NE YAPMALI?...7...

Özgür DENİZ - 19.02.2011

İslam dışındaki bütün düşünceler (siyonizm-komünizm-kapitalizm -liberalizm-darvinizm-faşizm-anarşizim- sürrealizm vs. aklınıza gelen bütün izm’ler, yerli ve yabancı bütün izm’ler) nefse hitap edip nefsi azgınlaştırırken, insanı dünya nimetlerinin ebedi kölesi yaparken ve insanları sonu gelmez bir kaosa mahkûm ederken ve zillete, esarete, ahlaksızlığa, şerefsiz bir kulluğa davet ederken, İslam; nefse gem vurur, nefsi dizginler ve insanları huzurlu bir hayata, en güzel ahlaka, en ideal adalete, izzetli olmaya, gerçek özgürlüğe, şerefli bir kulluğa davet eder. İnsana ölümü hatırlatıp haddini ve hududunu aşmamasını önerir. İnsanı muhteşem dengeye davet eder. Zira hayat iki uçludur İslam’a göre: dünya ve ahiret. İnsan da temel de iki boyutludur: maddi ve manevi.

 

 

 

Burada çok güzel bir örnek daha verelim basiretli okur! Tarihin meşhur ateistlerinden John Locke’a, bir gün, arkadaşları; --bir ahlak kitabı yazsana, derler. Cevabı kısa ve nettir: --‘’İncil var ya!’’ Evet, sevgili dostlar, ahlakın kaynağı kesinlikle dindir. En güzel ahlakın kaynağı da yüce İslam’dır. Din güzel ahlakı öğütler. Zaten önderimiz de demez mi? Din güzel ahlaktır ve ben bu ahlakı tamamlamaya geldim diye. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmayı emreder din. Allah’ın boyası ile boyanmayı emreder. Allah’ın nuruyla nurlanmayı emreder. Ama bizim çokbilmiş ve her şeyin derin ve gizemli sırrını çözmüş(!), zeki ve akıllı(!) bilim adamlarımız-aydınımsılarımız-sanatçılarımız(!) ahlakın kaynağının din olmadığını söylerler ve insanları ikna için bin dereden su getirirler. Ne büyük aptallık değil mi? Güneş yok diyene ne derler sahi? Ya da yok diyebilmek için gözünü kapatana ne derler? Eğer ahlakın kaynağı insan zihni olsaydı, insanlar adedince ahlak bulunması gerekmez miydi ve böyle bir durumda hayatımız nasıl olurdu acaba? Yani illa dini reddetmek için abuk sabuk lafazanlık yapmanın anlamı var mıdır? Kardeşim teorilerinizi sağlam kurun ki hayat kusmasın.

 

 

 

Şimdi, Allah’ın izniyle, seçim yapmamız çok kolaylaşmıştır eminim sevgili dostlar.

 

 

 

Evet, basiretli okur! Sorun zihnimizin derliklerindedir. Zihnimize doldurulan lüzumsuzlukları mutlaka boşaltmalıyız. Ve hayatı bütün boyutlarıyla yeniden okumalıyız, anlamalıyız. Yeni bir bakış açısına sahip olmalıyız. Artık, başkalarının, bizler için açtıkları ve her bakışımızda kendilerine daha fazla bağlanmamızı sağlayan pencereleri kapatmalıyız.

 

 

 

Kitabı okumalıyız. İnsanı okumalıyız. Doğayı okumalıyız. Olayları okumalıyız. Küresel ve yerel tarihi süreci okumalıyız. Dünyaya yön veren düşünceleri kaynağından okumalıyız. Sonra da, bildiklerimizi tam bilmeliyiz ve seçimimizi ona göre yapmalıyız. Ve en ufak bir ters durumda apışıp kalmamalıyız.

