Şunu asla ama asla aklımızdan çıkarmayalım: bir gerçeğe, göz kapamakla, o gerçek ne yok olur ne de yalan mahiyeti kazanır. Gerçek, değerinden zerre kaybetmez yani. Biz kabul etmedik diye, gerçek gerçekliğini kaybedecek değildir. Kaybeden yalnızca biz oluruz. Güneş balçıkla sıvanmaz ve kuma baş gömmekle gerçek kaybolmaz. Ve aleyhimize olacağını bildiğimiz halde, gerçeği olduğu gibi kabul etmek, emin olun bize kazandıracaktır. Yanlış bizdeyse ya da bizden birilerindeyse şayet, zarar görürüz endişesiyle, bunu örtmeye çalışmamalıyız. Olduğu gibi kabul etmeli ama düzeltebileceğimizi ifade etmeliyiz. Emin olun kazanan biz olacağız.
Keza şunu da asla unutmayalım: bazılarının, bazıları için, bunlar İslam’ı kullanıyorlar, İslam’ı kirletiyorlar, İslam bu değil demeleri, kesinlikle İslam’ı kabul ediyorlar manasına gelmemelidir. Bu bir tilkiliktir. Toplumu kandırıp, itham ettikleri kesimden koparmak içindir her şey. İşin gerçeği, İslam’a muhaliftirler, düşmandırlar. Böyle olmasaydı, hayatlarını İslam’a göre tanzim etmeleri icap ederdi. Yanlışları düzeltmeye gayret ederler, doğrulara göre de yaşarlardı. Ki hiç mi doğru örnek yok? Ve yanlış örnek, batılın saflarında dizilmeyi mi gerektiriyor? Şeytanın yolunda yürümeyi mi zorunlu kılıyor? Bu yönde, tilkiliğe çok sık rastlarız dostlar. Her zaman şu söylenir, bazıları için: işte bunlar adaletsiz, bunlar zalim, hani nerede Hz. Muhammed’in ahlakı? Hani nerede Hz. Ömer’in adaleti? Hani nerede Hz. Ebubekir’in cömertliği? Sanırsınız ki gerçekten böyle bir şey olsa koşa koşa gidecekler, kendilerini böyle örneklere adayacaklar. Hayır, asla böyle değildir gerçek. Böyle konuşarak batılın saflarında yer almalarını haklı çıkarmaya, mazur göstermeye çalışıyorlar yani tilkilik yapıyorlar. Asla inanmayın. Şayet doğru olsalar, en azında bir emare görmek kabildir değil mi? Hani nerede? Güya tepkileri yanlış dine, yanlış adamlara. Sanki doğru dini, doğru adamları kabul ediyorlar, seviyorlar, savunuyorlar.
Şu adam Amerikancı, bu adam İrancı. Sen necisin kuzum? O zaman İslamsız ve Müslümansız bir ülke kuralım mı ne dersin? Dostlar! İslam’a derin kin var ama açıktan ifade etmek mangal gibi yürek ister. Zira bedelini çok iyi biliyorlar. Ebedi iktidarsızlık. Olay da kurt-kuzu hikâyesinde saklıdır. Yani İslam-Müslüman yenilecek, ezilecek ve hizmetkâr olarak kalacak. Başka yolu yok. Ey Müslüman uyanık ol, seni ahmak zannedenlere karşı.
Hakeza unutulmaması gereken bir noktada şudur: batılın, hak kisvesi altında arz-ı endam etmesiyle batıl haklaşmaz. Ve kavi imanlılar görünüşe kanıp batıla yaklaşmaz. Gerçekte İslam’a düşman olanların, meydanlara çıkıp: bizde inanıyoruz vs. demelerinin kıymet-i harbiyesi yoktur. Hükümsüzdür. Zira amelsiz söz gevşek dayanaktır. Ve pratiksiz teori iflasa mahkûmdur. İddialar ispata muhtaçtır. Ve sözlerin ispatı eylemlerdir. Son tahlilde; resim aşikârdır, sarihtir, nettir.
‘’Mü'min’in ferasetinden kaçınınız, muhakkak o, Allah'ın (CC) nuruyla bakar.’’ Yegâne Önderimiz Hz. Muhammed (sav)
Evet, önderimiz böyle buyurmuşlar ama böyle bir Mü’min varmola? İnanalım ki varolsun. Zira karakterimiz kaderimizdir bir yerde. Geçelim.
