‘’Benim gibi düşünmüyor olabilirsiniz ama düşüncelerinize saygı duyarım. Sizler gibi düşünmeyebilirim ama düşüncelerime saygı umarım.’’ ÖZGÜR DENİZ
Her şey koca bir yalandan ibaret! İstersen otur bir şöyle temaşa et! Aldatmış bizi dünya denilen namert! Dünya; uğrunda köpeklerin dalaştığı bir kemikten ibaret! Ve bir kemik uğruna bunca dalaşmak ne büyük garabet! “Kahrolası insan! Ne de nankör!” Abese-17
Evet, yalan dünya da gerçekmiş algısı doğuran yalan bir hayat yaşıyoruz. Acı çekerek yaşıyoruz. Sürekli geçici dünya menfaati için dalaşıyoruz. Kazanınca adam olduk sanıyoruz. Hakikate hep teğet geçiyoruz. Çünkü hakikate çarpınca darmadağın olacağımızı biliyoruz. Çok haysiyetsizce, rezilce keyif sürüyoruz. Ahlak zaten yalan olmuş. Değerler zaten talan olmuş. Ve nihayet olan olmuş. ‘’Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.’’ Muhammed-36
Kalemini namusluca kullanıp söze ihanet etmeyenlere selam olsun. Batıla dik Hakka eğik olanlara selam olsun. Faniyiz. Geldik gidiyoruz. Doğumdan ölüme uzanan hayat köprüsünde yürüyoruz fasılasız. Dönüş yok. Soğukta üşüyor, sıcakta pişiyor, yedikçe şişiyor ve kendi çukurumuzu eşiyoruz. Yağmurda ıslanıyor, bir dosta yaslanıyor, zamanla uslanıyoruz, çalışmazsak paslanıyoruz. ‘’De ki; size tek bir öğüdüm var. İster tek başınıza olun ister başkalarıyla olun, asla, Allah’a karşı duruşunuzu bozmayın.’’ Zuhruf-7,8 ‘’Herkese çalıştığı vardır.’’ Necm-39
Ne yazık ki akletmeden yaşayan sürüye dönmüşüz. Fenayı bekaya müreccah kılmışsız. İpi sonuna kadar salmışız, fıska fücura dalmışız. Şeytanın ve çocuklarının peşine koyulmuşuz. Fitne ile fesat ile dolmuşuz, gerçek belayı da bulmuşuz. Bizler böyle nasıl bir kul olmuşuz? ‘’Vel-asr innel insane lefi husr. İllellezine amenü ve amilüs salihatü ve teve savbül hakkı ve teve savbüs sabr’’ Asr Suresi
Ne kadarda kendi kendimizi aldatmaya, avutmaya çalışsak ta göz görüyor, kalp hissediyor, beyin düşünüyor, kulak duyuyor. Yapılanlar, edilenler, yaşananlar ve yapanlar, edenler, yaşayanlar ortada. Ve hepimiz suçluyuz. Merhamet sahibi Yüce Allah’ın rahmeti olmasa, daha yaşarken diri diri yanmayı hak ediyoruz. “Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar. “ Goethe
Görüyoruz değil mi dostlar, kelimeler nasıl da bir balyoz gibi darmadağın ediyor her şeyi? Bozuyor gönül rahatlığımızı, mahvediyor beyin konforumuzu, kaçırıyor tatlı uykumuzu. Kelimeler kamçı gibidir ey insan! Peşini asla bırakmaz. Yatarsın kelimeyle ve kalkarsın kelimeyle. Teslim olursun kelimeyle ve isyan edersin kelimeyle. Adeta kelime sensindir sen kelimesindir. Yat bir kelimedir, sat bir kelimedir, sevmek bir kelimedir, haykırmak bir kelimedir, yaşam bir kelimedir, ölüm bir kelimedir, hesap bir kelimedir, zalim