 

 

 

Dünyayı etkileyen düşünceler bellidir. Bunları defaatle söyledik. Kalın ve net ifadeyle bir daha söyleyelim: İslam, Hıristiyanlık, Musevilik, Siyonizm, kapitalizm, sürrealizm, pozitivizm, komünizm, faşizm, anarşizm, liberalizm vs dir. Bunlardan birini seçmek durumunda olduğumuzu biliyoruz artık. Ara düşüncelerin esiri olmamalıyız. (Kemalizm bir ara düşüncedir mesela) Zira ara düşüncelerin kaynağı da bu düşüncelerdir. Bu ana düşüncelerin hepsinin, insana, doğaya ve varlığın bütün boyutlarına dair görüşleri vardır. Hepsinin bir adalet anlayışı, özgürlük anlayışı, insan anlayışı, ahlak anlayışı vardır. Hangisi en görkemli ve en gerçekçi adaleti ve özgürlüğü sunuyorsa, hangisi insanı tam manada tanıyor ve tanımlıyorsa, hangisi hiçbir ferdin, zümrenin ve toplumun reddedemeyeceği güçlü bir ahlak sistemini sunuyorsa bizler ona yönelmeliyiz. Seçimi nefsimize göre değil, aklımız ve vicdanımıza göre yapmalıyız. Ve seçimimizin sorumluluğunu taşımalıyız. Şayet seçimimiz bizlere çok ağır sorumluluklar yüklüyorsa bile bundan kaçmamalıyız. Ki bu olmaktadır. İtiraf edelim. Yoksa yanılgıların ve ahmaklığımızın kurbanı oluruz ve her durumda yanlış sonuçla karşı karşıya kalırız. Dünyanın kötülüğünden, insanın ahlaksızlığından yakınır dururuz. Oysa her şeyin sebebinin seçimimiz olduğunu idrak etmeliyiz. Dürüst olmalıyız. Teşhis bellidir. Tedavi yöntemi bellidir. Yeter ki ahlaklı olarak, aklımızı kullanarak ve vicdanımıza yönelerek düşünüp, sorgulayalım. Ulaştığımız sonucu da menfaatlerimiz zedeleneceği sanısıyla itiraftan imtina etmeyelim. Zira olan kendimize oluyor. 

 

 

 

Geçmişe takılıp kalmayın. Bir göz atın geçin gidin. Doğru okuyun kâfi. Evet, geçmişsiz gelecek olmaz ama geçmişe takılıp kalmakta bişey kazandırmaz. Üzerinde durmak, takılıp kalmak artı bir değer kazandırmaz. Mutlak manada reddetmekte, kabullenmekte bize kaybettirir. Ders almak için, doğruları almak, yanlışları reddetmek için geçmişi dikkatle süzeceğiz. Şimdiye ve geleceğe bakın. Şimdiyi doğru değerlendirin, geleceği de ıskalamayın. Çünkü geçmişte olandan bir şey kaybedilmez. Ama geçmişi de nesillerimize yanlış aktarıp geleceklerini imha etmemeliyiz. Bu da katıksız alçaklıktır. Ama gelecekte olacak olanı şimdi garantiler ve gelecekte olan güvende değildir. Öyleyse geleceğe odaklanın ama onu da şimdinin kazandıracağını asla unutmayın. Yeni bir düşünce tarzı oluşturmak ve bu minvalde yeni bir dünya kurmak adına içinde bulunduğunuz durumun değerlendirmesini yapınız. Ve emin adımlarla geleceğe yürüdüğünüz şimdi merdiveninde ilerleyiniz.

 

 

 

İki kanatalı olmak zorundayız. Maddi kanat ve manevi kanat. Biri olmadan diğeri nakıstır. Güç, ikisinin birlikte dengeyi sağlamasındadır. Tıpkı dünya ve ahiret dengesinin çok iyi ayarlanması gerektiği gibi. Tek kanatlı kuş uçamaz biliniz. Tek dünyalı insan huzuru asla yakalayamaz farkında olunuz. Bizim en büyük kusurlarımızdan biriside hep tek kanatlı kalmakta ısrarlı oluşumuzdur. 

