KODAMANLAR GÜRUHU...

Özgür DENİZ - 28.03.2011

Kapitalist kimdir? Servet tapıcısıdır. Öyle değil mi? Bütün varlığını hangi yolla olursa olsun kazanmaya adamamış mıdır ve bu yolda bütün değerleri çiğnememiş midir? Alınteri, kan ve gözyaşı dökmeden kazanandır. Yalan mı? Kendisi, metresleriyle âlem yaparken, özür dilerim ama eşek gibi çalıştırdığı gariban işçinin, gücünü, terini, kanını, gözyaşını emerek kazanır. Faiz denilen şeytan işi pislikle mal iddihar eder. Köle işçilerin emeği, kapitalistin besinidir, konforudur, keyfidir, kirli zevkleridir, mutantan saltanatıdır.

 

Oysa ‘’altına ve gümüşe tapanlara lanet olsun’’ derler aziz, sıddık, güzel, adil ve ahlak abidesi yegâne önderimiz (sav). Bakınız yanlış algılama olmasın, altına ve gümüşe değil, altına ve gümüşe tapanlara lanet olsun denilmektedir. Hakeza aziz, celil, rahman, rahim, kahhar ve müntakim olan ilahımız Allah’ta ‘’herkese çalıştığı vardır’’ derler. Ama bunlar hem servet tapıcılığı yaptıkları için lanetliktirler hem de çalışmadan kazandıkları ve emek soygunculuğu yaptıkları için hırsızdırlar.

 

 Kapitalistin ilahı da, vatanı da, imanı da, değeri de paradır. Kapitalist, sermayesini önceler ve bütün yaşamının alt yapısı sermayesidir. Sermayesiz bir hiçtirler. Zira insan bile değillerdir. Pençelidirler. Duygusuzdurlar, merhametsizdirler. Ülke bölünmüş sorun değildir, imansızlık toplumu sarmış fark etmez, değerler tefessüh etmiş önemsizdir. Zaten bir yerde, pozitivist kapitalistin ereğidir de bunlar. Çünkü o, bölerek yutmaktan zevk alır, kalplerin imansız kalıp kirlenmesinden nemalanır, değerlerin çürümesiyle yaşam bulur.  Yeter ki sermaye değer kaybetmesin ve kaynak kurumasın. Kaynakta, toplumun ortak mülkü olması gereken kaynaklardır. Tek gayeleri bireysel haz olan ve topluma hükmetmek olan bu asalaklar muhakkak tesirsiz kılınmalıdırlar artık. Söyleyin bana dünya nimetlerinden sonsuzca yararlanmaktan ve sahip oldukları servetle toplum üzerinde hegomanya kurmaktan ve nihayet topluma kader biçmekten ve toplumsal dokuyu bozmaktan, bireyi ve toplumu tagayyürata uğratmaktan başka ne yapmaktadırlar bunlar? Beyinleri basmadığı halde, güçlerine güvenerek ileri geri mal gibi konuşmaktan ve ahkâm kesmekten başka nedir yaptıkları? Söyleyin bana, bunların parasıyla, bunların borazanlığını yapan köşe kadılarının hangisinden doğru düzgün, aklı ve ruhu doyurucu, insanlığa faydalı, yapıcı, kuşatıcı, birleştirici bir fikir sadır olmaktadır? Halkı tahkir ve tezyif etmekten, bölücülüğe zımnen destek çıkmaktan, dine ve milliyete küfretmekten başkaca ne yapmaktadırlar? Üstat Ali Şeriati ne diyor: ’’bir kişiyi tanımak için beslendiği yere bakacaksın.’’ Ne kadar isabetli ve muhkem bir söz değil mi?

 

Kodamanlar kulübü kimdir? Pozitivist kapitalistlerin yuvasıdır. Türk müdür? Bana göre kesinlikle değildir. İçlerinde nadirattan sayılanları geçiyorum, tabi mevcutsa. Tabi tarihsel ve kültürel temelde bakıyorum. İslam mıdır? Bana göre kesinlikle değildir. Aynı şekilde nadirattan olanlar varsa onları geçiyorum. Zira hiçbir yerde nadirattan olanların bütüne etkisi söz konusu bile olamaz. Ki manzara-ı umumiye malumdur her alanda. Değerler temelinde bakıyorum. Zaten resim aşikâr, fazla söze hacet yok. Bana bu ülkenin harcında kanı, teri, gözyaşı olan tek bir tane kodamanlar kulübü üyesini, üyesinin evladını ya da bir yakınını gösterebilir misiniz? Ya da bu ülkenin dağlarında terörle çarpışırken şehit olmuş tek bir kişi gösterebilir misiniz? Kendilerinden, evlatlarından ya da yakınlarından şehit olan var mıdır? Hatta şehit olmayı bırakın askerlik sorumluluğunu ifa edeni gösterebilir misiniz? Ben asla dil ucunda ki sözlere değil, yüreklerden fışkıran eylemlere bakarım. İstediğini söylemek kolaydır ama söylediğini yaşamak okkalı yürek ister.

