NE YAPMALI?...4...

Özgür DENİZ - 02.02.2011

Kelimelerden ve kelimelerin gücünden söz etmiştik. Her düşünce kendini kelimeleri aracılığı ile ifade eder. Dinlerde de kelimeler çok önemlidir. Zira dinde kelimeyle başlar ve biter. Dinin temeli olan  ‘’La İlahe İllallah, Muhammedün Resulullah’’ kelimeler bütünüdür.  Ve din toplumsal hayatta kelimelerle varlık kazanır. İdeolojilerde aynıdır. Öyle değil mi? insanlar kendilerini kelimelerle ifade etmiyorlar mı? Yaşamlarının temelinde kelimeler yok mu? Karşılıklı konuşurken, insanların kimliğini, konuştukları kelimelerden çıkarmıyor muyuz? Bizlerin iplerini ellerine alanlar bunu kelimelerle yapmıyorlar mı?

 

 

 

Misal: ‘’değer’’ ve ‘’çıkar’’, ‘’anlam’’ ve ‘’yarar’’, ‘’felah’’ ve ‘’refah’’, ‘’bereket’’ ve ‘’gelir artışı’’, ‘’kanaat’’ ve ‘’rekabet’’, ‘’helal kazanç’’ ve ‘’karlı yatırım’’, ‘’adalet’’ ve ‘’kalkınma’’, ‘’ideal’’ ve ‘’reel politik’’, ‘’şahit olmak’’ ve ‘’sahip olmak’’, ‘’yüce ahlak- Allah ahlakı’’ ve ‘’küresel etik’’, ‘’biz-kolektif ruh’’ ve ‘’ben-bencil-bireyci ruh’’, ‘’hasbilik’’ ve ‘’hesabilik’’, ‘’harbilik’’ ve ‘’fırsatçılık’’, ‘’salih amel’’ ve ‘’sosyal faaliyet’’, ‘’tasadduk’’ ve ‘’tasarruf’’, ‘’tövbe etmek’’ ve ‘’özeleştiri’’, ‘’iffet-izzet’’ ve ‘’imaj-karizma’’, ‘’marifet’’ ve ‘’malumat’’, ‘’Hakk’ın rızası’’ ve ‘’toplumun beğenisi’’ vb. bu kavramların birisi yegane gerçek dinin diğeri ise sekülerizmin (sekülerizmin yani modernizmin temelini oluşturan batıl-tahrif dinlerin ve fıtratı fesada uğratan ideolojilerin) kavramıdır. Dinimizi seçtiğimiz zaman kavramlarımızı da spontane seçmiş olacağız. Bu kavramlar yaşamımızı tayin ederler. Bu kavramlar değiştirildiğinde yaşamımızın yönünde muhakkak değişecektir. Hem de hiç farkına varmadan. Şeytanın ve şeytanlaşmış tiplerin zımnen ruhumuza musallat olmaya başladıkları ilk adımda kavramlarladır. Önce zihninizin kodlarıyla ilgilenirler. Zihninize hükmeden kavramları karıştırmaya çalışırlar. Sonra bir kaos yaratırlar ve çatışma başlatırlar. Böylece kendi kavramlarının zihninize hükmeden kavramların yerini almasını sağlarlar. Sonra da artık karakteriniz değişecektir tedricen. Kelimelerini kaybeden fertler ve toplumlar kendilerini de kaybetmeye mahkûmdurlar. Kelimeler bir yerde kaderdirler. Güzel dilimiz Türkçemizi, katletmeye çalışanların maksatları neydi?

 

 

 

