İNSAN DİYE BİRİ...

Özgür DENİZ - 10.01.2011

‘’Adalet mi istiyoruz? Gerçeğe yol verelim. En büyük adalet: gerçektir çünkü.’’ Özgür Deniz

                ‘’Gerçek, akıldan bile güçlüdür.’’ Sophokles

               

İnsan diye bir varlık var mı? Hangi ideoloji yalanlayabilir? Yeryüzünde yaşıyor mu? Diğer ifadeyle dünya isimli bir mekânda yaşıyor mu? Hangi ideoloji yalanlayabilir? Belli bir yapıya sahip mi? Yaşam ve ölüm arasında mukayyet bir varlık mı? Çelişki yüklü bir yapıda mı? Fıtratı tek tipliliğe aykırı mı? Hangi ideoloji yalanlayabilir? İnsan muhtelif şekillerde iki boyutlu bir varlık mı? Ruh-beden, teori-pratik, maddi-manevi vs. Hangi ideoloji yalanlayabilir? İnsan üzerine cidden çok yazdık.

 

 Ruh göğü, beden yeri temsil eder mi? Yani iki uçlu bir varlık. Bir tarafıyla göğe uzanabilirken, diğer tarafıyla yerdedir. Maddi yapısıyla yere bağımlıdır. Mana âlemiyle de gökleri deler geçer. Nasıl yer gökten düşenle (yağmurla-karla vs) dirilirse, insanda gökten üflenenle (ruhla) dirilik kesbeder. Ruhsuz insan, rahmetsiz yer ölüdür. Maddeye dirilik ve bakilik veren manadır. Madde yoklukla, mana sonsuzlukla vardır. Ayrıca teori ve pratik yönü olan bir varlık. Teorik olarak muhtaçken, pratik olarak kendine yeten bir varlık. Hangi ideoloji yalanlayabilir? Teori için kitaplara ve önderlere ihtiyaç duyar. Ama teorileri pratiğe dökmekte bir aracıya gerek duymaz. Yani öğrendiklerini tatbik etmede kendi kendine yeter. Hangi ideoloji yalanlayabilir?

 

İnsan ya kuldur, ya köledir. Kulluğun içinde bir özgürlük gizlidir, kölelik zaten esarettir. Şöyle ki: kul’sun ama hiçbir zorlayıcılıkla karşı karşıya değilsin, istediğini işlemekte serbestsin. Öyle değil mi? Hangi bir kula bir davranışı yapması konusunda zorlama yapıldığı görülmüştür ya da gösterilebilir? Kim kime metazori namaz kıldırmaya yetkilidir? Ama köleler zaten mukayyet varlıklardır. Yaşamları tayin edilmiştir. Hangi ideoloji yalanlayabilir? İşte burada bir savaş patlak vermektedir gayr-i ihtiyari şekilde. Şeytan, insanı köleleştirmek için, insan da kendisini özgürleştirmek için, yine kendi üzerinde bir mücadeleye tutuşurlar. İnsan bir devlettir, bedensel olarak. Azaları da tabir caizse kurumlarıdır. İşte iman ile küfür bu kurumları ele geçirmek için mücadele içerisindedirler. Her azanın yanlışı kalp üzerine (en gerçek başkent) siyah bir nokta olarak düşmektedir. İnsan, insan olarak yaşamak istiyorsa muzaffer olmak zorundadır. Yani devleti üzerinde küfrün (yani yalanın-batılın) egemenliği yıkıp, imanın (yani doğrunun-hakkın) egemenliğini tahakkuk ettirmek zorundadır.