bir kelimedir, mazlum bir kelimedir, direniş bir kelimedir, diriliş bir kelimedir, devrim bir kelimedir. Sırtın pekse uğraş kelimelerle. Kelimeler korkunçtur ama yüreklendiricidir de. Berraklığının içinde zalimlik gizlidir. Kompleksliğinin içinde şefkat gizli olduğu gibi. Bazen sıcak bir babada olabilir. Vahşi bir ana olabileceği gibi bazen. Kelimler tutsak edilemezler ama tutsak ederler. Dövüşmeyin kelimelerle, kaderinizin ağlarını o örer, isteseniz de istemeseniz de. Ezer bazen ve bazen ayağa kalkmanızı sağlar. Uyutur hem, hem uyandırır. Hem sokar yola, hem çıkarır yoldan. Savaş emri verir ve barış der bazen. Aslında aldanmayı da, uyanmayı da sağlayan kelimelerdir. Beyinleri kaynatanda yürekleri oynatan da kelimelerdir. İktidar kelimelerin ikramıdır. Çöküş kelimelerin intikamıdır. Düzen kurar ve düzen yıkar kelimeler. Sadakattir bazen ve bazen ihanet. Özgürlükte, esarette kelimelerin çocuğudur. Zalimleri devirir devrimleri doğurur kelimler. Bazen bir müjdedir, bazen yürekleri yakan bir ateştir. Kelimesiz dünya ne anlam taşır. Ki anlamda anlamsızlıkta kelimelerin oyunundan başka nedir ki? Ve bizlerde yazarken, konuşurken, aslında kelime oyunu oynamıyor muyuz? “Öyle büyük boş laflar vardır ki içinde bir millet esirdir.” S.Lec
Yapmakta olduğumuzda, yapacağımız da bir kelime oyunudur. Kaldıracak bazen ve bazen oturtacak. Kızdıracak ve güldürecek. Boyun eğdirecek, başkaldırtacak. Ağlatacak ve neşelendirecek. Müjde olacak, kâbus olacak. Kelime bu, son tahlilde, dediğini yapacak ve yaptıracak.
O kadar yazı yazılıyor. Bu yazılar niye yazılıyor? Tüketilen nefes kadar öğütülen kelime var. Hiç dikkate alan oluyor mu? Oluyorsa kim bu ehl-i dikkat? Yok mu onlar da hiç rikkat? Yoksa ruhları esir mi alıyor firkat? Aksini düşünmek tam bir fecaat. Ölenlerin boşuna öldüğü ve çekilen bütün acıların boşuna çekildiği gerçeği çıkar ortaya o zaman heyhat! Böyle bir gerçek çıkarsa ortaya, kaçmaz mı gönüllerdeki rahat? O zaman başlamaz mı uzak ülkelere dönüşsüz seyahat? Off… ne zalim bir hayat!
Evet, gerçekten de, kimin ne yazdığı, nasıl yazdığı tam bir muamma. Herkes otoriteme taparım. Vazifemi yaparım. Payımı kaparım. Rahatıma bakarım derdinde. Yuh olsun ervahına. Yani şöyle bakıyorum da sağıyla, soluyla rezilce bir aldatmaca peşindeyiz, kendilerinin emekleriyle beslendiğimiz okuyucuları. İnsan da biraz insanlık olur değil mi? Yani neye ve neyden korkarız ki fani dünyada? Niçin gerçeği olabildiğince şeffaf şekilde ifşa etmeyiz? Niye ehl-i politika hep düzenbazdır? Rant peşindedir? Mevki, şöhret, güç, evladı iyalini nimete boğma peşindedir? Bu dünya sadece onların mı? Şerefsizim iğreniyorum politikacı fahişelerden de, entelektüellik tafrasında olan kalem fahişelerinden de.