‘’Her canlı, ölümü tadacaktır. Sizi, bir imtihan olarak, iyilik ve kötülükle deneyeceğiz. Sonunda dönüp dolaşıp Bize geleceksiniz.’’ Enbiya–35
Bana, sümme hâşâ, bu yüce hakikati yalanlayacak bir babayiğit var mı? Felsefe yapmaya gerek yok! Asla yok ve sonsuza kadar da olamayacak, yalanlayabilecek biri. Ve bu dünya da iyilik ve kötülükle deneniyor muyuz? Kesinlikle evet. En basitinden şöyle bir düşünün: karşılaştığımız ve iletişim kurduğumuz insanlar ilişki kuracakları insanları napıyor? Dost tutacağı ya da bir iş yapacağı şahsiyetin önce kimliğine bir bakıyor, onu zımnen bir denetime tabi tutuyor, hakkında bilgi topluyor ve ondan sonra dostluk ve iş tutma konusunda kararını veriyor. Kimse, kuru gürültüye, önüne gelenle iş yapmıyor ve yapmazda, önüne geleni dost seçmiyor ve seçmezde. Keza, bir yere başvurduğumuzda, patron önce bir denemiyor mu yanına alacağı bizleri? Ve bizler bir şey emanet edeceğimiz insanların hakkında bilgi sahibi olmadan emanet tevdi ediyor muyuz? Ya da şöyle: sevdiğimiz birini hop diye alıyor muyuz, hayat arkadaşımız yapıyor muyuz? Peki, bir insan böyle yaparda, o insanı yapan bundan geri kalır mı? Kendi yaptığını başıboş bırakır mı? O kadar nimetle taltif ettiği kulunu denemeden bırakır mı? Tabir caizse Allah’ı da bu dünyanın en büyük patronu ittihaz edelim ve olayları öyle değerlendirelim. Zaten istemesekte öyledir. Biz görmüyoruz diye aklımız yok değildir ve bize hükmetmiyor değildir.
Sorgulamak, karşı durmak sorunu çözecekse, buyurun! Zira bunu ezelden ebede yaptılar, yapıyorlar ve dahi yapacaklar. Zira şeytan ebediyete kadar bunu yapmakla görevlidir ve mühlet verilmiştir. Peki, ne elde ettiler, ne elde ediyorlar ve dahi ne elde edecekler? Bilakis kıvranmaya devam ediyorlar. Canları yanıyor. Kuduruyorlar. Hem kötülük yapmaktan geri durmuyorlar hem de aynı anda ölüme doğru koşuyorlar. Ve bu feci can sıkıyor. Zira kaçışı olmayan sona doğru gidiyor olmak fiyakayı bozuyor. Bir atasözümüz vardır: ‘’her şey aslına rücu eder’’ diye. Ve burası bizim yerimiz değil. Bunu kabul edelim lütfen. Bu dünya da sürgündeyiz. Gerçekten böyle bu. Sadece dürüstçe düşünmek, biraz derinliklere dalmak kifayet edecektir kani olmaya. Gelen gidiyor, giden dönmüyor. Ölenle ölünmüyor ama sonunda ölüm bizimde mukadderatımız oluyor. Her nefis, istese de, istemese de, zor gelse de, acı gelse de ölümü tadacaktır. O zaman bize düşen imtihandan alnımızın akıyla çıkmaktır. Akıllı bir çocuğun sınavına iman edip, çalışması gerektiği bilincinde olduğu gibi, bizlerde mukadderatımıza iman etmek ve muktezasını yapmak zorundayız. Kötülerden- kötülüklerden uzak durmak ve kötülerle-kötülüklerle mücadele etmek zorundayız. Kendimizi, ailemizi, çevremizi, milletimizi, devletimizi, ülkemizi korumamız ancak bu şekilde mümkündür.
Burada bir gerçek daha ortaya çıkıyor: aslında bu dünyanın tarihsel süreci, iyilerle kötülerin mücadele sürecidir. Yani sınıf savaşımı süreci değil. Müşriklerle, Muvahhitlerin mücadelesinin tarihidir. Şirk ile Tevhidin mücadelesinin tarihidir. Buna değinmiştik önceden. Geçelim.
.
