Manen çökertilemeyen hiçbir insana, istediğinizi, dilediğiniz gibi yaptırtmak mümkün değildir. Çünkü insanı ayakta tutan, iskelet misali, bünyesine hükmeden yüksek ve yüce değerleridir. Bu yüzden insanın madde alemini de dizayn eden manevi alemini tahrip etmeden, insanı çökertemezsiniz. Maneviyat kök mesabesindedir. Kökü giden bir şeyin dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri olur mu? Misal; bir milletin dinini, töresini yozlaştırmadan o millete asla hükmedemez, topraklarını işgal edemezsiniz. Toplumda, aynı bunun gibidir. Toplum, fertlerin toplamıdır. Fertlerin sağlıklı ve güçlü olması, toplumunda sağlıklı ve güçlü olması demektir. İşte böylece, sağlıklı ve güçlü olan toplumlarda, kendilerine sağlıklı ve güçlü bir devlet inşa ederler. Sağlıklı ve güçlü toplum, mankurtlaşmamış toplumdur. Benliği çürümüş, ifsat olmuş, bilinci sıfırlanmış fertlerden de, toplumlardan da fayda ummak abesle iştigaldir. Trajikomik bir durumdur. Bizim toplumumuz, maatteessüf, kahir ekseriyetle mankurtlaş(tırıl)mış bir toplumdur. Maneviyat kökleri tahrip edilmiş, kimliği yozlaştırılmış, özbenliği çürütülmüş, tarihi ve dini tahrif ve tahrip edilmiş bir toplumdur. İşin acı yönüde; toplumumuzun bunu kanıksamış bir görüntü arz etmesidir.
İşte bu yüzden, özellikle, özbenliğe yönelik tazyikatlarda bulunmaktadırlar. Manevi köklere saldırılmaktadır sürekli olarak. Tarihe adeta kurşun yağdırılmaktadır. Son kahpelik hepimizin malumudur. Siyonist yavruları, Birleşmiş Milletlerin bile, bütün insanlık tarihi içerisinde önemli biri olarak andığı büyük şahsiyet Kanuni Sultan Süleyman’a karşı şerefsizce akıtılacak salyaları izlettirecekler sizlere. Tabi sizler müsaade ederseniz. İnsan her yönden müthiş bir cenderededir. Sinema, spor, diziler, şovlar vs. gibi araçlarla insan kuşatılmıştır. Değerleri bu araçlarla tedricen ve zımnen yozlaştırılmakta ve çürütülmektedir. İnsan çılgınca bir dünyanın içinde kaybolmaktadır adeta. Bunun içinde sürekli olarak psikolojik baskılara tabi tutulmaktadır zımnen. Tabi maddi bir baskı değildir bu. Ruhları zorlayan bir baskıdır. Farkında olunmadan yapılan bir baskıdır. Ve bilinci sıfırlanmış insanlar bu durumu algılamakta zorlanmaktadırlar. Zira kendini kaybeden insanın ne yapacağı bilinemez. Ki buna daha yeni şahit olduk. Yılbaşı adı altında, yabancı bir kültürün rüzgârlarına tutulan milletin çocuklarının acı veren hallerini kahrolarak müşahede ettik. Bu günde, maalesef, bu toprakların çocuklarını yozlaştırmak için kullanılan bir gündür. Derinlere dalsanız ne büyük ahlaksızlıklar, pislikler vardır ama gün yüzüne çıkartılmamaktadır.
Yekpare olarak, dikkatli olmak, tehlikeleri fark edebilmek ilk evvelde bir insanlık vazifesidir. Daha sonra ise, milli bir vazifedir. Bizleri, manevi zincirlerimizden kurtarmaya çalıştıklarını iddia eden şarlatanlara, haysiyet cellâtlarına, insaniyet hainlerine ve ahlak katillerine aldanmamalıyız. Bu asalak ve beş para etmez tipler, bizleri özgürleştirmek isteyen değil, hayvanlaşmamızdan nemalanmak isteyen domuzlaşmış pisliklerdir. Vatan haini, din düşmanı, tarih ve ecdat düşmanı itlerdir. Hatta ve hatta emin olabilirsiniz ki; Mustafa Kemal’e bile düşmandırlar.
