Mustafa
ASLAN, YENİÇAĞ
Hey! Haddi aşanlar!
Bu, bir Türk’ün ağzından Türk Milleti’nin; Cumhurbaşkanı’ndan tapu dairesi
odacısına kadar; Genelkurmay Başkanı’ndan Orduevinde nöbet tutan Mehmetçiğe
kadar; Başbakan’dan il-ilçe parti temsilcilerine kadar; Gâzi Meclis’te
ettikleri yemine ihânet eden siyasallaşmışlardan D.Bakır’da “Devrimci
demokratlar” adıyla toplanıp zırvalayanlara kadar her kese seslenişidir!
Türk’ün ekip biçtiğini afiyetle yiyen ve yediği kaba pisleyenlere uyarısıdır!
Demirci Efe’ler mavzeri alarak dağlara yönelirse; sudan çıkmış balık gibi ya da
suya düşmüş enik gibi boğulursunuz! “La havle..” ile sustuk, sükûtumuzu ikrar
mı sandınız? Yıllardır; “Türk’ü, Atatürk’ü, Türkiye’yi, Bayrağımı, Vatanımı,
mukaddeslerimi sevenleri seviyor, sevmeyenleri otomatik hasım ilân ediyorum”
deriz!
Galiba duymadılar, sabrımızı taşırdılar!
Türk’e, Türklüğe dil uzatanın soyundan-sopundan başlarız! Atatürk’e dil
uzatanın, babasından başlar yedi sülâlesine; Şühedâya dil uzatanın, ceddinden
cibilliyetinden; Vatanımıza dil uzatanın dilini keser, yan bakanın göz
bebeğinden çıkarız! Mukaddeslerimize dil uzatanlar; dînimize dil uzattıysa
dîninden, dilimize dil uzattıysa dilinden, camimize dil uzattıysa
kilisesinden-havrasından, cem evimize dil uzattıysa tekkesinden-zaviyesinden
başlarız! Kelime-i Şehâdet’le oynamaya cür’et eden diyalogcuların “Vahdette
birlik”lerine başlarız! ‘Medeniyetler Arası İttifak’ diyerek; dünyaya
vurduğumuz mühürlerimize el uzatanların şatolarından, sütunlarından, Roma
kalıntısı mermerlerinden başlarız! Hilâlimize dil uzatanın haçına başlarız!
Kim veya kimler Türk’ten-Türklükten rahatsız oluyorsa onun-onların inâdına
Türk’üz ve bizi Türk yaratan Allah’a şükrederiz!
Hayatım boyunca “Atatürkçüyüm” demedim! Atatürk’ü Türk yaratan ve bana O’nunla
ülküdaşlığı nasip eden Tanrım’a hamd ederim! Başlıya baş eğdirip dizliye diz
çöktüren, dört yandaki halkları toplayıp, “Türk Budun” eden, “Ne mutlu Türk’üm
diyene” diyen egemen karakterli Muhteşem Türkleri yaratan Allah’a sonsuz
şükrederim!
Ben Türk’üm; geçtiğim yerde iz bırakırım! Ben Türk’üm; sözün bittiği yere söz
bırakırım!
Ben Türk’üm; fethederim, fethettiğim yere bakan ürkek göz bırakırım! Ben
Türk’üm; Allah rızası için, dîn için savaşıp gâzileşir; ölümü öldürerek
şehîtleşir dirilirim! Ben Türk’üm; olduğum yerde düzen olur! Olduğum yerde
zayıf güçlüden korkmaz! Olduğum yerde, gücü yeten yetene olamaz! “Mağrur olma
Padişahım! Senden büyük Allah var!” diye önce uyarır, sonra gerekirse töremle
kellesini alırım!
Ben Türk’üm; fethettiğim, kan-can pahasına vatanlaştırdığım yerde kalırım!
Haddi aşanı yasalara uydurmak, baş kaldıranı cezalandırmak, ihânet edeni
sallandırmak, mu’tâd işim! “Sürünün selâmeti için alaca dananın katli vâciptir”
fetvâsıyla şer’en milletin bekası için kardaş canı alırım!
Hey! Sabrımızla oynayanlar!
Bu sözler, mecbûr ve tahrîk edilerek tarihte yaptığımız ve gerektiğinde yine
yapacağımız işlerden ki bunu, okur-yazar herkes bilir! Bilenlerin bilmeyenlere,
gâvurun dolduruşuyla unutanlara meselâ Yedi Düvel’i “Geldikleri gibi giderler!”
inancıyla kovduktan sonra, ihânetleri tesbît edilerek idam edilenlerin
torunları, mutlaka yakınlarına hatırlatmalı! Tevekkülle sabreden Türk
Milleti’nin celâlini, gazabını unutanlara hatırlatmak vallahi insani görevdir!
Ürümesini bilmeyen it, yürümesine kurt çağırır!
Hz. Peygamber(s.a.v.)’in Miraç’ta Cebrail’den aldığı tarifiyle “Allah’ın
askerleri Türk”; Haçlı’nın, Avrupalı’nın tarifiyle “Tanrı’nın Kırbacı Türk”ün
gazabına bu kadar heves ancak aptallıkla tarif edilir!... Patlasalar da,
çatlasalar da herkesin inadına, hepsinin inadına;
“Yegâne fahrim ve servetim, Türklükten başka bir şey değildir” dedik, diyoruz,
diyeceğiz! Türk Türk’ü korumazsa Tanrı Türk’ü korumaz.