TAYİP ERDOĞAN...

Özgür DENİZ - 14.11.2010

                Lütfen bütünü görmeden ve anlamadan yargılamayınız.             

 

                ‘’Hedefim, kesinlikle, sadece Beyaz Türk denilen ve sevgili ülkemin siyasetine, ekonomisine, sanatına, medyasına kadar her alanda ciddi etkide bulunan ne idiğü belirsiz, amorf (şekilsiz), snop (züppe), kimliksiz, kişiliksiz, karaktersiz, ahlaksız, vatana ve değerlere sadakatsiz, mason dostu, Türklükle zerre alakası olmayan, Türk’ün töresinden ve yüce İslam dininden anlayacak beyin yapısına sahip olmayan siyonist uşağı azınlıktır. Şimdilerde de, bu azınlığın bir üyesi olan amorf ve snop bir sefil, Tayyip’i yüceltmeye ve Tayyip’e yalakalık yapmaya yelteniyor. Bir şeyler ihsas etmiş olmalı muhakkak!’’

 

Bu bir savunu değildir dostlarım. Emin olunuz değildir. Sadece önemli bir detayı aktarmaya çalışacağım. Zaten yazının gelişim sürecinde göreceksiniz bunu. Zira bunu (savunma) yapacak kadar kişiliksiz değilim. Ve bugüne kadarda bir siyasetçiyi savunduğumu kimse iddia edemez. Fakat ilkelerini çiğnemeden siyaset edenleri de övmekte bir beis görmem. Siyasi camiada sadece şahıs olarak şehit Muhsin Yazıcıoğlu hakkında övücü sözler serdettim ve yine de ederim. Çünkü politikanın kirletemediği bir isimdir ve kirlenmeden de takdir-i ilahi gereğince ayrılmıştır ebediyen. Çünkü idealist bir insanım ya da elinden geldiğince öyle yaşamaya gayret eden bir insanoğlu diyelim ve reel-politiği reddediyorum. Evet, gerçeklerden bihaber değilim, gerçeği redde etmiyorum ama reel-politiğe de mesafeliyim ve reel-politiği benimsemiş birini-birilerini savunmam kabil-i mümkün değildir. Evet, gerçekler görülmeli, dikkate alınmalı ama bu ilkelere ihanete yol açmamalıdır, çıkar tanrısının kulu olmaya götürmemelidir insanı. Şayet bu bir savunu ise; gerçeklerin ifşasından korkulmuştur, yalan doğru diye gösterilmiştir zımnen ve sizler bunu hakikat tokmağıyla ezebilirsiniz. Ve ezmelisiniz de. Şahsen Tayip’in tenkit ettiğim çok yönü var. Ama diğerleri de bebek temizliğine sahip değiller. Bana bebek temizliğinde birini gösterin o zaman Tayip’i şiddetli tenkitimi görün. Politika bu, adamı kirletmeden asla bırakmaz. Kimisini kire boğar, kimsini lekeler, kimsine de teğet geçer. Tertemiz girebilirsiniz ama asla tertemiz çıkamazsınız. Buna yürek gerek. Olduğunuz gibi yansımanız gerek. Çıkar tanrısıyla bir bağınız olmaması gerek. Sonsuz hasbi olmanız gerek. Yok edilmeyi peşinen kabullenmeniz gerek. Saf insan olmanız gerek.

 

‘’Doğruları söyleyerek politika yapabileceğimi mi sanıyorsun’’ der Tolstoy ‘’Savunma’’sında.

‘’Politikacılar biraz fahişedir’’ der Aristo.

 

Ama tabi burada şöyle bir durumda var: siyaset ve politika çok farklı şeylerdir. Ama siyaset yapan, yapabilen nerede?

 

Şimdi şöyle bir durum var politika da: misal A partisine mensup biri B partisinin liderini yerden yere çalıyor ama kendi liderinin o liderden çok önemli bir farkını gösteremiyor. Ama kendi partisini öyle yüceltiyor ki bu yüceltme gözlerinde ki ışığı alıyor ve onu kör ediyor ve körü körüne bir savunma psikolojisinin kurbanı edip bırakıyor. Oysa insanların yaptıklarına ve yapabileceklerine bakmalıyız. Öyle havadan konuşmak insanı her zaman yanıltır. Hatta ezilmesine neden olur. Şayet B partisinin liderinden daha ileri, daha farklı, daha kuşatıcı, daha akılcı, daha çağcıl, daha insancıl, daha nesnel biri varsa gösterirsiniz ve düşmanlığınızın ya da muhalefetinizin anlaşılmasını sağlarsınız ama bunu yapamazsanız kimseyi inandıramazsınız ve sözleriniz laftan ibaret kalır, güme gider. Kuru kuruya düşmanlık ve muhalefet her zaman zayıf kalır ve insanın duruşunu şüpheli hale sokar. Geçelim meseleye:

 