KEMALİZM TERAKKİYE MANİDİR
Mustafa Kemal, bir insan mıdır? Evet. Doğmuş, yaşamış ve ölmüştür. Sevinçleri olmuş, acıları olmuş, zaferleri ve hezimetleri olmuştur. Bir Osmanlı askeridir temelde. Savaşlarda komutanlık yapmıştır. Cumhuriyetin banisidir. Devrimler yapmıştır muhtelif alanlarda. Kendi zamanını yaşamıştır. Tıpkı herkesin, kendi zamanını, zamanının icaplarınca-şartlarınca yaşadığı gibi. İçki de içmiştir. Dansta yapmıştır. Kâğıtta oynamıştır. Yani günahlarıyla, sevaplarıyla, doğruları ve yanlışlarıyla bir Mustafa Kemal gelmiş, yaşamış ve göçmüştür dünyadan. Bütün bunları aklı olan kim yalanlayabilir? Ya da yalanlamaya yeltenmek mallıktan başka nedir? Kabul ederseniz, etmezsiniz orası ayrı meseledir.
Mustafa Kemal’e kimse lanet okumaz. Kimse düşmanlık yapmaz. Zaten bunu yapmak kimseye de bir şey kazandırmaz. Elbet günah işlemiştir. Elbet yanlış kararlar verdiği olmuştur. Ki söyledik, insandır. Yanlışsız, günahsız bir kul var mıdır ki? Lakin şu da bir gerçektir ki; kimse kimseyi zorla sevmez, zira zorla güzellik olmaz. Dinde bile zorlama yoktur ya hani! Ki insanlar bu dünyaya birilerini sevmek şartıyla gelmemektedirler. Zaten Mustafa Kemal’e yönelik zorlama da bir siyonist kumpasıdır. Toplumu germek, terakkiye darbe vurmak, milletin kardeşliğini, birlik ve beraberliğini zedelemek ve kardeşleri birbirine boğdurmak adına hazırlanan bir lanetli bir kumpas. Oysa sevmek, özgürlüğün çocuğudur. Temelinde özgürlüğün bulunmadığı sevgi, sevgi değildir. Sevgi maskesi takılmış nefrettir.
Ama Mustafa Kemal’i, bu toprakların ruhunu çalmak için kullanmıştır siyonist köpekleri. Bu iyi eğitilmiş kangal köpekleri, pis-mikrop suratlarına geçirdikleri Mustafa Kemal maskesiyle bu toplumun benliğini tedricen çürütmüştür. Bu toprakların ruhunu çalmışlardır adeta. Bu milletin manevi köklerini tahrip ve tahrif etmişlerdir. Bu milletin tarihini ve ecdadını daima tahkir ve tezyif etmişlerdir. Din düşman olmak zor meseledir velhasılı kelam. Öyleyse ne yapılmalıdır? Topluma liderlik yapmış, toplum üzerinde tesir bırakmış bir kişi üzerinden bu işi kotarmak gerekir. Aynıyla da yapmışlardır. Elan da yapmaktadırlar. Oysa kendisi üzerinden tarih düşmanlığı yapılan Mustafa Kemal bakınız ne diyor: ’’Türk Gençliği atalarını tanıdıkça, büyük işler başarmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’ Evet, bu söz de, ecdat düşmanlığı yapan, ecdadı kötülemek için soysuzca organizasyonlara imza atan siyonist döllerine, dinsiz, tarihsiz, vatansız, haysiyetsiz, şerefsiz, kansız alçaklara kapak olsun.
