‘’Gerçek, akıldan bile güçlüdür.’’ Sophokles
‘’Yazılarımı en büyük gerçeğin peşinde olmama veriniz lütfen ve bildiğiniz gerçekleri paylaşınız Allah için. Fikirlerin müsademesi, hakikat güneşini doğuracaktır. Ortaya çıkan hakikati ittihazda tereddüt etmem. ‘’
‘’Bütünü idrak etmeden yargıda bulunmak, ahlaksızlık ve adaletsizliktir.’’
‘’En büyük adalet: gerçektir ve gerçek, bütün ruhları ateşleyen bir kıvılcımdır.’’
Arkadaşlar, sürekli olarak, ideolojik temelde yazıp çiziyoruz ama maksadım asla bir komünisti, bir Kemalisti, bir faşisti, bir ülkücüyü, bir İslamcıyı, bir anarşisti vs. incitmek değildir. Cidden böyle bir niyetim yoktur. Hatta yazarken bunlardan birini kırma ihtimalimi düşünerek üzülüyorum da. Çünkü ben farklılıklarla kucaklaşmayı bir güzellik olarak algılıyorum. Aslında küresel lordların ve yerli köpeklerinin aşağılık çıkarlarının kurbanları olup, süslü nutuklara aldanıp, toplumsal huzuru bozmasak, kardeşliğimizi tam gövdesinden hançerlemesek, renkliliğimiz güzelliğimizdir, zenginliğimizdir. Belki birgün başarırız! Bilakis hep birbirimizi lanetleyerek yaşayacağız ve lordlar, bizim sırtımızdan, bizim canlarımız ve kanlarımız üzerinden rant devşirmeye devam edeceklerdir.
Burada biraz durup bir misal vermek istiyorum; şimdi, birileri, kendilerinin artık iflas ettiklerini görüp, dibe vurduklarını düşünüp, gençliği ölüme davet etseler ne düşünürsünüz? Siz gençsiniz, çoluk çocuk yok, davar doluk yok, yarın endişesi yok, kaybedecek bir mülkün yok deseler ve hadi yiğitlerim sizi kimse durduramaz diye nutuk çekseler ne dersiniz? Hemen galeyana gelip, meydana atılıp kardeşlerinize kurşun mu yağdırırsınız yoksa yav arkadaş bu insanlar niye böyle yapıyorlar, gitseler siyaset yapsalar ve kendilerini insanlara kabul ettirip başa geçseler ve şikâyetçi oldukları durumları düzeltseler olmaz mı diye mi düşünürsünüz? Burada ki vereceğiniz karar, sizin ahlaklı ve adaletli bir yol izleyip izlemediğinizi ortaya koyacaktır. Ve davanızın ne kadar asil bir dava olduğunun keskin hücceti de olacaktır aynı zamanda tavrınız.
Yani kardeşim, eğer adamsan, eğer namuslu isen, eğer zerre haysiyet sahibi isen, kardeş katliamı için aşağılık tezgâhlar oluşturmaz, birilerinin ağzıyla konuşmazsın. Nefreti yok etmek, sevgiyi çiçeklendirmek, bütün toplumu bir etmek adına hareket edersin. Çıkarsın meydana kendini anlatırsın, memleketin halini anlatırsın, şikâyet nedenlerini anlatırsın, ahlaklı ve adaletli bir ülkün olduğunu izah edersin ve milletin gönlünde yer edinmeye çalışırsın, millet yol verirse gelir insan gibi hizmetini edersin, bilakis hayvan gibi milleti ezip geçmez ve sonrasını düşünürsün. Çünkü tekrar ihtiyacın olacaktır. Peki, bunları yapacağına niçin ahlaksız ve şerefsiz bir yol seçiyorsun? Millette gönül vermeyince katliamlar tezgâhlıyorsun. Hadi buyur önden kendin git ya da oğlunu-kızını gönder bakalım! Yaaa… can senin değil, senden değil demi, geberen gebersin! Tabi suç sadece gebertende değil. Gebereni de görmek lazım! Aldanmayın canım kardeşlerim, yarınlarınıza kıymayın, daima ahlaklı ve adaletli bir yol izleyin, kim olursanız olun ve neye inanırsanız inanın asla dürüstlükten taviz vermeyin. Sizi tahrik edenler, sizin düşüncenizin ağababaları olsalar da, önce ne söylediklerini ve niçin söylediklerini merak edip, düşünün, sonra sorgulayın, olabileceklerin hesabını yapın, söylediklerinin aksinin yapılması durumunda neler olacağını, söylediklerinin yapılması durumunda neler olacağını detaylı şekilde hesap edin ve öyle karara varın. Kendinizdendir diye hiç kimseye asla peşinen güvenmeyin. Zira bir de bakmışsınız cehennem çukurunu boylamışsınızdır ama iş işten geçmiştir! Ne vicdan azabı, ne de derin nedamet fayda etmez. Şimdilik geçelim.