‘’Doğruyu yanlış ile karıştırıp bildiğiniz halde gizlemeyin.’’ Bakara–42
Evet, sınav seanslarından birisi de budur. Dürüst bir insanın yapması gerekendir bu haddizatında. Namuslu hiçbir insan, kendi zararına dokunacağını bilse dahi, doğru ile yanlışı karıştırmaz. Zira sonuçtan kendimizde zararlı ya da karlı çıkacağızdır. Şayet yalan ile doğruyu karıştırırsak, dünyada ki kötülüklerden şikâyete hakkımız olmaz. Şikâyet ediyorsakta şerefsizlik yapıyoruzdur. Öyle değil mi yani? Sen bencillik yaparak ve kendi faydanı düşünerek, yanlışı doğru, doğruyu yanlış diye sun, insanları ifsat et, toplumsal dokuyu zedele sonra da şikâyet et: bu nasıl toplum diye! Bu haysiyetsizliğin daniskasıdır beyler! Üstelik bu, ahlaksızlık ve adaletsizliktir. Bunu yapmıyorsanız, doğruyu yanlışla karıştırıyorsanız, ne ahlaksızlıktan ne de adaletsizlikten şikâyete hakkınız yoktur. Bunu ancak ve ancak şeytan ve şeytanlaşmış tipler yapar ve yapıyorlar da zaten. Allah bizi bu halden emin eylesin. Sonsuz âmin. Yine, kendimizi, ailemizi, çevremizi, milletimizi, devletimizi, ülkemizi korumamız ancak bu şekilde mümkündür. Doğru olarak, dik durarak ve düz yürüyerek yaşamak yegâne görevimizdir, insani ve ahlaki sorumluluğumuzdur.
‘’İman edenlerle karşılaşınca ‘biz de sizdeniz, iman ettik’ derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise ‘bu ahmaklarla dalga geçiyoruz’ derler.’’ Bakara–14
Evet, bu durum, müşriklerin hatta münafıkların genel karakteridir. Aldatmak isterler. Ama nasıl aldatacaklar? Elbette Allah ile. Zira Allah’ın saf kullarını Allah’tan gayrısıyla aldatmak yürek ister. Bu yüzden, inandıklarını söyleyecekler. Kendilerinin de iman ettiklerinden dem vuracaklar. Atalarının da dindar olduklarını dile getirecekler. Gerekirse bazı İslami normları yapıyormuş gibi görüntü sergileyecekler. Sözlerinde Allah lafzını kullanacaklar. İslam’ın gerektirdiği bazı şeylere ruhsat verecekler. Bu yüzden müteyakkız olmak gerekiyor. Karşımızdakileri kitaba vurmak gerekiyor. Uyutulmamak, aldanmamak için. Hayata dikkatli bakınız, hayat bunu kesin şekilde tasdik edecektir size. Zira en büyük argüman, şahsımın tarihidir. Aynısını yapmıştık, yapmamız gerektiği söylenmişti. Zira topluma inmek zorlaşacaktı. Bu ülkenin nev-i şahsına münhasır dinamikleri vardı. Öyleyse gizlenmeliydi. Allah taksiratlarımızı affetsin. Sonsuz âmin. Aynı şekilde, kendimizi, ailemizi, çevremizi, milletimizi, devletimizi, ülkemizi korumamız bu gerçeğin bilincinde olmakla ve gereğini ifa etmekle mümkündür. Yani iman ettik diyenleri iyi tahlil etmek gerekir. Burada da kriter: Kitap ve sünnettir.
‘’EY İMAN EDENLER! Size karşı düşmanca niyet taşıyanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Dört gözle sıkıntıya düşmenizi beklerler. Baksana öfkeleri ağızlarından taşıyor. İÇLERİNDEKİ KİN İSE DAHA BÜYÜKTÜR. Eğer düşünürseniz size ayetleri böyle açık açık bildiriyoruz. Sizler iyi niyetle onları seviyorsunuz onlar ise geçmiş bütün vahiylere de inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında ‘biz inandık’ derler. Yalnız kaldıklarında ise burunlarından solurlar. Onlara söyle: ‘kininizle geberin!’ Allah bütün sinelerin özünü bilir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Asla iyiliğinizi istemezler, bilakis dara düşerseniz sevinirler. Eğer güçlüklere göğüs gerer, daima Allah bilinciyle yaşarsanız onların hileleri size zarar veremez. Çünkü Allah her şeyi kuşatmıştır; kimse onun dışına çıkamaz.’’ Al-i İmran–118–119–120
