CEMAATİN KIZLARI, Yusuf DÜLGER

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 06.12.2010

Yusuf DÜLGER, İlahiyatçı Yazar

    Cemaat kelimesi Arapçadır, topluluk demektir. Dini terim olarak cemaat, cami veya başka bir yerde Yaratan’a kulluk etmek için toplananlar, imama uyup namaz kılan Müslümanlar, bir mezhepten olan kişiler demektir.

    Günümüzde kullandığımız cemaat sözcüğü bütün bu anlamlarda kullanıldığı gibi, daha çok kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan kenetlenmiş dini gurupları da ifade ediyor. “Nur Cemaati, Süleyman Efendi Cemaati, Gülen Cemaati” gibi.

    İslam’a göre kişi dinini seçmede ve tapınmada özgürdür, hesabını yalnız Yaratan’a verir, kullukları değerlendirme hak ve yetkisi sadece Yaratan’ındır. İslamiyet Müslümanlara bazı ibadetleri toplu yapma, sevinç ve tasaları, üretim ve tüketimi paylaşma, diğer inanç topluluklarına karşı birlik olma, birliği bozucu davranışlardan kaçınma görevini vermiştir. Bu girişten sonra başlığa dönelim.

    TC 1923’ten beri erkek çocuklarımızın yanında kız çocuklarımıza da haklar verdi, kadın ve kızlarımı insan yerine koydu. Sonra kadın ve kızlarımız büyük başarılar kazandılar, bütün dünyanın kadın ve kızlarına örnek oldular. Padişahçı, cahil ve yobaz kesim buna dayanamadı; “iman ve namusunuz gidiyor” diyerek kızlarımızı aldattılar, onları Cumhuriyet’e düşman ettiler. Sonra bunlar (Cemaat-tarikat örgütlenmesiyle) sağladıkları yurt, para, arkadaş, abla, ağabey gibi imkânlarla kızlarımızı fikren iğfal ettiler, tuzaklarına düşürdüler, onları “cemaat kızı” yaptılar.

    Hep anne-babasının kızı, ailenin bireyi, yakınların sevimlisi olan kızlarımızın bir kısmı bugün “cemaat kızı” olarak, anne-babasının yanına oturmaz, yakınlarıyla bir araya gelmez, tatillerde evine dönmez oldu. Cemaatin kızları bu yolla “kampları, kardeş ve ablalıkları” tanıdı. Cemaatin kızlarına nişanlı ayarlamak, onları cemaat oğlanlarıyla evlendirmekte var bu serüvende! Ablalar, ağabeyler ve Hoca Efendiler bir taraftan da dünürcü ve nikâh memuru/şahidi oldular kızlarımıza.

    Dün kızlarımız tek başlarına tanımadığı evlere girip çıkmazlardı. Bugün değiştiler; bilmedikleri apartmanların merdiven ve asansör boşluklarında, grup odalarında “tebliğ ve cihat” eder oldular. Dün kızlarımız bayramlarda anne ve babalarının ellerini öperken, “mahrem” diye yakınlarından kaçarlarken bugün; bayramlarda, yaban ellerde yabancılara gül takdim eder, hiç görmedikleri erkeklere “dava” anlatır oldular. Niçin? Hoca Efendi için. Ne adına? Cemaat adına.

    Kızlar! Bazınızın başı yıllardır ABD’de oturur, “FETO” diye tabir edilen bu adam, ABD askerleri Irak’ı yıkıp Müslüman kız ve kadınlara tecavüz ederlerken, “ABD’nin güç kaybetmesinden endişe duyalım” dedi, ABD’ye destek verdi. Yine bu FETO kuşatmadaki Filistinlilere yardıma giden dindaşlarını, “otoriteye karşı gelmekle” suçladı, Siyonizm’i destekledi. Hiç düşündünüz mü, bu nasıl bir cemaat?

    “S” cemaatinin kızları! Cemaatinize mensup baba, kardeş ve beyleriniz sizi, “Üstadın talimatı” diye haç ve umreye götürmezler; “sizin gitmeniz doğru değilmiş, biz sizin yerinize de umre ve haç yaparız; siz de umre ve haç sevabına erişeceksiniz” derler, sizi kandırıp aşağılarlar! Siz ise bu yalanlara inanır, bu aşağılanmaya baş eğersiniz. Kızlar! “Edille-i şeriyye’de" böyle bir hüküm varsa bize gösterin, Hz Muhammed Hacc ve umreye eş ve kızlarıyla gitmedi mi diye üstlerinize niye bir kez olsun sormazsınız, hep susar ve zırvalamalara boyun eğersiniz?

