İŞ BAŞA DÜŞÜYOR, Yusuf DÜLGER

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 29.12.2010

Yusuf DÜLGER, İlahiyatçı-Gazeteci-Yazar

    Kendi işimizi yapmak zorunda kalınca “İş başa düştü” deriz. İşler çok kötüye gidince “iş çığırından çıktı” deyimini kullanırız.

    Şu günlerde işler çığırından çıkıyor, başımıza iş düşüyor. Niçin, niçin? Hayatımız tehlikede, birlik ve dirliğimiz bozuluyor, ulus, yurt ve Cumhuriyetimiz darbeler alıyor da ondan. Burada kimsenin:

    "Sen necisin, otur yerinde. Devlet adamlarımız var. Kolluk kuvvetlerimiz var. Savcılar ve hâkimler var. Hukuk devletinde kişiler öne çıkamaz” diyemez.

    Devlet, devlet olma özelliğini kaybetmişse, kimi üst düzey yöneticiler bizi ayrıştırıyor, küresel emperyalistlere hizmet sözleşmesi imzalıyor ise:

     Başa iş düşer, başa kendini savunma hakkı doğar.

    Bakınız çekirdek çatladı, atılan atom bombası bu coğrafyayı her varlığıyla yok ediyor. İş başa düştü. Kimler işi başa düşürdü?

     A-Politikacılar:

    Lozan anlaşması Mondros ve Sevr’i çöpe atmıştı. TBMM’nin açılışı, Cumhuriyet’in ilan ve devrimleri dirilişimizdi, egemenlik ve bağımsızlığımızdı. Sonrakiler bizi NATO’ya soktular, AB çemberine attılar; emperyalizmin ağına düşürdüler, başımızı dara soktular, başımıza çuval geçirttiler, bölünmeye öncülük ettiler.

    Kenan Evren Türkiye’nin kaç eyalete bölünebileceğini açıkladı.

    Turgut Özal, “benim damarlarımda Kürt kanı dolaşır. Federasyon dâhil her şeyi tartışmalıyız” dedi.

    Ecevit-Bahçeli-Yılmaz üçlüsü “ikiz ihanet yasalarını” imzalayarak, egemenliğimizi kısmen AB Parlamentosuna devrettiler.

    Abdullah Gül hep “farklılıklarımıza” vurgu yaptı, “İkinci Cumhuriyet” tezinden söz etti, Güroymak’ta “Norşincilik” yaptı.

    Recep Erdoğan, “Kürt sorunu, çok kültürlülük, alt-üst kimlik, Osmanlıcılık” çıkışlarında bulundu, bize “Habur’u” yaşattı.

    Millet, “çift dil, çift bayrak, çok millet” talepleriyle ‘ne oluyor, nereye gidiyoruz’ diye çalkalanırken siyasiler susuyor.

    Ne olduğu, nereye gittiğimiz açık. Bölünmeye, nefrete gidiyoruz. Kimlerin sayesinde? Yukarıdakilerin sayesinde!

    Bakınız, yurt ve ulusumuzun bütünlüğünü korumak için ant içen 550 milletvekili yeminlerinin arkasında duramıyor.

    Öyleyse bu Meclis kendini feshetmiştir, milletvekillerinin vekillikleri mülgadır.

    Cumhuriyetimizi koruyamayan bir meclisin meşruiyeti tartışılır.

    Yürürlükteki yasalarla mevcut milletvekillerinin dokunulmazlıkları vardır ama yerine getiremedikleri görevleri yüzünden artık bu milletvekillerinin dokunulmazlıkları vicdanımızda yoktur.

    Artık bunlar “Milletvekilliği maaşını” alma hakkına sahip değillerdir, çünkü yapılmayan görevin parası olmaz.

     B-Kolluk kuvvetleri:

    Kolluk kuvvetleri mal, can ve yurt emniyeti için vardır. Bağımsızlığımızla birlikte bugün bunların hepsi tehlikededir.

    TC olmasaydı kolluk kuvvetlerimiz (ordu, polis) de olmazdı. TSK’nin Cumhuriyetimizi “koruma/kollama” görevi var. TSK ABD’nin baskısıyla bölücüler üzerine yaptığı harekâtı yarıda kesiyor, TSK artık PKK’yı kovalayamıyor.