Hayata bakınız! İslam ve Müslüman düşmanlarının hal ve hareketlerini müşahede ve tetkik ediniz. Yukarıdaki, hakikat cüzlerinin, eylemselleşmiş durumuyla karşılaşacaksınız. Napıyorlar? Müslümanları yoldan çıkarmak, inkâra kanalize etmek için ellerinden geleni sonuna kadar yapıyorlar. Müslümanların arasına nifak sokmak ve böylece parçalayıp güçlerini kırmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Ya evcilleştiriyorlar ya da marjinalliğe itiyorlar. Böylece hükmetmek ve zulüm yapmak kolaylaşıyor. Ahlaksızlığa sevk ediyorlar. Ellerindeki bütün imkânları sonuna kadar kullanarak nefisleri olabildiğince zorluyorlar. Her yerden taarruzda bulunurken sanki ağızlarından salyalar akıtıyorlar. Bir de prangaya vurabilseler neler yapabileceklerini tahmin edemezsiniz. Zira asıl kin içlerde gizlidir. Ve o kin onların dinidir. Siz yeter ki en ufak bir temayül gösterin, bütün imkânlarını seferber etmekte tereddüt etmezler. Yeter ki istedikleri yola girin. Onlardan olun. İftiracı, yalancı düzenbaz, sahtekâr, hain olun, Hakkı inkâr edin. O zaman sizi çok severler! Keza İyiliğinizi asla istemezler. Başarılı olmanız onları kudurtur. Daha da kinlendirir. Sürekli dara düşmenizi beklerler. Ama bir yandan bunları yaparlarken, bir yandan da iman ettiklerini haykırırlar. Biz de iman ediyoruz derler. İnsanları iyiliğe yönlendiriyoruz, toplumu ıslaha çalışıyoruz derler. Yerseniz tabi! Ama Allah bilinciyle hareket etmek bizleri daima uyanık kılacak ve kurtuluşa erdirecektir. Tekrar ede geldiğimiz gibi, kendimizi, ailemizi, çevremizi, milletimizi, devletimizi, ülkemizi korumamız bu gerçeğin bilincinde olmakla ve gereğini ifa etmekle mümkündür.
‘’Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ediniz. Aranızda tartışmaya, çekişmeye düşmeyiniz. Yoksa moraliniz bozulur, hızınız kaybolur. Devletinizi kaybedersiniz. Sabrediniz. Çünkü Allah sabırlılar ile beraberdir.’’ Enfal-46
Ey hırsının, gündelik ve beş para etmez çıkarının müptelası olmuş İslam-Müslüman-İnsan! Hala akıllanmayacak mısın? Hala uyumaya, hala bölünmeye devam edecek misin? Hala evcilleşmiş olarak mı yaşayacaksın? Kendini kaybetmişsin. Aileni kaybetmişsin. Çevreni kaybetmişsin. Milletini kaybetmişsin. Şimdi de devletini ve ülkeni kaybetmek üzeresin. Ne zaman uyanacaksın ey Müslüman? Ey şu dünyanın leşinin peşine düşmüş politikacı! Ey Hakkı batıl ile gizleyen ehl-i ilim! Ey geveze ördek gibi lakırdayan aydıncıklar! Ne zaman silkelenip kendinize geleceksiniz? Ne zaman Hakkı olduğu gibi haykıracak ve yazacaksınız? Ne zaman ülkem, milletim, devletim diyeceksiniz? Atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Herkes saflarını seçiyor. Ülke fark etmeden göçüyor. Nedir sizin bu mezhep, cemaat, cemiyet tefrikanız? Nedir bu sizin siyasi parçalanmışlığınız? Nedir bu sizin batılın kölesi olmuşluğunuz? Nedir bu sizin başkalarının yolunun takipçiliğini yapmanız? Ervahınıza yuhlar olsun. Kirli ve ucuz çıkarlarınızla yerin dibine batın emi. Leşlerinizin peşinde köleleşin emi. Kurupta, milletin umutlarını öğüttüğünüz çarklarınızla birlikte parçalanın emi. Nedir bu garabet Allah aşkına? Hala mı ayrılık? Hala mı bencillik? Hala mı hırslar? Hala mı uyumak? Dünya leşleri uğrunda tartışıyor, çekişiyorsunuz. Morallerinizi bozuyorsunuz. Hızlarınızı kırıyorsunuz. Birbirinizi kıskanıyorsunuz. Ve nihayet varlığımız büyük tehdit altında! Temellerimiz feci şekilde sarsılıyor. Artık birleşin. Kirli ve küçük çıkarlarınızın imha ettiği köprüleri yeniden inşa edin. Bir araya gelin. Sarsılmaz şekilde ittifaklar kurun. Yoksa mutlu ve aydınlık yarınları unutun! Ülke resmen gidiyor be sefiller. Haysiyetini beş paralık dünyaya değişenler.
Ey iktidar sahipleri! Sizlerde akıllarınızı başlarınıza alınız. Karanlıklarda pişirilen aşların kokusu ülkenin semalarına yayıldı, hissetmiyor musunuz? Artık daha kuşatıcı ve daha apaçık konuşunuz. Her şeyi faş ediniz. Görünüşe aldanmayınız. Pembe görüntülerin ardında simsiyah görüntüler gizlidir unutmayınız! Kirli tebessümlerin ardında ne yılan bakışlar gizlidir kanmayınız. Makamlar sadece hava atmak, yan gelip yatmak için değildir. Muhtemel tehlikeleri ihsas etmek ve gereken önlemi almak içindir. Yani fasılasız eylem içindir. Artık toplumu derin ifşaatlarla sarsmanın zamanıdır zaman. Birlik ve beraberlik bağını kavileştirmek zamanıdır.
