DETAYLAR:
BİR: Şimdi bu bilgilerin, doğruluğunu kanıtlamak için, akademik boğuntulara, laf kalabalığına ihtiyacımız var mıdır? Kendini tarihçi zanneden bazı züppelerin tek bir hüccetine muhtaç mıyız? Kesinlikle hayır. Çünkü ispata ihtiyaç duyulan bir durum yoktur. Bilakis kesin olan hakikatler vardır. Zira iddia etmiyoruz, ispat etmişsiz. Ne bilimsellik kılıfı ile durumu belirsizleştirme gayretleri işe yarar ne de tarihi gerçekler söylemi ile var olan gerçekler çarpıtılabilir. Zaten ifadelerimiz yeterince bilimseldir ve bildiğimiz, anladığımız ve gerçek kaynaklardan öğrendiğimiz tarihsel gerçeklere de uygundur. Öyleyse, cambazlıklarla, cerbezelerle iştigal edecek boş zamanımız, kafa ütüleyecek lüksümüz yoktur.
İKİ: Kimsenin batınını bilemeyiz (bilebilir miyiz?) ama zevahire yansıyan ameller yani eylemler batın hakkında az çok bilgi verir. Zira; her amel bir imanın neticesidir yani davranışlarımız, beynimize ve ruhumuza hükmeden düşüncelerimizin yansımalarıdır. Keza; küp içindekini sızdırır yani har kabın içinde bulunan dışarı sızar, bulunmayanın sızması diye bir şey olamaz, bilimsel de mantıksalda değildir bu. Hakeza; kişi dilinin altında gizlidir, insanları konuştukça tanırsınız ve tanımak içinde konuşturursunuz. Ve hakeza; son tahlilde; davranışlar karakterin aynasıdır demek kabildir herhalde. Buna göre, şu çıkarımda bulunmak zor olmasa gerek? Zevahirde, bu toprakların çocuklarının milliyetine ve dinine karşı saygılı olan, bu minvalde hareket eden, hatta kadim temel ve ortak değerleri yaşatma adına eylemlerde bulunanların, bu söylediklerimizin aksini yapanlara göre bu topraklar üzerinde daha çok söz hakkı ve yaşam hakkı vardır değil mi? Yani öyle olması gerekmez mi? Ama bazı tilkiler, domuzlar ne yapıyorlar? Asıl kendilerinin, söz ve yaşam hakları olmadığı halde, başkalarının buna hakları olmadığını söylüyorlar. Yani bağda, bağcıyı dövüyorlar. Zevahire bakıyoruz; kişioğlu mudur yoksa başka şey oğlu mudur; dine düşmanlık ediyor, dinin müntesiplerine yobaz-mürteci deme küstahlığında, şerefsizliğinde bulunuyor, değerleri çürütmek için elinden ne geliyorsa yapıyor; içki, kumar, fuhuş, faiz vb. bütün melanetleri, şeytan işi pislikleri yaygınlaştırmak için amansız bir mücadele veriyor, milliyetine bağlı olan ve milliyetine karşı yapılan tazyikatlara karşı savunma içinde olan vatan çocuklarını faşist diye damgalıyor ve bütün bunlara rağmen bu toprakların çocuklarına posta koyma terbiyesizliğinde, kahpeliğinde, küstahlığında bulunuyor. Üstelik batını bilemeyiz dedik, ama zevahirde bu tür pisliklerin hiçbirisini yapmayan, hatta yapılmaması adına mücadele veren, sürekli bu topraklar için didinen, milliyete ve dine zerrece muhalefet etmeyen, bu ülkenin, milletin, devletin dünya platformunda söz sahibi olması adına kavga verenleri söz ve yaşam hakkından mahrum bırakmaya yelteniyor herifçioğlu. Kimsiniz lan siz? Hangi kanı, teri, gözyaşını akıttınız ki, ne emek verdiniz ki; kan, ter, gözyaşı akıtanlara ve emek verenlere karşı küstahça ve şerefsizce tavır alıyorsunuz, batı ürünü olan batıl kusmuklarınızı yutmalarını dikte ediyorsunuz? Sizin mikroptan farkınız nedir acaba? Peki, şimdi karar verebiliriz söz hakkı kimindir ve özgür yaşama hakkı kime aittir?