 

Şimdi Türkiye isimli vatanla, sömürmekten başkaca, organik bir bağı bulunmayan, bu vatan üzerinde yaşayan toplumun milliyeti ve dini ile ilişkisi olmayan, hakeza siyonizmin güdümünde olan evrensel para babalarının bu topraklarda ki ayağı ve eli olan bir servet tapıcısı güruhun bu topraklarla, bu toprağın çocuklarıyla ilgili söyleyebileceği ne olabilir ki, ahkâm kesmekte sınır tanımıyorlar ve hadlerini aşmaktan imtina etmiyorlar? Bu toprağın bütünlüğü, çocuklarının milliyeti ve dini seni ilgilendirmiyor ama yönetimi seni ilgilendiriyor, peki niçin? Kendi varlığını garantiye almak için, kendine koruma duvarı olarak kanun tanzim etmek ve kaynakları kolayca yağmalayabilmek için değil mi asalaklar güruhu, üç kuruşluk değeri olmayan dördüncü tür yaratıklar?

 

Tabi ya, bunlar çok büyük insan(!) oldukları için ve ekonomik alanda mutlak olarak hâkim oldukları için ve güya her şeyi belirleyende iktisat olduğu için bu hakkı kendilerinde görüyorlar. Ama millet bunları takmamalı ve bu küstahlara kulak vermemelidir. Şiddetle ve pervasızca muhalefet etmekte tereddüt etmemelidir. Bunların her ama her kurumda ki karaktersiz uşaklarını da muhakkak ekarte etmelidir devlet ve toplum. Bu servet sapkınları hadlerini ve hudutlarını bilmek zorunda kalmalıdırlar artık. Devlet, büyük bir toplumsal mutabakatla ve destekle, kadim tarih ve kültür temelinde güçlü ve kuşatıcı bir anayasa yaparak bu küstahlara şiddetli şekilde bir Osmanlı şamarı patlatmalıdır.

 

Bugünlerde kalkmışlar bir devletin kalbi olan karar organını tanzim etmeye çalışıyorlarmış. Siz kimsiniz ve sizden bir kanun taslağı isteyen mi oldu servet soyguncuları, din, milliyet ve değer düşmanları? Toplumsal mülk hırsızları! Hayır, kimin adına böyle bir şeye cüret ediyorsunuz? Çapınız ne? Tabanınız ne? Nereden güç alıyorsunuz? Yoksa hepinize taktik veren, yön tayin eden ve sizden biri olan bir numaralı mütekait zevattan ve o zevatın da ağababası olan evrensel siyonist baronlardan mı güç buluyorsunuz? Ama emin olun bu millete sökmez ve bu millet bunu muhakkak feci şekilde kusar. Zaman aydınlıktır. Devletime ve milletime inanmak istiyorum.

 

Haddizatında bunların bu küstahça kalkışmalarının sebeb-i hikmeti; yetki hırsızlığıdır, kendilerinin tek belirleyici ve karar verici organ olduklarını ihsas ettirmeye çalışmaktır ve devlete-millete gözdağı vermektir. Yani diyorlar ki zımnen; bu ülkede biz karar veririz, bizim evet demediğimiz şeyin olması imkânsızdır. İsterse devlet onay versin yine de yaptırtmayız. İşte olayın özü budur. Bu ihanete, bu şımarıklığa, bu utanmazlığa, bu haddini aşmışlığa şiddetli şekilde cevap verilmelidir. Devlet bunu mutlaka yapmalıdır, toplumsal destekle. Güya kurnazlık yapacaklar; şimdi bu millet, toplumu kuşatan bir anaysa yapmak istiyor ya, uyanıklık yapıp biz yapalım ve biz yaptırmış, onay vermiş olalım diyorlar ve bundan böyle belirleyici biz olmuş oluruz bu sayede diye düşünüyorlar. Görüyor musunuz tilkiliği?