Mustafa Kemal bu topluma bir şekilde din düşmanı olarak lanse edilmiştir. Ve bunu da sizleri bütün haysiyetim üzerine temin ederim ki sanıldığı gibi İslami kesimler değil, Mustafa Kemal’i ipoteklerine alan kesimler yapmışlardır zımnen. Oysa ‘’Türk’ün tabiatına en uygun din islamiyettir’’ diyen kendileridir. Ama siyonist köpekleri bunu görmezler. Onların gözünde Mustafa Kemal, içki içen, dans eden, din düşmanı birisidir. Ve bütün algılarını tayin eden de budur. Hayatlarını da; din düşmanlığı, içki-kumar ve dans üzerine bina etmişlerdir. Ve güya Mustafa Kemalcidirler ya, toplumunda kabul edeceğini sanmaktadırlar. Söyleyin lütfen başka şekilde tanıtıldığına tanıklık ettiniz mi? Zira bu halkın kahir ekseriyetince Mustafa Kemal’in ittihaz edileceğini biliyorlardı ya da metazori bunun yapılacağını tahmin ediyorlardı ve böylece, din düşmanı oldukları için, kendileri sahiplenmek istiyorlardı ki halk kendilerinin yanlarında yer alsın. Yani Mustafa Kemal’i seviyor görünenlerin. Bir cephede Mustafa Kemal’e muhalif yerde duracağı için ve halkta Mustafa Kemal’e karşı sevgi beslediği için o zaman ne olacaktı? Elbet dost görünenlerin saflarında yer alacaktı. Böylece her istediklerini, Mustafa Kemal maskesi ardında dilediklerince gerçekleştirebileceklerdi. Oysa onlar hem Mustafa Kemal’in hem de bu toplumun can düşmanlarıydılar. Toplum Mustafa Kemal’i günahıyla, sevabıyla, yanlışı ve doğrusuyla sahipleniyordu ama bu siyonist köpekleri, şerefsizce, kirli, iğrenç, karanlık emellerine hizmet için kullanıyorlardı Mustafa Kemal’i.
Ve bu yüzden, Mustafa Kemal, sürekli, terakkiye mani olarak kullanıldı, adına ithafen icat edilmiş Kemalizm ideolojisi tavassutu ile. Ve bugünkü, Mustafa Kemal üzerinden, dine, tarihe, ecdada, vatana, millete, bayrağa, marşa, ezana geberesiye kinli olan siyonist uşaklarının, algıladıkları, kabullendikleri ve Mustafa Kemal’e istinat ederek icat ettikleri Kemalizm, kesinlikle ve kesinlikle terakkiye manidir efendiler. Kim ne derse desin. Aptal değiliz yani. Ve halende kullanılmaktadır. Bir iş mi yapılır, millet ve vatan hayrına. Hemen damga hazırdır bunlar Mustafa Kemal’e karşı. Bunlar Kemalist Cumhuriyet’e düşman. Başörtüsü müdür. Hemen aynı höykürmeler. Ulan mikrop, Mustafa Kemal’in karısı başörtüsünü bırak kara çarşaflıydı diyen çıkmaz. Üstelik bir ülkenin koskoca başkanını aynı karısıyla ve aynı giyimiyle karşılamıştır diyen çıkmaz. Tarihle ilgili, dinle ilgili bir organizasyon mu tertip edilir. Yine aynı salyalar, höykürmeler. Aynı havlamalar. Ulan pislik, sefil beyinli mikrop, Mustafa Kemal dinle, tarihle ilgili şu sözleri söylememiş midir diyen çıkmaz. Aile yapısını korumak ve tahkim etmek için, bir güzel iş mi yapılır, hemen basarlar yaygarayı: toplum yobazlaşıyor, gericileşiyor diye. Kimse de çıkıp, ulan it soyu, ulan siyonist köpeği o zaman Mustafa Kemal şu sözü niye söylemiş demez: ‘’Aile, uygarlığın esasıdır, ilerlemenin temelidir’’
Siz bana Mustafa Kemal’i sevdiğini ve onun rejimini korumaya çalıştığını iddia edenlerden tek bir vatansever gösterebilirimsiniz Allah aşkına? Bu toplumun ruh damarlarına dost tek bir zat gösterebilirimsiniz? Manevi köklerine sadakatli bir tek zevatı, işte bu diye işaret edebilir misiniz? Dine dost, millete dost, vatana dost, bayrağa dost, dile dost tek bir kişi. Zira evveliyatlarını, cedlerini biliyoruz bunların. Manda isteyen, marşı ve bayrağı değiştirelim diyen ve aile bağlarını yok etmek isteyen. Tıpkı şimdiki torunları gibi.