 Görüyoruz değil mi dostlar, kelimeler nasıl da bir balyoz gibi darmadağın ediyor her şeyi? Alt-üst edebiliyor hayatımızı. Önümüzü de sonumuzu da belirleyebiliyor. Bozuyor gönül rahatlığımızı, mahvediyor beyin konforumuzu, kaçırıyor tatlı uykumuzu. Önce karakterimizi inşa edip sonra da kaderimize hükmediyorlar. Kelimeler kamçı gibidir ey insan! Peşini asla bırakmaz. Yatarsın kelimeyle ve kalkarsın kelimeyle. Ve yaşarsın kelimeyle. Seversin kelimeyle, nefret edersin kelimeyle. Teslim olursun kelimeyle ve isyan edersin kelimeyle. Adeta kelime sensindir sen de kelimesindir. Allah bir kelimedir, tağut bir kelimedir, cennet bir kelimedir, cehennem bir kelimedir, Tevhid bir kelimedir, şirk bir kelimedir, Muvahhid bir kelimedir, müşrik bir kelimedir, yat bir kelimedir, sat bir kelimedir, sevmek bir kelimedir, haykırmak bir kelimedir, yaşam bir kelimedir, ölüm bir kelimedir, hesap bir kelimedir, zalim bir kelimedir, mazlum bir kelimedir, mustazaf bir kelimedir, müstekbir bir kelimedir. direniş bir kelimedir, diriliş bir kelimedir, devrim bir kelimedir. Sırtın pekse uğraş kelimelerle. Kelimeler korkunçtur ama yüreklendiricidir de. Berraklığının içinde zalimlik gizlidir. Kimi seni eşref-i mahlûkat (meleklerden yüce) mesabesine yükseltir, kimisi de esfel-i safilin (hayvanlardan aşağı) derekesine yuvarlar. Kompleksliğinin içinde şefkat gizlidir bazen. Bazen sıcak bir babada olabilir. Vahşi bir ana olabileceği gibi bazen. Kelimler tutsak edilemezler ama tutsak ederler. Dövüşmeyin kelimelerle, kaderinizin ağlarını o örer, isteseniz de istemeseniz de. Ezer bazen ve bazen ayağa kalkmanızı sağlar. Sizi hem tamir eder, hem de tahrip eder aynı zamanda. Uyutur hem, hem uyandırır. Hem sokar yola, hem çıkarır yoldan. Savaş emri verir ve barış der bazen. Aslında aldanmayı da, aldatmayı da, uyumayı da, uyanmayı da sağlayan kelimelerdir. Beyinleri kaynatanda yürekleri oynatan da kelimelerdir. Cennette, cehennem de kelimelerin sunumudur. İktidar kelimelerin ikramıdır. Çöküş kelimelerin intikamıdır. Düzen kurar ve düzen yıkar kelimeler. Sadakattir bazen ve bazen ihanet. Özgürlükte, esarette kelimelerin çocuğudur. Zalimleri devirir devrimleri doğurur kelimler. Bazen bir müjdedir, bazen yürekleri yakan bir ateştir. Kelimesiz dünya ne anlam taşır. Ki anlamda anlamsızlıkta kelimelerin oyunundan başka nedir ki? Ve bizlerde yazarken, konuşurken, aslında kelime oyunu oynamıyor muyuz? “Öyle büyük boş laflar vardır ki içinde bir millet esirdir.” S.Lec

 

 

 

Seçtiğiniz dinin ölçüleri de olacaktır şüphesiz. Zira ölçüler, istikamet belirleyicidirler. Huzurun ve barışın sigortasıdırlar. Ölçülerle bir oynadınız mı, sonu gelmeyecek olan kaoslara ve çatışmalara kapı aralamış olursunuz Allah korusun. Tıpkı kelimelerde ki gibi.

 

 

‘’Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.’’ Yegâne Yüce Önder.

 

 

‘’İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz.’’ Yegâne Yüce Önder.

 

 

‘’Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’’ Yegâne Yüce Önder.

 

 

‘’Cennet anaların ayakları altındadır.’’ Yegâne Yüce Önder.

 

 

‘’Yer ve gök adalet üzerinde durur.’’ Yegâne Yüce Önder.

 

 

‘’Zengin karşısında eğilen, dininin yarısını kaybeder.’’ Yegâne Yüce Önder.

 

 

 