 

Bu savaşta insanın çok güzel silahları vardır. Tefekkür, irade, tövbe, dua, murakabe, muhasebe ve sabır, bu silahlardır. Etkinliği tahmin edilemeyecek kudrette silahlar. İnsan tefekkür ederek uyanır, kendine gelir ve dirilir. Nihayetinde insan düşünen bir varlıktır. Hangi ideoloji yalanlayabilir? Tefekkürün düşmanı gaflettir. İnsan gaflete düştüğü an kendini kaybeder. Gaflet, farkındalığın ve bilincin iptalinin neticesidir. Bu yüzden mütemadiyen tefekkür halinde olmalıdır insan. Kendini düşünmeli, varlığı idrake çalışmalı, kâinatı tefekkür etmeli, birlikte olup ayrıldığı dostlarına karşı bir yanlışı oldu mu, olmadı mı düşünmeli, alışveriş yaparken nefsinin oyunlarını düşünerek hareket etmelidir. Tefekkür ruhi tekâmülü sağlar. Tefekkür uyanmaktır, zorluklara dayanmaktır, hakikate adanmaktır. İnsan iradesiyle tefekkürü destekler. Düşüncelerini eylemselleştirmesi azim ve iradesinin sonucudur çünkü. Zira düşündüklerini anlamlı kılmak için icra etmesi gerekir ve icraat düşünmekten çok zor olan bir şeydir, dolayısıyla müthiş bir iradeyi şart koşar. Bir filozof diyor ki: ‘’ne söylediğime değil, ne yaptığıma bakınız.’’ İnsanı insan kılan düşündükleri değil, yaptıklarıdır. Tefekkür insanı yaptırıma yönlendirmiyorsa anlamsızdır. İrade fedakârlıkta bulunmayı gerektirir. Fedakâr olmayan hayatta hiçbir şey yapamaz. Hayatta bütün büyük düşler fedakârlık ister. Zira bedelsiz ödül, acısız mutluluk yoktur.

 

 Azim ve irade insaniyetin özüdür. Çünkü hayat yolu zordur, dikenlidir, engebelidir, soğuktur. Yürüyebilmek azime ve iradeye bağlıdır. Hangi ideoloji yalanlayabilir? Azim ve iradenin güçlü olması, insanın temiz olmasına bağlıdır. Masiyetler (günahlar) azim ve iradenin en büyük düşmanıdır. Masiyetler insanı yorar, insana yüktür. Yüklü insanın yolda yürümesi zordur, hayat bir dağ gibidir. Bu dağı aşmak ve selamete ulaşmak ancak güçlü iradeye ve muhkem azime bağlıdır ama masiyetler-günahlar iradeyi ve azmi gevşetir, aciz bırakır ve insan yük altında yorulur, naçar kalır ve devam edemez. İnsan masiyetlerden de tövbe ederek kurtulur. Tövbe, ruhun sabunudur, suyudur. Her samimi yakarış, her damla gözyaşı ruhu kirlerinden arındırır, kalpteki siyah noktaları siler. Nasıl bir evi uzun zaman temizlemediğinizde kir kalıplarıyla ev kokar ve yaşanmayacak hale gelirse, ruhta aynı bunun gibi günahlarla yorulur, kirlenir ve insanı mahveder. Tıpkı kurumların yozlaşmasına son verilmediği zaman devletin türabına neden olabileceği gibi. Günahların lezzetli olduğu kadar kulluğunda acısı ve sıkıntısı vardır. Bu yüzden günahlar insana cazip, kulluk ise zor gelir. Tercih insanındır ama bedeline de katlanmak zorundadır ve istese de, istemese de katlanacaktır.

