NE YAPMALI?...6...

Özgür DENİZ - 14.02.2011

 

Basiretli okurlar! Allah’ı unutanlardan, ölümü ve hesabı unutanlardan, insanı unutanlardan, önderin izini takip etmeyi terk edenlerden, pusulayı (kitabı) takip etmeyenlerden, mukaddesten yüz çevirenlerden, bütünlükten korkanlardan (insanlar-batıl ve tahrif dinler-ideolojiler fark etmez) şiddetle uzaklaşınız. İnsanı insan yapan ulvi değerlerden behresi olmayanların (insanlar-batıl ve tahrif dinler-ideolojiler fark etmez) insana-insanlığa verebilecekleri iğne ucu kadar bir şey yoktur ve olması da mümkün değildir. Zira tarihsel süreç bunu bize bedahetle göstermiştir. Binaenaleyh, burada bizlerin seçmesi gereken şey; insanı en iyi tanıyan (‘’İslam, insanın dinidir.’’ Ernest Renan.), insana gerçek özgürlüğü bahşeden, mümkün olan en adil yapıyı sunan ve en güzel ahlakı öğütleyen şey olması gerekir. Yani İslam olması gerekir. Çünkü söylediklerimizi ancak ve ancak İslam bize sunabilir. Yanlış mıyım dostlar? Tarihsel süreç buna şahittir. Ama bizi fikri ve ilmi ve felsefi cambazlıklarla aldatmaya yelteniyorlar ve bizi gerçekten uzaklaştırmaya, en azından uzak tutmaya çalışıyorlar. Zira yığınla kazanımlar yok olup gidecektir. Ahlak ve adalet, zalimlerin asla hazzetmedikleri iki yüce olgudur. En tolere edilebilir ahlak ve adalette İslam’dadır.

 

 

 

Seçimimizi yaparken şu ‘’derin ayrıntıyı’’ da gözden ırak tutmamalıyız derim âcizane: biliyoruz ki öleceğiz. ‘’Her nefis muhakkak ölümü tadacaktır.’’ Allah. Ve gideceğiz, göçeceğiz. Şimdi, seçeceğimiz şeyin bize bu konuda da tatmin edici bilgiler sunması gerekir. Bilakis insanın burada-dünyada mutlu olması kesinlikle mümkün değildir. Kim tek bir kişi gösterebilir mutluluğu tatmış? Ve bu konuda en tatmin edici, en yürek soğutucu cevabı veren İslam’dır. Yalan mı? İki dünyalı olan sadece İslam vardır. Dünya-Ahiret. Diğerlerinin hepsi tek dünyalıdır. Batıl ve tahrif dinler vardır ama onlarda her şeyi bozmuş, ölçüyü çiğnemiş, kavramları değiştirmiş ve insanı parçalamıştır. İnsana ölüm gerçeğini hakkıyla anlatan ve bununla insanı ikaz eden yegâne şey; İslam dinidir. Allah: ‘’her nefis ölümü tadacaktır’’ der. Önder: ‘’lezzetleri yok eden, zevkleri acılaştıran ölümü çokça anınız’’ der. Yine fanilerden bir fani olan Don Juan Carlos: ‘’ölüm en güçlü öğretmendir’’ der. Ama ne hazin ki; bütün ideolojiler bizlere ölüm gerçeğini unutturmak ister, sürekli dünya zevklerine göre formatlamak ister bizleri. Acaba niye?

 

 

 

Şayet, ölüm yoksa, diriliş yoksa, hesap yoksa, ödül ve ceza yoksa, insanı ve imanı savunmaktan hemen vazgeçebilirsiniz. İşte o zaman, bu sonsuz(!) olarak tasavvur ettiğiniz dünyada, batıl ve tahrif dinlerin yahut insanı ifsat eden-parçalayan ideolojilerin peşine takılabilirsiniz, faşist olabilirsiniz. Komünist olabilirsiniz. Liberalist olabilirsiniz. Kapitalist olabilirsiniz ki en akıllıcası da budur. Ve en karlısı da. Zaten bu durumda İslam-insan olmanız akılsızlık ve ahmaklıktır(!). Zira sonsuz addedilen ve ahireti olmayan bir dünyada, seküler bir anlayışa göre, bu din-İslam bir şey kazandırmaz, bilakis kaybettirir. Çünkü, ahlakı ve adaleti öğütler. Sizde ahlaklı ve adaletli olduğunuz müddetçe, seküler zihniyete göre kurgulanmış bir dünya âleminde asla kazananlardan olamazsınız. Ki zaten İslam’dan kaçışın en önemli sebebi budur. İslam’ın, çıkar manyağı olmuş insanın, çıkar çarkını paramparça etmesidir. Zevk manyağı olmuş insanın zevklerini zehirlemesidir. Sömürmekten başka şey bilmeyen insanın sömürüsüne darbe vurmasıdır. Ahlaksızlıkla yol bulan insanın bu aşağılık yolunu kapamasıdır.  