 

Bakınız, artık bu topraklarda bazı şeyler değişti Sevr düşkünü, manda ve himaye meftunu ve özlemcisi kodamanlar. Ve sizler bu değişimi algılamakta zorluk çekiyorsunuz. Olabilir, doğaldır, alışkanlıkları terk etmek ya da bırakmak çok zordur ama değişimi algılamaya ve iğrenç alışkanlıklarınızdan vazgeçmeye çalışmalısınız. Haddinizi ve hududunuzu bileceksiniz artık. Sizin Truva atlarınız olan politik marabalarınızın da miadı doldu bu topraklarda. Yoksa her şey eski zamanlarda ki gibi devam etmeyecek. Bu millet sizin kirli, kanlı ve karanlık oyunlarınızı gördü, deşifre oldunuz. Bundan böyle aldatamayacaksınız. Kirli ve karanlık maşalarınız tavassutu ile kardeşler arasına nifak sokup birlik ve beraberliğe darbe vuramayacaksınız. Bugüne kadar beslediğiniz kirli, kanlı ve karanlık örgütler toplumsal vahdetle tarihin çöplüğüne fırlatılıp atılacaktır.

 

Devlette, toplumsal desteği arkasına alarak, bu servet hırsızlarının çaldıklarını muhakkak geri almalıdır. Bu asla gasp olmayacaktır. Türlü dalaverelerle çalınan toplumsal servetin geri alınması olacaktır bu uygulama. Devlet bunu mutlaka ama mutlaka yapmalıdır. Bu toplumsal adaletin icrası olacaktır. Bu oluşumun varlığına son vermeli ve bu oluşumu meydana getiren kapitalist kodamanların varlıklarına da el koymalıdır. Güç tükenmeli, kaynak kurumalı, söz bitmeli! Güç; topluma ve toplumun gerçek mümessili olan devlete geçmeli, kaynaklar; öz sahiplerine akmalı, söz; sahibine iade olunmalıdır. İyilik kötülüğü boğmalıdır ve karanlık dünyamıza güneş doğmalıdır!

 

SİYONİST YAHUDİ:

 

Münhasıran kendi elleriyle işledikleri yüzünden, sürekli sürgün yaşadığı ve vurgun yediği için, insanlığa acı çektirmektedir. Yersiz yurtsuz bırakıldığı için vatansızlığı telkin etmektedir. Kendi büyük ve affedilmez masiyetlerinden dolayı lanetlendiği için Allah’a isyan etmekte, O’na ram olanlara düşmanlık gütmektedir. Dini ref etmeye, kalplerden söküp almaya uğraşmaktadır. Kendi milleti sürekli kendi suçlarından dolayı yargılandığı için milliyetlere düşmanlık etmektedir. Özellikle Türklere ve Araplara amansız düşmandır. Bu milletleri insandan bile saymamaktadır. Kapitalizmi kullanarak insanları komünizme kanalize etmektedir.  Oysa kapitalistte kendisidir, komünistte.

 

Adolf Hitler’in şu sözünü asla göz ardı etmeyiniz: ‘’yahudiler genellikle kapitalist, sosyalist ve komünist olurlar.’’

 

Kapitalizmi yaratıyorlar, ülkeleri ve insanları sömürüyorlar ve aynı şekilde kapitalizme insanları düşman edip kurtuluşun komünizmde olduğunu söylüyorlar ama her halükarda insanlar bunların kucaklarına oturuyorlar ve böylece insanlıktan intikam alıyorlar. Bu kadim oyuna son verilmelidir. İnsan uyanmalıdır ve gerçeği görmelidir.