Tayyip Erdoğan, ortalama bir Sünni-Türk. Karizmatik. Gerçekten, heybetli yürüyüşüyle, kararlı bakışıyla, etkileyici hitabetiyle halkın teveccühünü kazanmayı başarmış bir lider. Bunu ben söylemiyorum düşmanları bile söylüyorlar. Ki öylede yani, göz görüyor değil mi? Halkın içinden, halkla beraber. Başarılı. Üstelik İmam Hatip’li. İşte çıldırmanın da bam teli burası. Çekemiyorlar, kıskanıyorlar. Böyle birinin bu ülkeyi yönetmesine, bu toplumun lideri olmasına tahammül edemiyorlar. Şerefsizim Tayip ağzıyla kuş tutsa yine de kabullenmezler. Erbakan’ı kabullendiler mi? Alparslan Türkeş’i kabullendiler mi? Nasıl olurda bir Müslüman, üstelik hor görülen, aşağılanan, geri hizmetler için kullanılan, hatta İmam Hatip gibi yobazlık yuvasından(!!!) çıkmış biri bu ülkeyi, bu ülkeye yıllardır egemen olan azınlık tayfasını yönetebilir. Kendisinin kaderi yönetilmek olan biri nasıl olurda yöneticiliğe soyunabilir? Bu olamaz, hayali bile olamaz. Kahroluyorlar, kuduruyorlar. Nasıl olurda bilime tapan, Batı değerlerini tolere etmiş ve çağdaşlaşmış, akla teslim olmuş, çağdaş-laik büyük adamlar dururken böylesi yobaz, bilim düşmanı, akıl muhalifi, kıytırık bir İmam Hatip’li(!!!) siyasete yön verir, topluma liderlik yapabilir. Deliriyorlar. Tuzak üstüne tuzak kuruyorlar. Bomba üstüne bomba patlatıyorlar. En muhalifleri bile bir araya getirmeye çalışıyorlar. Şerefsiz evladı olayım Tayyip’ten daha iyi ve mükemmel şeyler yapacaklarından değil, Tayyip’in de bir şey yapamadığından değil. Ama bir şeyler yapamasakta bizler egemen olmalıyız anlayışındalar. Biz yönetilen olamayız diye düşünüyorlar. Kendilerini bu ülkenin efendisi, egemeni, sahibi görüyorlar. Oysa akıttıkları tek damla kan, tek damla ter, tek damla gözyaşı yok. Var mı? Buyurun gösterin ve yüzüme tükürün.

 

Bunlar Ülkücü camiaya da aynı tavrı sergilerler, Milli Görüş camiasına da aynı kini güderler. Çünkü bunların gözünde Ülkücüler serseri, mafya, kiralık katildir. İslamcı camiada temizlikçi, köylü, işçi, üreticidir. Bu yüzden Ülkücülerden ve İslamilerden asla hazzetmezler. Kendileri ne bilmem neyse. Sadece inançsal ve kimliksel bir kin var derinlerde. Bugün Milliyetçilere karşı sessiz ve destekler göründüklerine bakmayın. Saadet’in kadim lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan hakkında ki sözlerine kanmayın. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğarlar ama muhtaçlıkları var! Yiğidimi kim şehit etti karlı dağ doruklarında? Erbakan’ı kim devirdi? Türkeş’i sürekli kimler faşistlik damgasıyla topluma lanse etti? Evet, bunlar İslamileri de, Milliyetçileri de severler ama karakterini ve şerefini ezmiş olanlarını ve bunlara kul olmuş olanlarını. Zira Tayip’ten daha iyi yapacak olsalar on yıllardır bu ülkenin ve milletin üzerinde egemen olan Tayyip değil değil mi ya da bir Ülkücü sima değil değil mi? Bir İslami’nin, bir Ülkücü’nün kendilerinden daha başarılı olmasına tahammül edemiyorlar. Toplumun kendilerinden daha çok onları sevmesini hazmedemiyorlar. Yoksa hiçbir şeyin toplumsal bir ayağı asla yok. Toplumu zerre düşünüyorlarsa namerdim, şerefsiz çocuğuyum. Zira toplumu düşünüyor olsalar, yıllar yılı topluma keskin bir şekilde egemen oldukları zamanlarda toplumun gönül bağında yer edinirler, yaptıkları hizmetlerle insanların güvenlerini kazanırlar ve bir politika acemisine(!) iktidarı kaptırmazlardı. Öyle değil mi? Şimdi Tayyip’e karşı mücadele verenler en az 50 yıllık, Tayyip ise 10 yıllık değil mi? Yalan mı bu? Küfrü kim hak ediyor? Elindekini kaybedecek kadar başarısız ve zavallı olan mı, yoksa onların saltanatlarını sarsan bir politika acemisi mi(!)? Gerçi kim acemi kim usta resim her şeyi gösteriyor. Her şey kişisel, bencillikle ilgili, psikolojik sevgili dostlar. Tepede ki birkaç vatan-millet-din-devlet düşmanı zavallının kini. Tayyip gidip onlar gelse Türkiye’yi uçuracak değiller. Belki daha berbat edecekler. Ki kesinlikle de öyle olur. Zira ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Ve mazi bütünüyle unutulmaz. Yani aldanmamak gerekir. Her şey satılıyormuşta, toplum açlık ve sefalet içindeymişte, işsizlik almış başını gitmişte, terör azmışta falan filan hikâye. Peki, bu söylediklerinde samimi iseler, kendileri geldiklerin de, şayet bu kötülükler yok olmazsa toplum huzurunda kurşuna dizilmeyi kabul ediyorlar mı? Geçelim dostlarım geçelim. Ülkemizin içinde ki ahval ve şerait malumumuz. Ülke resmen çökertilmiş, bütün gizli bilgileri satılmış, her çark-kurum çatlatılmış, adeta felç edilmiş, ahlaksızlık hayallerin ötesi bir hal almış, sömürü kimin işi zaten malum. Daha ne konuşuyor ki bunlar?