 

İnsan tantanalı ve karmaşık bir hayatın içindedir. Sürekli günahlarla birlikte yaşamaktadır. Kendini koruması gerçekten zordur, sancılıdır. Fasılasız bir murakabe (otokontrol) yapması gereklidir. Yani eylemlerini kontrol altında tutmalıdır. Murakabe insanı gaflete düşmekten ve günah işlemekten korur. İnsan, toplumsal iletişiminde kendini sürekli kontrol etmelidir, alıverişlerinde de aynı şeyi yapmalıdır, görev yaptığı kurumda da kontrolü elden bırakmamalıdır. Böyle bir kişinin yanına şeytan sokulamaz. Şeytanı da sadece soyut bir varlık gibi düşünmeyiniz, o, yanınıza, dost, arkadaş, kardeş, sevgili vb şekilde sokulmuş somut bir varlıkta olabilir ve nefsinizi sürekli zorlayabilir, sizi yanlışlara, hatalara ve günahlara yönlendirmek için. İnsan sürekli murakabe yapması sonunda içsel huzura da kavuşur. Çünkü bitevi bir murakabe insanın dostlarını kırmasını, insanları aldatmasını, insanlara zulmetmesini önler ve görevini namusuyla yapmasını sağlar, ahlaka, adalete, milletine, devletine, vatanına, dinine ve değerlerine ihanet etmesinin önüne geçer.

 

İnsan, uyku vakti gelince de gündüzün muhasebesini yaparak ertesi güne hazırlık yapmalıdır. Yaşadıklarını tartmalıdır. Yanlışlarının ve doğrularının değerlendirmesini yapmalıdır. Kısa ve öz şekilde, günün değerlendirmesini yapmak, insanı yüceltir ve yükseltir. Sonra da eksi ve artı durumları gözden geçirerek eksilerin giderilmesi için çalışacağına dair kendine söz vermeli, artılar içinde Rabbine şükretmelidir. Ve Allah’ı tazim ve tebcil ederek uykuyla kucaklaşmalıdır. Böyle yapmanın insana ne zararı olabilir lütfen?

 

İnsan, sürekli bir ceht içinde olmalıdır. Sürekli yaratıcısını zikretmelidir. Allah kendisini ananı, Kendisi’nin de anacağını söylemiştir. Allah’ın bizi anmasından daha güzel ne olabilir dostlarım? Zikir mülkün sahibini anmaktır. Zikir kendi sahibini hatırlamaktır. Zikir din gününün sahibinin yüce ve yüksek huzurunda saygıyla eğilmektir. Zikir verilenlere karşı saygıda bulunmaktır. İnsanın tabiatında verene karşı, büyüklere karşı bir ihtiram gösterme hasleti vardır ve biz bunu Allah’a teksif etmeli, hasretmeliyiz. Bakınız yegâne Önderimiz ne diyor: ‘’zenginin karşısında eğilen, dininin yarısını kaybeder.’’ Ve gerçek zengin kim acaba ki, sahte zenginlerin huzurunda eğiliniyor da, gerçek zengin olanın huzurda eğilmek zor geliyor?

 

İnsan bu şekilde yaşamda devamlı ve ısrarcı olmalıdır. Devamlılık ve ısrar başarının tohumudur. Tekrar her zaman diri ve tetikte tutar, tıpkı soğuk gibi. İyi, temiz ve sağlıklı bir hayat için, güzel yaşamakta ısrarlı ve devamlı olmalıyız. İnandığı yolda, ısrarlı ve devamlı olmayan, istikametini kaybeder, sapıtır.

 

 İnsan hiçbir insani boyutunu yok etmeye çalışmamalıdır. Bu çok yanlıştır. Sadece ıslaha çalışmalıdır. Çünkü bu yönlerin yokluğu insanın anlamsızlığıdır ve ölümüdür. İnsan duygu ve düşüncelerinin karmaşıklığıyla anlamlıdır ve vardır ve daima da öyle kalacaktır. Bunu yok etmeye çalışan kişilerde, kurumlarda, ideolojilerde insan hakkında yanılmaya da, kaybetmeye de mahkûmdurlar hatta insanı da yok ederler. Çünkü bu fıtratın iptali demektir.