Evet, niye hep zihniyet değişimlerinin muharriki olan fikirler temelinde yazıyorum? Çünkü bütün yaşamımızı etkileyen şey düşüncelerdir de ondan. Hayatımızın her hücresini etkilemektedir fikirsel paradigmalar. Yememizi, içmemizi, giymemizi, yatmamızı, kalkmamızı, konuşmamızı, işimizi, aşkımızı, dostluğumuzu, eğitimimizi etkilemektedir fikirler. Bir nevi dinimiz olmaktadırlar bir raddeden sonra. Yaşantımızın gidişatını tayin eden şey; zihnimize ve ruhumuza hükmeden değerlerdir, o değerlerin dayanak noktası da; fikirlerdir. Fikirlerimizin harcını da doğadan aldığımız veriler oluşturmaktadır. Ama İslam’ı burada farklı tutarız, zira harcını doğadan aldığımız veriler değil Allah atmıştır. Fakat burada bir detay vardır ki, İslam’ı kabulümüz de, yine doğadan aldığımız verilerle doğru orantılı oluyor bir yerde, en azından sonradan kabul edenler için geçerlidir bu. Fikir, zaten, bir nevi, olguların beynimizdeki algılarıdır. Bizler, varlığı nasıl algılıyorsak o yönde bir fikir geliştiriyor ve buradan da bir teori kurup ona uygun pratik oluşturuyoruz ve bunu da insanlara sunuyoruz. Tabi düşünce kalıplarımızı hiç merak etmeden, sorup sorgulamadan alacak onlarca insan vardır. Sorunda buradan kaynaklanmaktadır. Bizim işimizde bu sorunu çözecek izahatlar yapmaya çalışmaktır. İşte bu yüzden de benim kavgam teorilerledir, asla uygulayıcılarla değil. Onları zerre gücendirmek aklımdan geçmez. Bunu kahpelik olarak addederim. Erdemsizlik olarak addederim. Ama teorilerle her zaman kavgam vardır ve daima da olacaktır. Ha, birde, bilinçli şekilde piyonluk yapanlarla kavgam vardır ve onları da ifşa etmek zorundayım.