 

Şimdi namusluca soralım: gerçekte satılmayan ne vardı ki bu millete ait? Gerçek zararı veren yerli görünen yabancı i…tler mi yoksa Tayyip mi? Bu millete hangisi daha çok acı çektirdi? Vatanın sırlarını satan yerli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Milletin çocuklarına zulmeden yerli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Milletin milli servetini siyoniste peşkeş çeken yerli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Televizyonlardan milletin ahlakını yerlere seren, namusları pazara düşüren yerli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Milletin alın terini çalarak milleti açlığa mahkûm eden yerli görünümlü beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Bu ülkede eroin ticareti yapan, kara para aklayan yerli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Vergi kaçıranlar yerli maskeli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? İşsizliği bilerek artıran yerli maskeli beyazımsı yabancılar mı yoksa Tayyip mi? Terörü doğurtan, besleyen, büyüten, yaşatan ve şimdi de siyasallaşması için zımni uğraş veren hatta özerk olması için elinden geleni yapan ve yerli maske takan yabancı uşakları mı yoksa Tayyip mi? Yani öyle bol keseden savuran, ülkenin ilerlemesinin önüne takoz koyan, her geleni kötüleyen, halkı aldatan ve siyoniste köpeklik yapan yerli görünen yabancı kalleşler mi yoksa Tayip mi? Buyurun ben bunları tartışmaya varım. Evet, dobra dobra, dürüstçe, namusluca tartışalım. Temeller üzerinden giderek, her şeyi konuşarak fikir teatisi yapalım ve bir doğruya varalım. Öyle alelusul bir tartışma değil, olayların ve olguların köküne inerek bir tartışma. Her soruya sonsuz ciddiyette akılcı cevaplar vererek, kıvırtmadan, yan çizmeden. Şayet haksız çıkarsam teslim olmaya hazırım, kaçarsam namussuzum.

 

Tayyip geldi. Belki musluğu kendi bahçesine yöneltti, belki adamları rotayı başka istikametlere kırdı ama yıllarca emenlerin emziğini de ağızlarından aldı. Kin ve öfkelerin ağızlardan taşmasının sebebi de budur. Yoksa topluma dair bir düşünceleri, sancıları, acıları olduğundan değil. Şerefsizim değil. Çünkü toplumu düşünmeye yürek gerek, inanç gerek, merhamet gerek, ahlak gerek, namus gerek, şeref gerek. Toplumun derdinden anlamak gerek. Bilakis dediklerim yanlış ve yalandan ibarette ben bunu gözlerden ırak tutmaya çalışıyorsam dünyanın en namert insanı olayım. Ama buna dair argümanda isterim. Yani yanlış ve yalansam buna dair bir delil isterim. Dobra dobra konuşmak, tahlil etmek ve ikna edilmek isterim. Ta derinlere inerek düşünmek isterim. Bilakis kimse bana, bu şerefli milletin çocuklarını bidon kafalılar, kıllı göbekliler, göbeğini kaşıyanlar diyerek aşağılayan yerli maskeli yabancıların, siyonist uşaklarının, Türk ve İslam düşmanlarının bu halkı düşündüğüne asla inandıramaz. Bana bunların ürettiği bir artı değer gösterin, bu halka verdikleri bir şey gösterin, bu devletin yükselip yücelmesi adına ortaya koydukları bir eser gösterin Allah ve insanlık aşkına. Ben size sonsuz kötülüklerini ve ihanetlerini gösterebilirim. Gösterin ve yüzüme tükürün gocunursam şerefsiz evladıyım.

 

Dostlarım uyanık olmalıyız. Bir insan eskide daha güzel şeyler varsa, yaşanmışsa eskiyi özler. Ama eski ihanetle, zulümle, kalleşlikle, sömürüyle, meçhul faillerle doluysa niçin bunların olmadığı ya da eskiye oranla daha az olduğu yeniye karşı çıksın ki? Yeniyi ister ama o yeniyi yepyeni yapmaya çalışır. Tayyip yeniyse bu yeniyi yepyeni yapmak bizim görevimiz. Yeniden geriye yani eskiye gitmek değil yeniden ileriye daha ileri yeniye gitmektir marifet. Toplumu felç eden sistemden ve o sistemin efendilerinden fayda gelmez, çözüm sadır olmaz. Söyleyin bana, Bekir’den mi, Altaylı’dan mı Yılmazdan mı, Çölaşan’dan mı, Ekşi Adamdan mı, Özkök’ten mi, Dündar’dan mı, Birand’dan mı, Ataklı’dan mı vb. ve bunları kukla gibi oynatan ve bunlara bilmem ne yaptıran kodamanlardan mı bu millete ve ülkeye fayda gelecek? Zerre fayda gelsin halk meydanında, çok afedersiniz, eşek gibi anırmazsam namerdim. Vallahi de, billahi de, tallahi de gelmez, gelemez çünkü kapasiteleri yok, fikirleri yok. Bunların yaptıkları tek şey millete efendilik yapmaya, akıl vermeye çalışmak. Millet çalışsın bunlar yesin. Ve üstelik bir de milleti tahkir ve tezyif etsinler. Önce gelmiş bir fayda varsa onu görelim ve gelecek faydaları da umalım.