 

 

 

Bugün Müslümanlar Kur’an-ı çoğaltıp kitapta boğulmuşlar. Yani dine kafalarına göre yaptıkları eklemelerle iştigal ederken dinin özünü unutmuşlar. Tespihin, zikrin ve afyonlanmış dinin istekli kurbanları olmuşlar. Hayatın maddi kanadını unutmuşlar. Hâlbuki dünyasız ahiret, maddiyatsız maneviyat düşünmek abestir. Ve akıp giden zaman içindeki, maddi ve manevi plandaki devasa değişimler, dönüşümler ve gelişmeler görmezlikten gelinemez. Bir türlü önü açık yollardan gitmeyi beceremiyoruz. Hep çıkmaz sokağa saplanıp kalıyoruz. Bu olumsuz durumun farkındayız ama bir şey yapamıyoruz. Ya da yapmak işimize gelmiyor. Konforumuza kıyamıyoruz. Sanki gerçeğin gücünden korkuyoruz. Herkes mahir ve uyanık birer değer sömürücüsü olmuş ve menfaat denizine yelken açıp kapitalizm adasında demir atmış. Bir türlü şerefli, hakçı ve halkçı insanlar olup, adalet denizine yelken açıp, İslam adasında demir atmayı beceremiyoruz.

 

 

 

Maiyetimizdeki kitlelere ahlak aşısı yapamıyoruz ya da bu çarkımızı işlemez kılabilir endişesiyle yapmıyoruz. Hep kendi kendimizi kandırıyoruz. Oturduğumuz koltukların bizi ve toplumumuzu değiştireceğine inanıyoruz ahmakça ve safça. Tevhit ve adalet eksenli söylemler üretemiyoruz. Sığ bakıyoruz, sığ fikirlerde boğuluyoruz. Gerçeği görmekten, gerçeğin görülmesinden korkuyoruz. Tarihin akış yönünü tayin edecek tevhit ve adalet eksenli söylemler ve bu söylemler ışığında ortaya koyacağımız pratik neticesinde varacağımız adil ve ahlaklı geleceğe çevirmeliyiz yüzümüzü. Tanrı’yı, tabiatı, dünyayı ve kendimizi zer-zor-tezvir şebekesinin tasallutundan kurtararak her şeyi yerine koymalıyız. İnsanın özüne dönerek kendisiyle baş başa kalıp rahat bir nefes almasını sağlamalıyız.

 

           

 

 

BİR İZAH:

 

Canım kardeşlerim ideolojilerin mengenesine sıkışıp kalmış durumdayız. Kimse gerçeğin sokağına uğramıyor. Gerçek çarpar diye korkuyor. İnsanlar düşledikleri şeyi mutlak doğru olarak kabul edip farklılıklara kulak tıkıyorlar ve kendi doğrularını mutlak olarak telakki edip kendi dışlarındaki insanlara empoze etmeye çalışıyorlar. Ama bu yanlış insan türünü mahvediyor, perişan ediyor. Kimse saf hakikati, hayati hakikati itiraf edemiyor. Adalet için deselerde bunu kendileri için yapıyorlar. Bencil dürtülerini tatmin etmeye çalışıyorlar.

 

 

Keşke herkes kendi menfaatine darbe vuracak olsa da hakikatten sapmasa, hakikati dile getirmekten imtina etmese. Bunu bir kesim değil her kesim yapıyor. Yapmayanda zaten hayatın dışında yalnız yaşıyor ya da toplum içinde kendi yalnızlığıyla kalıyor.

