Ahmet HAKAN, Hürriyet
“Laf çarpmalar” hemen sökün etti.
Diyorlar ki:
“Balyoz tepene inseydi, görürdün gününü Ahmet Hakan... Başarılı olamadıkları için aklınkesmiyor. Başarılı olabilirlerdi. Zaten az kalsın oluyorlardı da... Karşılarına kahramansavcılarımız, gözü kara gazetecilerimiz ve dik duran hükümetimiz çıktı. Oyunlar bozuldu”.
Hadi eğri oturup doğru konuşayım:
Benim aklım, asıl işte bu “basit” ve “kemiksiz” öyküye hiç yatmıyor.
Türk ordusu darbeye tevessül etmez mi?
Eder, hem de nasıl eder!
Çetin Doğan prensip olarak darbeyi aklının ucundan bile geçirmez mi?
Geçirir, hem de nasıl geçirir!
AK Parti’nin iktidara geldiği günlerde ordu içinde cunta oluşumları olmamış mıdır?
Olmuştur, hem de nasıl olmuştur!
Peki o zaman nedir mesele?
Neden ben de başkaları gibi...
“Vay be! Az kalsın balyoz tepemize inecekmiş. Sağ olasınız savcı beyler, sağ olasınız kahraman gazeteciler, teşekkürler dik duran hükümetimiz” demiyorum, diyemiyorum?
Neden mi?
Çünkü...
Herkes gibi ben de farkındayım ki, ne dünya 1960’ların, 1970’lerin, hatta 1980’lerindünyası, ne de Türkiye o dönemlerin Türkiye’si...
Irak’ta kazan kaynarken... İran unsuru orada dururken...
21. yüzyılda NATO üyesi, Batı ittifakının ayrılmaz parçası, ABD’nin biricik stratejik ortağıolan Türkiye gibi bir ülkede bir grup subay, bırakın balyoz indirmeyi, çekiç bile indirmeye mecal bulamaz.
İsteyip istemedikleri bir tarafa, isteseler de yapamazlar.
Devir değişti, bir dönem kapandı.
Görmüyor musunuz: Hırstan, öfkeden kıpkırmızı kesildikleri halde bırakın darbe girişimini,tehdit bile edemiyorlar.
Ne tehdidi! “Gık” bile diyemiyorlar.
Çünkü acı gerçek kabak gibi ortada: Ne iç, ne de dış “konjonktür hazretleri”, sokakta tank görmek istemiyor!
Diyebilirsiniz ki, “28 Şubat’ı unutma”.
Unutur muyum?
O bile en azından “post-modern” olmak zorunda kalmadı mı?
“27 Nisan” ise sersemce bir girişim olmaktan öteye geçebildi mi?
Eğer “Balyoz çok ciddi” diyenlerdenseniz, bu yazdıklarıma...
- “Ama yaptıkları planlar ortada” diye itiraz edebilirsiniz. Ben de size “Onlar zaten planolarak kalmaya mahkûmdu” derim.
- “Ama hiçbir ayrıntıyı es geçmemişler” diye itiraz edebilirsiniz. Ben de size “Ne incesi? Neayrıntısı? Yaptıkları planları saklamaktan bile aciz adamlardan söz ediyoruz” derim.
- “Ama camileri bile bombalayacaklardı” diye itiraz edebilirsiniz. Ben de size “Siyah- beyazdönemlerde bile bu denli fantastik eylemlere imza atamamış bir ordu, bugünün dünyasında bu denli uçuşa geçebilir mi?” derim.
Hadi daha açık söyleyeyim:
Benim gözümde...
Sabaha karşı bütün özel televizyonların ve özel radyoların subaylar tarafından teslim alındığı... Bütün internet sitelerinin ele geçirildiği... Uydu bağlantılarının kesildiği... Davudi sesli bir albayın, ortak canlı yayında darbe metnini okuduğu... Fatih / Beyazıt Camiibombalamalarıyla gerekli kaos ortamının sağlandığı... Tankların sokaklara çıktığı... Gençliğin “Yaşa Türk ordusu” diye tankların üstüne çıktığı... CHP hariç bütün partilerinyöneticilerinin tutuklandığı...
“Bir darbe günü”, maalesef canlanamıyor.
21. yüzyılda böyle bir günü kafalarında canlandırıp yönetime el koymayı düşünen subaylar var olmuşsa...
Bu “uçuşta hiçbir sınır tanımayan” subayların, hapishanelere değil tımarhanelereyollanması gerekir.
Çünkü gerçeklikten bu denli kopanların ıslaha değil, tedaviye ihtiyaçları vardır.