 

 

 

Fakat dediklerimiz (ölüm-diriliş-hesap-ödül ve ceza) varsa ki kesinlikle var ve inkârı, varlığının ispatı ne kadar kolaysa o kadar zordur. Öyleyse, haddimizi ve sınırlarımız bilmeliyiz. Ne sapmalıyız ne de saptırmalıyız. İnsan-İslam olmalıyız. İnsanca-İslamca yaşamalıyız. O kadar. Anlaşılmıştır. Geçelim. Dünyanın ve insanlığın, İslam’a olan ihtiyacı artık saklanamaz kerteye gelmiş dayanmıştır. İnsan meselesini, İslam çözmüştür ve çözecektir. Dünyaya da huzuru-adaleti İslam getirecektir. İnsanlığı da zulümlerden felaha İslam kavuşturacaktır. Düşen insanı, İslam ayağa kaldıracaktır. Çünkü islam, insanın dinidir.

 

 

 

Şimdi bunları söylüyoruz da burada bir de şu durum var: hani diyorlar ya, İslam, Arap’ın dini diye. Peki, komünizm, faşizm, demokrasi, kapitalizm, liberalizm vs., batıl ve tahrif dinler kimin dini Allah aşkına? Türk’ün dini mi? Haysiyetsizliğe ve sahtekârlığa lüzum yok dostlar.  Bunlar din bile değil ama dinleştirilmiş sapkınlıklardır. İnsan, bunların hangisini kusmadı Allah aşkına? ‘’Bir Devin Uyanışı-11’’ yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, insanlık liberalizm adasına hapsedilmek ve zincirlenmek istenmektedir ve dünyanın gidişatıda bunu göstermektedir ve bu olacaktır da. Şimdi imtihan daha da zorlaşmıştır. Zira bütün ahlaksızlıklar yeryüzünü saracaktır. Bütün kirli ve iğrenç zevkler, sapıklıklar, sapkınlıklar tavan yapacaktır. Çünkü demokrasi vardır, liberal değerler(!) vardır.  Ve burada gerçek hedef; İslam dünyasıdır. Nasılda beceriyorlar domuzlar. Tam yüreklerde kaynayan doğal isyan ateşinin yanmasına ramak kala yapay bir isyan ateşi ile gerçek kurtuluş yolları kapatılmış oluyor. Zira siyonist köpek biliyor, eğer halk kendi yüreğinde ki isyanla meydanlara dökülürse siyonist köpeğin istediği olmayacak. İşte burada yapay bir isyan ateşi yakarak kendi istediğini getiriyor. Ve bizde bunu yiyoruz maatteessüf. Oysa gerçek devrim: halkın, gerçekten istediklerinin gerçekleşmesidir ama nerede? Şu an Arap kardeşlerimizin ülkelerinde ki isyanların tamamı yapay isyanlardır. Ardında kesinlikle siyonist köpekler vardır. Halkları tamamen bozmak, yok etmek üzere kurgulanmış isyanlardır. Zira yeni yönetimlerin hiçbirisi kesinlikle halkların istekleri doğrultusunda olmayacaktır.

 

 

Birde seçtiğimiz dini-İslam’ı, beynimizden kalbimize indirmemiz gerekir. Zira, beynimiz İslam bilgisiyle dolu olur ama kalbimiz İslam duygu ve sevgisinden mahrum olursa bir anlamı olmaz. Ki acısını yaşadık ve yaşıyoruz. Aziz öğretmen, şehit-şahit dr. Ali Şeriati’nin muazzam bir yorumu vardır; ‘’beyni kâfir ama gönlü mümin olanlar, gönlü kâfir ama beyni mümin olanlardan daha insaflıdırlar, insanlık davasına daha çok alaka duyarlar’’ diyor ve burada Sartre’yi örnek veriyor ki haklıdır. Çünkü bunu bizzat yaşamaktayız. Kafası İslam bilgisiyle dolu olup ta gönlü İslam’ın değerlerinden-davasından yana boş olanların acımazsıca tavırlarına, ahlaksızca hareketlerine tanıklık ediyoruz. Kuru mantıkçılık insanı harap eder. Düzeni bozar. İnsanı ıstıraba duçar kılar. Zaten, yegâne yüce önderimizde bunu emretmektedir. Yani, dinimizi, kalbimize indirmemizi.