 

 

Yazanın yazdığı havada kalıyor, yere basmıyor. Oysa bizler hayatın olanca karmaşıklığı içinde ve yere basarak yaşıyoruz. Yazdıklarımızı hayat yalanlayamamalıdır, kusmamalıdır. Eğer hakikat diye yazdıklarımız, hayatın hakikatleri karşısında sönüyorsa yazmanın ne anlamı vardır Allah aşkına? Yani hayatın içindeyiz be kardeşim işte, yazsana hayatın hakikatlerini. Ama yo illa tersinden yazacağız, ama insanlar da reddedince kızacağız. Bu nasıl bir ahmaklıktır? İnsanlar hayatın yalanladığını niçin kabullensinler?

 

 

Oysa doğrular olduğu gibi yazılsa, yazılanları hayat yalanlayamasa ne kadar güzel olacak. İnsanlar birbirlerini daha iyi tanıyacak, kardeşlik çiçeklenecek, bildiklerimiz yanlışsa bunu kabullenmesini bileceğiz, doğru olanı kabullenmekte zorlanmayacağız, birbirimizi daha iyi anlayacağız, gerçekleri göreceğiz. Kurtuluşumuz daha da çabuklaşacak. Artık birilerinin çıkarlarının kölesi olmaktan azade olacağız. Kendi hayatımızı yaşayacağız.

 

 

Arkadaşlar artık gerçekçi olmak zorundayız. Dinlemeliyiz. Anlamalıyız. Hemen reddetmemeliyiz. Zira yaşam bizim yaşamımız. Kaybeden de biziz, kazanan da biziz ortaya çıkan durumlar neticesinde.

 

 

Yani güzel kardeşlerim! Bize yalan söylediler. Bizi esir aldılar. Kirli çarklarında umutlarımızı, yarınlarımızı öğüttüler. Bizi sattılar. Aldattılar bizi. Zaman gerçekçi olmanın zamanıdır bundan böyle. Bir şey neyse olduğu gibi ortaya konulmalıdır. Gayrısı yalandır. Bazıları havadan konuşup bizleri avlarlarken, birileri arka perde de kaynaklarımızı yağmalıyorlar. Hiç haberimiz olmuyor bundan. Çünkü gözlerimizi yalan perdeleriyle perdeliyorlar.

 

 

Bir şey söylendi mi, hemen komplocu damgası vuruluyor. Kardeşim yalan mı? Hayat bir yerde komplodur. Hayat istihbarat savaşıdır. Güçlü olan, şeytani tuzaklarla insanlara yaklaşan dünya üzerinde kazanıyor işte. Komplo safsatadır diyerek kimi kandıracaksın? İnsanlık var olalı beri bu böyle değil mi? Şeytan var mı? Var. Şeytanlaşmış insan suretliler var mı? Var. Hadi yalan de! Yalanlar savruluyor mu? Yürekler kavrulmuyor mu? İnsanlık ideolojilerle bölünmüyor mu? Hadi yalan de! Yani neye yalan diyeceksin kardeşim? Aptal mıyız biz? Hayatın tam göbeğindeyiz. Görüyor, duyuyor, hissediyoruz.  Yani güzel kardeşlerim yüreğimiz güzel olacak. İnsan olacağız. Gerçekleri itiraftan korkmayacağız. Bizi bile olumsuzlayacak olsa. Kendimizden diyerek birilerinin yalanlarını doğru diye alkışlamayacağız, kimseye empoze etmeyeceğiz. ALLAH ŞAHİDİM OLSUN VE KAHROLAYIM Kİ; İDEOLOJİLER İNSANLIĞA HUZUR, UMUT, SAADET, FELAH GETİRMEZ, GETİRMEYECEK.

