‘’Bu yazı, derinlerdeki acıların birikerek bir çığlığa dönüşmesi ve nihayet taşmasıdır.’’
Ne yaptık? Ne ettik? Ya da ne yapmadık? Ne etmedikte düştük bu hallere ey insanlık!? Dünyamız tarumâr oldu, hayatımız zindan. Bağlarımız yağmalandı, yüreklerimiz işgal edildi, çiçeklerimiz solduruldu, toprağımız çoraklaştırıldı, denizlerimiz kurutuldu. Ne oldu bize böyle? Kalplerimiz niçin sevgisiz kaldı? Kardeşler arasında yükselen duvarlar nedendir? Paraya, makama, şöhrete tamah edip, asliyetimize lakayt kalışımız niye? Niçin münzevi hayatların, acı gurbetlerin mahkumu olduk? Mezellet ve meskenete duçar kaldık niye? Zalimlere ve zulümlere karşı lâl oluşumuz nedendir? Ne kadar da çabuk ve kolay harcadık güzellik hazinemizi. Ne kadar kolay yitirdik ve az pahaya harcadık şerefimizi. Niçin her şey vehleten koyu bir anlamsızlığa büründü, gözlerimiz boşluğa takıldı ve hasret acısıyla doldu? Susuzluktan, sevgisizlikten, aşksızlıktan kavrulan yüreklerdeki isyan ateşi ne çabuk söndü böyle? Duaya kalkmaya mecalsiz eller ne günah işledi de geldi bu hale? Ayaklar, neden üzerinde gezindiği, koştuğu, oynadığı toprağın ruhundan bihaber? Böyle bir dünyada, ateşler gül doğurur; yer ve gök, aralarında ‘’İbrahim’i Ruhları’’ barındırır mı artık?
Boşa heveslenmeyelim kardeşlerim: birbirimizi sevmedikçe, güzelliklerimizi ve acılarımızı paylaşmadıkça, kazandıklarımızdan cömertçe sunmadıkça, muhtaç ve biçare gönüllere el uzatmadıkça, isyan ateşini alevlendirmedikçe, gönüllerden gönüllere yol bulup akan sevgi ırmağı var etmedikçe, sesimizi yükseltmedikçe, birbirimize uzanan dostluk ve muhabbet köprüleri kurmadıkça, toprağın tevazusunu, güneşin cömertliğini, suyun azizliğini, gecenin örtücülüğünü içselleştirmedikçe, karanlıkları çatırdatmadıkça, asaleti, erdemi, şerefi, ilmi ve fazileti; paraya, makama ve şöhrete müreccah kılmadıkça(tercih etmek), sadece ve sadece şerefli ve haysiyetli bir insan yani ‘’Muhammedi insanlar’’ olmaya çalışmadıkça asla felaha eremeyiz, yükselip yücelemeyiz. Sefaletin çukurunda, fena ve zevalin karanlık vadilerinde, hayatın en izbe ve ucube köşelerinde yaşamaya mahkum oluruz. Artık, biz bize gelelim kardeşler, dostlar. Soysuzluk yüreklerimize işlemişte haberimiz yok. Kahpeliğe, ihanete kalbimizin en pak sayfalarını açmışız da farkında değiliz. Şahid olmaya geldiğimiz bir aleme, sahip olmaya gelmişiz gibi sarılıyoruz.
Heyhat! Karun kadar servet, Firavun kadar iktidar, Belam Bâur kadar ilim sahibi olsanız da; vicdandan, şereften, haysiyetten, adaletten ve özgürlük ruhundan yoksunsanız, dünyanın en mutsuz, en bahtsız, en sefil, en zalim ve en cani mahlukusunuz demektir. Ne altına sığınacak sakin göklere, ne üzerinde huzurlu ve derin bir uykuya dalacak asude topraklara ne de üzerinde ahlâk kanununun hakim olduğu bir kalbe sahip değilseniz yaşamanın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur ve yok olup gitmeniz daha iyidir.