 

 

 

Ne yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, neden yaptığımızı, kim için yaptığımızı bileceğiz ve sonuçlarına da katlanacağız, kem küm etmeyeceğiz o zaman. Yanlış seçim yanlış yaşam demektir, yanlış yaşam sefalet, esaret, zillet demektir. Öyleyse doğru seçim yapalım ve sonuçtan kimseyi sorumlu tutmayalım. İki dünyamızı da bayındır kılalım. Buyuralım yüce, saf ve berrak hakikate:

 

 

 

‘’Muhakkak, Allah katında din İslam’dır.’’ Ali İmran–19

 

 

‘’Her kim, İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki; o din kendisinden kabul edilmeyecektir.’’ Ali İmran–62

 

 

‘’Allah’ın dininden başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ona teslim olmuştur.’’ Ali İmran–83

 

 

‘’Sizin için, dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam’ı seçtim.’’ Maide–3

 

 

‘’Ey Habibim, Allah’tan gelen haktır. Dileyen iman eder mümin olur, dileyen inkâr eder kâfir olur.’’ Kehf–29

 

 

Bütün ideolojilerde, insanlar değerlendirilirken, muayyen kıstaslara dayanılır. Hepside maddi özelliklerdir bu kıstasların. Ama, yüce ve yegâne din olan İslam da, hatta batıl ve tahrif edilmiş dinlerde bile takva yani yüksek ahlak kıstastır.

 

 

 

‘’Allah indinde en şerefli olanınız, takva ehli olanınızdır.’’ Hücurat–13

 

 

‘’Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.’’ Hz. Muhammed (sav)

 

 

‘’Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’’ Hz. Muhammed (sav)

 

 

‘’Güzel huy gibi asalet, tedbirli olmak gibi akıllılık olmaz.’’ İbn-i Mace

 

 

‘’Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz ama güler yüz, tatlı dil ve güzel ahlakla memnun edebilirsiniz.’’ Hâkim

 

 

‘’Yüksekliği aradım, alçakgönüllülükte buldum’’ Hz. Ali (ranh)

 

 

‘’Özü doğru olanın, sözü doğru olur.’’ Hz. Ali (ranh)

 

 

‘’İyiliğin kaderi; yayılmak, kötülüğün kaderi; boğulmaktır.’’

 

 

‘’İyilik özgürdür, kötülük esir.’’

 

 

           

            TEFERRUAT:

 

 

BİR:

 

II. ABDÜLHAMİD derler ki:

‘’Beni evhamlı sanıyorlardı HAYIR!
Ben sadece gafil değildim, o kadar.’’

 

 

İKİ:

 

            SEVGİLİLER GÜNÜ:

           

            Eğer eşini severek almışsan, eğer huzur ve mutluluk valsleriyle süslediğin bir yaşamın varsa, eğer onu görmediğinde yüreğinde ince bir sızı hâsıl oluyorsa, eğer onun yokluğunda aklın arada bir de olsa ona takılıp kalıyorsa, eğer her geceni gerdek gecesi biliyorsan Mevlana’nın dediği gibi, eğer arda bir de olsa büyük ve açık evden kendi küçük ve kapalı evine döneceğinde aklına eşin gelipte ona bir şeyler almayı düşünüyorsan işte sana bütün günler sevgililer günüdür dostum. Asla sahte sevgililer gününe aldanma ve alınterini kodamanlara emdirme. Bütün diğer günlerde bunun gibidir bil dostum ve asla kan emicilere aldanma!

 

 

                ÜÇ:

 

                BİR İT VE BİR MASUM:

 

                İtin biri bir masumu yapacağı itliğe kurban seçmiş. Ve çevresinde ki bir iki şaklabanla birlikte keyif yapmış. Boş boş kahkahalar atmışlar şaklabanlar. Bir insan şerefsiz olur da bu kadar da fazla yani. Ama o ite haddi muhakkak kanunlar çerçevesinde bildirilmelidir. Mukaddes bir beyin eksenli mabette öyle itler barınmamalıdır. Çünkü kir bulaşıcıdır ve çabuk yayılır. Bu yüzden kiri sıcaklık derecesi yüksek bir suyla iyice temizlemelidir. Kanunlar ıslah edici değilse itlaf edicidir. Bizim toplumumuzun ıslah edici kanunlara acilen ihtiyacı vardır. Hangi yolda olursa olsun haysiyetlice yürümeye çalışanlara bin selam olsun! Ama yolda tek durmayıp havlayanlara bizimki de acı bir kelam olsun!