Eğer çözüm bu arkadaşların dediği gibiyse oturup konuşalım ve birinde karar kılıp o düzlemde mücadele verelim. Maksadım güzel bir hayatı birlikte inşa edebileceğimizi ifade etmektir ve güzel bir hayatı inşa etmenin yolunu bulmaya çalışmaktır. Zira hep ayrı yollardan gidiyoruz ve ahlaksız-adaletsiz bir temelde ilerliyoruz. Birbirimize düşmanlık güdüyoruz. Bize öğretilenlerin, doğrumu yanlışmı olduğunu hiç sorgulamıyoruz. Böylece sımsıkı tutunuyoruz bize öğretilenlere. Oklarını bize haysiyetlice fırlatanlara mızrakla cevap veriyoruz ama bu çare olmuyor ve yarayı daha da derinleştiriyor. Samimi olamıyoruz. Dürüst ve adil olamıyoruz. Her şeyi kendimiz için istiyoruz. Herkesin mutlu olmasını istemiyoruz. Ve bizi bu şekilde yönlendiren gizli lordların ve alçak piyonlarının kirli emellerinin kurbanı oluyoruz. Çünkü bizlerin, bize öğretilenlere sımsıkı tutunmamızı ve sürekli karşımızdakiyle didişmemizi istiyor birileri. Bizler bu vahşi, kirli ve kanlı oyunu bozmalıyız. Yoksa hep acı çekeceğiz. Hep kan akacak. Kaos olacak ve bizler asla gülemeyeceğiz. Çünkü bu kirli kavgada bizlerden de bir parça kopacak ve bizler yüreğimizde hep kin büyüteceğiz. Yazık değil mi? Oysa dünya geniş. Herkese yetecek toprak var. Fikirlerimizi de birbirimize dostça açabiliriz, barışçıl paylaşımlarda bulunabiliriz, illa düşüncemizi karşımızda ki arkadaşımıza zorla kabul ettirecez diye bir derdimiz olamaz ve bunu yapmak kesinlikle perde ardındakilere kazandırır. Herkes mutlu olarak gezip dolaşabilir yer üzerinde. Kendi türküsünü söyleyebilir özgürce. Kardeşçe yaşayabilir. Kini öldürüp sevgiyi diriltebilir. Adaletsiz ve ahlaksız ortak düşmana karşı bir olup keyfini çaldırmayabilir. Hatta kadim ortak ve temel değerler temelinde birliktelik sağlayıp bu kadim ortak ve temel değerlere muhalif olanlara karşı kenetlenerek mücadele verebilir. Zaten ahlak ve adalet, varlıkta ki en temel ve en önemli değerlerdir. Gerisi safsatadan ibarettir. Yüce Kur’an’a bakınız neredeyse tamamı ahlak ve adalet temeli üzerinde durmuştur. Tevhid-ahlak-adalet-özgürlük İslam’ın ruhudur.
Birkaç tane lord, oturup bir masaya, derin, kirli ve kanlı tezgâhlar kurup plan yapıyorlar ve küçük ve basit köpeklerini saha salıyorlar ve planı icraya geçirmelerini istiyorlar. Onlarda sizleri kandırarak lordların gözüne girmeye çalışıyorlar. Söyleyin bana, bir faşistin bir komüniste, bir komünistin bir faşiste düşmanlığından hangisi kazanç elde etmektedir? Hangisi istikbalinin aydınlık olmasını sağlamaktadır? Hangisi daha mutlu olabilmektedir? Hiçbirisi. Ya da bu ikisi, hakikatte birbirlerine düşman mıdırlar!? Bilakis feci yıkımlar yaşamaktadırlar. Ya da bir ülkücünün bir İslamcıyla kavgasında kim karlı çıkmaktadır? Vatan, millet, devlet, din ne kazanmaktadır? Koskoca bir hiç. İki tarafta kaybetmektedir. İktidar ister ülkücülerden olsun, ister İslamcılardan yine her iki taraf kaybetmektedir. Ya da bu ikisinin birbirlerinden büyük farkları var mıdır iki uçta mevzi alacak kadar!? Hakeza bir Kemalistin yine bir İslamcı ile kavgasından hangi müntesip ne kazanmaktadır? Atatürk’e bir faydası mı dokunmaktadır bu kavganın? İslam ne derece etkilenmektedir bu kavgadan? Zira devşirilen iktidarların müntesiplerle zerre alakası yoktur. Sadece, bunlar-müntesipler, iktidarı ele geçirmek için aracı kılınmaktadırlar. Ondan sonra da unutulmaktadırlar. Parsayı toplayanlar bir avuç azınlıktır. Zira görüyoruz! Ülkücü iktidarda hangi yoksul ülkücü huzur bulmaktadır ya da vatan ne kazanmaktadır? İslamcı iktidarda hangi yoksul İslamcı huzur bulmaktadır ya da hangi ahlaki ilke toplumsal boyutta savunulabilmektedir? Komünist iktidarda, emek için verildiği sanılan kavga sonrasında hangi komünist düşlerine kavuşabilmektedir? Kemalist iktidarda hangi bir Kemalist ideallerinin tahakkukuna şahit olmaktadır? İslamcı bir iktidar da hangi ahlak toplumda egemen olmaktadır? Bilakis hepsi kaybetmektedir ve kazananlar; iktidardaki gizli adamları ellerinde tutan lordlardır. Vallahi de böyledir, billahi de böyledir. Bu kirli, karanlık ve vahşi oyunu bozmalıyız dostlarım. Artık gerçekleri öğrenmeliyiz. Düşmanlığımızı gerçek hedefe yöneltmeliyiz. Bizim kavgamızdan rant devşiren büyük lordlara ve küçük adamlarına yönlendirmeliyiz düşmanlığımızı. Kavramların aslını iyi öğrenmeliyiz. Neyin olup, neyin olamayacağını bilmeliyiz.