Ben bu ülkede ki hiçbir siyasi partiye de, lidere de güvenmiyorum, güvenemiyorum. Çok istiyorum aslında ama yapamıyorum ve bu asla benim suçum değil. Tıpkı kendini aydın diye satan kelime cellâtlarına, haysiyet tüccarlarına güvenmediğim gibi. Ama aydın insanlar var güven duyduğum. Çünkü firkatten korkandan lider olamaz. Çünkü rikkatten nasipsizden lider olamaz. Cesaretsizden lider olamaz keza. Ahlaki bir kriteri olmayandan lider olamaz hakeza. Siyaset hak ekseninde halk yönünde yürür ama bunlar Washington ekseninde ve dünya yönünde, komprador dümeninde yürüyorlar. Bunlar yaşamak için yaşıyorlar, yaşatmak için değil. Bunlar yemek için topluyorlar, paylaşmak için değil. Hayır, rahat olunuz umutsuzluk zerk etmiyorum ki umutsuzluk için de bile umut gizlidir haddizatında. Dünyanızı karartmaya niyetim yok. Zaten ne zaman aydınlıktı ki? Sun Tzu diyor: ‘’liderlik, zekâ, cesaret, güvenirlilik, insanlık ve kararlılık işidir.’’
Korkuların yönettiği yaşam, yaşam sunamaz oysa. Ama bunlar sürekli hayali yaşamlarla avutuyorlar, umut tüccarlığı yapıyorlar. Zerk edilmiş güçlerle maymunculuk oynuyorlar. Halkı oyalıyorlar. Süslü görüntülerle ve cerbezeli laflarla gözleri boyalıyorlar. Gerçek iman eden dünyaya meydan okur derdi bir veli, peki bu korkaklar imansız mı? Korkunun yönettiği yaşmalardan beklentiniz olmasın. Zira vereceği yoktur ama alacağı pek çoktur. Korkunun yönettiği yaşamlar ancak çıkarın istikametinde yol alırlar. Ne kalıcı bir şey sunabilirler ne de zevklerin zehirlenmesini engelleyebilirler. Oysa hayatın motoru cesarettir. Cesaretsiz hayat, yaşanmaya değmez. Yemin ediyorum ölümden korkmak bütün pisliklerin (mezellet-meskenet-sefalet-rezalet-esaret vb) başıdır. Ayakta durmak varken eğilmek niye? “Öl veya ol! İşte bunu bilmiyorsan zavallı bir misafirsin karanlık yeryüzünde.” Goethe.
Bilmediğimiz bir şey yok şu âlemde, insanlıktan başka. Darvin denilen namert doğru mu söylemiş ne? Güçlüler ayakta kalır sadece diye! Ve sadece güçlüler ayakta kalsın zayıflar ayıklansın diye mi icat edildi demokrasi (doğal seleksiyon yöntemi) denilen zillet üreten illet? Ki demokrasi tam da güçlülerin ayakta ve hayatta kaldığı ama güçsüzlerin eğildiği ve ezildiği bir soytarılık değil midir? Peki, güç ne demek? Eğer yürekte güç yoksa güç zerk edilerek güçlü kılınanlar ve ayakta tutulanlar gerçekten güçlü müdürler? Peki, güçlü olmadığı halde, güç hapı yutup, güç gösterisi yapanlar halka ne verebilirler? Hapı mı yuttururlar yoksa topu mu tuttururlar? Birilerinin zerk ettiği güç, o gücü zerk edenlerce tesirsiz kılınıncaya kadardır unutmayın. Ve tarihin defterinde kayıtlı binlerce örneği vardır bu tür sahte güçlülerin. Ama hiç yaşam sunamamışlar hep ölüm kusmuşlardır ve lanetle anılmışlardır, anılmaktadırlar, anılacaklardır. Gerçek güçlülerse, güçlü yüreklerin önderliğini yapmışlardır daima ve yapacaklardır sonsuza kadar. Ve gerçek güç Allah’ın yanındadır. Tıpkı izzetin ve şerefin O’nun yanında olduğu gibi. ‘’Oysa izzet, güç, şeref ve üstünlük; Allah’ın, peygamberinin ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.’’ Münafıkun-8