Ya bir kere bir insanı sevmekte zorla olmaz haddizatında. Bırakın adam sevmiyorsa sevmesin. Yeterki vatana ihanet etmesin. Hizmetini insanca yapsın. Allah bile zor kullanmıyor kendisini sevdirmek için. Değil ki Mustafa Kemal’i zorla sevdirelim. Hem bedenlere hükmetseniz bile beyinlere nasıl hükmedeceksiniz? Bu yobazlığın, cehaletin, daniskasıdır. Şimdi, diyelim ki dünyaca ünlü bir bilim adamı var. Muhteşem buluşlarla bilimin temellerini sarsıyor, ilkelerini değiştiriyor ama Mustafa Kemal’i sevmiyorum diyor. Biz bu adama sen adam değilsin, senden bilim adamı olmaz mı diyeceğiz? Sen Mustafa Kemal’i sevmiyorsan yaptıklarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur mu diyeceğiz? Bu ne kadar geri zekâlıca, ne kadar ahmakça, yobazca bir düşüncedir lütfen. İnsaf, izan, vicdan, haysiyet aşkına.
Ki, bugün seviyorum diyenlerin hallerini biliyoruz. Kim olduklarını çok iyi biliyoruz. Bu vatanı ne hale getirdikleri malum. Bu toprağın çocuklarını ne hallere düşürdükleri göz önünde. Eğitim, yargı, ordu durumumuz âlemin malumu. Ekonomimizin hali-pür melali sarahaten ortada. Kaynaklarımızın durumu belli. Aydın denilen tiplerin halleri göz önünde. Yani biz aptal değiliz beyim! Zorla da aptal kılınamayız.
Bana, Allah, kitap, peygamber, insanlık aşkına, Mustafa Kemal’i sahipleniyor görünen tayfanın bu millete, bu vatana, bu devlete ve insaniyete kazandırdığı tek bir şey gösterin lütfen. Gösterdiğiniz takdirde dünyanın en şerefsiz insanı olduğumu haykırmazsam namerdim. Vicdan, vicdan, vicdan!
Unutmayalım ki: hiçbir insan geriye gitmez, daima ileriye doğrudur yönü. Bu yüzden, bizler hataları, yanlışları, günahları tekrar etmekle mükellef değiliz, bilakis iyilikleri, güzellikleri, sevapları, doğruları alıp daha ileriye, daha iyiye, daha güzele ulaşmak için gayret etmek zorundayız.
Son tahlilde: Kemalizm, bu milleti Hıristiyanlaştırmak için icat edilmişti ama başaramadı. Ama mucitler kimlik dönüşümünde başarılı oldular yani bir nevi Hıristiyanlaştılar.
DETAYLAR:
ÖZEL GÜVENLİK
Bu durumu MİT incelemeye almalıdır. Muhtemel durumların sadır olması zor değildir. Akıllı olunmalıdır. Ne demek istediğimi idrak edip üzerine eğilecek elemanlar vardır eminim. Bugün bütün kurumlarımız adeta özel güvenliğin muhasarası altındadır. Hatta emniyet teşkilatı gibi bir kurum bile. Dikkat elden bırakılmamalıdır. Hülasa; denetimli bir disiplin şarttır.
ÜNİVERSİTE:
İstanbul Üniversitesi’nde ki arama kararı iptal edilmemelidir. Devam etmelidir. Karşı çıkanlar bilinçli çıkıyor. Kirli emellerine gem vurulduğu için ya da vurulacağı için. Zira bu kararla muhtemel organizasyonlar akim kalacaktır. Hani genelde, derin organizasyonlarda ki merkezlerden biridir de orası.