DETAYLAR:
BİR: Ülke temelden sarsılıyor. Ya iyice yerine oturacak ya da tamamen parçalanacak. Teennili olmak, bilinçli ve sorumlu hareket etmek icap ediyor. Bütün şahsi hesaplarımızı unutup, ülkemize kendimizi adamamız gerekiyor. Bütün duyarlı ve namuslu insanlar müteyakkız olmak zorundadır. Kuvvetle muhtemel, senaryolar yazılmakta, elemanlar toplanmakta. Muhtemel hareketlenmelere karşı tetikte olmak zorundayız. İdeolojik çatışmalar çıkartılmaya çalışılacak gibi. Hatta çalışılacak. Üstelik öyle böyle değil. Bu tarafta ki ve o taraftaki ülke, millet, devlet, din düşmanları ittifak ederek, mukaddesat taraftarlarına karşı harekete geçirilecek muhtemelen. MİT bütün üniversitelerde hazırlıklı olmalıdır. Hatta liselere karşıda teyakkuzda olmalıdır. Muayyen şehirlerimizde de hazırlıklı olmalıdır. Öğrenci olayları azdırılacak dikkat. Küçük şehirlerde planlanıp büyük şehirlerde servise sokulan tahriklere ve ajitasyonlara dikkat. Ayrıca çok mühim bir mevzudur: Sahte türbanlılara dikkat. Ve bütün diğer yönlerdeki sahte suratlara dikkat. Sadece bu taraflara zarar vermek adına kılıktan kılığa girecek elemanlara dikkat! Sadece öğrenci babında değil, kelli felli olan adamsılara da dikkat!
İKİ: Ortak bir kalkışmaya yönelik hazırlıklar sürmektedir. Ulvi değerlere yabancı ruhlar kitleler halinde ittifaka yönlendiriliyorlar. İhtilal için. Ülke genelinde egemen olmak, ardından da ülkenin ayrışmasına yol açmak için. Milli ve dini kimliği tarihe gömmek için. Birileri iş başındayken, birileri çıkar peşinde koşacak kadar itleşmemelidir. Davamız, haysiyet davasıdır. Ve haysiyetli olmamızı zorunlu kılmaktadır. Haysiyetsizler aradan çekilsinler.
ÜÇ: Bu ülkede artık ciddi değişimler yaşanmalıdır. Bu ülkeye yıllarca egemen olmuş, yemiş, içmiş, kudurmuş değer düşmanları meydandan atılırken, meydana o eskimişlerin din kisvesine bürünmüşleri ve sözde Allah diyenleri hâkim olmasın lütfen. Yani Birandlar, Uğurlar, Ertuğrullar vb. giderlerken, Cüneytler, yiğitler vb. gelmesin. Birazda onlar sömürmesin. Onlar efelenmesin. Ekranlardan şaklabanlık yapıp, pi pis sırıtıp caka satmasın. Bu halka ihanet etmeyin lütfen beyler. Ama hissediyorum ki, böyle şeyler olacak gibi. Derin cemaate yaltaklananlara bakılırsa her şey aşikâr. Ve derin cemaatin yapacağı da budur ama müsaade etmemesi gerekenler ahmaklık yapmamalıdırlar, müteyakkız olmalıdırlar. Ve derin cemaat, derin hoşgörüsüyle (!) bunlara yol verecektir muhakkak. Zira haysiyet sorun değildir, yeter ki derin yapı sitayişe boğulsun. Artık bu toprağın çocukları gülmelidirler. Bunu hak ediyorlar. Şahsen, akil adamlardan, bunu hassaten istirham ediyorum. Bilakis hakkımı helal etmem.