Aslında politikacı denenlerin konuşmalarını dinleyiniz. Detayları fark edersiniz. Konuşmak kendini ele vermektir. Yürekleri keşfedeceksiniz o zaman. Hamasetin ardında ki korkuyu da, vaatlerin altında ki dipsiz kuyuyu da göreceksiniz o zaman. Ve kaybolan yılların hesabını sormaya başlayacaksınız kimbilir! İhanet hançeri en çok duygulu yürekleri kanatır. Ve en çok öfkeyi biriktirenlerde duygulu yüreklerdir. Ve o öfkelerden korkunuz ey fahişeler! Zira çekilen acıların yoğunluğunca sertliğe sahiptirler. Demiştik kelimeleri keşfediniz diye. Kelimeleri keşfettiğinizde karakterleri, karakterleri keşfettiğinizde de yaşamları keşfedeceksiniz ve muhakkak özgürlüğe kapı aralayacaksınız. ‘’Halkını tüketen devletlerin kendide tükenir.’’ Platon
Şöyle bakınız çevrenize, ekranlara ve dünyaya ne görüyorsunuz? Halkın ideal duygularından bir reel politik üretmiş umut tüccarları, rüya hırsızları görüyorsunuz değil mi? Halkın derdinden bihaber yaşayan, halka haykırdığı değerleri mutandan mekânlara girerken kapı dışında bırakan, halka şöyle yaşayacaksın deyip kendisi böyle yaşayan çağdaş soytarılar güruhu ile karşılaşacaksınız. Halkın masum duygularını insafsızca sömürüp yüksek mevkilere geldikten sonra kendini oraya çıkarana sırtını dönen canavarlar göreceksiniz. Halkın çocukları yaşayamadan ömrünü tüketirken, onların çocuklarını ülkemin temiz topraklarını kirletirken, babasının gücüyle elde ettiği sevgilisiyle sosyetik denilen beyinsizler sürüsünün uğrak yerlerinde fink atarken göreceksiniz. Halkımın çocukları yiyecek ekmek bulamazken o züppelerin, o adilerin, o şerefsizlerin, o pisliklerin bir oturup kalkışta milyarlarla ifade edilen kâğıt parçaları savurduklarını göreceksiniz. Haysiyetsiz babalarının çaldıklarını nasılda kolayca harcayabildiklerine şahit olacaksınız. Dillerinden düşürmekten bıkmadıkları temiz kelimeleri hayâsızca tepelediklerini ve o temiz kelimelerle kandırdıkları halkın sırtına ihanet hançerini sapladıklarını göreceksiniz kahpece. Halka güya değerlerden dem vurup en mukaddes şeyini çaldıktan sonra bizzat kendi içinde değerlere ihanet edenleri izleyeceksiniz. “Siyaseti ve ahlakı farklı ele alanlar, her ikisini de asla anlayamazlar.” Jean-Jacques Rousseau
Evet, bakınız dünyaya! İdeal sahibi birini görebiliyor musunuz? Şöyle öttüğü gibi yaşayan. Giderken gösterdiği erkekliği gittikten sonra da gösteren. Ülkesinin bağımsızlığı için kurşunlara hedef olmayı göze alan, milletinin özgürlüğü için canından vazgeçebilen, adil ve ahlaki bir düzen için çekinmeden haykıran birine şahit oldunuz mu ömrünüzde? Tek damla gözyaşını dünyanın bütün servetine değişmeyen, bir tek kişide olsa o insanı utanılacak durumdan kurtarmaya çalışan, tek başına mutluluğu zül addeden, kendi kazancından önce halkının kazancını düşünen, kendi evlatlarından önce başkasının evlatlarını düşünebilen, insanlığın çektiği ve insanlığa çektirilen acılardan gecesini gündüzleştiren tek bir kişiyi gördünüz mü? ‘’Kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, kardeşinin dertlerine çare aramadan deliksiz uyuyan bizim mescidimize gelmesin.’’ ‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’’ Hz. Muhammed (sav)