İşte ölçü. Yekpare-bütün insanlığın, huzurlu ve barış dolu olmasına kifayet edecek muazzam-muhteşem-fevkalade-aliyyülâlâ bir ölçü. Sarsılamaz, çürütülemez, daraltılamaz, eskimez ve eskitilemez ulvi ölçüler. Hangi bir din-ideoloji, hangi bir çakma önder böyle bir ölçü sunmuş-sunabilmiş? Yüreği yeten göstersin. Hodri meydan. Bilakis, İslam haricindeki bütün görüşler, bu ölçülerin aksini telkin ederler müntesiplerine. Zira varlık sebepleri buna bağlıdır. Bütün ideolojiler kan-kaos-çatışma ve sömürüden nemalanırlar. Varlık sebepleri şiddettir. Zira hepsinin kökeni ‘’en güçlü olan ayakta kalır’’ ilkesine dayanır. Ve bu kirli ve temelsiz ölçü bugün çağdaş dünyanın yaşamının temelini teşkil eder. Çünkü çağdaş dünyalarda ancak güçlü olan ayakta kalabilir. Ve bütün ideolojiler insana çağdaşlığı dayatır zımnen. Öyle değil mi? Bizim çağdaş azınlığın yaşadığı süslü, cazip ve nefsanî dünyasına girmeye çalışan nice insanımız-gencimiz tutunamayınca yok olmuyor mu? Ve tutunabilende o yolda tırmanışına devam etmiyor mu? Ve bütün ideolojilerin önderleri insanları kendi çıkarları için kullanırlar ama İslam insanı yine insanın kendi huzuru için güzelliklere, iyiliklere davet eder. Hülasa; İslam, insanın mutluluğunu önceler; ideolojiler ise, önderlerin keyfini önceler.

 

 

 

Bir de şu söze kulak veriniz lütfen: ‘’Eğer, şimdiden, çok ciddi tedbirler alınmazsa, insanlık, üç hastalıktan, kendini kurtaramayacak ve batacaktır. Bu üç hastalık: ‘ırkçılık-alkol ve ailesizliktir.’’ Bu üç dehşetli hastalığın ilacını İslam peygamberi olan Muhammed bulmuş ve uygulamıştır. Bu yüzden Müslümanlar, bu hastalıklardan daha emin durumdadır. Eğer, Batı Medeniyeti, bu üç hastalığa çözüm bulamazsa, insanlık ya batacak, ya bitecek ya da batmamak için Muhammedi olacaktır.’’ Arnold Toynbee. (Bu kişiyi hepiniz-bahusus okuyanlar tanıyorsunuzdur ya da ismini duymuşsunuzdur. Düşünceleri ile dünyaya yön veren bir cins-önemli-aykırı düşünürdür.)

 

 

 

Sevgili dostlar! İman insan içindir ve insan iman içindir. Bu reddedilemez ve inkârı imkânsız olan bir durumdur. İnsan bir şeye iman eder ve etmek zorundadır. Burada derin bir yanılgı vardır. İnsan Allah’a iman etmekten kaçar ve gider bir benzerine ya da bir nesneye iman etmek zorunda kalır ama kendini özgür sanır. Çünkü Allah’a imanın sorumluluk getirdiğini düşündüğü için Allah’a imandan kaçmaktadır. Güya özgürlüğe doğru uçmaktadır. Ama esirliğin en ağırının içine yuvarlanmaktadır. İnsanı bir kalıp-beden olarak tasavvur edersek o kalıba-bedene can katan imandır. İmansız beden leş gibidir. Kokar. Ama bizler akıl tutulması içinde olduğumuz için bunu fark ve idrak edemeyiz. Ödevimiz; insanı ve imanı savunmaktır.  Dünya ve içindekiler insan için, insan da iman içindir. Ve bu istikamette, okumak, düşünmek, bilmek, anlamak en önemli ve öncelikli sorumluluğumuzdur. Bu doğrultuda, kelimelerimizi bilmek, anlamak, o kelimelerle örülmüş ölçütlerimizi-ilkelerimizi belirlemek ve bu temeller üzerinde bir yaşam kurmak en öncelikle sorumluluğumuzdur. Hülasa; yüce kitabımız temelinde bir yaşam kurmak bizi cennetlere kavuşturacaktır. Hem burada hem de orada! Hem en güzel kelimeler onda, hem en yüce ilkeler onda, hem ahlak hem adalet onda. Hülasa; yüce insanlık onda! Tercih, seçim, karar ve kader ellerimizde!

