Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya
Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı,
kolumu.”
Lâedri
Arslan BULUT, YENİÇAĞ
“Besleme” kelimesi
bir sözlükte “Evlâtlık olarak alınarak ev işlerinde
çalıştırılan kız, beslek” diye tanımlanıyor. Tayyip
Erdoğan, Kıbrıs’ta Türkiye’ye “hastir” diyenlere
öfkelenirken Türkiye’den maddi yardım alan Kıbrıs Türkleri’nin
tamamına “besleme” dedi. Halbuki KKTC vatandaşları, Barış
Harekatı’ndan sonra ekonomik ambargo altında kalmıştır ve bu
sebeple Türkiye bu yardımı yapmaya mecburdur. Türk Milleti’nin
hiçbir ferdi hayatını kurtardığı insanları besleme olarak
görmez. Böyle bir zihniyet, Türk kültüründe ve tarihinde
yoktur! Erdoğan bu zihniyeti nereden aldı acaba?..
***
KKTC’de
gerçekten bir besleme grubu vardır. Şimdi Türkiye’ye “hastir”
pankartı açanlar, birkaç yıl önce Tayyip Erdoğan ile işbirliği
içinde “Yes be annem” diyordu. Üstelik bu beslemeler sadece
Kıbrıs’ın yerlilerinden değildi. Türkiye’den giden birkaç
kişi de Tayyip Erdoğan’ın yönlendirmesi ile KKTC halkını
Annan Planı’na evet demeye çağırıyordu.
Hem sonra
Türkiye’ye “hastir” çekme cesaretini, Ankara’ya “hastir”
çeken Osman Baydemir’den bulmadılar mı?
Bu “hastir/besleme”
tartışması, KKTC’nin Türkiye tarafından bağımsız bir devlet
olarak görülüp görülmediğini de gündeme getirdi. Aslında
tartışılması gereken Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak
görülüp görülmediğidir. Mesela, MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli, “Erdoğan, Mısır konusunda ABD’nin isteklerini yerine
getiriyor. Devletin Mısır konusunda ABD’den hiç mi ayrı
politikası yoktur. ABD’nin yaklaşımlarının aynısını
Erdoğan’ın tekrar etmesi bölgenin kim tarafından yönetildiğini
göstermektedir” dedi. Erdoğan, buna bir cevap verebilecek mi?
Ben Mısır’da halkın sokağa dökülmesinin ekonomik
sebeplerden kaynaklandığına inanmıyorum. Hüsnü Mübarek, 2004
yılı Mart ayı başında, Le Figaro gazetesine konuşmuş ve
dışarıdan reform dayatılamayacağını belirterek, ABD’nin
hazırladığı Büyük Orta Doğu Projesine karşı çıkmıştı.
Ben
de BOP eş başkanlığı görevini üstlenen Tayyip Erdoğan’a
yönelik olarak 9 Mart 2004 tarihinde “Hüsnü Mübarek kadar
yüreğiniz yok mu?” diye sormuştum..
***
Şimdi
daha net anlaşılıyor ki ABD pürüz çıkardığı için Mübarek’i
harcamak istedi. Bunun için Mısır’ı karıştırmak gerekiyordu.
Mısır’ı kim karıştırabilir? Elbette Mısır ordusu ve Mısır
istihbaratı karıştırabilir! Nitekim, ABD’nin Mübarek’in
yerine Ömer Süleyman’ı getirmek istemesi, gösterilerin ortağı
Müslüman Kardeşler’in de buna “olur” vermesi durumu
açıklıyor. Soros beslemesi 6 Nisan grubu da Mısır istihbaratının
kontrolü dışında hareket edemezdi.
Gerçi WikiLeaks’ın son
belgesi kafa karıştırıyor. Tam da Mısır’ın başına geçmesi
söz konusu iken Ömer Süleyman’ın İsrail’in adamı olduğunu
gösteren belgeler yayınladılar. Ama Ömer Süleyman’ın sicili
gerçekten bozuk!
Her neyse, Mısır bağımsız olmaya çalışıyor
ama ABD ve İsrail bırakmıyor.
***
“Bir
devrimciyle röportajlar” kitabında Hulki Cevizoğlu soruyor,
“Gazeteci Atatürk” 10 Ocak 1920 tarihli Hakimiyeti Milliye
gazetesinin başyazısında yazdıklarını hatırlatarak cevap
veriyor:
“Bir gün geldi ki, hürriyetten bahsedilip dururken,
hiç kimse istediği gibi harekete, en meşru işlerinde dahi
kendinde mezuniyet göremez oldu. Memleketimizde milli hâkimiyetin
düşmanları o kadar alçak ve o kadar aşağı bir mahiyettedir ki,
düşman himayelerine sığınarak, yabancı kuvvetlerinden medet
umarak milletin hak ve hâkimiyet sesini boğmak teşebbüsünden
kolay kolay vazgeçeceklerini zannetmiyoruz. Fakat, hükümdarları
affetmeyen milli hâkimiyetin, birkaç türediyi ne dereceye kadar
hazmedebileceği meydandadır.”
Arşiv