 

Allah şahidim olsun bütün gerçek budur. Ama insanlar bilerek-bilmeyerek aldanıyorlar. Lütfen azcık akledin aziz kardeşlerim! Siz hiç sol tandanslı olanların Müslüman Türk’e vurdukları kadar, muhalefet ettikleri kadar bu kodamanlara vurduklarını, muhalefet ettiklerini gördünüz mü? Vicdan! Bir zamanlar sol tandanslı bir yapının (dernek, sendika neyse) tepe yöneticisinin, İstiklal şairi merhum Mehmet Akif’e, hiç utanmadan çöl bedevisi dediğine hepimiz şahidiz. Hatta aziz önderimize bile, ne galiz ve müptezel küfürler yağdırdıklarına da şahidiz toplum olarak. Peki, hayatında bir kerecikte olsa yalana tevessül etmemiş, hayatını bu topraklara vakfetmiş, bu milletin istiklali uğruna mücadele etmiş bu insan-istiklal şairi kimin tavuğuna kış demişti? Sol’a ne düşmanlık etmişti de böyle galiz ve müptezel küfürleri hak etmişti? Ve bu güzel insana, bu küfürleri yağdıran adam, niçin kodamanlara tek laf etmiyordu, hatta o kodamanlara miting meydanlarında nutuk çektiriyordu zerre hayâ duymadan ve karşısında ki emekçi kitlelerden gocunmadan? Akletmek, uyanmak ve uyanık olmak demektir. Artık bu devlet, bu milletin desteğiyle bütün zalimlere haddini bildirmelidir. Bütün çift kimliklileri, riyakârları deşifre etmelidir.

 

Gördüğün düşmanın ardında duran ama asla görmediğin gerçek düşmandır siyonist yahudi. Şeytanın müşahhaslaşmış halidir. Siyonist yahudi sözde mağduriyetini özde mağruriyete dönüştürmeyi başarmış, kendini biteviye mazlum olarak sunmuş ve insanlığı sindirerek insanlık üzerinde efendilik taslamaya soyunmuştur ve bunu da beslediği kodaman uşakları eliyle gerçekleştirmiştir. Çektirdiği filmlerle de yüreklerde mazlum görünmeyi başarmıştır. Kodamanlar kulübünün hamisi de siyonist yahudidir gerçekte. Tıpkı PKK-BDP-KCK tipi kirli, kanlı ve karanlık organizasyonların mutlak hamisi olduğu gibi.

 

Peki, bizim hamimiz kimdir? Allah. Peki, Allah’a dayananı kim yıkabilir? Kimse. Peki, niçin yıkıldık ve yıkılıyoruz?

 

TÜRK MİLLETİ:

Türk milleti iki kanatlıdır. Kanadın biri Kur’an’dır, diğeri de Kılıçtır. Ahlak Kur’an’dan, adalet kılıçtan doğar. Kılıcı kesinlikle Kur’an yönlendirmelidir. Bilakis zulüm peydah olur. Ve zalim millet varlık sahnesinde uzun müddet var olamaz. Türk milleti bu ikisi olmadan yapamaz. Varoluşunun temel dinamikleri bunlardır. Bunun birinden vazgeçtiği an tarihten kesinlikle silinir. Herkes buna göre hareket etmelidir ve yaşamalıdır, yoksa laf salatası ve riyakârlık yapmamalıdır. Ve bu ikisine sahip olmayan Türk şayet Türklük iddiasında bulunsa bile şahsi kanaatimce Türk olduğu kabul edilemez. Benim karnım boş sözlere tok dostum. Ben gerçeklerle iştigal ederim safsatalarla değil. Ve hayatın gerçeklerine bakarım, kuru ve boş sözlere değil. Selam olsun İKİ KANATLI ŞAHİNLERE, KARTALLARA, ASLANLARA. Türklükle İslam imtizaç etmiştir, etle tırnak gibidir, tefrik etmek kabil-i mümkün değildir. Ve ikisi birbirisiz asla yapamaz. İşlevsiz kalırlar. Hayat bu sözlerimi kusuyorsa susarım, bilakis susmalıyız!

 

Hani diyor ya şair o güzel ve namuslu yüreğinden süzülüp gelen hoş nidayla;

 

‘’Bir yere denildi mi Türk beldesi

Gözlerim albayrak arar kulağım ezan sesi’’

 

İşte gözlerin albayrağa, kulakların ezanlara alıştığı bütün beldeler Türk beldeleridir ve öylece de kalmalıdırlar kıyamete değin. Ama öyle kalmasını sağlayacak evlatları da olmalıdır bütün Türk beldelerinin.