Ey vatan çocuğu! Burada dikkatli ol. Kendini kolla. Kullanılma. Şimdi sana, senden olanları düşman gibi tanıtıyorlar ve seni kardeşinle karşı karşıya getiriyorlar ve kendileri de zil takıp oynuyorlar. Çünkü senin bölünüp parçalanman, ayrılman onlara sürekli iktidar sunuyor, güçlerine güç katıyor, küstahça sana dayatmada bulunabilmelerinin yolunu açıyor. İşte sana, milliyetine ve dinine, elinden geldiği kadar ama samimice sadakatli olan kardeşlerin için; (elbet yanlışları olacak, hataları olacak, öz kardeşinin hiç hatası yok mu? Önderimiz ne diyor: ‘’kardeşinin hatalarını affet ki, kardeşliğin devam etsin.’’ Zaten vatanımızın bağımsızlığı, devletimizin terakkisi, milletimizin gönenci de, hatalarımızı sarf-ı nazar eyleyerek, birbirimize olan mutlak bağlılığımızın eseri olacaktır. ) bunlar şöyle, bunlar böyle diyorlar, bunlar dini bozuyorlar, bunlar devlete düşmanlar, bunlar rejime düşmanlar diye höykürüyorlar. Oysa bunlar tilkice tavırlardan başka şey değildir. Şimdi zevahire göre karar veririz dedik. Bakalım bir: sana böyle tanıtılanların, hadi, batında (yani görmediğimiz iç âleminde) denilenler kadar olmasa da ciddi hatalar vardır diyelim amma zevahirde (yani bizatihi müşahede ettiğimiz dış âleminde), ülkeye, millete, dine, devlete gerçekten samimi hizmetlerden başka ne ihanetlerini gördünüz? Gerçekten böyle bir şeye şahit oldunuz mu? Ya işte falan ayaklarını geçelim dostlarım, soru net: dışa yansıyan bir ihanet ihsas ediyor musunuz, etmiyor musunuz ve görüyor musunuz, görmüyor musunuz? Fakat bu iddiada bulunanların ve sizleri alçakça yönlendirenlerin, kardeşlerinizle aranızı açanların, sürekli hatalarınızı birbirinizin adeta gözlerinize sokanların, birinize faşist diğerinize mürteci diyerek sizi birbirinize düşman edip buradan şerefsizce nemalananların, bu ülkeye, bu millete, bu devlete ihanetleri sonsuz aşikârdır. Batınları ile zevahirleri apaçıktır, hatta ve hatta batınlarında bulunanların çoğu zevahire yansımamaktadır ki; batınları tamamen pislikle, alçaklıkla, zalimlikle, ihanetlerle lebaleptir. Fuhuşu kim damarlarımıza zerk etmektedir? İçkiyi kim sürekli reklamlarla yaygın hale getirmektedir? Kumar masalarını kimler kurmaktadır? Eroini, kokaini kimler pazarlamaktadır? Faiz sisteminin göbek taşları kimlerdir? Batının pisliklerini, ahlaksızlıklarını, bu vatan çocuklarına kimler dayatmaktadır? Şeytanın bu topraklarda ki mümessili kimdir? Kirli, kanlı, karanlık ve vahşi örgütlerin finansmanı kimlerdir? Bu ülkede birlik ve beraberliğe suikast tertip edenler kimlerdir? Fail-i meçhul cinayetlerin hem destekçileri hem de örtücüleri kimlerdir? Canımızı, yiğidimizi, güzel şehidimizi, Muhsin’imizi kimler katletmiştir ya da katledilmesine destek olmuştur? Ahmak olma vatan çocuğu! Düşün bunları! Sez gerçekleri! Gör düşmanı! Bu söylediklerim vallahi de, billahi de, tallahi de saf hakikatlerdir. Değilse Allah’ım beni kahretsin. Aslında böyle şeyi sevmiyorum, iyi de değil, dinen de caiz değil bildiğim kadarı ile ama yürek yangınından dolayı söylemek zorunda kalıyorum ve söylerken de gerçekten samimiyim. Canım Rabbim de biliyor bunu. Bunlar gerçek dostlarım. Hayat hangisini yalanlayabilir Allah ve insanlık aşkına?