Önce belleğini çaldılar sonrada tarihini ve sana senin olmayanı dayattılar. Sonrada her şeyi çok ucuza sattılar. Sana cehennemi yaşattılar da, kendileri sırt üstü yattılar. Tüm zevkleri tattılar da sana kahrı dayattılar. Oysa hizmet etmek için acı çekmek gerekir. Ama bunlar, acıdan kaçan, zevk gördümü uçan, çıkar tanrısının kullarıdırlar. Bunlar hem şahların tokadını yer hem alçakların balını yalar. Haysiyetten nasipsiz, şahsiyetten habersiz ve olabildiğince densiz ve şerefsiz zavallılardır. Ama bizler kendimize bakacağız, heva ve hevesimize uymayacağız. Doğru yolumuzda dimdik yürüyeceğiz. “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” Maide-105
Ayağa kalk ve insan ol! Kır zincirleri, yık duvarları. Umudunu yitirmişsen cesaretin kaçmıştır bil! Ve yine bil: yaşam, cesur insanların tadabileceği bir şölendir. Acı birleştirir. Güç birlikten gelir, birlikte inançtan. Acı çeken sensin ama güçlü olanda sensin. Çünkü inanç sende. Onlar inançtan bihaber çıkar meftunları. O zaman yüce değerlerini onların ucuz çıkarlarına feda etme. Seni aldatmalarına fırsat tanıma. Haykır pis suratlarına pisliklerini. Seni unutuşlarını unutma. Sen kendini düzeltmezsen kimse seni düzeltmez. Hasta da sensin, doktor da sen ve ilaçta sensin. ‘’Siz içinizdekini değiştirmedikçe Allah sizin durumunuzu değiştirecek değildir.’’ Rad-11
Hesapsız sevdiğinizde, birlikte çoğalmayı arzulayıp ve bu minvalde ince ve ucuz çıkar hesaplarını bir kenara atıp yitirilmiş cennetleri aramaya koyulduğunuzda, kazandıklarınızı birlikte bölüşmeyi kabullendiğinizde, karanlığa koşar adım yürüdüğünüzde ve doğacak güneşi muhteşem bir umutla yılmadan beklediğinizde, sizi aldatanları ve sırtınızdan hançerleyenleri tanımaktan korkmadığınızda ve bunlara karşı sarsılmaz isyan ahlakını kuşandığınızda ödülü hak edeceksiniz ve yaşam size de gülecektir inanın. ‘’Yorgunluk kuyusundan yükselir çıkarız. İçimizdeki zinde güçler, çatık kaşlı baylar, beklerler ki, güçsüz düşsün çocuklar.’’ Kafka
Fikirlerimizi kontrol edip kendimize ait olup olmadığını fark ettiğimizde, öze sahip çıkıp çoğaltmak illetinden yüz çevirdiğimizde, değerlerin ve dürüstlüğün vakti geldiğinde muhakkak kazanacağına iman ettiğimizde, tek başına mutluluğun utanç verici bir şey olduğunu idrak ettiğimizde ve paylaşmayı kabullendiğimizde, bizim tokluğumuzun başkalarının açlığı manasına geldiğini duyumsadığımızda, kökle gövdeyi tekrar buluşturduğumuzda, isteyenin mutlaka bir şeyler vermesi gerektiğini fark ettiğimizde, ahlakı menfaate tercih ettiğimizde, alışkanlıklarımızın çocuğu olduğumuzu anlayıp alışkanlıklarımızı kontrol etmenin önemini hissettiğimizde, bölünmenin yolunun zayıflıktan geçtiğini bildiğimizde, evcilleşmenin büyük felaket olduğunu hissettiğimizde, savaşları zenginlerin çıkardığını ama yoksulların öldüğünü gördüğümüzde uyanacağız, kalkacağız ve haykıracağız pis ve yılışık sırtlan suratlara karşı sert gerçekleri ve demir yumruğu indireceğiz karanlık fışkıran çehrelerine.
