Osmanlı padişahına ilk rüşvet niçin verildi? Rıza ZELYUT

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 07.11.2010

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”

                                                                                                   

Lâedri

 

 

Rıza ZELYUT, Güneş, 07 Kasım 2010

Bir toplumu içten içe kemirerek yıkan en tehlikeli hastalık rüşvettir. Batı dünyası, bugünkü gücünü, rüşvete dayalı devlet çarkını temizleyerek elde etti dersem hata yapmış sayılmam.
Bir zamanlar dünyanın en güçlü devleti olan Osmanlı Devleti de rüşvet yüzünden çöküşe geçti.
Peki rüşvet, nasıl girdi o sistemin içine?
Bununla ilgili ilginç bir hikaye vardır. Padişah 4. Murat döneminde yazılmış olan Nevadır-ı Süheyli'ye de yansıyan bu hikayeye göre olay şöyle olmuştur: Bugün Üsküdar'da adına bir camisi de bulunan Şemsi Paşa; İsfendiyaroğulları soyundan gelen bir Osmanlı paşası idi. İsfendiyaroğulları Beyliği; Candaroğulları diye de bilinir ve bugünkü Kastamonu-Sinop hattında kurulmuştur. Bu beylik, Fatih Sultan mehmet zamanında tamamen Osmanlı topraklarına katıldı.
İşte Şemsi Paşa; atalarının elinden beyliği alan Osmanoğullarından öç almak derdinde idi. Osmanlılar; Şemsi'yi küçüklükten Topkapı Sarayı'na almış ve Enderun'da eğitmişlerdi. 1580'de ölen Şemsi Paşa, Yavuz Sultan Selim zamanından başlayarak devlet kademelerinde göreve başlamış, zamanla yükselmişti. Bu paşa, bir gün sarayına çok sevinçli biçimde dönmüş; adamları bu sevinci sebebini sorduğunda u cevabı vermişti: 'Benim atalarımın topraklarını ele geçirerek onları haritadan silen Osmanoğullarından bugün öcümü aldım. Padişah hazretlerine bugün rüşvet verdim. Değil mi ki rüşvetin tadını aldılar bundan sonra kolay kolay iflah olamazlar.'
Şemsi Paşa, padişah 3. Murad'a hediye altında rüşvet vermiş; bunun karşılığında da devletin görevlerini rüşvet sahiplerine bölüştürmüştür. Öyle ki kısa süre içinde bir görevin yılda iki kez rüşvet karşılığı satıldığı görülmeye başlanmıştır.
Demekki büyük ozan Fuzuli'nin bulunduğu Kerbela'da, 'Selam verdim rüşvet değildir deyü almadılar!' diye yakındığı rüşvet, ondan 30 sene sonra artık Topkapı Sarayı'nın surlarını da yıkarak Divan-ı Hümayun'u da esir almıştır.
Ve sonra koskoca imparatorluğu yıkıma sürüklemiştir...

Yakıştı mı sayın Birand
Cuma akşam haberlerinde Kanal D'yi izliyorum. Haber uzmanlarımızdan Mehmet Ali Birand, Türkiye'de açılan Avrupa Parlamentosu'nu anlatıyor. Gerçekten güzel bir haber. Avrupa Birliği ülkelerinden gelen 200 genç İstanbul'da bir hafta boyunca konuştu, tartıştı, kararlar aldı. Kızlar erkekler güzel günler geçidiler. Ülkemizin tanıtımı açısından da çok önemli bir etkinlik. Gençlerimiz, ülkemizde düzenlenen bir gençlik etkinliğinde Avrupa Birliği'ne girmiş, hatta o parlamentonun başkanlığını yürütüyor. Peki kim yapıyor bu önemli işi; nerede yapıyor?
Birand gibi usta bir gazeteci nasıl olar da bu büyük etkinliği düzenleyen kuruluşun adını
anmaz?
Haydi ben söyleyeyim: MEF Okulları...
Katıldığım o etkinlikle ilgili izlenimimi de yazacağım...
Habercilere önerim, böyle güzel işler yapan kuruluşları teşvik etmeleridir...