 

 

 

 

TEFERRUAT:

 

 

BİR: KÜFÜR: sevilmeyenler, kendilerinin sevilmek zorunda olduklarını düşünürler ve sevilmedikleri için intikam almaya yeltenirler ve böylece küfre tevessül ederler. Son günlerde de bazı sefiller, sanatçı bozmaları topluma küfretmeye yelteniyorlar. Belkide göze girmek ve koltuk kapmak için yapıyorlar bunu. Çünkü bazı yerlerde halka küfretmeyenlere, toplumu germeyenlere yol yoktur ve bunu bildikleri için gereğini yapıyorlar ama beyhude! Adam olacaksınız oğlum adam! Adam olamayanların sonunu görüyorsunuz. Kimse bu dünyada siyonist şeytanın koltuğuna sığınmayla ebedi kalamıyor, kalıcı olamıyor. Bir yerde halka çarpıyor işte ve halk üzerine yıkılıyor. Görüyoruz ne kahpe, alçak, haysiyetsiz, soysuz ve köpekleşmiş firavunların hazin sonlarını! Oysa insan hep ilkeli olmalı, yetineceği kadar almalı, taşıyacağı kadar sahip olmalı. Ama göz doymuyor işte! Yazık. Üç günlük dünyaya değer mi bu kadar zulüm ve bu kadar yük?

 

 

 

İKİ: İÇKİ: birileri içkinin kötülüklerinden dem vurdu mu, içkiden doğan belaları izah ederken içkiye atıfta bulundular mı, birileri kırmızı görmüş boğaya dönüyorlar, kuduruyorlar, her şeyi yıkmaya çalışıyorlar. Bunlar, kendi çıkarlarına alet ediyorlar, zuhur eden olumsuz durumları diyorlar. Ulan öküz oğlu öküz, bir sonuç varsa onun bir sebebi vardır (burada ki hedefim; karanlık ve kirli odalar ve odaklardır lütfen yanlış anlaşılmasın dostlarım!).  Yani şimdi bir trafik kazası olmuşsa onun bir sebebi vardır ve bu içkide olabilir ki; genellikle içkidir, şimdi adam kazadan bahsederken içkiden olduğunu söylemesin mi? Sizin keyfinizin kâhyası mı lan bu millet. Yani içki bir beladır, toplumsal bir bela hem de. Yalan mı bu? Yalan değil. Ha sen yine içersin orası ayrı. Ama sen içiyorsun diye içki kötülüklerin anası olmayacak değil. Zira bunu yüce önderimiz de buyurmuşlardır: ‘’içki bütün kötülüklerin anasıdır’’ diye. Misal; bir insana bir kişiyi kolay kolay öldürtemezsiniz ama o adama içki içirip sarhoş ettiniz mi her şeyi yaptırırsınız, bu çok kolaydır. Ya da eroin, esrar ne fark eder? Hani anlatırlar: sağlam karakterli bir imam varmış, o imamı etkisiz kılmak ve itibarını beş para etmek istiyorlarmış. Ona bir kadın göndermişler. Kadın onu yoldan çıkarmaya çalışmış ama başaramamış. Fakat bir kadeh içki içirince adama, adam sarhoş olmuş, hem kadınla ilişkiye girmiş, hem de katil olmuş, böylece rezil olmuş. İçki kana karışında alevlenir, asla şişedeki gibi durmaz. İçki bir beladır, vebadır, kanser gibi eritir, tüketir ve yok eder. Ayrıca içki aptallaştırıcıdır (bu bilimsel bir veridir dostlarım, indi mülahaza değil). İçkiyi savunanların derdi çok başkadır dostlarım çok. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Hem büyük iktidar savaşlarının hem de büyük sermayelerin temelidir. Derinden, doğal ve dobra bakmak iktiza ediyor.

 

 

 