Bizleri kavramlarla vuruyorlar. Bir komüniste vatana, dine, millete, devlete düşman olmayı öğretiyorlar. Oysa bunlarsız olmaz ki. Ama noluyor? Komünistler bunlara inanıyorlar ve bunlara inanan komünist artık bunlara taraftar olan herkese sonsuz kin güdüyor. Ve böylece karşısındakilerle bir araya gelmesi sonsuza kadar engelleniyor. Bu şekilde asla iktidar olamayacağı da biliniyor. Bu durumu meydana getirenlerde biliyorlar bunu. Oysa bu oyun. Yani ne dinsiz, ne devletsiz, ne vatansız bir toplum asla olamaz. Hakeza, bir de, mutlak eşitlik, sınıfsızlık, mülksüzlük hapı yutturuyorlar. Oysa bunların olması da imkânsız ve böylece imkânsızlıkların peşinde bir ömür harcatıyorlar. Tabi bu arada kendileri de rant devşirmeye devam ediyorlar arkada ki lordlar. Aynı şekilde karşı tarafı da bunlara kinlendiriyorlar ve bunlar üzerinden adaleti savunmasını engelliyorlar karşı tarafın. Böylece, adalet diyen komünistte, karşısında adalet konusunda duyarsız bir kesim bularak kendisini haklı çıkarıyor. Vatan, devlet, millet, din diyende karşısında bunlara karşı çıkan bir kesim buluyor ve kendini haklı çıkarıyor. Kemalistte aynı, İslamcı da aynı oyunun kurbanı oluyorlar. Birilerine Atatürk’ü, cumhuriyeti, laikliği; birilerine vatanı, milleti, devleti; birilerine ahlakı, manevi değerleri; birilerine adalet, hürriyet ve eşitlik kavramlarını paylıyorlar. Ortak değerlerin her biri birilerine pay ediliyor ve toplum keskin hatlarla bölünüyor. Ve bitmeyen kavga başlıyor. Oysa bu kavgadan hiçbir taraf bir nane kazanamıyor. Kazanalar bu kavga ortamını muazzam bir akılla oluşturan küresel lordlar ve yereldeki köpekleridir. Lütfen artık güzel dostlar aklımızı başımıza alalım. Kendi vatanımızda, milli birlik ve beraberlik temelinde ahlaklı ve adaletli devletimizi tesis edelim. Budur işte asıl ortak kavgamız. Ve bitmeyen kavgayı bu temelde büyük vampirlere karşı vermeliyiz ama küçük vampirleri de tanımalıyız.
Yani canım kardeşlerim, şunu kesinlikle ama kesinlikle bilmeliyiz; vatansız asla olmaz ve bir vatanımız var ve bu vatanı canımız pahasına savunmak zorundayız. Kimsenin buna sözü olamaz. Milletsiz olmaz, zaten bizler tek başımıza bir milletiz bir nevi ve canımız pahasına milletimizi savunmak zorundayız. Kimsenin buna da sözü olamaz. Devletsiz olmaz ve bir devletimiz var, o devlet kötü yönetiliyorsa ve o devlet çatısı altında zulümlere maruz kalıyorsak bundan asla devlet sorumlu değildir, devlet çarkı olan kurumlara egemen olan şahıslardır, zaten devlet mücerrettir ve onu müşahhaslaştıran kurumlardır ve bu yüzden devlet düşmanı olmak ahmaklığın dik alasıdır, şerefsizliktir, zira o devlete egemen olan kadroları değiştirmek zorundayız ve devletimizi de korumak mecburiyetindeyiz. Buna da kimsenin tek diyeceği olamaz. Dinsiz de olmaz, din, varoluşun en birinci koşuludur, dinsiz toplum yarınsız toplumdur, dinsiz toplum ruhsuz toplumdur, ölü toplumdur, din omurgadır, din iskelettir. Din değerlerin fışkırdığı kaynaktır. Din hayattır.