 

Bu sistemin mimarlarından zerre güzellik, çözüm önerisi, kurtuluş umudu çıkmaz, çıkamaz. Hep yoksulluk diyorlar. Peki, yoksulluğu, açlığı kim doğurdu? Toplumu bu hale kimin politikaları getirdi? Kimse kusura kalmasın ama toplum bu hale 5-10 yılda gelmedi ve gelmezde. Beyaz Türk denilen yobazlar, geri kafalılar, asalaklar, mason dostları ve siyonist uşakları, pespaye sefiller güya milleti hizaya çekmeye, millete yol göstermeye yelteniyorlar ama kendileri bir şeyden çakmıyorlar. Zaten bu ülkeyi rezil, perişan edenlerde kendileridir. Siyoniste muhtaç ve esir kılanlarda kendileridir. Bu milleti AB nin ayağına gitmeye zorlayanlarda kendileridir. Ama şimdi küstahça, haysiyetsizce bu millete pusula olmaya yelteniyorlar. Ya bir insan utanır yani. Gerçi utanmaya yüz gerek. Yılan ve sırtlan derisi kaplı bir surat neyden utanır ki? Yani yaptığınız bir şeyi gösterseniz eyvallah çekeceğim. Varsa Mustafa Kemal yoksa Mustafa Kemal. Ulan bırakın Mustafa Kemal’i rahat uyusun be. Siz ne koydunuz onun koyduklarının üstüne? Siz ne ürettiniz ondan sonra onu gösterin bana. O ki: ‘’bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir’’ diyordu ama siz ne yaptınız? Bu milleti çakallara, domuzlara muhtaç eylediniz. Sırtlanların yuvasına girmeye zorladınız. Ulan, Mustafa Kemal, bugün kalksa mezardan hepinizi kıtır kıtır kesmezse neyim. Bıraktığım ülkeyi, milleti ve orduyu ne hale getirdiniz diye hepinizin suratına tükürmezse namerdim.

 

Tayip’e düşmanlığı anlarım. Ama nasıl ve ne zaman? Tayip öncesi ülkemin kurumları muazzamdıysa, ülkemin kaynakları yağmalanmıyorduysa, ülkemin devlet çarkı tıkır tıkır işliyorduysa, insanlarım mutluyduysa, işsizlik diye bir şeyin esamisi bile okunmuyorduysa, terör diye bir bela yoktuysa, eğitim süperdiyse, bankalar soyulmuyorduysa, ihanetler yoktuysa, ahlakımız harikaydıysa, aydınlarımız katledilmiyorduysa ve bütün belaları başımıza Tayyip sardıysa ve bu beynimin damarları zonklatılırcasına ve ruhum ezilircesine ispat edilirse Tayyip’in boynuna yağlı urganı bizatihi takmaya hazırım ve altında ki sandalyeye tekme vurmaya talibim, rol yapıyorsam şerefsizim, namussuzum, kahpe evladıyım. Bilakis namuslu ve şerefli olunmalıdır. Çünkü vatan-millet dendi mi şahsım nezdinde akan sular durur. Yanlış mıyım arkadaşlar? Yani bir insan yeniye niye düşman olur, yeni yönetime niye karşı durur? Eski daha iyiymiştir de ondan, eski daha başarılıymıştır da ondan. Yoksa kuru kuruya düşmanlık kimseyi tatmin etmez. Bilakis insanın kişiliğine zarar verir.

 

Zaten düşmanlığını gizlemeyecek kadar erkek daha doğrusu cüretkâr olanlar neyin ne olduğunu sarahaten ifşa ediyorlar. Din düşmanlığı. Türkiye’nin İslami bir kimlikle anılması. Kurumların, insanların, sistemin yarım yamalakta olsa İslami bir görünüm arz edecek olması. Türkiye ortaçağ karanlığına gidiyor diyenler ne demek istiyorlar? Türkiye İslamlaşıyor diyenler ne demek istiyorlar? İşte örtü ilköğretime kadar inecek diyenler ne demek istiyor? Kavga bir inanç kavgasıdır dostlar. Kim ne derse desin yemin ediyorum inanç kavgasıdır. Kin davası din davasıdır. Ta derinlerdedir kavga. Kadim bir kavgadır bu. Taraflar sağlam değildir o başka. Temsil makamındakiler sahici temsil yapamıyorlar o başka. Oysa Tayyip’in İslami bir model getirmeyeceğini adları gibi biliyorlar ama yine de tahammül edemiyorlar. Çünkü İslam’a kökten düşmanlar, göbekten düşmanlar, ezelden düşmanlar. Çünkü İslam, insanlık düşmanlarının çarklarını paramparça ediyor. Adalet düşmanlarının çarklarını paramparça ediyor. Ahlak düşmanlarının çarklarını paramparça ediyor. Vatan hainlerinin çarklarını paramparça ediyor. Bu yüzdendir İslam mevhumundan bile hazzetmiyorlar. Eğer varya Tayip’in gücü bunlarda olsun varya bu ülkenin hali nice olur tahayyül etmek bile muhaldir.