 

İnsan isteyen bir varlıktır. Çok isteyen. İstekleri bitmeyen. Varlığı yetmeyen. Ama acizdir de. İsteklerini elde edemeyecek durumda yani. Bu yüzden sürekli ızdırap duyar. Ve mutsuzluk onu bulur. Zira isteyen mutsuzluğu da arkadaş seçmek zorundadır. Eninde sonunda mutsuz olacaktır çünkü. Buyursun aksini söyleyebilecek bir ideoloji varsa ve yüreği yetiyorsa söylesin. Ben karşılarım bütün isteklerini desin. Ben gerçek mutluluğu vereceğim insana desin. İnsan asla aciz değildir desin. Hadi erkekse yapsın bunu. Dostlar ne ideolojilere ne de ideolojik şarlatanlara asla inanmayın. Sizi en güzel ve en sarih şekilde ifade eden İslam’dır. Vallahi İslam’dır. Buyurun, kulaklarınızı iyice açın, yüce ve ulu ilahımız olan Allah’ımızın yüksek sözünü iyi dinleyin: ‘’Biz size şah damarınızdan daha yakınız.’’

 

‘’Sözün dikildiği yer gönüldür.

Ismarlandığı yer düşüncedir,

Onu kuvvetlendiren akıldır,

Meydana çıkaran dildir.’’ Hz. Ali (ranh).

 

EKSTRALAR:

YEGÂNE VE TEK YOL: islam. Gayrısında vallahi, billahi, tallahi felah yok canım kardeşlerim.

Emperyalizm: en ağır sömürüdür.

Komünizm: en ağır esarettir.(Komünizm, esaret zincirlerinin en ağırıdır. Nurettin Topçu.)

Faşizm: en ağır ayrılıktır.

Demokrasi: en ağır ahlaksızlıktır ve aldatılıştır.

Anarşizim: en ağır başıboşluktur.

Liberalizm: en ağır kayıtsızlık, umarsızlık ve duyarsızlıktır.

Siyonizm: en ağır yok oluştur ve mezkûr ideolojilerin hepsini kapsayan alçak, aşağılık ve kahpe bir ideolojidir. Bir nevi şeytanın dünyada ki tecessüm etmiş müşahhas halidir.

 

Bütün bunların hepsi de ‘’malum izm’’ adı altında bu topluma metazori benimsetilmek istenmektedir. Çünkü ‘’malum izm’’ ideolojisi gerçekte bunları örten bir fanustur. Özü bunlardır. Gayrısı vallahi yalandır. En son tahlilde de: tümünün fanusu Siyonizm’dir. Zira bunların hepsi şeytanın silahlarıdır. İnsanı, paramparça edip, ebedi tutsaklığa mahkûm etmek içindir.

 

Bu paradigmaların hepsi, teoride kesinlikle zıt gibi görünse de pratikte asla ayrılık taşımazlar. Hepsinde de hedef: insanı yoldan çıkarıp, sapıtarak tutsak etmektir ve kendi kirli-kanlı çıkarlarına hizmet ettirmektir. İnsan üzerinden dünya mülkünü ele geçirmektir. Zira SIRAT-İ MÜSTAKİM de yürüyene hükmetmek imkânsızdır. Ve İslam gibi korkulacak büyüklükte ve derinlikte bir düşmanları vardır. İnanıyorum ki, maksat sarih olarak anlaşılmıştır. Geçelim?

 

                İslam; berrak, temiz, sağlıklı su gibidir. Şifa deposudur. Vatan sevgisi de, yüce ahlak ve üstün adalet umdeleri de İslam da münderiçtir.

 

                İdeolojiler: bulanık, kirli, sağlıksız su gibidir. Zehir deposudur. Vatansızlıkta, çirkin ahlak ve azim adaletsizlik umdeleri de ideolojilerde münderiçtir.

 

Allah bizleri sonu ‘’izm’’ ile biten teorilerin, sonu ‘’ist’’ ile biten takipçileri olmaktan emin eylesin. Âmin.