AKP üniversiteleri
Her yerde polis... Üniversiteleri rektörler değil polisler yönetiyor; bol bol biber gazı kullanarak...
Şu Çevik Kuvvet denilen polise bir bakın. Üniversiteli gençlik ağzını açmaya kalkışsa, kafasını gözünü yarıyor, yetmiyor gazla boğuyor; yetmiyor yerlerde sürüklüyor, gerekirse kafasına silah dayıyor.
Aynı polis, sokakları savaş alanına çeviren PK'lılar karşısında süklüm püklüm...
İşte yeni polis bu...
Ayıp değil mi çevikler, ayıp değil mi? Gücünüz silahsız, masum gençlere mi yetiyor. Eğer adam dövmek, insanları ezmek istiyorsanız gidin biraz da suçlularla uğraşın.

Haberal ve vicdan
Televizyonda haberleri izliyorum: Diyarbakır sokakları savaş alanı gibi. Terör örgütü yandaşları her yeri ele geçirmişler; polisle çatışıyorlar ama hiçbirisi yakalanıp içeri alınmıyor.
Aynı haber bülteninde tıp doktoru Başkent Üniversitesi'ni sıfırdan yaratan bir bilim insanı olan Mehmet Haberal'ı tutuklu biçimde yargılayan 9 yargıca Sayın Haberal'ı haksız biçimde tutuklu bulundurdukları için tazminat cezası verildiği de duyuruluyor.
Bir yanda sokakları yangın yerine çevirenler, polise-askere saldıranlar; onları öldürmeye çalışanlar. Bir yanda da ABD'nin saygın doktorlarının bile ödül verdiği bir bilim adamı Mehmet Haberal... Terörist dışarıda;
Haberal içeride...
Ergenekon dalgasını soruşturan savcı ve hakimlere diyorum ki: Yargılayın, yargılayın da sadece kitabın işinize gelen maddelerine değil vicdanlarınıza da bakın diyorum.

Başbakanımızın nezih üslubu
Bu yeni dünyada, en büyük öğretmen, siyasetçidir. Özellikle çocuklar ve gençler; siyasetçilerden çok etkilenip onları taklide kalkışırlar. Öğrenme; davranış değiştirme yoludur. Siyasetçiye bakarak davranış değiştiren bir genç, siyasetçiyi öğretmen yapmış sayılır.
Günümüzün en büyük öğretmeni de kuşkusuz Sayın Tayyip Erdoğan'dır. Hem en büyük partinin lideri hem de başbakan olduğu için çocuklar ve gençler farkında olmadan onu taklit ederler.
Geçenlerde Sayın Erdoğan, kötü örnek oluyorlar diyerek muhalefet parti liderlerinin üslubunu eleştiriyordu.
Bu eleştirilerini yaparken de 'Kılavuzu karga olanın... misali,' biçiminde konuşuyordu.
Herkes biliyor ki bu atasözünün sonu, 'burnu b.ktan kurtulmaz.' biçimindedir.
Muhalefet parti liderlerini yakışıksız konuşmakla suçlayan Başbakanımız, bu kargalı-b.klu atasözü ile onlara nasıl kibar konuşulacağını da göstermiş oluyordu.
Sayın Başbakan'ımızın nezih üsubu gazetecilere, 'maydanoz oluyorlar.' demesiyle de doruğa çıktı. Bilindiği üzere bu deyimin baş kısmı da 'Her b.k'a...' biçimindedir.
Sayın Başbakan; dün de il başkanlarına konuşurken, muhalefet liderlerini edebe davet ederek onlara edepsiz demiş oldu. Bu nezih üslup yaygınlaşırsa insanların birbirlerinin boğazına sarıldığını, sokaklarda kavgadan geçilmediğini görebiliriz. Yine de 21 Ağustos 2009'daki 'Kürt açılımı ABD projesidir diyenler bunu ispatlayamazlarsa alçaktırlar, namussuzdurlar!' sözüne göre bir düzelme var gibi... Aman siz siz olun Başbakan'ı taklit etmeyin...
O söyler zarafet olur, dinleyenler alkışlarlar; siz aynısını söylersiniz suç olur; suç olmazsa bile dayak yersiniz...

 

 

Arşiv

Tarih: 07.11.2010 Okunma: 920

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?