 

Orta yerde höykürüyorlar, anırıyorlar bazıları ortaçağ karanlığına mahkûm olacağız diye. Aslında kasıtları İslam ama açıkça söylemekten korkuyorlar çünkü hitap ettikleri toplumun sosyolojik yapısı belli. Ve en önemli şey toplumun elinde: OY. Gerçeği ifşa ettiniz mi de kızıyorlar. Ulan erkek olsan ya, ne kıvırıyorsun, kastın İslam işte ve ona bütün hücrelerinle düşmansın. Bana bir tek ayet gösterin orta çağ karanlığını getirecek. Bana bir tek ayet gösterin benim ezilmemi, sömürülmemi isteyecek. Bana bir tek ayet gösterin benim namussuz ve şerefsiz olmamı isteyecek. Bana bir tek ayet gösterin benim tefeci, hain, kumarbaz, ayyaş, fahişe, pezevenk olmamı isteyecek. İslam ortaçağ karanlığıymış vay k….k vay. Karanlık senin kafanın içinde sefil pislik. Hadi yüreğin yetiyorsa o ulviyetin karşısında dikilde göreyim karanlığınla. O yüce ışık çağlardan çağlara sızan ve bütün çağları aydınlatan bir ışık. Karanlık onun yokluğunun delaletidir. Hadi yüzleşsene erkeksen. Hadi erkeksen vuruşsana kafa kafaya. Hadi yiğitliğin kaç okka görelim. Hadi bırak Müslüman’ı özgürce konuşsun, çalışsın, üretsin ve sen de konuş bakalım. Kim daha tutarlı, kim daha isabetli, kim daha bilimsel, kim daha akılcı. Hadi yavrum, yemez değil mi? Ortaçağmış. Ulan ortaçağ bile sizden daha yüksek seviyedeydi be. Hadi bırak silahların sesine ve kanunların gücüne göz-kulak dikmeyi de başa baş dövüş bakalım görelim kim önde. Yobaz dediğin, horladığın, aşağıladığın, bilim düşmanı olarak tavsif ettiğin Müslüman mı yoksa sen mi daha yücelere taşıyacaksın ülkeyi ve milleti?

 

Bir iki piyon i…t buluyorlar meydana salıyorlar ve ulviyetlere salya akıtıyorlar. Hadi buyur kitaplar kitabından olayları ve olguları değerlendirelim. Kimin kaynağı daha güçlü görelim. Kimin kaynağı akla, bilime, ilime, düşünceye önem veriyormuş görelim, gösterelim. Ama asla gelemezsiniz bu şerefli kavgaya. Demir duvarlar, çelik kaleler bile hakikatin gücü karşısında erimek zorundadır. Ey insanlık uyanmalıyız! Ey insanlık saf hakikati görmeliyiz! Ey insanlık gerçek düşmanlarımızı görmeliyiz! Ey insanlık yaşam bizim ve bizdendir diye bize ait olan yaşamı zehirlemelerine izin vermemeliyiz hiç kimseye! Sizdenmiş gibi görünebilirler, sizi çağdaşlıkla aldatabilirler, sizi modernite ile avutabilirler, sizi lüzumsuz tüketimlerle uyutabilirler asla aldanmayın ey insanlık! Varlıkları size bağlı, sizi aldatıyorlar, sömürüyorlar, sizin sayenizde krallar gibi dem sürüyorlar. Ve size zerre hizmet etmiyorlar. Ürettikleri zerre değer yok. Ama tükettikleri sonsuz değerler var.

 

Hadi buyurun sizinde izimlerinizi ve ideolojilerinizi, temsil edenler üzerinden konuşalım. Bana tarihe iyi bir isim bırakmış hangi adamınızı gösterebilirsiniz. İnandığınız ve taptığınız ideolojilerinizin ve ideologlarınızın hünerlerini gösterin bana hadi! Hangi birisi insanlığa artı bir değer eklemiş, insanlığı sapıtmaktan başka. Hangisinin ürettiği ideoloji insanlığa kurtuluş umudu olmuş? Araştırın bakalım bilimin temellerini kimler atmış? Araştırın bakalım Batılıların üretimi olarak sunulan çoğu şeyi gerçekte kim üretmiş? İslam ortaçağmış ha! Ah ulan ah! Şu Müslümanlar varya!