                ÜÇ: İSYAN: Arap ülkelerinde isyanlar zuhur ediyor ardı ardına. Bütün ‘’ Batı temelli batıl projeler’’ iflas ediyor. Halklar kendi özüne dönüyor bir nevi. Ya da başka bir numara var! ‘’Ilımlı İslam’’ projesi denilen yolla halkalar pasifize edilerek özü alınmış dinle idare edilmek isteniyor. Zira şeytanın başka kaçış yolu yok artık. Ya domuz gibi gebertilecek, ya da kadim düşmanının sinirlerini alarak etkisiz bırakacak ve aynı şekilde hegemonyasını sürdürecek. Üçüncü yol yok. Bu büyük bir aldanıştır. Çünkü bu yolla, İslam ülkeleri daha da sefaletin kucağına itilecektir. Durum öncekinden daha berbat olacaktır. Değerler daha hızlı çürüyecektir. Temeller daha acımasızca aşındırılacaktır. Vallahi olayın esası budur. Çünkü zulüm döneminde bilinçler daha keskindir. Muhalefet daha dinamik ve şuurludur. Ama az bir rahatlama döneminde her şey allak bullak olacaktır. Ülkemizi görmekteyiz. Az bir rahatlama sonunda Müslüman kimlikli olan tiplerin ne hale geldikleri âlemin malumu oldu. Şımardılar, itleştiler, bitleştiler, kendilerini kaybettiler, aile yapıları iflas etti, tabi bu tümü için geçerli değildir. Daha kaç gün önce ikinci evliliklerden ve bu evliliklerin hangi yönde tercih edildiğinden bahsediyordu Nuh Gönültaş isimli zevat bir gazeteye verdiği röportajında. Oysa bütün bu yolun ilk adımının atılmasına sebep olan, kendisinin de öve öve bitiremediği ötelerde ki malum zattı. Ama tabi orayı işaret etmeye yürek gerek, orası cısss’tır. Eee ne olacaktı? İslamı ılımlılaştırırsan, özünü alır da kalıbını bırakırsan ve korkudan özünden bahsetmeye imtina edersen yaşamlarda ılımlılaşırdı ve öyle de oldu. Ama ılımlılaşan şeyinde tadı, tuzu olmaz. Kimse onda ferahlık ve felah bulmaz. Ve manzara malum!

 

 

                Hakeza bizim ülkemizde de isyanlara yol verelim, derinlere kol verelim diyenler var. Üstelikte zerre alakası olmadığı halde Arap ülkelerinde ki isyanları örnek verenler var. Bir defa burada akıl aramak akıl işi değil. Zira orayla buranın zerre alakası yok. Zaten oradaki olayı burada sessizce yaptı halk. Orada şiddetle oluyor o başka. Çünkü konjonktür önemlidir. Burada da aynı hegomanya olaydı belki burada da şiddetle olacaktı ama burada seçim yoluyla oldu. Bilakis, şimdi burada, oradakine benzer bir yönetim yok ki kardeşim. Burada, orada yeni oluşacak manzaranın gerçekleşmiş hali var.

 

 

                Sen hizmet yapma, sen toplumu kalkındıracak projeler üretme, sen topluma vizyon sunma, sen topluma kendini sevdirme, sen gönül alma, sonra da tut haydin millet sokağa de! Şimdi bu gerçekten akıl, vicdan işi mi canım kardeşim? Kim bu gaza gelecek kadar düşünceden yoksundur? Kim bu gaza gelecek kadar beynini yemiştir? Kim bu gaza gelecek kadar vatanına ihanet edip, kardeşine hançer saplayacak kadar ruhunu öldürmüştür? Yani senin karşındaki kişiden farkın nedir onu söyle bakalım? Daha mı iyisin? Daha mı başarılısın? Daha mı mükemmel hizmet etmektesin? O zaman zaten bu halk senin yanındadır korkma! Ama yooo… olay başka. Böyle olmadığını biliyorsun. Ve korkuyorsun gibi sanki, belirsizlik içinde olan meçhul sonuçtan. O zaman sorun halkı sokağa dökmek değildir bayım! Hizmet etmektir, projeler üretmektir, bana bir şeyler sunmaktır, özgürlüğe gülümsemektir, adalete inandırıcı şekilde yol açmaktır. Milleti yükseltmek, vatanı yüceltmek için çalışmaktır ve bunu halka göstermektir, nihayet halkı inandırmaktır. Sen millete hizmet ettin de millet sana sırtını mı döndü? Sen millete bir şeyler verdin de millet görmezden mi geldi? Hayır hiçbirisi! Bilakis sen bunu yapmakla yine muhalifine çalışıyorsun. Zira senin isyan çağrıların muhalifinin hanesine oy olarak yazılacaktır. Bu da iyi bişey değildir dostum, iyi bişey değil! Sonra milleti suçlamayın! Sadece akıllı siyaset edin. Zaten bu ülkede hiçbir parti kolay kolay hizmetiyle iktidar olmadı, hep böyle boş sözler neticesinde iktidar oldu. Düşünmek gerek!