 

 

                DÖRT:

 

                SANATÇI BOZMASI:

 

                Adam, toplumun ortak ve kadim değerlerine küfretmekle bişey yaptığını zanneder mi? Ediyor işte bazı mallar. Sanat adı altında! Ulan, yok olan ve yalan olan bişeye yönelik yok ve yalan deme ihtiyacı nereden doğuyor? Yoksa, varlığı ve doğruluğu acıtıyor mu? Evet, mutlaka acıtıyor ki, yok ve yalan demek zorunda kalıyorsun. Yoksa niyetin kaotik bir ortam yaratmak mı? Ki bana biraz böyle geliyor. Zira en hassas noktadan vuruyorsun. Ki hassasiyeti olanlar bir kıvılcım çaksın. Ama bence değmez. İte kopuğa taş atmak ancak kol yorar. Çare olmaz. Çare en sert şekilde kanun darbesini indirmektir. Artık iti, kopuğu her değere salya akıtmakta özgür olmamalıdır. Çünkü değeri yok olan toplum ölü bir toplumdur. Ve toplumları da insanlar gibi ayakta tutan şey; kadim değerleridir. Fert gibi toplumlarda değerlerini korumak zorundadır. Değersiz fert ve toplum, iskeleti olmayan et yığınından ibarettir. Bizim insanlarımız ve toplumumuz iflasın eşiğine gelmişse, bunun tek sebebi; değerlerin tahrif ve tahrip edilmiş olmasıdır. Ve bunu yapanda, sanat adı altında ahlaksızlık, haysiyetsizlik ve değersizlik icra eden sanatçı bozmalarıdır. Aliya İzzet Bogoviç’in, Ali Şeriati’nin, Nurettin Topçu’nun, Cemil Meriç’in vb. büyük üstatların sanat üzerine düşüncelerine bakabilirsiniz sanat nedir? Sanatçı kimdir?

 

 

                BEŞ:

 

                YARGI VE ORDU:

 

                İki kadim ve temel güç. İki temel dinamik. İkisinin de dengesinin kayması demek toplumun temellerinin sarsılması demektir. (İdeal düzlemde değil reel düzlem de konuşuyorum. Yoksa ideal olarak baktığımız zaman farklı şeyler ortaya çıkabilir. O da ancak toplumların mutlak şekilde olgunlaştığı, muazzam bir bilinç düzeyine ulaştığı zaman konuşulacak şeylerdir.) Ki şahit olduk.  Bu organlarda ki yeniden yapılanma çok hassas olmalıdır. Üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Birilerinin hevesleri kursağında kalmalıdır. İkisinin de gücünün yok edilmesini ellerini ovuşturarak bekleyenler muhakkak havalarını almalıdırlar. İçeride ki bir iki taşın çürümesi bütün yapının çürük olduğunu ve kökenlerinin sarsılması gerektiğini ispat edemez. Ne yargısız ne de ordusuz toplum yoktur. Bu iki olgu her zaman var olacaktır. O zaman reel şartlar içinde, en ideal düzlemde var olmalıdırlar. Bütün taşları çelik sertliğinde olmalıdır. Asla sarsılmamalıdır. Yerinden bile kımıldatamamalıdır. Bu durum, kadim değerlerle sulanmış taşların varlığını gerekli kılar. İşte yeniden yapılanmada bu kıstas çok önemlidir. Kesinlikle, ordu ve yargı düşmanlarını sevindirecek hareketlerden kaçınılmalıdır. Bir de yeniden yapılanma sürecine kökü karışık, değersiz, bütünlük düşmanı eller dâhil edilmemelidir. Dizaynı, kesinlikle tamamen yerli, kadim değerlerden güç alan, toplumunun ruh haritasına yabancı olmayan akil adamlar yapmalıdır! Dünyaya nizamat vermeyi düşünen ve büyük rüyalar, uzak idealler, temiz ülküler peşinde koşanlar bir kere değil, bin kere düşünerek hareket etmelidirler!

Tarih: 14.02.2011 Okunma: 669

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?