 

Evet, dostlar kavga post kavgasıdır asla hizmet kavgası değil. Kavga rant kavgasıdır asla paylaşım kavgası değil. Ve sizler Karun-Firavun-Haman üçlüsünün kıskacındasınız. Gerçeği görmeliyiz. Bizi gerçek özgürleştirecek.

 

DETAYLAR:

 

TAYİP’E KIZDIĞIM YÖNLER: daha fazla cesaret gösterememesi. İş işten geçtikten sonra bişeyler yapmaya çalışması ama hareketinin sonuçsuz kalması. Kurumlar üzerinde tam otokontrol sağlayamamsı. Liberallere fazla güvenmesi. Sürekli, çok sık şekilde, demokrasi deyip durması. TRT üzerinden birilerinin malı götürmesini görmemesi ya da görüyorsa da engel olmaması. Milli bilinç kaymasına neden olması. Elinde güç varken bişey yapmayıp gücü zayıflayınca bişeyler yapmaya çalışması. Kürt meselesi denilen ne idüğü belirsiz meselede açmaza düşmesi. Bazı yanlış olayların meydana gelmesine engel olamaması. Artık zamanı gelen ve yapılması gereken bazı değişimleri yapmakta gecikmesi. Derin cemaat yapılanmasına fazla yüz vermesi. Çocuklarının adının maddiyatla anılması. Vekil sayısının düşürülmesi, kıyak emeklilik gibi bir rezilliğin kaldırılması ve vekil maaşlarının azaltılması yolunda hiçbir hareket yapmaması. Toplumun kapitalistleşmesine ve liberalleşmesine azda olsa yol açması. Bazı gerçekleri ifşa etmemesi. Misal PKK olayının gerçeği ve fail-i meçhullerin aslı. Şöyle toplum karşısına çıksa PKK gerçekte budur kardeşlerim dese bütün ülke insanlarına ve fail-i meçhullerin esası şudur dese ne güzel olurdu değil mi? Ve bu ülke üzerinde kirli oyun oynayan kodamanların ihanetlerini ve kahpeliklerini sarih olarak ortaya dökse ne güzel olmaz mı? Ha, en önemlisi de ‘’devrimci’’ bir düşünceye sahip olmaması. Gerçi bunda toplumunda suçu var.

 

Ha, burada şu durumu da görmek zorundayız; bunları Tayip yapmıyor da başkaları yapıyor diye bir şey yok. Bu konularda hepsi aynı. Yani Tayip’ten daha geride değiller. Belki daha ilerideler. Yani Tayip ve avanesi yiyor da diğerleri bakıyor değiller. Öyle bir durum varsa buyurun söyleyin lütfen. İşte durum böyle olunca millette en ehvenine yol veriyor. Ve Türkiye de muktedir olmak çok kolay bir şey değildir. Süreç işidir. Sancılı iştir. Çetin iştir. Bunu da görmek gerekiyor.

 

BAŞÖRTÜSÜ: Başörtüsü vb şeyler Batı’nın kahpe bir oyunudur dostlar. Bu şekilde bu milletin enerjisini heba ediyor, zamanını çalıyor, kafasını dumura uğratıyor, tabi içerideki uşakları eliyle yapıyor bunu. Allah ve insanlık aşkına Ali Şeriati’ nin ‘’ne yapmalı’’ isimli muhteşem, muazzam, fevkaladeninde fevkinde olan aziz eserini okuyun ve görün Batı denilen lanetliler dünyasının kirli oyunlarını. Nasıl sakalla, çarşafla ve benzeri şeylerle toplumları meşgul edip zamanlarını heba ettirdiğini, ilerlemelerine sekte vurduğunu görün lütfen.  

 

Sayfa 28 de aynen şunları ifade etmektedir büyük sosyolog, namuslu aydın, şerefli insan Ali Şeriati üstat: ‘’gördüğünüz gibi cinsel özgürlük savaşı, Afrika ve Asya da, özellikle de İslam toplumlarında ansızın gündeme geliyor. Çünkü bu danışıklı dövüşün, olması gereken savaşın yerini alması gerekmektedir. Bu göstermelik savaş, dünyada ki güç sahipleri için tehlikeli olacak bir savaşı önlemek içindir. Verilen cinsel özgürlük, genç kuşağın istediği özgürlükleri vermemek içindir. Çünkü onu meşgul ederek esasta onun fıtratının, özünün, vicdanının ve hatırasının derinliklerinde bulunan başka özgürlüklere ulaşma kaygısını ortadan kaldırmaktadır. ‘baş’ özgürlüğü yerine ‘dip’ özgürlüğü. Bu özgürlükler elde edildiği halde yine de hiçbir şeyin değişmediğini gördük. Tek fark şuydu ki 1955 yılından 1965 yılına dek, yani on yıl içerisinde, şu Tahran’da makyaj malzemesi tüketimi beş yüz katına çıktı! İşte bu büyük savaşta elde etiğimiz başarı ve ganimetler! Niçin? Çünkü okula giren, kitap okuyan, bilinçlenen ve hukuki kişilik kazanan kızın kafasını mutlaka toplumsal ve insani bilinçlenmeler kurcalar, dünyanın durumunu ve çağının insani sorumluluklarını kavrar, zihninde aydınca düşünceler ve insani hedef ve ülküler çiçeklenir. Dolayısıyla bunun önü alınmalıdır. Onun bütün insani ızdırapları ve ülküleri aşağı alanla yani cinsel konularla sınırlandırılmalıdır. Eline bu düstur tutuşturulmalı ki buna dayanarak mücadele etsin, makale yazsın konuşmalar yapsın, tartışmalara girsin. Sonra onun karşısına da bir başka grup geçirilsin. Onlarda bunların düşündükleri gibi, dünyanın bütün mutsuzluklarının mini etek ve benzeri şeylerden kaynaklandığını düşünsünler. Böylece iki grup karşı karşıya saf tutsun. Bu iki grup arasında ki mücadeleyle bir toplumun vakti, on yıl, yirmi yıl heder edilsin.’’