Gelelim sadede güzel canlar; o zaman yapmamız gereken; bu vatan üzerinde, bu milletle birlikte, bu devlet çatısı altında, bu din himayesinde; AHLAKLI ve ADALETLİ bir toplum düzeni tesis etmektir yegâne gayemiz. Herkes bu ortak davada birleşmek zorundadır. Bütün toplumun birlikte gülmesi için bu mutlak koşuldur. Acıların sona ermesi için yegâne yol budur. Emek için, hürriyet için, kardeşlik için, bağımsızlık için, aydınlık için, yarınlar için bu olmazsa olmazdır. Gayrısı, çıkmaz yoldur, hüsrandır, sefalettir, acıdır, zillettir, esarettir ve feci bir yıkımdır. Ve herkesin müttefik olabileceği bir yoldur bu yol. Kutsal bir yoldur. Bu yolda yürüyenler haklıdırlar. Bu yoldan sapanların davamız halklıdır demeye asla hakkı yoktur. Bu yola girenler girerler, girmeyenler terk edilmek zorundadırlar. Saflarına katılmayanları da suçlamaya hakları yoktur.
İşte ben bu yüzden yaşanan olaylarda taraf olamıyorum. Elimden geldiğince objektif olmaya çalışıyorum. Adam tutuyor iktidar hakkında tehlikeli senaryolar yazıp uygulamaya geçirmeye çalışıyor. Kardeşim böyle yapacağına erkekçe mücadele etsenya. Namusluca toplumun karşısına çıksanya. Hayır, illa yanlış olacak, yanlış çıkacak. O zaman ben niye güveneyim sana? Sen dürüst olma ben senin kirli çıkarlarına kurban olayım ve hatta öleyim. Sonrada kahraman desinler bana. Böyle kahpeliğin tükürürüm içine. Ama yinede her halükarda bir şekilde kirli tezgâhını işlet ve iktidar ol fakat bi halt yapma toplum seni dışarı atınca yine aynı yoldan beni aldatarak içeri girmeye çalış. Hayır, bu asla kabul edilemez bayım. Sonra birileri dürüst olacaklarına, namuslu yoldan iş yapacaklarına gariban gençleri ajite etsin, haydi desin, sizler cesur yüreksiniz desin galeyana getirip derin darbecilere çağrı yapsın. Peki, benim kârım olacak mı böyle bir durumda? Vatanımın, milletimin, devletimin, dinimin bir kazanımı olacak mı bu durumda? Vallahi olmaz. Sen yine yaptıklarınla kalırsın ve onlar görkemli salonlarda köpekliklerini yaptıkları lordların şampanya ikramlarıyla keyiflenirler. Gelmemeliyiz bu oyuna. Eğer komünist dürüstse bu oyuna hayır demeli. Faşist dürüstse hayır demeli. Kemalist dürüstse hayır demeli. Ama ülkücüde, İslamcı da böyle oyunlara mahal vermemek için şereflice hareket etmeli. Adil ve ahlaklı olmalı. Hiçbir kimse, kendisinden diyerek, yanlış yapanların yanlışlarını görmezden gelme ya da onaylama hakkını kendinde görmemeli, bunu yapmakla diğerlerinin yarınlarını çaldığının farkında olmalı. Ve mutlaka ortak hareket etmeliler, yukarıda bahsettiğimiz ortak değerler temelinde.