    Emniyet teşkilâtı düşünce ve hedefte bir midir? Cumhuriyetimizin polislerinden bir kısmı cemaatçidir, cemaat liderlerine hizmet ediyor.

    Kolluk kuvvetlerimiz toptan, “Cumhuriyet yıkıcılığına hayır!” deme cesaretinde değildir.

    Öyleyse, Cumhuriyet’e bağlı TC vatandaşlarına iş düşüyor.

    İç ve dış mihrakların saldırıları karşısında sinen, yiğit subaylarını CIA tertiplerine kurban veren bir komuta merkezi başımıza iş düşürmüştür.

     C-Savcılar ve yargıçlar, Aydınlar, basın ve yayıncılar:

    Savcı ve yargıçlarımız da Cumhuriyetimizi savunamıyor. “Özel mahkemelerin özel savcı ve yargıçları” devletimizi hukuk devleti olmaktan çıkardılar. Bunlar, Cumhuriyet sevdalılarını “F tipi” hücrelerde çürütüyorlar.

    Aydın denince akla ilmî (akademik) çalışma yapmış, birikimli, geniş ufuklu, geleceği gören, zor günlerde ulusuna öncülük eden kişiler akla gelir.

    Bizim birçok üniversite ve kurumda aydın dediğimiz yüz binlerce insanımız var. Şu karanlık günlerde bunlar bizim önümüzü aydınlatıyor, sorunlarımıza çözüm üretmiyorlar. Aydın üretici olmalıdır. Oysa aydınlarımızın çoğu üretici değil tüketicidir. Buradaki ‘üretme-tüketme’ sözcükleri, hem düşünme, hem madde için geçerlidir. Aydınlarımızda düşünce çalma, yeni model arabalar, lüks daireler, döviz hesapları vs bir hastalık halini aldığı için bu iddiada bulunuyorum.

    “Aydın” dediğimiz bu kesimin içinde epeyce bir örümcek kafalılar var. Bunlar akıl ve bilimin yolundan sapmışlar, feodalizme saplanmışlar. Mürit ve kuyruk olmak, el ayak öpmek, Neokonların felsefesini işleyen sipariş kitap ve makaleler yazmak, Sorosların paralarıyla kışkırtıcılık yapmak bunların öne çıkan özellikleridir.

    Ya şu medya mensupları?

    Toplasan sayıları 70’e varmaz. Ama bunlar 70 milyona yön veriyor, akıl karartıyorlar. “Demokrasi, gelişen dünya, çağdaş değerler” gibi sözlerle beynimizi yıkıyorlar. Bu besleme ordusunun içinde her renkten emir eri var.

    Ya sıradan vatandaşlar olarak bizler ne yapıyoruz?

    Şimdilik susuyoruz.

    Gün gelecek, biz de konuşacağız.

         ***

    Padişah Vahdettin, Damat Ferit ve Ali Kemallerin akıbetlerini dedelerimizin “bağımsızlık, özgürlük ve milli birlik” ruhu hazırlamıştı. Biz de yeni Vahdettin ve Damat Feritlerin akıbetini hazırlayacak güçteyiz, hazırlayacağız.

    Sivas Kongresi’nde bir Üniversite öğrencisi Atatürk’e “Amerikan mandasını kabul etmiyoruz, mandacılık yaparsan, senin de defterine düreriz” demiş milli egemenlik ruhunu takviye etmişti. Üniversite gençliğimizin içinde Türkiye’nin “Küçük Amerika” olmasını durduracak gençler var.

    Cumhuriyet devrimi İngiliz sömürgeciliğinin topraklarımızdaki “Şeriat-Şeyh Sait-Kürt ırkçılığı” tezgâhını bozmuştu. Biz şimdi, modern Kürt ırkçılığını, “Hıristiyan bulaşıklı Ilımlı İslam” tezini yok edecek bilgi ve birikimine sahibiz. Bu tezi yok edeceğiz.

    Kolluk kuvvetlerimiz, hukukçularımız, namuslu aydınlarımız, kiralanmamış televizyon ve gazetecilerimiz ya ulus ve Cumhuriyetimizin yanında olsunlar, ya da kenara çekilip önümüzü açsınlar.

    İş başa düşüyor. Başa düşen iş, sahipleri tarafından kesinlikle yapılacaktır.

Tarih: 29.12.2010 Okunma: 845

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?