 

 

 

GÜNDEM:

 

BİR:

 

 

Bozanı bozarlar arkadaşlar! Bozmayacaksın. Eğri varsa düzelteceksin. Bütünlüğü bozanların fiyakasını bozarlar. Feleğini şaşırtırlar. Bu yüzden sahip olduğun olanakları bozmak için değil yapmak için kullanacaksın. Hele bir de bulunduğun yer toplumsal sorumluluğu gerekli kılan bir yerse daha da dikkatli olacaksın. Sen olanaklarını sırf bencil dürtülerin için kullan, bütünlüğü dağıtmak için kullan, fiyakan bozulunca da ciyakla. Hadi ordan had bilmez sefil! Kimse kimsenin oyuncağı değildir. Hele toplumu kuşatan değerler hiç oyuncak değildir. Ve sen sefil! Hiçbir şeyin sahibi yok sanma. Sanma ki meydan boş, istediğin gibi hareket edeceksin. Hayır, her meydanın bir sahibi elbet vardır ve tahammül sınırına kadar sabredilmektedir. Sabır taşını çatlama küstahlığına kadar getirirsen işi çatlayan sen olursun. Kör gözünü açtı mı da rezil olursun.

 

 

İKİ:

 

 

Sen tut milletin bağına fitne tohumu ek. Milletin huzuruna fesat bombası fırlat. Sonra da kulaklarının üstüne yat. Haddini bil denince de gel bize masal anlat. Yemiyoruz oğlum artık. Bize yeni masallar lazım. Ve temiz anlatıcılar tabi. Kirli ve karanlık suratların anlattıkları masallar hep hayatımızı kararttı bizim. Kiri ve karanlık odalardan toplum otağına atılan fitne tohumları kardeşliğimizi zehirledi bizim. Ve sürüyle palavralar yarınlarımızdan çaldı bizim. Nice şehitler verdik sizin çarkınızın dönmesi için! Şimdi sen giderken ağlaşanlar sanma ki senin için ağlamaktalar! Onlar kendi yarınlarına ağlıyorlar. Çünkü bugün kü gördükleri manzara kendi yarınlarını anlatıyor onlara. Onlar senden de kirli oğlum! Onlar lağım kanallarında yaşamaktalar. Ve sürekli pislik üretmekteler. Ve inan kendi pislikleridir suratlarına bulaşan!

 

 

ÜÇ:

 

 

Hani köpekler bir şey görmeden karanlıklara havlarlar ya, bazı köpeklerde ileri de ne olduğunu görmeden, bilmeden havlıyorlar. Çünkü kendisini baş köpek sanıyor bazıları. Enikler ciyaklayınca kendi havlamalarının birilerini korkutacağını sanıyorlar. Dev uyanıyor oğlum. Nerede olduğunu iyi bileceksin artık. Sen daha uyanırken görüyorsun, bir de şahlansın da gör! At binicisine göre kişner oğlum. Daha binecek olan binmedi. Binsin de gör sen, kişnemeyi. Ama sakın karşısın da karanlığa uluma. Çünkü demirden nalları altında ezilirsin! Ve ezileceksiniz de inşaallah.

 

 

DÖRT:

 

Bir de şu ahmakça hareketleriyle TSK’ne zarar veren tipleri artık en şiddetli şekilde tecziye ediniz arkadaş. Kimse bu kurum dâhilinde kafasına göre hareket edemez ve etmemelidir. Sanki bazı tipler birilerinin arzuları doğrultusunda hareket ediyormuş izlenimi vermektedir. Sırf TSK’nin itibarını zedelemek ve gücünü acze uğratmak istermişçesine. Bu kesinlikle orduyu zaafa uğratmaktadır. Bu görmezlikten gelinemez. Sonra da başkaları itham edilemez orduyu yıpratıyor diyerek. Birinci elden yıpratanları tecziye ediniz. İkinci elleri kırmak zor değildir. Kimseye kendi kendisine verdiği zararı başkası veremez. Sen kendini bil başkaları da muhakkak bilecektir. Biz değerlerimize saygı duysak başkaları saygısızlık etmeye cüret edebilir mi Allah aşkına? Lütfen beyler! Hadlerini ve hudutlarını şaşıranlara istikametlerini en güzel şekilde ve layığı ile gösteriniz ki; bir daha böyle ahmaklıklara tevessül edemesinler.