Bugüne kadar her şey oyundu. Ve değişik versiyonlarıyla devam etmektedir. Kirli, kanlı ve vahşi oyunlarla karanlığa mahkûm ettiler bizi. Misal; Sivas, Başbağlar, Maraş, Gazi olayları, Taksim, PKK vb bütün oyunlar ve ardı sıra gelen oyunlar, yine aydınların katliamları bizleri mahvetti, birbirimize düşman etti. Her olayda kinlerimiz bileylendi, sevgi, hoşgörü, dayanışma, aynı hedefe kilitlenme duygularımız katledildi. Bizler kaybettik, komünistiyle, faşistiyle, kemalistiyle, ülkücüsüyle, İslamcısıyla ama küresel lordlar ve yerli köpekleri kazandılar, şampanyalarını patlatıp keyif yaptılar. Bütün düşmanlıklar bilinçli olarak hazırlanmıştı.
Aynı şekilde, 12 Eylül de ki solcuların ölümleri tasarlanmış bir planın eseriydi. Ölen ülkücüler tasarlanmış bir planın eseriydi. İslamcıların kenarda kalması tasarlanmış bir planın eseriydi. Ve nihayetinde, Solcular adalet ve özgürlük savaşçısı oldular ve bu yüzden asılmış oldular. Ülkücüler vatan savunucusu oldular ve bu yüzden öldürmüş, ölmüş ve asılmış oldular. İslamcılar emperyalist amerikanın uşakları olmuş ve alçak şeytanı desteklemiş oldular kenarda kaldıkları için. Ve de hep böyle sunuldular. Ve yürüdükleri yolda bu temelde yürütülmeye çalışıldılar bir şekilde. İşin içine birazda nostalji ve romantizm eklendi durum tam oldu. Ve arkadan gelenlere böyle anlatılarak sözde öncekilerin ideallerine bağlanmaları söylendi kuru kuruya. Sorgulamadan, anlamadan, dinlemeden ve bir tarih kritiği yapmadan, her şeyi kendilerine anlatıldığı gibi kabullenmeye zorlandılar. Ve ne yazık ki sorgusuz, sualsiz, meraksız kabullendilerde. Ve bu temel üzerinden düşmanlıklar bileylendi. Yersiz ithamlar yapıldı. Birlik olmak zorlaştırıldı. Birlik için mücadele verenler katledildi, susturuldu. Oysa bir kritik yapılabilirdi, yine bağlı kalınabilirdi ama sorgulanarak bağlı kalınmalıydı, yanlış neydi, doğrular neydi, olayların arka planı nasıldı düşünülmeliydi. Kuru kuruya bağlılık, kuru mantıkçılık hep bizlere kaybettirdi, hep bizlerden çaldı.
Bu düzen, böyle bir düzen dostlarım. Bu düzenin çarkları kurbanlarla büyür. Ve hepimiz bu çarkın kurbanlarıyız. Bu çarkın çarklarını kırmak için gönüllü kurbanlar olmaktan vazgeçeceğiz. Bilakis bizler ölmeye ve öldürmeye, çarkta dönmeye devam edecek ve hep kaybedenler bizler olacağız, kazananlarda küresel lordlar ve her coğrafya da ki yerli köpekleri. Artık bu düzenin canına okuma zamanı geldi dostlarım. Adil ve ahlaklı bir düzen tesis etmeliyiz. Yukarıda bahsettiğimiz temel idealler ve ortak değerler üzerinde yükselecek bir düzen. Ortak yarınlarımız adına yapmalıyız bunu. Bir olmalıyız, diri olmalıyız, iri olmalıyız ve hep ileri olmalıyız.
