakat ne yazık ki henüz yolun çok başındalar. Kitlenin temel özellikleri henüz
belirgin bir şekilde değişmedi.
Çok komik şeyler oldu
- Fatih Altaylı
“Beyaz Türk” yerine “Metalik gri Türk” lafını icat etti.
- Teşvikiye’de bir kafede türbanlı bir kadın ile bir grup cumhuriyet
kadını, türban tartışması yaptı.
- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, alkollü içkilere yapılan zammı savunurken
“Bizim için gelir değil, vatandaşın sağlığı önemli” dedi.
- YÖK Başkanı’nın Anıtkabir’de ayağı kaydı.
- Dün yolumu çeviren bir hanımefendi, “Beş kuşaktır Nişantaşı’nda
oturuyoruz, üç kuşaktır ailemiz fertleri üniversite mezunu... Lütfen İlber
Hoca’ya sorar mısınız, ben beyaz Türk sayılır mıyım?” dedi.
- Sayım Çınar kardeşim, Posta Gazetesi için benimle “aşka dair” bir
söyleşi yaptı.
- Dün gazetelerde yer aldı: “Hâkimlere kadın ayarlayan” iki kişi
telefonla konuşurken “Dikkat edelim, telefonlarımız dinleniyor” diyormuş ve
bunu söylerlerken telefonları gerçekten de dinleniyormuş.
- Bir arkadaşım kendisi aradığı halde telefonda söze “Efendim” diye
başladı.
Radikal neden tutmalı
- Çünkü tutmazsa...
Bir daha hiçbir babayiğit patron, okuması kolay küçük boyut gazeteye geçit
vermeye cesaret edemeyecek.
- Çünkü tutmazsa... Bir daha hiçbir yazar, sokağa çıkıp sokak yazarı
olmaya cesaret edemeyecek.
- Çünkü tutmazsa... Bir daha hiçbir genel yayın yönetmeni, kendini
hafifletmeye cesaret edemeyecek.
- Çünkü tutmazsa... Bir daha hiçbir ekip, “dergi gibi gazete” çıkarmaya
cesaret edemeyecek.
- Çünkü tutmazsa... Bir daha medya alanında hiç kimse yeni ve denenmemiş
şeyler yapmaya cesaret edemeyecek.
Havalı olmak için en yeni trendler
- Doğacak çocuğun
cinsiyetini bilmek istememek...
- Şehrin tam göbeğinde ikamet etmek...
- Yerel lezzetlerin sunulduğu salaş lokantalara takılmak...
- Facebook’u küçümsemek...
- Önder Sav tartışmalarından ve türban tartışmalarından aynı oranda bıkıldığını
ifade etmek...
- Medya dedikodusundan hoşlanmama ayağına yatmak...
- Yandaş sözcüğünün yalama olduğunu düşünmek...
- Türkleri renklere ayırmak yerine Kürtleri renklere ayırmak.
- Ankara’da son model elektronik ürün satın almak.
Farkın bir anlamı kalmadı
BUGÜNLERDE “Abdullah Gül
ile Tayyip Erdoğan arasındaki farklar” başlıklı yazılar gündemde...
Oysa ben bu “fark listesi” çıkarma işini ta Abdullah Gül, Başbakanlık koltuğunu
Tayyip Erdoğan’a bıraktığı gün yapmıştım.
O gün Sabah Gazetesi yazarı olarak yazdığım yazının başlığı şu idi:
“Gelen ile Giden Arasındaki Farklar”.
Aradan geçen zaman içinde...
Çok şey değişti.
Ve bugün artık “Gül ile Erdoğan arasındaki farklar” başlıklı bir liste
hazırlamanın pek bir anlamı kalmadı.
Neden mi? Şu altı nedenden dolayı:
* * *
- BİR: Gül ile Erdoğan arasındaki farkın, üslup farkından öteye geçmediği
anlaşılmıştır.
- İKİ: Erdoğan, ikili mücadelede açık üstünlüğünü kanıtlamıştır.
- ÜÇ: Gül ile Erdoğan arasındaki gerilimin, Hayrünnisa Hanım ile Emine
Hanım arasındaki gerilimden bile daha düşük düzeyde seyrettiği ve seyredeceği
belirginlik kazanmıştır.
- DÖRT: Gidişattan memnuniyet açısından iki isim arasında bir görüş
ayrılığı olmadığı anlaşılmıştır.
- BEŞ: Erdoğan’ın atamaları ile Gül’ün atamaları arasında bir mahiyet
farkı olmadığı anlaşılmıştır.
- ALTI: Gül’ün Erdoğan’dan ayrı ve farklı bir tutum içine girmesinin,
buna cesaret etmesinin söz konusu bile olamayacağı ortaya çıkmıştır.
Arşiv