Evet, ey insan kardeşlerim! Dünya yalan. Zaman hızlı. Ömür az. Yol engebeli. Madem geldik yaşıyoruz ve yaşayacağız. O zaman insan gibi yaşamak adına savaşmalıyız. Asla namussuzlara kul olmamalıyız. Her verileni bakmadan almamalıyız. Ve asla çalmamalıyız. Sahte dünyalara umarsızca dalmamalıyız. Kendimizi salmamalıyız. Aldananlardan olmamalıyız. Uyanmalı, kalkmalı, dirilmeli, direnmeli ve insanca kavgaya tutuşmalıyız bütün engerek ve çıyanlarla!
DETAYLAR:
ÖĞRETMENLER GÜNÜ: evet, bu camiadan bihaber değiliz. Yaşananları az çok biliyoruz. Bugün her ailede neredeyse bir öğretmen vardır. Bu camia gerçekten yaşamsal düzeyde bitik durumda. Her şeyin temeli bu camia ama en ucuza satılan camiada bu camia. Yazıklar olsun. Oysa bir toplumun, bir devletin neredeyse bel kemiği durumunda. Ama ne ve nasıl yaşadığını ne soran var ne de hatırlayan. Borç bataklığında. Huzursuz ve mutsuz. Ömrü biriktirmekle ve ödemekle geçiyor. Böylece otoritelere daha çok kul oluyor ve bu da onların işine geliyor. Çünkü kendi belirledikleri çizgide bir toplum üretilmesini sağlıyorlar. Gerçi yalancı otoritelerin genel karakteridir bu: önce ezerler, sömürürler ve muhtaç eylerler ve ondan sonra da istediklerini yaptırırlar. Aslında en hürmete layık camia bu camia olması gerekir. Şöyle ki: bu camia aslında kök mesabesindedir. Ve köksüz hiçbir varlık ayakta kalamaz. Şu sözü iyice kafanıza sokunuz ey kütük beyinliler!
‘’Âdemoğlunu beşikten mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir. Kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi nesillerde onun eseridir. Farkında olunsun olunmasın her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri ve medeniyetleri yapanda yıkanda muallimlerdir. Muallime değer verildiği, muallimin hürmet gördüğü ülkede insanlar mesut ve faziletlidir. Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve hiç şüphe yok ki bedbahttır. ‘babam beni gökten yere indirdi, hocam beni yerden göğe yükseltti’ diyen İskender muallimi anlamıştır. Muallim sade zekâların değil, beşaretlerimizin, ibadetlerimizin müjdecisidir. Medeniyetler muallimle kuruldu.’’ Türkiye’nin Maarif Davası, Nurettin Topçu, Sayfa 63
Bana bu ülkede bu sözleri namusluca idrak edebilecek tek bir beyin gösterebilir misiniz Allah aşkına? Sakın gösteririm demeyin. Şayet öyle biri olaydı muallimler şu an ki halde olmazlardı. Bir muallimin aldığı ücret yemin ediyorum bir vekilden daha az olmazdı. Zaten olmaması da gerekir. Hatta daha fazla olması gerekir. Ama bunu anlayacak, kavrayacak beyine sahip kim var? Şimdi tutar bir de küfrederler haysiyetsizce. Bana vekillerin ne halt yaptıklarını anlatır mısınız lütfen. Daha çoğu okuma yazmadan çakmıyor. Geneli raht peşinde, ihale kotarma derdinde. Hava yapma, caka satma, güç gösterisinde bulunma derdinde. İdeal nerede? Ufuk nerede? Dava nerede? Ülke nerede? İnsanlık nerede? Bu ülkede muallime hiçbir zaman değer verilmedi. Verildi diyen varsa onursuz bir cahildir. Bu sözleri yüreğim kavrularak yazıyorum yemin ediyorum. Ülkem niye bu halde şimdi daha iyi belli oluyor. Aslında ‘’Ufuk Yolcuları’’ başlıklı yazımda da bu aziz, soylu ve insanlık abidesi şahsiyetleri yazmıştım.