 

                İslam saflarında da en güçlü şekilde savaşım verebiliriz, bütün vahşi ve zalim düzenlere karşı, düşüncelere karşı aziz, asil ve kıymetli kardeşlerim.

 

‘’Ben, terörün ve bozgunculuğun babasıyım, ben şeytanım, gözleri perdelerim, kalplerin kararmasına çalışırım, kulakları tıkarım, insanı parçalarım ve her parçasına hükmedecek şekilde yemler hazırlarım. İnsanlar, benim hükmettiğim denizde yüzen balıklar gibidirler. Bir tez yaratırken aynı zamanda bir de anti-tez yaratırım ve sentez yine ben olurum. Bütün ideolojik silahlar benim elimin ürünüdür. Kıyamete kadar müsaadem vardır. Bu izin, bana, benimde sizinde sahibiniz olan Yüce Allah tarafından verilmiştir. Ama ben sizleri ona karşı savaştıracağım. Ve dünyanın yegâne efendisi olacağım.’’ İmza: Siyonist Yahudi.’’

 

‘’Ben sizi, sizin yüreğinize şırıngaladığım korkularla ve ürettiğim ideolojilerle idare ederim. Aslında bir hiçim. Ama siz bunu anlayamayacak kadar damarlarınıza zerk ettiğim korkunun tutsağı oldunuz. Sizin beyinlerinizi, ürettiğim ideolojiler ile kapadım, esir aldım. Körleştiniz, sağırlaştınız, hissizleştiniz. Bilincinizi kaybettiniz. Erdemlerinizi kaybettiniz. Şehvetinize uydunuz. Nefsinizin kölesi oldunuz. Korku, beni, size her şey olarak gösterdi. İdeolojilerim, beni size bilge olarak sundu. Yığılıp kaldınız, uyuştunuz, hipnotize oldunuz. Korku sizi uyuttu, ideolojilerim aldattı ve sapıttı.’’ İmza: Siyonist Yahudi.’’

 

NOT:

 BİR: Son gelişmelerin tümü kirli emellere yöneliktir. Tahliyeler asla boşuna değildir.  MİT fasılasız teyakkuzda olmalıdır. Uyumak, felaketlerin habercisi olacaktır. Hiçbir şey boşuna değildir. Zincirleme şekilde birbirini takip edecektir bundan sonrada, olaylar. Olayları sıralamaya lüzum yoktur. Her şey hepimize ayandır, malumdur. Tahliye olanları takibe alınız. Kesinlikle boş tahliyeler değil. Belkide önce den konuşulmuştur özgürlüğe kanat çırpan kuşlarla. Burada ince bir oyun var. Peki, suç kimde? Sahi bu ülkede suçluların dosyasını kim inceleyip karar veriyor? Hep bir taraf göz önüne getiriliyor peki PKK’lılar noluyor? Bu tahliyeler asla olmamalıydı. Ama seçim var değil mi ufukta? Bu vatana gönül verenler fasılasız müteyakkız olmak mecburiyetindedirler.

 

İKİ: Sağlıkta ki bürokrat önceliğinin kaldırılmasını önemsiyorum. Bu icraata imza atanları kutluyorum. Kim bu bürokratlar. Babaları kral mı? Hadi ordan! Herkes haddini bilecek. Bütün vekiller, bürokratlar tabir caizse bu milletin kölesidirler. Bu milleten daha ayrıcalıklı olmaya hakları da, hadleri de yoktur ve olamaz.

 

ÜÇ: MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli’yi yürekten kutluyorum. Devlet adamı ciddiyeti ile hareket edip, siyasi durumu bir kenara bırakıp, gerçeğe eyvallah çektiği için. Yani artık özlenen tablo budur. Sahi bu vatana gönül verenler kimler ve bu vatan kimlerin iradeleriyle bütün engelleri yarıp geçecek, barikatları aşıp geçecek, tuzakları bozup geçecektir Allah aşkı için?