‘’Kurban veren Anadolu’nun, hür yaşamaya da ve çocuklarını hür yaşatmaya da hakkı vardır.’’ Nurettin Topçu
DÖRT: Türkiye’nin özü şehit Muhsin başkanın kimliğidir. O kimlik maddiyatın ve maneviyatın meczolmuş halidir. İki kanatta sağlamdır. Hem İslam hem milliyettir o kimlik. Yani hem vatandır hem dindir o kimlik. Beden ve ruhtur o kimlik. Akıl ve vicdandır o kimlik. Ama o kimliğe bir türlü müsaade etmiyorlar. Ki yok edilmesinin en gerçek nedeni de budur. O dava adamı ölmeseydi ülkem şu an gerçekten daha farklı olabilirdi hatta olurdu. Bu sözlerimi, bu ülkeye kendini adamış bütün dava adamları tensip edeceklerdir, buna bütün kalbimle inanıyorum. Hem Ülkücü camianın hem de İslamcı camianın akil adamları eyvallah çekeceklerdir. Zira tek kanatlı kuş uçmaz. Misal; Sayın Necmettin Erbakan Hoca beni anlıyordur buna eminim. Ve şayet hayatta olsaydı rahmetli Sayın Alparslan Türkeş’te anlardı. Çünkü bu vatan, milli ve dini kimlik üzerinde durmaktadır. Ne densiz ruh, ne de ruhsuz beden anlam taşır. İki bir arada olursa işlev görür. Yanlış yerlere çekmeye yeltenmesin kimse. Zira kimseye faşistlik satmıyoruz. Ne faşistiz diyoruz ne de faşist olun diyoruz. Akletmek kifayet eder, hakikati ihsas etmeye!
BEŞ: Amerika da bir devrim olabilir. Zira devrim kapitalizmden sonra tahakkuk edecektir! Bu tarihsel bir cebirdir! Böylece yeryüzün değişik coğrafyalarında devrimler meydana gelebilir. Ve Marks haklı çıkar! Markisizim insanlığın yegâne düşüncesi, Komünizm son düzeni olabilir! Küresel baronların buna yönelik çabaları olabilir. Uyanık olmak iyidir. Siyonizmin dünyaya hâkim olmasının yegâne yolu: dünya insanlarını tek tipleştirmesiyle mümkündür. Bunun için yoğun şekilde çaba harcanmakta ve uçuk düzeyde maddi imkân feda edilmektedir. Küresel baronların gelecek yüzyıldaki hedeflerinden birini ifşa etmiş olayım ve ona göre herkes planını yapsın! Ve ülkemde ki yüksekte duran şahsiyetlerde artık yüz yıllık planlar, projeler üretsin. Devletin parsını boşu boşuna yemeyin efendiler! Makamları hava olsun diye işgal etmeyin efendiler! Ya görevinizi adam gibi yapın, ya da adam gibi bulunduğunuz yerleri terk edin!
ALTI: Bir şeyi çok merak ediyorum: yumurtacı gençlik, acaba fikrine mi güvenemiyor ki, sürekli bağırmayla, yumurtayla gösteri yapıyor? Zira bağırmak, ancak, acizlerin sığınabileceği bir patolojik durumdur. Şöyle mi düşünüyorlar acaba? Şimdi fikri münakaşaya girersek, eziliriz, rezil oluruz, sorduklarımıza cevap alırız ama sorulanlara cevap veremeyiz ve mort oluruz, açık oluruz. En iyisi bağıralım, yumurta atalım ve malı götürelim mi diyorlar? Oysa asıl rezillik ve ezilmek budur bence. Zira adamın fikri yok ki savunacak napsın diyebilirler, fikri olmadığı için de şiddete başvuruyor diyebilirler, bunlarda topluma istikamet vermeye yelteniyorlar bunca boşluklarıyla diyebilirler. İnsan fikriyle gövde gösterisi yapabilmelidir. Karışındakini ıskat edebilmelidir. Yani bir politikacıyı fikirle ezmek çok kolaydır oysa. Zira onlar nutuk ve vaat insanlarıdır ve ciddi açıklarını yakalayabilirsiniz. Örnek bol, hem de canlı canlı. Hem bu şekilde mukabelede bulunmak seni yüceltir ve saflarını çoğaltır ve sıklaştırır. Son tahlilde, sen ve düşüncen kazanırsınız. Peki, bu kötü mü? Ama iman ettiğin ideolojin bunu emrediyorsa ve önderlerin böyle buruymuşsa kim ne diyebilir ki? Zira her hangi olumsuz bir durumda sarsılacak saltanat arkadakilerindir. Sen zaten gariban bir piyonsundur.