Lanet okuyası geliyor insanın, şu kendini yaşıyor zanneden kirlenmiş insanlık yığınına. Kahrolasın demiyorum, hep birlikte ‘’esfel-i safiline’’ yuvarlanıp kahrolmadan bu sesi duyalım diyorum. Duy bu sesi ey insanoğlu!
Veyl olsun, dostlukları en ufak bir menfaate satan kahpelere…
Veyl olsun, süfli ve pespaye arzuları uğruna gençliği gözü yaşlı ve umutsuz bırakan haydutlara…
Veyl olsun, yoksulların, çaresizlerin, acının pençesinde kıvrananların, alın teri ile hayatını idame ettirme cehdi içerisinde olan namuslu emekçilerin, gözyaşları ve umutları üzerinden kendilerine servet ve iktidar üreten emperyalist komprador burjuvaziye…
Veyl olsun, din üzerinden masum insanlığı sömürerek palazlanan ve dini duyguları sadece tezvir(aldatma, uyutma) aracı olarak kullanan ama insanlığın derdine asla çare olmayan, yalnızca duygularını istismar edip, alın terini gasp eden mahir din baronlarına…
Kahrolsun, insanlığı ızdıraplara, acılara, bunalımlara ve sefaletlere sürükleyen Kara-Kızıl-Yeşil Emperyalist Kompradorlar. Yaşasın Tevhit-Adalet-Özgürlük ve insanca, namusluca yaşam. Yok olsun müstekbirler, varolsun mustazaflar. Ey dostlar! Artık, aklımızı ona, buna, şuna kiraya ve ipoteğe vermeyin ve uymayın da aklınıza. Ama kullanın aklınızı. Kendiniz olmak için. Özgün ve özgür bir birey olmak için. Yeni bir düşünce tarzı oluşturmak ve buna merbut olarak yeni bir hayat kurmak için. Daha onurlu, daha insanca bir hayat adına ve kimlik, kişilik ve haysiyet sahibi birey olabilmek adına kullanın aklınızı. Ahhh! Bütün kahpeliklere, ihanetlere ve dahi her türlü sömürüye DİRENİŞ TÜRKÜLERİYLE cevap verebilseydik ve kaçınılmaz sonda hiç olmazsa kendi adımıza ve insanlık adına bizde yaşadık diyebilseydik. EY İNSAN ARTIK TİTRE VE KENDİNE DÖN. Sevgi, dostluk, muhabbet, kardeşlik ve umutla kalınız. Diriliniz, direniniz ve zafer güneşini selamlayınız. ALLAH ve AHİRET BİLİNCİ ile yaşayınız. ALLAH’ın ahlakı ile ahlaklanınız. Ekmel ve ulvi KURAN’ın berrak, saf, temiz, umut dolu ve bereketli ikliminde soluklanınız. Hz. MUHAMMED’in (sav) yol göstericiliğinde hayat yolunda ilerleyiniz. Asla KİTAP’sız yaşamayınız. HAYATTA HERŞEY ZAMAN IRMAĞI İÇİNDE YOK OLUP GİDİCİDİR. YALNIZ VE YALNIZ RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH İÇİN YAPILANLAR MÜSTESNA. O’NUN İÇİN YAPILANLAR SONSUZLUK VE DOĞRULUK GÜNEŞİNİN GÖLGESİNDE BAKİ KALACAKTIR.
‘’ey sevgi! Nerelerdesin? Gel de şenlendir çoraklaşmış yüreklerimizi.’’
[email protected]----sevgili dostlar,arkadaşlar,üstadlar,ağabeyler,kardeşler iletişim için msn vermek istedim.faniliğe mahkum bu ömürde muhabbetden daha leziz,daha güzel ve tatlı bir şey olmasa gerek.ruhun en tesirli ilacıdır muhabbet kanatimce.hem tanımadık yüzlerle tanışmak bilinmedik diyarları keşfetmek gibidir.zira her insan bir kitap değimlidir aynı zamanda.umutla.muhabbetle.selamla.sevgiyle.saygıyla.kardeşlikle.adaletle.özgürlükle.duayla.