İTTİFAK:
Ufukta muhtemel üçlü bir ittifak gözüküyor gibi. Bu ittifak Milli yapıyı zedeleyecek düzeyde olabilir. Dikkat edilmelidir. Birisi BDP-PKK malum, diğeri güçlü bir siyasi organizma, öbürü de Pensilvanya’nın burada ki uzantısı yapı. Dikkatli olmak insani ve milli bir vazifedir.
ÖZERKLİK:
Bu konuda netameli bir hal almaktadır git gide. Sanki hala uyuklama hali varmış gibi bir görünüm vardır. Ama yılan ağır ağır akıtmaktadır zehrini. Kanıksata kanıksata. Önce gündem yap, sonra üzerinde tartıştır, daha sonra halkı alıştır, en sonunda da hamleni yap taktiği uygulanmaktadır. Bakınız beyler tarihi bir uyarı yapıyorum: her adımı çok dikkatli, düşünerek atmalısınız. Bilakis, sonuçların ağırlığı altında kalmak diye bir şey vardır. Lütfen oyunlara gelmeyiniz. Milli bütünlüğü, birlik ve beraberliği tahrip ettirmeyiniz.
DİYANET:
Başkan bey bir şeyler söylemiş. Ama bazı sefil beyinli mikroplar anlayamamış. Bir defa sorumluluk makamında olan birisi olarak insani ve milli vazifesini yapmış. En birincil görevi olan uyarı görevini yapmış. Nesli düşünmüş, vatanı ve milleti düşünmüş. Üstelik kimseye da metazori bir dayatmada bulunmamış. Peki, size ne oluyor ulan, bu milletle zerre bağı olmayan, bu vatanla organik bir bağı bulunmayan sefil beyinli mikroplar? Neyiniz bu milletle uyuşmaktadır? Hangi yaşamsal yönünüz bu vatanın kodlarıyla mutabıktır? O zaman susun! Haddinizi bilin! Noel bizim kültürümüz değildir demek ne zamandan beri suç oldu ulan pislik? Sosyal paylaşım siteleri dikkatli olunmazsa çok büyük zararları doğurabilir demek insanlık vazifesinden başka nedir soysuz? Gelipte, açtığın siteyi zorla kapatmaya mı çalıştı? Uyarmak, hem insani, hem dini, hem de milli bir vazifedir bilmiyor musun karanlık suratlı yaratık? Görevine son verilen şahsında durumu herkesin malumudur. Her şeyin izahı olmaz!
HAYAT-KİTAP:
Her şey kitaplardaki gibi olmuyor. Kitaplarda her şey güzeldir, can alıcıdır, cezp edicidir ama hayatta çok farklıdır aynı şeyler. Çirkindir, tehlikelidir, kötüdür. Yani bizler kitap sayfalarında yaşamıyoruz ki beyim. Hayatın tam ortasında yaşıyoruz. Bu yüzden bize, kitaplarda anlatılanlar değil, hayatta yaşanalar lazımdır. Zira kaderimizi kitapta anlatılanlar değil hayatta yaşanlar tayin etmektedir. Misal, kaderimizi kitaplarda anlatılan ideolojiler değil, o ideolojilerin hayatta ki yaşayıcıları, taşıyıcıları tayin etmektedirler. Bir ideolojiyi, kitaplar, öyle süslü, cazip, can alıcı, muhteşem anlatır ki, dayanamazsınız, her şeyinizi adayasınız gelir. Fakat birde o ideolojinin özneleri tarafından nasıl yaşandığını gördüğünüzde kusarsınız. Hiçbir şeyin kitaplardaki gibi olmadığını anlarsınız. Bu yüzden siz siz olun asla kitaplarda, dizilerde, filmlerde anlatılanlara inanmayın, aldanmayın. Hayata bakın. En güzel ve net cevap oradadır.