YEDİ: Merak ettiğim bir şeyde; bizim malum gençliğimiz, niye hep ABD Ortadoğu’dan DEFOL diye haykırır da, Siyonist ve İngiliz piçi Ortadoğu’dan DEFOL diyemez ya da demez veyahut dedirtilmez. Ya da olduysa da ben görmediysem, yürekten özür dilerim. Oysa büyük fikir adamımız Ahmet Özcan ağabeyinde sarih ve net ifadesiyle, gerçekten katılmamak elde değil, dünyaya gerçekte hükmeden güç İngiliz’dir. Ama ABD ve İsrail’i maşa olarak kullanmaktadır. Hakikaten ilginç değil mi? herkes ABD ve Siyonist itine lanet okurda, katil İngiliz piçinden hiç bahsetmez. Oysa Ortadoğu’nun tam kalbine Siyonist itini bir hançer gibi saplayan gerçekte İngiliz piçidir. Öyle değil mi? Araştırın bakın, gerçek budur. Belki şu vikileksin ardında bile o vardır. Ve birazda tarihsel gerçekler bakın isterseniz. Bu ülkenin tarihiyle ilgili öğrenilecek çok gerçek var canım dostlarım!
SEKİZ: Herkes lider olamaz. Sun Tzu diyor: ‘’liderlik, zekâ, cesaret, güvenirlilik, insanlık ve kararlılık işidir.’’ Zorlamayla da lider kılınamaz. Vaatlerde karın doyurmaz. Nutuklarda çare olmaz. Zira biliyoruz ki; vaatler ülkesinde, insanlar açtır, sefildir, muzdariptir, bilinmedik sularda boğulmaya mahkûmdur. “Öyle büyük boş laflar vardır ki içinde bir millet esirdir.” S.Lec. Ve bu toprağın çocuklarını boş nutuklar, asılsız vaatler mahvetti. Esir kıldı. İzzetsizliğe mahkûm etti. Ve bu ülkede bütün siyasiler daima vaatler verdiler velâkin gerçeklerden hiç bahsetmediler. Hiç akılcı olamadılar. Olsa da olmasa da, uysa da uymasa da dediler. Ve bizler Kemal Tahir ustanın deyimiyle; ‘’TRİHİ ÇALINMIŞ BİR MİLLETİZ.’’ Ve hep yalanların, adlanışların mahkûmu olan bir milletiz.
DOKUZ: Tekrar bir dileğim daha var sevgili dostlarım. Ahmet Özcan ağabeyin ‘’DAVASI OLMAYAN ADAM DEĞİLDİR’’ isimli kitabını muhakkak ama muhakkak temin edip okunmanızı haddimi bilerek öneriyorum. Sonsuz keyif alacaksınız, bilmediklerinizle karşılaşacaksınız, sonsuz özgür bir düşünce vadisinde yürüyeceksiniz. Şahsen ben okumayı 10’a tamamlayacağım inşaallah. Gerçekten çok güzel bir kitap güzel dostlarım. Olabildiğince bağımsız, özgür ve nesnel bir fikir deviyle karşılaşacaksınız, çok şaşıracağınız yeni bilgiler öğreneceksiniz. Üstelik bu ülkenin tarihiyle de ilgili ilginç nüanslar yakalayacaksınız!
ON: BDP denilen, PKK nın dili ve eli olan, kirli ve karanlık yapı kendi kendisini kapattırmak istiyor. Bunu gerçekten istiyor. Muhtemelen yeni belirlenen rota bu şekilde çizilmiş. BDP kapatılırsa ne olur? Kapatılmanın sorumlusu iktidar olur. Sonra ne olur? Kesif ve aktif bir propaganda ile AKP telin edilir. Bu ne demektir? Oyların kesilmesi demektir muhtemelen, tabi millet ikna edilebilirse. Peki, kesilen oyların nereye yönlendirileceği belli mi? Evet. Malum ve istenilen yere. Yani birilerinin oyları Kürt kardeşlerimizin oylarıyla desteklenmek isteniyor ki başarısızlık sadır olmasın ve içteki dalgalanmalar daha da sertleşmesin. Ben buna birazda İngiliz oyunu diyorum. Zira artık devreye İngiliz piçinin girdiği düşünüyorum. Yani zor zamanlarda sıkışan yavru piçlerin (ABD-AB-İSRAİL) yardımına koşmak gibi bir şey ama asla belli etmeden. Planlar derin ve hedefler çok büyük, uyanık ol ey devlet muhafızı!
ONBİR: Toparlanma var ardından tepeleme gelecek. Tabi mümkün olabilirse. Ey bu vatan çocuğu uyanık ol ve daim uyanık kal! Tanrı’yı sev ve Ülkeni koru. 68 ruhu deyip gençlik heyecanlandırılacak, sokağa dökülecek ve inecek olan inecek. Tabi kolaysa, kolay kılınabilirse. Ama sonunda yine piyon gençlik mahvolacak. Akıllı ol ey vatan çocuğu! Keşke kazananın sen-ben olacağını bilsekte meydanlara birlikte insek! Ama buna dair tahakkuk etmiş, tek bir örnek yok.