 

Evet, görüyorsunuz değil mi kahpeliği sevgili dostlar? İşte bizim ülkemizde ki ‘’örtü’’ olayının aslı esası da budur. Ülkenin milletin enerjsini heba etmek. Ve bunu bu ülkede ki uşakları eliyle başarıyorlar. Ama artık bu işin cılkı çıktı ve bu iş bitirilmelidir. Kimsenin, kimsenin yaşamına karışmaya hakkı yoktur ve olamazda.

 

Bu arada bazıları da haddi olmayan konularda ahkâm kesmeseler çok iyi olacak haddizatında. Kimse bulunduğu konumu kullanarak söz söyleme ayrıcalığına sahip değildir ve söylediği sözlerinde doğru kabul edileceğini sanmamalıdır. Yani isterseniz kral olunuz. Kralsınız diye her dediğinizin kabul olunması gerekir diye bir şey yoktur. Bilakis kendinize olan güveni ve sevgiyi zedelersiniz hatta yok edersiniz. Temelleri sarsmak hiç ama hiç kimsenin haddi değildir. Herkes haddini ve hududunu bilmelidir. Bir şey yapıyorsan cesurca yapacaksın ve diyet ödeme zahmetine katlanmayacaksın. Eğer diyet ödeyeceğini düşünüyorsan yapacağını da yapmamalısın. Hiç kimse senin yaptığın hareketin bedelini ödemek zorunda değildir. Ve söylemen gereken yapman gereken onca mühim işler varken böyle bir konuda ortaya çıkmakta abesle iştigaldir. Ayrıca bu işin nereye varacağını da düşünmek gerekir. Zira yapılan iş yüce öndere kadar gider ki çok vahimdir. Kimse durduğu yeri, dayandığı yeri, yaşadıklarını asla unutmamalıdır. Anlayana!

 

                EKSTRA:

 

İktidar oldunuz mu adam gibi hizmet edin. Düşürülünce, iktidara gelene küfredip durmayın. İnandırıcı olamıyorsunuz beyler. İktidarda iken halkçı olun, halka boyun eğin. Sonra halk defedince ağlaşmayın, iktidarı kötülemeye tevessül etmeyin. Ben böyle şeye küfrediyorum gerçekten. Çünkü çok iğrenç bir şey. Tasfiyeyi de siyaseten yapamıyorlar silahların ve kanunların gücüne sığınıyorlar. Siyasetine güvenen yüreği olan kendi ekarte eder muhalifini bence.

 

Bu ülkeye yıllar yılı egemen olanlar ne Doğu’yu ne Anadolu’yu tanıdılar bildiler ama tanıyıp bilmediğine düşman oldular, ezdiler, horladılar, zorbalıkla hükmettiler. Şimdi de kıvranıyorlar. Halkı tanımayan, halkın halinden ne anlasın. Halkın duygularını, düşüncelerini nereden bilsin beyim?

 

Sözleşmeli askerlik tehlikeli gibime geliyor. İyi düşünülmeli. Yapılırsa da üzerinde durulmalı. Sıkı denetime ve disipline tabi tutulmalı. Otokontrol dâhilinde olup bitmeli her şey.

 

Artık haber alınamayanlardan haber alınsın ve millet bilgilendirilsin. Hiç kimseye ayrıcalık gösterilmemeli. Yürekler incitilmemeli. Bu milletin çocuklarına uygulanan kanunlar başkalarının çocuklarına da uygulanmalıdır. Kimse benim yurdumda benden üstün olamaz. Benden daha ayrıcalıklı muameleye tabi tutulamaz. Artık bu çelişkiler son bulsun. Simit çalana yapılan muamele ihanet edene yapılmazsa insanlık isyan eder.

 

Cemaatçilikten uzak durulmalı, cemaatçilik böler, değişimin önünü tıkar, adaleti katleder, ahlakı yok eder, ayrıkçılığı doğurur, kardeşliği katleder, sevgiyi ve saygıyı tüketir.