 

 

Misal; bazı siyasi simaların kendilerine ettiklerini başkaları edebilirler mi? Hangi siyasi partinin başarısı baka parti tarafından engellenmektedir Allah aşına? Herkes kendi başarısına kendisi darbe vurmaktadır. Ki yaşanan olayları gören göze sahibiz elhamdülillah. Sen kazanmamak için elinden geleni yap sonra da kazanana kız. Lütfen insaf!

 

 

            BEŞ:

 

            Ciğeri gören kedi saldırır, zira bu kedinin fıtratıdır. Saldırmasın istiyorsanız tedbirinizi almak zorundasınız. Her varlığın duyarlı olduğu durumlar vardır. Ve bunun ince tahlili vardır. Öyle kalın bakmaya lüzum yoktur. Kalın bakan görülmeyen ama var olan duvarlara çarpar. İnsaflı olmak zorundayız. Bir şey gerçekse gerçektir. Nefsimize ağır geldiği ve ahmakça reddettiğimiz için o şey gerçekliğini kaybedecek değildir. Dünyada fıtraten sınırsız olarak halk edilen tek bir canlı yoktur. Bütün canlıların bir sınırlı dünyası vardır. Sınırı aşan düz yolda şaşar. Gerisi hikâyedir. İnsanlara sınırsızlık atfedenler sırf kendi çıkarları için bunu yapmaktadırlar ve insanlar bunu fark etmek zorundadırlar yoksa hep kaybederler. Otokontrol yapmayan kontrolünü kaybeder. Sizler ekran maymunlarının, ahlak cellâtlarının, adalet düşmanlarının, insanlık katillerinin, haysiyet yoksunlarının it gibi ulumalarına ve bir bilen gibi ahkâm kesmelerine aldırmayın güzel ve can dostlar! Onlar ekran başından ve köşe taşından it gibi ulurlar ve yerlerini terk edince de kimseyi umursamazlar. Çünkü bulundukları yerde bir görev icra etmektedirler. Efendileri için.

 

 

            Şerefim üzerine temin ederim şu ifadeleri bizzat okudum: bir zaman, bir haysiyet yoksunu mahlûk diyordu ki köşesinden: ‘’bizler köşemizden birbirimize ana avrat küfrederiz, sonra da gider boğazda viskilerimizi yudumlarız.’’ İşte bize kendilerini bir bilen olarak sunan, millete niza vermeye çalışan, kendini aydın diye pazarlayan, bu vatanda sadece kendilerinin söz ve yönetme hakkı olduğunu höyküren alçakların, şerefsizlerin, pisliklerin, esfel-i safilinlerin dünyası budur. Siz bilirsiniz ama BUNU ASLA UNUTMAYIN!

Tarih: 19.02.2011 Okunma: 636

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman GENÇ

15.12.2010 - 18:36

Dünya barışa, kardeşliğe gidiyor zannediyorduk….........Ne güzel olurdu...Ama dünyada akan kan ve gözyaşlarını hesap edersek bütün bunların ne kadarda kandırmaca olduğunu görebiliriz...Bu gün özgürlük ve adalet adına dünyamızı malesef kan ve kokusu sarmış...Bize gelince ülkemizdeki günlük yaşanan cinayetleri icelediğimiz zaman silahı ne yapaçağımız daha iyi anlaşılmakta...Daha çok kan dökeriz...birbirimizi daha çok boğazlarız...

Osman GENÇ

15.12.2010 - 18:36

Dünya barışa, kardeşliğe gidiyor zannediyorduk….........Ne güzel olurdu...Ama dünyada akan kan ve gözyaşlarını hesap edersek bütün bunların ne kadarda kandırmaca olduğunu görebiliriz...Bu gün özgürlük ve adalet adına dünyamızı malesef kan ve kokusu sarmış...Bize gelince ülkemizdeki günlük yaşanan cinayetleri icelediğimiz zaman silahı ne yapaçağımız daha iyi anlaşılmakta...Daha çok kan dökeriz...birbirimizi daha çok boğazlarız...