 

Son tahlilde; Müslüman Türk evladıyım diyen hiç kimse, hiçbir yabancı zihniyetin ve hiçbir siyonist uşağı kodamanın kölesi, hizmetkârı olamaz ve olmamalıdır. Bu toprakların bütün çocukları, kadim tarih ve kültür temelinde işleyen Milli Siyasetin doğal birer neferi olmalıdır, olmak zorundadır. Ömrünü bu yolda harcamalıdır, bu siyasetin hizmetkârı olmak görevini deruhte etmelidir. Ve bu minvalde bütün zalimlere karşı devletiyle birlikte amansızca direnmelidir. Asla sahte nutuklara ve yalancı maskelere aldanmamalıdır. Bütün Türk-İslam çocukları büyük bir birlik sağlayarak bütün zalimlerin kirli ve pis mikrop suratlarına bir Osmanlı Tokadı patlatarak, kadim tarihleri ve öz kültürleri temelinde, gerçek sahibi oldukları vatanlarında Milli Devrimi gerçekleştirmek zorundadırlar. Eğer şereflice, insanca bir hayat sürmek istiyorlarsa. Bilakis hep zillet içinde izzetsizce yaşamaya mahkûmdurlar. Bu topraklarda asla siyonistin beslediği derin odakların, arzuladıkları bir devrimsel dönüşüm gerçekleşemez, gerçekleştirilemez, gerçekleştirilmemeli ve gerçekleştirilmeyecektir. Bu böyle bilinmelidir ama Türk-İslam çocukları da şereflice hareket etmelidirler. Ahlaktan ve adaletten ödün vermemelidirler. Kardeşlik bağlarını muhkemleştirmelidirler. Tek can ve tek fikir olmalıdırlar. Şahsi menfaatlerini değil, amme menfaatini düşünmelidirler. Sürekli toplumsal kalkınma, huzur, mutluluk için mücadele vermelidirler, kesinlikle bireysel zenginleşme, haz, şöhret, şehvet için değil.

 

Hanginiz, bir ailenin evinize gelipte, kendi alınterinizle, kanınızla, gözyaşınızla yükselttiğiniz ve içerisinde huzurlu bir yaşam sürmeye çalıştığınız evinizde, kendi evinin ya da başka bir evin kurallarına göre yaşamanıza müdahalede bulunmasını ve benim istediğim şekilde yaşayacaksınız demesini hoş karşılarsınız Allah aşkına? Herkes kendi evinde kendi değerlerine göre yaşar ve yaşamak ister değil mi?

 

Artık, Türküyle, kürdüyle, lazıyla, çerkesiyle, alevisiyle kendimize gelmeliyiz canım kardeşlerim. Birlik bağlarımızı muhkemleştirmeliyiz zalimlere, canilere, kodamanlara karşı. Zira Türküm diyen, kürdüm diyen, lazım diyen, çerkezim diyen, aleviyim diyen ama asla dedikleri gibi olmayan ikiyüzlü bütün kodamanlar altlarında ki insanları acımasızca sömürmekte, ezmekte, emeklerini, umutlarını, mutluluklarını çalmaktadırlar. Birbirlerine kırdırmaktadırlar sudan sebeplerle. Bu oyunu bozalım canlar. Bu düzeni yok edelim güzel insanlar.

 

Bakınız aziz kardeşlerim bir Kürt evladı olan rahmetli Abdül Melik Fırat ne diyor: ‘’Kürt kardeşlerim! Kesinlikle yanılıyorsunuz. Hiçbir Türk zalimlik yapmaz. Eğer idareciden şikâyetçi iseniz, o idareciler hem Türk’e, hem Kürt’e, hem de başka kardeşlerimize zulmediyorlar. Ama bizim Kürtler yapılan adaletsizlikleri, zorbalıkları kendilerine yapılıyor sanıyorlar. Türkiye’yi Türkler idare etmediler hiçbir zaman.’’ Evet, buyurun canlar, cananlar. Az ve öz ama kesin netlikte bir izah değil mi?

 

Şu fani dünyada yüreğimi en çok acıtan nedir biliyor musunuz canım ülkemin güzel yüzlü, asil özlü, doğru sözlü, bağrı yanık evlatları? Türk ve İslam olmayan unsurların bu vatanda efendi olmaları ve ülkemin biz ve siz çocuklarının maraba gibi yaşam sürmeleridir. Ve bu hep canımı yakıyor, ruhumu azaplara mahkûm ediyor. Ne zaman son bulacak bu zillet, bu makûs talih Allah, vatan, namus aşkına?

 

ASLA UNUTMAYIN!

 

‘’siz içinizdekini değiştirmeden Allah sizin durumunuzu değiştirecek değildir.’’ Rad-11

Tarih: 28.03.2011 Okunma: 612

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?