 

DÖRT: İslami kesimde ki aydınlar üzerinde zımni psikolojik baskı uygulayarak gerçeği izharlarına engel oluyorlar. Beyler uyanık olunuz. İlla gerçeği örtmek zorunda değilsiniz farklı gözükmek için. Akıllı olunuz. Vatan-din eksenli olmak, düşünmek zorundasınız. İlla özgürlük martavallarıyla gerçeği örtmek zorunda değilsiniz. Yani siz, şimdi PKK-BDP denilen yapının bazı şeylerini dile getirdiğiniz ve yanlış olduğunu ifade ettiğiniz takdirde, size özgürlük ve insan hakları düşmanı diyecekler gibisinden imtina ediyorsanız ve gerçeklerin izharından ürküyorsanız yazıklar olsun size. Sizler ne kadar da ahlaksız ve haysiyetsizsiniz. Bu vatanı bölmek, parçalamak, kardeşliği tam yüreğinden hançerlemek ve kaynakları aşağılık siyoniste sunmak ne zamandan beri özgürlük, insan hakkı oldu? RADİKAL denilen paçavra daki bazı tipler, bazı aydınları itham ediyorlar ve o aydınlarda kendilerini savunmak zorunda kalıyorlar. Beyler onların zihniyeti belli zaten, niçin komplekse kapılıp ta yanlışa düşüyorsunuz? Kendinizi izah etme gafletine kapılıyorsunuz? Bırakın size özgürlük düşmanı desinler, bırakın size insan hakları muhalifi desinler. Bu vatanı bölmek, bu milletin kardeşliğini hançerlemek, bu vatanın kaynaklarını siyoniste peşkeş çekmek ve Ermenilerle ittifak edip bu milletin evlatlarına kahpe kurşun sıkmak ne zamandan beridir insanlık hakkı oldu, özgürlük oldu Allah ve İnsaniyet aşkına canım kardeşlerim? Şu sözü iyi okuyunuz ve toplumdan gerçekleri gizlemeyiniz beyler: “İnsan, kendi vicdanından hiçbir şey gizleyemez.” Anthony Çehov

 

BEŞ: HÜR ADAM; Sanatsal yönden fecaat. Sadece mesaj öncelenmiş. Netlik yok. Her yöne mesaj var. Hatta canlandırılan kişiyi tahrifat var. Malum cemaatin algısına göre hazırlanmış. Tipik cemaat karakteri yansıtılmış filme. Ayrıca Mustafa Özcan’ın ‘’habervaktim.com’’ sitesinde ki, filmin yayınlanmasından önceki değerlendirmesine de katılıyorum. Bu arada Said Nursi’nin de aşırı düzeyde tebcil edilmesi sonsuz yanlış. Layuhti olarak tavsif edilmesi de sakıncalı. Nihayetinde, ne peygamber ne de ilah. Bizim gibi bir kul. Günahıyla sevabıyla. Yanlışı da vardır, doğrusu da. Tabi Risaleleri vardır, Hadislerden, Kur’an’dan ilham almıştır. Okunabilir, üzerinde düşünülebilinir. Katılabilinir, katılmayabilinir. Ama kimse de küfretmeye de tevessül etmemelidir bence. Hatasız, günahsız, her şeyi bilen biri olarak telakki ve tavsif etmekte kesinlikle hakikate münafidir. Zaten burada da, bu şahsiyet üzerinden malum cemaatin paye edinme derdi vardır. Ama Said-i Nursi’nin bazı sözlerini bilseniz, görseniz bu cemaat ile bağ kurmanız asla mümkün değildir. Gerçeklerden korkulmamalıdır. Gerçek herkesin derdine devadır. En güzel şifadır. Gerçek, adalettir. Gerçek, özgürlüktür. Gerçek, kurtuluşun şifresidir. Gerçek, cennettir.

 

Tarih: 10.01.2011 Okunma: 747

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?