    “N” ve “C” cemaatinin kızları! Başınızdaki “Efendi” size kanaat, takva, sabır, vs anlatır, hayır için verdiğiniz para ve bileziklerle lüks araba ve villalar alır, İmam nikâhlı eşleriyle sefa sürerler, siz de “yüzünü görmek, hizmetinde bulunmak için” evlerinizden yolculuklara çıkarsınız, varır onlara “cariye gibi” hizmet edersiniz. Allah’ın akıllı kızlar olarak yarattığı sizler, nasıl böyle akılsız kızlar oluverdiniz?

    Politikanın güdümünde bir makine parçası olmuş kızlarımıza da kısa bir sorum var: Siz 2003 yılına kadar cami önlerinde gösteri yapar, bekçi düdükleri çalar, “ahlak ve maneviyat” finaline oynardınız. O yıllardan bu yana Türkiye ahlak-maneviyat çukuruna düştü. Şimdi hiç görünmüyorsunuz. Neden? Düdükler nerede?

    Kızlar! Yazdıklarımın fazlası var, eksiği yok. Belki çoğunuz yolunuzun yanlışlığını gördünüz, acı çekiyorsunuz, çıkış yolu arıyor, “ne yapsam” diyorsunuz. Ben size bir şey söyleyeyim: Aklınızı kullanın, cesur davranın, hiçbir şeyden korkmayın; kafanızdaki çürük kalıpları kırıp atın. Sizin çıkış yolunuz, önceki yolunuzdur; katkısız İslam’dır, ana-baba ocağınızdır, Cumhuriyet ile barışmanızdır.

         İslam’da birlik ve bölünme (Cemaat ve tefrika)

    Cemaatlerin baş ve mensupları genelde şu düşünceleri savunurlar:

    “Biz Allah rızası için çalışıyoruz. İslam’ı en doğru anlayan, yaşayan biziz. Bizim risalelerimiz/kitaplarımız Kuran’ın tefsiridir. Doğrudan Kuran okumakla İslam anlaşılmaz. Falanlarda şu tür eksiklikler var, biz öyle değiliz. Kıyamet gününde rehberlik ve şefaatine muhtaç duyacağımız bir maneviyat önderine ihtiyaç var…” Bu tür düşünce ve oluşumların Kuran’da yeri yoktur. Bunlar tefrikadır (bölücülük); İslam’da bölücülük (tefrika) yoktur.

    “Cemaat ve tefrika” sözcüklerini biraz kavrayalım. “Cemaat” birlik demektir. Varlıklardaki birlik ve uyum, o varlığın (canlı, cansız) güç ve değerini artırır. Bölünme ve çekişme değer kaybı demektir. Bütünden kopan her parça ne o bütünün ağırlık ve değerindedir ve ne de kendi kendine yeterlidir. Bu hüküm İslam dini ve Müslümanlar için de geçerlidir. Gövdeden kopan parçalar yaralıdır.

    Şu Kuran ayetleri üzerinde düşünelim.

    “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanıp ayrılmayı…” (Âl-i İmrân: 103)

    “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmrân: 105)

    “Dinlerini parça, parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’âm: 159)

    “Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider…” (Enfâl: 46)

    “Onların, Allah’tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur…” (Şûrâ: 46)

    “…O’nun (Allah) izni olmadan, O’nun katında şefaat edebilecek kimmiş?.. (Bakara: 255)

    “… Sizin için O’ndan (Allah) başka ne bir dost vardır, ne bir aracı vardır. Artık düşünmeyecek misiniz?” (Secde: 4)

    Bu ayetlerde Allah: ‘Dinde bölünmeyin, bölücülere ceza var, bölünenler güç kaybederler, ben aracı kabul etmem’ diyor.

    “Cemaat” ayağıyla Müslümanları bölen, Allah ile kul arasına girmeye çalışan kişiler kovulmalıdır. Kızlarımız akıllarını çalıştırmalılar.

 

 

Arşiv

Tarih: 06.12.2010 Okunma: 846

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?