DİZİLER:
Başlarda da bahsettik. Diziler şu anki halleriyle, bizleri manevi köklerimizden koparmak adına çekilmektedir. Dizilerin finansman kaynağı; siyonist ve içimizdeki eli olan sermayedar kodamanlardır. Din, tarih, değer düşmanı ittifaklar yani. Yozlaştırma seanslarının derin aktörleri. Hıristiyanlaştırma hareketinin yönlendiricileri. Dizilerle manevi kökler tahrif ve tahrip edilmektedir. Manevi kökleri kurutulan bir toplumun bozulması, yozlaşması, kimlik değiştirmesi ve nihayet asimile olması zor değildir.
İşte yayına konmaya hazırlanan yeni dizelere karşıda dikkatli olmalıyız, tetikte olmalıyız, aziz, asil ve haysiyet erbabı kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım, üstatlarım. Ecdadımıza küfretmeye hazırlanan alçak, ahlaksız, haysiyetsiz karakterlerin ürünü olan soysuz dizilere karşı uyanık olmalıyız. Asla prim vermemeliyiz. Boykot etmeliyiz. Âcizane önerilerimdir bunlar. Hassasiyet deyin, ne derseniz deyin. Ama lütfen kızmayın, yanlış anlamayın. Hakeza, ‘’Şüphe’’ isimli film. Fragmanında: ‘’kimseye güvenme, kendine bile’’diyerek adeta öz benliklere saldırmaktadır. İnsanlarda ki güven duygusuna ağır darbeler indirmektedir. Ama bunu hiç çaktırmadan yapmaktadır. Öyle cazip şekilde sunmaktadır ki, nefisleri tesir altına almaktadır. Ama derinlerden de büyük tahribatlara yol açmaktadır. Söyleyin bana güvenin olmadığı bir toplumda, dünyada insanlık değerleri adına hangi değer barınabilir? İnsanlar nasıl kardeşçe yaşayabilir? Huzurun kaynağı nedir Allah aşkına, güvenden başka? Bunu yapmak ahlaksızlıktan başka nedir? Bunu yapmak insanların huzurunu, mutluluğunu katletmek haysiyetsizliğinden başka bir şey midir lütfen? Kendine güvenme, anana-babana güvenme, kardeşine güvenme, hâşâ Allah’ına güvenme! Kimse güveneceksin? Bu, sağlıksız, huzursuz, mutsuz, patolojik bir toplum yaratma çabasından başka nedir Allah aşkına canım kardeşlerim? Vicdan, vicdan, vicdan!
Sevgili dostlarım, bu vatanın bütünlüğüne, bu milletin kardeşliğine, bu devletin kudretli oluşuna, milli birlik ve beraberliğe, insanımızın huzuruna ve mutluluğuna göz dikmiş lanetliler sınıfının, ne dizilerine, ne yazılı ve görsel yayınlarına, ne politik organizasyonlarına, ne dernek ve vakıflarına zerre itibar etmeyiniz lütfen. Eğer bunlardan, bu ülkeye, bu millete, hatta kendilerini takip eden insanlarımıza zerre fayda gelsin ben bütün kötü tavsiflere hazırım. Şerefsiz evladıyım gelmez, gelemez ve gelmeyecekte! Geleceğini sanıyorsak, bilerek aldanıyoruz demektir bu, başka şey değil.
ANADOLU GENÇLİK:
Böyle bir manzara-i umumiye de bu gençlik kitlesinin organizasyonlarını takdir ediyorum. Gerçekten, yüreğimin derinliklerinden gelen bir Allah razı olsun sözünü esirgemiyorum. Bu milletin manevi kökleri ile rabıtalarını tahkim eden, daima canlı tutan bir güzel kitledir bu kitle. Sonsuz muhabbetlerimi, şükranlarımı sunuyorum cümlesine. Sürekli mana âleminde bir direniş ve diriliş hamlesi yapmaktalar. Tarihimizi ve ecdadımızı, yüce değerlerimizi yaşatma, gönüllere sevdirme davası vermekteler. Köklerimizin dayanağı olan yüce kitabın tilavetleriyle gönülleri şenlendirmekteler. İşte bu durum, lanetliler sınıfının hiç hazzetmediği bir durumdur. Allah kutsal direnişlerinde yardımcıları olsun. Şahsen dualarım onlarladır. Kim ki, bu vatana, bu millete, varoluş dinamiklerimize zerre katkı sunar başım üzerinde yeri vardır. Bütün gönlümle manen desteklemek insani, vicdani ve milli bir borcumdur. İnsaniyete ve insan olanlara sadakat şerefimdir.