 

 

 

                Ama ben bu isyan çağrılarının altında büyük numaralar da görüyorum. Bence hedef: AKP ye ciddi yanlışlar yaptırmak ve yapması gerekenleri yaptırmamak. Şimdi bunu gören liberalist bozmalar, bak bizim dediklerimizi yapmazsan desteğimizi çekeriz ve seni muhaliflerine karşı yalnız bırakırız diyorlar. Tam bir Batı oyunu. Şimdi birileri halkı isyana teşvik edecek, birileri de diyecek ki bak isyanın ayak sesleri geliyor. Dediklerimizi bir an önce yap yoksa bu yolda yalnız kalırsın ve dağılırsın diyorlar zımnen. Ne kahpe bir oyun değil mi? Liberal bozmalarından da hayır gelecek değil ya! Maksat AKP ye, toplumun temellerini sarsacak icraatlar yaptırtmaktır. Kökleri zedeleyecek kanunlar çıkartmaktır. Ki bazı durumlarda başarılı olmuyor da değiller! Ve sonrada AKP yi alaşağı edip toplumu iyice ifsat etmektir, yoldan çıkarmaktır. AKP akıllı olmalıdır ve oyunu görmelidir. Bedel diye bir şey vardır. Sorumluluk makamında bulunanların ödeyecekleri bedel sonsuz ağırdır. AKP bu topraklarda ‘’Ilımlı İslam’’ projesine asla müsaade etmemelidir. Temelleri zedeleyecek icraatlara asla yol vermemelidir. Bütün kurumları yenilerken kesinlikle maddi-manevi dinamikleri gözetmelidir. Liberal bozmalarına, sefil beyinlilere kesinlikle zerre itibar etmemelidir. Bu isterse İslam tandanslı olduğunu iddia eden liberal bozması olsun. Liberallerden ne insana, ne topluma, ne devlete, ne de vatana zerre misali fayda vallahi de, billahi de, tallahi de gelmez, gelemez. Bilakis, liberallerin götüreceği son; acı bir yok oluş ve yıkılıştır.

 

 

 

                Bir de şurasını izahta fayda var: güya duyduğumuz ifadelere göre halk ekmek için isyan ediyor. Burada ki bazı kanalizasyonlarca da bu durum aynen bu şekilde yansıtılıyor. Ama külliyen yalan. Araplar özgürlük istiyor. Onurlu yaşam istiyor. Siyonistlerin itlerinin mengenesinden kurtulmak istiyor. Gündüz bir TV kanalında ki ifadeye göre bir Mısırlı diyor ki: yıllarca biz inkâr edildik, iradelerimiz ipotek altına alındı, bizim adımıza yapılan her işte bizler yenilgiye uğradık, daima İsrail’in politikaları doğrultusunda kararlar verildi. İşte olay budur. Çünkü her şey ekmek değildir dostum. ‘’İnsan sadece ekmekle yaşamaz.’’ Hz. İsa. Zira öyle olması için sebep yoktur. Çünkü nimet çoktur ve insan kolay kolay aç kalmaz ama insan hürriyetsiz bırakılabilir, insan şerefsizce yaşama mahkûm edilebilir. Bunu ‘’AMA TUTMAZ’’ yazımızda da sarih olarak ifade ettik. Olay bilinçli şekilde başka mecralara çekilmek istenmektedir. Ve bu yönle Türkiye topun ağzına konulmak istenmektedir. Yani derin bakmak, derin analiz yapmak gerekir. Evet, ekmek içinde mücadele gerekir ama ilk evvelde insan olarak yaşamak için mücadele vermek gerekir.

 

 

 

                DÖRT: KURTLAR VADİSİ FİLİSTİN: evet böyle bir film çekilmiş olması güzel. Ve izlenmelidir de bence. Ama bir film çekerken onun muhtevası da sonsuz önemlidir. Eğer muhtevadan yoksunsa çektiğiniz filmin efekti falan iş göremez. Anlamsız sözün ne hükmü vardır? Ruhsuz adamın fiziki cazibesi ne kıymet taşır? İşte bu yüzden malum film de gerçekten harika bir aksiyon filmi olmuş ama Filistin davasından uzak kalmış. Aslında bu konu üzerinde uzman olan bir şahsiyetle iletişim kurulabilir ve fikir teatisi yapılabilirdi. Fakat ne hazin ki öyle bir emare sezilmiyor. Dolayısıyla sonuçta pek iç açıcı olmuyor. Muhteşem diyaloglar, derin sözlerle beslenen muhteşem sahneler yer alabilirdi aslında. Yani siz düşünün, siyonist köpekleriyle cihad eden Filistinli kardeşlerimizin bir tarikatın zikir sahnesiyle ne alakası olabilir Allah aşkına? Ben burada birazda oyun seziyorum. Müslümanlara diyorlar ki; kardeş senin cihatla işin olmaz sen zikir çek. Hayır, bu ihanettir. Bu siyonistin tamda istediği şeydir. Müslümanlar otursunlar zikirle meşgul olsunlar, fikir onların neyine, haysiyet mücadelesi vermek onların neyine. Peki, bu ne kadar doğrudur ve vicdanidir?