Ey muallimler! Sizin ilacınız yine sizde. Siz gücünüzü göstermezseniz kimse size dönüp bakmaz. Öyle sendika ağalarının köleliğini de yapmayın. Hakkınızı aramayan, perde ardında sizlerin geleceklerini ve umutlarını satan şarlatanlara, düzenbazlara, sahtekârlara kanmayın. Mutlaka hesap sorun. Verdiğiniz oylarında hesabını sorun. Üyesi olduğunuz sendikalarında neler yaptıklarını, sendika ağalarının neyin peşinde olduklarını da sorun, sorgulayın. Ben bugün muallimin hakkını arayan tek bir sendika görmüyorum. Hepsi kendi işi olmayan şeylerle iştigal ediyorlar. Bütün sendika ağları ne söylesem de göze girsem ve vekilliğe oynasam diye dümen çevirme peşinde. Sizin sahibiniz yine kendinizsiniz ey muallimler!
Evet, mukkades bir mesleğiniz var. Ve kesinlikle vicdanınız sizi yönlendiriyor. Ama her işin de bir karşılığı muhakkak vardır öyleyse almanız gereken bedeli de almak için mücadele elzemdir. Yine vicdanınızla yapacaksınız görevinizi elbet ama hakkınızı almak için de sarsılmaz bir mukavemet içinde olmalısınız. Gününüz kutlu olsun derken inanın içim acıyor. Daha söyleyecek çok şey var ama söylenenlerden yola çıkarak söylenmeyenlere varılabilir.
FÜZE KALKANI: bence AKP büyük oyuna geldi gibi. Ve ciddi kayıba uğraması olasıdır artık. Nasıl telafi edeceğini düşünmeye başlamalıdır. Füze Kalkanı ancak bu dönemde yerleştirilebilirdi ve yerleştirile-cek. Zira başka dönemlerde halkın tepkisi çok büyük olurdu ve kimse de bu sorumluluğu üzerine alamazdı. Tıpkı Apo’nun getiriliş hikâyesi gibi. Siz Apo’nun getirilmiş olduğu dönemden başka bir dönemde getirilebilme imkânının olduğunu düşünebilir misiniz? Asla olamazdı bu. Bence şimdi AKP nin tasfiyesi için düğmeye basılmıştır. Hem AB hem de ABD bunun için düşündüğü planları devreye sokmak için start vermiştir. Ve Füze Kalkanının sebep olacağı bütün durumlardan AKP sorumlu tutulacaktır. Bu aslında ülkenin kaderinin riske girdiğinin de bir işareti sayılabilir. Zira NATO denilen alçak kurumun, bütün fitnelerin babası olan bir kurumun, inisiyatifindedir her şey. Bu da demektir ki en dipte siyonistin güdümündedir her şey. Zira NATO haddizatında bir siyonist kurumdur. Tıpkı diğer evrensel olduğu ifade edilen kurumlar gibi. Zaten NATO denilen melun yapının bu ülkeye bir gram faydasını kim gösterebilir?