 

Lütfen AB denilen lanetliler dünyasına ve onların sonsuz sadakatli köleleri, uşakları olan liberaller sınıfına asla ama asla güvenmeyin, inanmayın. Yegâne hedefleri bu ülkenin ve milletin kardeşliğini, birliğini ve bütünlüğünü bozmaktır. Yenidünyanın efendileri olmaya çalışmaktır. Terörün her türlü resmi bunların eseridir. İsimlerin değişimi anlamsızdır, bir oyundur. Terör bir bütündür parçalanamaz. AB denilen lanetliler parlamentosu sevgili ve canım ülkemi zavallı bir ülke haline sokacak. Bunu gerçekten yapacak. Lütfen uyanık olunuz ve geri dönünüz. Birleşirseniz ve cesur olursanız bütün handikapları aşar, belaları defedersiniz. Lanetli parlamentoyla da işiniz olmaz.

 

Zorunlu eğitim saçmalığına da son verin. Çünkü bu eğitimin katledilmesidir. Gençliği tam manasıyla odunlaştırma harekâtıdır. Ruhsuzlaştırma harekâtıdır. Siz son vereceğinize daha da büyütüyorsunuz işi. Olmaz bu beyler!

 

Üniversitelere dikkat. Burası büyük oyunların ayaklarıdır. Büyük hedeflere sıçrama tahtasıdır adeta. Eee… lüzumsuz yere onca üniversite açarsanız olacağı budur. Kavgada olur, ölümde olur. Kişioğlu okumaya değilde eğlenmeye, zevklenmeye gelirse boş vakitlerini de kavga ederek geçirir ve kaos olur. Ne gereği var Allah aşkına bu kadar üniversitenin? Hangi hizmeti görmektedir? Hangi kaliteli gençlik yetişmektedir? Hangi süper eğitim verilmektedir? Boş işler boş. Şerefsizim boş. Yani aç şöyle her bölgede 2 üniversite. Aktar mümkün olduğunca kaynağı. Muhteşem olsun eğitimi. Hem kazanması zor olsun hem de okuması gerekirse. Ve çıkanları da direkt olarak işe al. Şimdi çok mu iyi oluyor? Bir sürü üniversite. Eğitim yok, kalite yok, kaynak yok. Köye bile üniversite kurulacak neredeyse. Vallahi yavan iş bu. Malayani iş. Yazık. Her şeye yazık! Gençliğe, kaynağa, insan israfına.

 

HSYK ve YSK dan ihraç edilenlerin içinde vatana ihanet etmeyenleri geri alınız lütfen. Bu işkence son bulsun artık. Ve bir daha da böyle şeyler olmasın. Hiç kimse sonsuz sadakatle hizmet ettiği yuvasından cebren ve hile ile atılamaz. Açlığa mahkûm edilemez. Bu insanlığa ihanettir. Ülkeye ihanettir.

 

Ağca TRT ye çıkmış. Bazıları gücenmiş. Vay gariplerim. Ne de duygusalmış bunlar! Ne de vefalıymış! Oysa en büyük sahtekârlar. Düzenbazlar, yalancılar. Sen çıkarırken iyi miydi? 20 bin doları sayarken iyi miydi? Ki nereden biliyorsun Abdi İpekçi’yi Ağca’ın öldürdüğünü? Ya siz öldürmüşseniz ya çok iyi bildikleriniz ve hizmet ettikleriniz öldürmüşse ki, Ağca da artık gerçeği açıklayacağını söylüyor, tetiği kendisinin çekmediğini söylüyor. Ki ben şahsen inanıyorum hem de bütün kalbimle. Göreceğiz bakalım. Keşke o yürekliliği gösterse Ağca. Bu topluma en büyük hizmeti yapmış olur. Ve bütün çakalları, sırtlanları, yılanları deşifre etmiş olur. Ah ah, bir bilsek bu toplumda Ağca’nın eline bile su dökemeyecek insan suretliler ama sırtlan sıretlilerin dolaştığını.

 

Pakistan’a ‘’Muhsin Yazıcıoğlu Köyü’’ kuruluyormuş. Allah’ım sana hadsiz şükürler olsun. Ne büyük saadet. Ne görkemli bir anış. Ne baki bir muhabbet. Haddizatında ülkemin bütün şehirlerinde bir kuruma da ismi verilmeli ki, şehit eden domuzlar kudursun, kahrolsun.

 

Nivyorkta Beş Minare, ne zavallı bir film. Kardeşliği katleden ve insanların günahını alan bir film. Batıya mesaj yollayan bir film. Bak biz senin kriterlerine daha uygunuz mesajı. Ve Batı’nın İslam düşmanlığına masumane sebepler icad eden bir film. Hülasa, hakikatin tepesine balyoz indirerek şirinleşme hamlesi. Oysa her şey daha namusluca anlatılarak film yapılabilirdi. Daha nesnel olunabilirdi. Ama hayır. Bak onlar cellât bense koyunum diyor sanki birileri, finanse edenler. Yazık.

 

Bütün ‘’insan’’ların ‘’Kurban Bayramlarını’’ yürekten kutluyorum. Güzelliklere, iyiliklere, paylaşımlara, dayanışmalara, kaynaşmalara vesile olmasını temenni ediyorum Yüce Rabbimden.

Tarih: 14.11.2010 Okunma: 772

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?