Bu meyanda bir şey daha söylemek istiyorum; şayet adaletçilik demek komünistlikse ben komünistim. Ahlakçılık demek İslamcılıksa ben İslamcıyım. Vatancılık demek ülkücülükse ben ülkücüyüm. Ama ben hepsiyim. Çünkü ben, hem vatancıyım, hem ahlakçıyım, hem adaletçiyim ve hepimiz böyle olduğumuz zaman oyunu bozacağız yemin ediyorum. Çünkü bu değerler, insanlığın kadim ortak ve temel değerleridir. Hiçbir zümrenin inhisarında değildir ve olamazda. İşte bu oyunun biteviye sürmesi için; her bir olguyu ve değeri, birilerinin tekeline verip, o değeri savunduğunu söyleyenleri, o tekelcilerin kucağına oturtuyorlar ve böylece rant devşiriyorlar. Dostlarım aldanmayın. Kadim ortak ve temel değerleri sonsuza kadar, her zaman ve zeminde yüreklice savunmak ve partileri reddetmek zorundayız. Eğer bir partimiz varsa da şereflice tenkit etmek, bu kadim temel ve ortak değerler zeminde siyaset yapmaya zorlamak en birincil görevimiz olmalıdır. Partimiz, bütün insanlığın partisi olacak şekilde kendini yapılandırmalıdır. Kadim ortak ve temel değerleri, muhakkak savunmak zorunda hissetmelidir kendini. Şayet bunu yapmıyorsa en ağır tenkitlerimizi yöneltmekten asla imtina etmemeliyiz. Bilakis diğer kardeşlerimizle birlikte kendimizde hep kaybediyoruz ve daima da kaybetmeye mahkûmuz. Nihayetinde, illa bir siyasi partiyi savunacaksak bile, kadim ortak ve temel değerlere en yakın olanını savunmak zorundayız derim âcizane. Ama onu da tenkitlerimizden azade kılmamalıyız. Hem de şiddetli şekilde, icap ederse müntesiplerinin-yönetim kadrosunda olanlarının- suratlarına tükürerek ya da zorda kalırsak pis suratlarına küfrederek yapmalıyız bunu. Hadlerini bilsinler pislikler, haysiyetsizler. (Bu sözleri, kesinlikle, hak edenler için konuşuyorum ve konuşmaktan da imtina etmem asla) Bizler onlara yarınlarımızı çaldırsınlar, umutlarımızı berhava etsinler ve yan gelip yatsınlar, ihale takipçiliği yapsınlar, ortak değerlere ihanet etsinler diyerek kutsal oylarımızı vermiyoruz herhalde değil mi?
Şimdi Napıyorlar? Bir partiyi iktidar yapıyorlar, iktidar da yanlış yaptırıyorlar ve başka bir partiyi getiriyorlar ve ona da yanlış yaptırıyorlar yine bir başkasını getiriyorlar ve bu böyle devam edip gidiyor, bizim de umutlarımız, yarınlarımız yitip gidiyor. Hiçbir parti bütün herkesin partisi olamıyor. Bütün toplumu kuşatacak argümanlar üretemiyor, çünkü kadim ortak ve temel değerler üzerinde siyaset yapmıyor. Hiçbirisi ahlak ve adalet demiyor. Hiçbirisi dürüst olamıyor, gerçekleri topluma anlatma yürekliliği gösteremiyor. Bilakis içlerinde ki dürüstleri un gibi öğütüyorlar. Kendilerinin tekellerine verilen değerleri papağan gibi tekrar edip duruyorlar. Her birisi bir diğerine kumpas kurmakla iştigal ediyor. Peki, böyle bir partiyi niye savunayım ben? Niye peşinden gideyim? Yine seçim zamanı geliyor, kimler nereyi garanti görüyorsa oraya kapağı atmaya bakıyor. İdeal nerede, ufuk nerede, toplumsal ahlak, adalet, paylaşım nerede? Yarınlarımız nerede? Bize ne verecekler? Neyi vaat ediyorlar? Hiç, hiçbir şey. Koskoca bir karanlık. Kin, nefret, düşmanlık. Ahlaksızlık ve adaletsizlik. Yarınsızlık. Yazık, vallahi yazık!
Son tahlilde; Gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım ve hep ileri olalım. Vatan-ahlak-adalet temelinde bir dünya kuralım ve özgürce, kardeşçe, barış içinde yaşayalım. Niyetlerimiz temiz, amellerimiz ihlâslı olsun. Bütün canlara sonsuz selam olsun!