Şu BDP-PKK olayında sadır olan kıvılcımlarda bunun bir parçasıdır aslında. Apo muhtemelen diskalifiye edilebilir. BDP nin PKK dan bağımsız olduğu vurgusu dillendirilebilir. Ki meydan okuyuşlara bakarsak işlem tamam gibi. Artık genele yönelik siyaset izlediği izlenimi verilebilir ve halkın tolere etmesi yolunda bir gündem oluşturulabilir ve böylece bu parti ile ittifakında olabileceği zımnen topluma kabul ettirilmeye çalışılabilir. Ve nihayet isten ve beklenen ittifakla umulan iktidar kotarılmak istenebilir. O iktidarla da meydan boşaltılır ve planlar devreye girebilir. Bir yerden sonra uyanıklıkta para etmez bilinmelidir! Ve her şey zamanında gerektir.
Şu da bir ihtimaldir bence: bu Füze içeriye yönelik olarak ta kullandırılabilinir. Muhtemel bir lanetli plan neticesinde. Çok büyük bir abartı gibi ama olmaz olmaz. Ki şeytan bu. Şeytanda oyun, plan asla bitmez. Ve hiç akla gelmeyecek oyunlardır bunlar. Bence AKP bu işten vazcaymalıdır elde imkân var ise şayet. Yoksa pek hayra alamet görmüyorum sonunu. Allah korusun. Bana İran falan bahane gibi geliyor. Çok büyük hedefler var bu işin içinde. Elimizden gelse bin kurşun saydıracağımız zehirli bir yılanı eve sokmak ne kadar doğru bilemiyorum.
Ama umalım ve temenni edelim ki, inşaallah düşünülenler olmaz da aksi olur ve ülkemiz ve kardeşlerimiz kazançlı çıkar.
Son tahlilde: lütfen misyonunuz ve vizyonunuz olsun! Rastgele yola çıkılmaz. Düşman uyanıkken uyunmaz ve düşman asla unutulmaz. Düşmanın hiçbir sözüne asla güvenilmez. Hele bu düşman şeytan ise. Daha ne diyelim ki? AKLETMİYOR MUSUNUZ???
KÖK: her şey kendi köklerinden beslenir ve kendi kökleri üzerinde dirilir, yükselir. Ve herkes önce kendi hanesini sağlama alır. AKLEDİNİZ!
SÖMÜRÜ: artık şu kurumların alçakça sömürülmesine bir son verilmelidir. Hem de bütün kurumların. Misal; hastanelerde ki bütün ücretlerin ve döner sermaye denilen yapının kaldırılması gerekmektedir muhakkak. Ayrıca üniversitelerde ki rektörlerin zımni sömürülerine de bir son verilmelidir. Her şeyden pay alıyorlar maşallah! Adeta bilim mabetlerinin Karunları gibiler. Yani ayıp, günah ve yazık! Gerçekten yazık. Halkın tepkisizliği ve sessizliği ve muhafazakârlığı fırsat bilinerek her gelen çarkını kuruyor ve kasasını dolduruyor, kudurdukça kuduruyor. Ne aşağılık, ne şerefsiz, ne alçak bir durum. Yani insan bu kadar mı düşer be? İnsanlığın bu kadar alçaldığı bir yüzyıl olmamıştır galiba. İnsanlık sefaletin denizinde yüzerken keyif sürmek ne kadar insanidir? Ve yine bazı kurumlar da her yeni dönemin adamları için araçların yenilenmesi olayı. Allah aşkına ya bu nedir? Utanıyorum gerçekten, utanıyor ve iğreniyorum. Yani şu ülkede, vekil sayısını düşürelim, cumhurbaşkanı maaşı olmak üzere maaşlarda sert bir dengelemeye gidelim, kıyak emeklilik gibi iğrençliği, rezilliği sonlandıralım, kurumlarda ki soyguna son verelim ve özel araçları, şoförleri vb kaldırarak bir devrim yapalım diyen tek bir kişi çıkmayacak mı Allah aşkına? Yani bu imkânsız mı? Bu saçmalamak mı? Utanın bence! Eğer insansanız bunların imkansız olmadığını kabul edersiniz.