 

                BEŞ: KOALİSYON: kesinlikle zararlıdır. Kaos demektir. Bütün ilerleyişi durdurur. Bunun izahı gerekmez. Zira toplumu felç eden örneklerini yaşadık ve bedelini çok ağır ödedik. Bu yüzden bu topluma, din ve töre temelinde siyaset eden ve toplumdan güç alan, vizyon ve misyon sahibi bir iktidar lazımdır. Bu milletin varoluş dinamiklerine aykırı hareket etmeyen, temelleri sarsmayan ve sarstırmayan, ahlakiliği ve adaleti eksen alan, bütün insanların buluşabileceği ortak değerleri seslendiren bir ikitidar lazımdır. Vatana, dinine, diline, devletine, milletine, temel değerlerine, tarihine ihanet etmeyen bir iktidar lazımdır. Gerisi boştur.

 

 

 

                ALTI: EVLENME PROGRAMLARI: çok tehlikelidir. Temelleri sarsmaktadır. Derinden ifsat etmektedir. Aile kurumuna derin darbeler indirmektedir. Derinlemesine bir analiz yapılırsa bu görülecektir. Bence kaldırılmalıdır. Para için her şey meşru görülemez. Ama bugün para uğruna temel değerler adeta yok edilmektedir. Ve bir söz eden oldu mu da bu adam çağdışı denilmektedir. Her türlü pislik çağdaşlık maskesiyle tolere ettirilmeye çalışılmaktadır. Aslında şu anda ülkemde verilen derin mücadele bile vallahi bir iktidar mücadelesinden ziyade çağdaşlık ve yerlilik mücadelesidir. Yani değer mücadelesidir. Kelimelerle ilgili düşüncelerimizi anımsayalım dostlar. Çağdaşlık kılıfıyla bütün değerler yıkılmakta, çürütülmekte ve yok edilmektedir adeta. Ve demokrasi denilen illette bu yolda bir araç görevi görmektedir. Uyanmalıyız dostlarım vallahi uyanmalıyız. Nesillerimiz heba edilmekte, ülkemiz dipten oyulmakta, bizleri bir arada tutan değerlerimiz adeta lanetlenmektedir. Feci bir saldırı vardır. Her yönden. Bakınız, bir arada tutan değerlerin kuvveti yok oldu mu sonu belirsiz fırtınalara yakalanmamız mukadderdir. İnsaflı olalım, vicdanlı olalım ve düşünelim dostlarım! Hayat asla seksten, içkiden, soyunmaktan ibaret değildir. Ama çağdaşlık adı altında bu yaşam tarzı dayatılmaktadır. Din ve töreden doğan değerlerimiz lanetlenirken, çağdaş değerler denilen şeyler adeta yüceltilmektedir ve her kanaldan empoze edilmektedir.

 

 

 

                YEDİ: BAŞKANLIK: evet tartışılsın, bütün yönleriyle konuşulsun ama ileriki durumlarda göz önünde bulundurulsun ki esas önemli tarafı da burasıdır. Zira bir başkan sonsuza kadar orada kalacak değildir. Hele bu başkan olan kişi toplumsal değerlere önem atfeden biriyse kolayca indirilebilecektir. Bu yüzden netameli bir konudur. Ve ilerisinde karanlıklar gizlidir gibime geliyor. Evet, belki bir zaman için bu milletin kendinden bildiği isimler başkan olabilir ama ya sonrası. Çok derin düşünmek gerekiyor. Şahsi kanaatim; sonu karanlık gibi gözüküyor ama ortaya konulan fikirleri de elbet değerlendirebiliriz. Her şeyimiz; vatan-millet, din-devlet içindir.

Tarih: 02.02.2011 Okunma: 734

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

betül

26.11.2010 - 22:55

çok güzel bir şiir. tebrikler.

betül

26.11.2010 - 22:55

çok güzel bir şiir. tebrikler.