ONİKİ: İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsünde Masonlar mı hâkim acaba? Gerçekten merak ediyorum. Zira müthiş bir direniş var devlete karşı. İstedikleri gibi at oynatıyorlar. Resmen işgal edilmiş gibi! Zira giren çıkamıyor, çıkan da giremiyor. Bu, bu toprağın çocuklarının ruhunu kanatan bir durumdur.
Büyük üstat Nurettin Topçu ağabey ne güzel ne sarih şekilde ifade etmiş ‘’Ahlak Nizamı’’ isimli kitabında: ‘’Bir masonun Türk olması ve Türk Milletine hizmet etmesi gibi bir şey asla söz konusu olamaz.’’ Yalan mı? Hangi hizmetlerini gördük? Ama ihanetleri sonsuz. Bu ülkeyi yediler, bitirdiler, böldüler, mahvettiler, krallar gibi hüküm sürdüler ve hala da sürüyorlar. Bütün kurumlarımızı perişan ettiler. En değerli evlatlarımızı çürüttüler. İdealist gençliğimizi darağaçlarında sallandırdılar. Başbakan astırdılar. Yerli bildiğimiz mason uşaklarıyla birlikte bu ülkeyi adeta yağmaladılar her yönden. Uyan ey Müslüman-Türk evladı! Uyuma uyan!
ONÜÇ: Bu ülkede bir ideoloji icat ettiler. Zevahirde Mustafa Kemal’e dayanan. Ama batında Siyonizmin icat ve icra ettiği. Ve bu icrada masonların köprü görevi gördüğü. Bu ideoloji ile bu ülkeye ve millete yapılmayan şey kalmadı. Kaynaklar yağmalandı. Zulümler emsalsizleşti. Bütün kurumlar esir alındı. Adına aydınlar katledildi. Her alanda eli, dili, ayağı olan tipler var kıldılar. Ama bir yandan da yapılanlar kayıt altına alınıyordu siyonistlerce. Şimdiki ortaya çıkanların nasıl ve kimlerce çıkarıldığını sanıyorsunuz. En azından büyük çoğunluğunun. Ve bütün film ifşa edildi. Çünkü icat ettikleri şeyin miadı dolmuştu. Çünkü toplumu sancı basmıştı ve dip dalgalanma başlamıştı. Korku kapıya dayanmıştı yani. Ve mucit akıllı davrandı. Milli kıvılcımla kurtuluş geleceğine kendisi bir yol buldu. Ve icadının varlığına son vermekte karar kıldı. Şimdi de aynı oyun farklı şekilde devam etmesin lütfen. Ey ehl-i İslam uyanık olunuz! Kendi projelerinizi üretip, kendi planlarınızı yapınız. Toplumunuza bu toprağın ruhuyla gidiniz. Yerli çözümlerle varınız. Ve kendimize ait olsun her şeyimiz. Bu seferde bizim üzerimizden muhalif kesimlere baskı olmasın, İslami ve milli aydınlarımız katledilmesin. Ve inşa edilmekte olduğu hissedilen yeni yapı bu katliamlarla ayakta durma zavallılığına prim vermesin. Kemalizm’i ayakta tutmak için ne aydınlarımız katledildi şerefsizce. Bu seferde tersi olmasın, Allah aşkına. Yeter artık ağladığı Anadolu’nun, gülmek hakkı şimdi!
SON BİR SORU:
Acaba gerçek korku ve bu korkudan kaynaklanan şiddetli direniş nedeni: tarihsel yalanların sert bir şekilde tepelere inecek olması mıdır? Zira o zaman bir şeyleri değil her şeyi kaybedeceklerdir bazıları. Hem de ebediyen geri kazanamamacasına.
TARİHİN YAŞANMAKTA OLAN SÜRECİNDE, VAHİM GELİŞMELERE TANIKLIK ETMEKTEYİZ. SANKİ OLMAK YA DA OLMAMAK DURUMU İLE KARŞI KARŞIYAYIZ. MÜTHİŞ VE SANCILI BİR SINAV VERİYORUZ. BÖYLE BİR DURUMDA, MAZİYİ UNUTMAK VE UYKUYA DALMAK SANA HARAMDIR EY MÜSLÜMAN-TÜRK EVLADI!
Allah’a dayan. Sa’ye sarıl. Hikmete ram ol. Bilmiyorum var mı bir başka çıkar yol. M.A.E.
‘’Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ediniz. Aranızda tartışmaya, çekişmeye düşmeyiniz. Yoksa moraliniz bozulur, hızınız kaybolur. Devletinizi kaybedersiniz. Sabrediniz. Çünkü Allah sabırlılar ile beraberdir.’’ Enfal-46