SÖZLEŞMELİ MEHMET:
Bu Mehmetlere iyi bakınız lütfen. Kesinlikle emeklilik hakkı veriniz. Gerekirse benden alıp onlara veriniz. Karşı çıkarsa namerdim. Şerefsiz evladıyım. O Mehmetlere en güzel muameleyi yapmak insani ve milli bir vazifedir. Hatta bütün Mehmetlere. Her türlü imkânı sağlayın. Güven verin. Moral aşılayın. Bakımları mükemmel olsun. Ailelerini de yüksek düzeyde destekleyin. Ama buna rağmen isteyelim ki, ne terör olsun. Ne de canlar kaybolsun. Kardeşlik hüküm sürsün. Mehmetleri mağdur etmek, ailelerini sahipsiz bırakmak, canlarını şereflice korumamak hayvanlıktan başka nedir ki? Herkes haddini bilsin. O insanlar sizi koruyorsa sizde onları korumak zorundasınız. Hem de en güzel şekilde. Sizler rahat koltuklarınızda çekirdek çitletirken, onlar yüce dağ doruklarında büyük umutlarını kaybetmek pahasına kurşunlara hedef olmaktadırlar, acı ama insani korkularla yaşamaktadırlar. O zaman kimsenin köpeklik yapmaya hakkı da, haddi de yoktur ve olamaz. Yetiştirmek kolay değildir, kaybetmekte kolay olmamalıdır.
DEMOKRASİ:
Bir üniversitede, eğitim mabedinde, porno film çekilmiş tez için. Kız öğrenci de bulmuşlar rol için. Öğretim üyeleri de izlemişler. Boş ver demokrasi var! Bir yayınevi Salman Rüştü denilen pisliğin kusmuklarını yayınlayacakmış. Boş ver demokrasi var! Evrensel Yahudi Birliği Teşkilatı isimli kuruluş vatan topraklarını işgale hazırlanıyormuş. Üstelik temel noktadan yani eğitimden başlayarak. Boş ver demokrasi var! Değerler çürütülüyor, millet tükeniyor, devlet göçüyor, vatan türap oluyor. Boş ver demokrasi var! Ne dertlere deva imiş ulan bu meret! Bu meret yüzünde domuzlaşacaz ve cehennemi boylayacaz be! Yazık, sonsuz yazık.
LİDERLER:
Bu ülkede bazı liderleri bilerek harcadılar. Sun Tzu savaş taktiğidir bu. Ülkenin kaderine yön verebilecek ve halkın değerlerine tutunan yöneticileri damgalayın, onları halk nezdinde küçük düşürün, mutlaka lekesi çıkmayacak ithamlarda bulunun der. Ve bizim ülkemizde bu çok rahat şekilde tatbik edilir ve bizlerde inanmakta asla zorluk çekmeyiz. Kim söylüyor diye bakmayız. Kanalizasyonlar inanmışsa ve onaylamışsa bizlere de eyvallah çekmek düşer. Ama ne hazin ki, kaybeden o kanalizasyon görevlileri değil bizler oluruz. Artık bir şeyi; kimin, niçin, nasıl, ne şekilde, nereden söylediğine ve sonuçta ne elde etmek istediğine bakmak zorundayız canım kardeşlerim.
‘’FASIKLARIN GETİRDİKLERİNE İNANMAYINIZ.’’ Allah.
‘’DOĞRULUĞUNA GÜNEŞ GİBİ KANAAT GETİRMEDİĞİN BİR ŞEY HAKKINDA KESİN HÜKÜM VERME.’’ Hz. Muhammed (sav)
''Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve esaslı olarak Türkiye'nin istiklaline, kendi benliğine ve milli geleneklerine düşman olan bütün öğelerle uğraşma gereği öğretilmelidir.'' M.K.A.