ÜÇ: şerefli bir Müslüman Türk evladı, ilk evvelde kim olduğunu, ne olduğunu, neyi, nasıl, niçin ve kim için yapması gerektiğini bilir. ‘’Bizim, neyi, niçin ve kim için yaptığını bilen insanlara ihtiyacımız vardır’’ der aziz, sıddık ve canımız ağabeyimiz, üstadımız Nurettin Topçu. Dinine karşı sadakatli olur, kesinlikle dinine ihanet etmez. Milliyetinin bilincinde olur ve milliyetine ihanet içinde olmaz. Ülkesini kesinlikle çıkarsız, umarsız, hesapsız ve kitapsız sever. Asla ihanet etmez. Bütün varlığını ülkesine adamasını bilir ve bundan da gocunmaz. Ülkesi için çalışır, mücadele eder. Ülkesine ihanet edenlerle ve ihanet edenlerle ortaklık edenlerle kavgadan kaçmaz. Devletine karşı suikasta teşebbüs etmez. Devletinin varlığına son vermek gibi süfli ve adi düşünceler taşımaz ve taşıyanlarla birlikte olmaz. Bilakis, bütün tehdit ve tehlikelere karşı devletinin yanında olur. Milletine karşı kahpelik yapmaz. Milletinin acılarını kullanmaz. Milletini yalanlarla aldatmaz. Milletinin umutlarını çalacak kadar köpekleşmez. Milletinin kaynaklarını kendi menfaatleri için kullanacak kadar hayvanlaşmaz. Milletine merhamet eder. Milletini kollar ve korur. Milleti için namusluca çalışır. Milletinin düşmanlarını iyi tanır ve onlarla ittifak yapmaz. Ordusuna sadakatsizlik yapmaz. Ordusuna manen ve madden destek verir. Evet, ordusu düzgün olsun, kendisi nasıl sadakatli oluyorsa; ordusu da vatanına, devletine ve milletine sadakatli olsun ister, bu ayrı. Mehmetçiğe kurşun sıkacak kadar domuzlaşmaz, bilakis sıkanlara sıkacak kadar asildir ve cesurdur. Ordusunun güçsüzlüğünden haz alacak kadar haysiyetsizleşmez. Emniyet ve MİT teşkilatına da aynı duygularla yaklaşım da bulunur. Şerefli ve haysiyetli bir Müslüman Türk evladı, atalarına saygısızlık ve sadakatsizlik yapmaz. Onların manevi şahsiyetlerini tahkir ve tezyif etmez, onlara karşı salya akıtmaz. Onların yolunun kuru bir kavga yolu olmadığı bilinciyle yaşar. Sürekli çalışır, yorulur, üretir. Kimseye yüzsuyu dökmez ve muhtaç olmaz. Dinimiz ve töremiz temelinde ki, muhtaçlık olma durumu ayrı şeydir. Çünkü bu temel göre; ‘’komşu komşunun külüne muhtaçtır’’ ve burada derin anlam vardır. Okur, öğrenir ve öğrendiklerini ülkesi, devleti, milleti için hayırlı hizmetlerde kullanır. Dostunu ve düşmanını çok iyi tefrik eder. Ve bu ayrımı din ve töre temelinde yapar. Daima müteyakkız olur. Paylaşır. Asla sömürücü olmaz. En güzel erdemlerle teçhiz olmayı insanlığın ilk kuralı olarak telakki eder. Daima, en önde, en ileride olmak için mücadele verir.
İşte bu sebeplerle, Türk Milleti’ni İslam Dini’nden koparma ve uzaklaştırma gayretindedir daima alçak düşman, efendisi olarak biat ettiği siyonistin öncülüğünde. Çünkü Türk’ün asıl gücünün İslam’dan geldiğini adı gibi bilmektedir. Ve İslamsız bir Türk’ün kolayca oltaya takılacağını, kirli tuzaklara düşeceğini, birlik bağlarını zayıflatacağını bilir. Tarih içerisinde söylenmiş meşhur sözleri bilirsinizdir dostlarım! Avam Kamarası’nda, Kur’an’ımızı göstererek ne diye haykırıyordu Lord Kurzon: ‘’bu kitap Türklerin elinde oldukça, Türklere asla hükmedemeyiz. Ya bu kitabı almalıyız ya da bu kitabı tahrif etmeliyiz.’’ Evet, tarihin şahitliğinde bir delildir bu dostlarım. Kimse bunu inkâr edemez. Aslında bunu daha önceden, topladığı dostları ile bir mekânda gerçekleştirir aynı sefil, şöyle ki; su dolu bir havuzdaki balıkları göstererek, suyun içinde nasılda yaşadıklarını, mutlu olduklarını ifade eder ve sonra da havuzdan suyun çekilmesini emreder ve balıkların nasılda çırpındıklarına şahit kılar dostlarını ve şöyle der: ‘’Türklerin elinde ki Kur’an da aynı havuzdaki su gibidir. Bizler bu suyu çekip aldığımız zaman Türklerin yaşaması imkânsızdır.’’ Ve şimdi bu suyu, kendimizden saydığımız ama bize yabancılaşmış, gövdeleri mikroplu pisliklere peyderpey çektiriyorlar. Keza, alçak Gladstone ne diyordu: ‘’Muhammed’in ordularına bin tankla yapamadığımızı, bir kadeh ve bir kadın eli ile yapacağız.’’ Peki, yaptılar mı? Sonsuz kesinlikte evet. Daha yakın zamanlarda, aziz ve necip ordumuzu, haysiyetsiz hainlerin, ne yollarla tahribata uğratmış oldukları meydana çıkmadı mı? Keza, devletimizin önemli ve kritik kademelerinde bulunan evlatlarımızın hangi tuzaklarla istenilen amaçlar doğrultusunda kullanıldıklarına şahitlik etmiyor muyuz? Buradan kadının kötü olduğu manası asla çıkarılmamalı ve şeytanlığa meyledilmemelidir. Zira maksadımız sarihtir ve bendenizin de, kadın mevzuunda ki düşüncelerim çok açıktır ve defaatle dile getirilmiştir. Ne demek istediğimiz malumdur. Kadın tabiatı gereği çok hassas bir varlıktır. Eğer fıtratına ihanet etmişse şeytan kadar tehlikelidir, fakat fıtratına sadakatli ise meleklerden bile yücedir. Ki zaten Önderimiz (sav) de demiyorlar mı: ‘’cennet annelerin ayakları altındadır’’ diye? Keza öptüğü iki elden biri kadın eli değil midir? Defaatle ifade ettiğimiz gibi de, kadına, İslam’dan daha büyük önem veren ve kadını layık olduğu en üst makama yücelten başka hangi düşünce mevcuttur Allah aşkına? Dürüst ve namuslu olmak, insanlık icabıdır.
Ayrıca şöyle bir durumda var: şimdi milliyetine ve dinine sadakatli olan insanlarımız, bahusus gençlerimiz, topum içinde bazı dinsiz, imansız ve milliyetsiz kesimlerce zımnen tahkir ve tezyif edilerek değerlerinden kopması için çalışmaktadırlar. Ki bunu bizzat yaptık, daha doğrusu yapmamız telkin edildi yani bir nevi yaptırıldı. Allah affetsin, milletim affetsin. İşte, bazı duruşlar ve tavırlar karşısında, değerlerine göre yaşayanlara, hangi çağdayız oğlum? Sen çağdışı mısın? Bu devride böyle adet mi olur kardeşim? Akıllı adamın dinle ne işi olur birader? Faşist misin, yobaz mısın sen arkadaş? Ve benzeri çıkışlarla, genç insanlarımızı, zımnen tahkir ve tezyif ederek, köklerinden koparmak ve köklerimize muhalif, milliyetimize ve dinimize amansız düşman ideolojilerin tutsağı kılmaya çalışmaktadırlar. Ama sizler bu tür müptezel kalkışmalar karşısında asla asaletinizi bozmayacaksınız ve yüce Rabbimizin de buyurdukları gibi; ‘’kınayıcının kınamasından korkmayacaksınız.’’ Çünkü doğru olan sizsiniz, değerli olan sizsiniz, medeni olan, insancıl olan sizsiniz. Varsınlar milliyetine sadakatinden dolayı faşist, dinine sadakatinden dolayı mürteci desinler. Aldırmayacak, selam deyip geçip gideceksin. Hani Rabbimiz, ‘’onlara selam deyip geç git’’ diyor ya, işte bu ilahi buyruk ve öğüt gereğince, bu zavallılara, sefillere aynen böyle diyeceksin. Zerre eziklik duygusuna kapılmayacaksın.
Bütün korku; Türk’ün, İslam ile tek beden ve tek can olup, yeniden dünyaya egemen olabileceği düşüncesidir. Ve bu korku şeytanı çıldırtmaktadır. Ve bütün kirli, kanlı ve karanlık planlar, tuzaklar, düzenler bu korkuyu yenmek içindir. Şeytan ve ordusu, bu egemenliğe savaş açmıştır. Ve bu uğurda bütün imkânlarını seferber etmiştir. Şeytanın ordusu mu dedin, bu ordunun neferleri kimler arkadaş diyorsanız; buyurun cevabına: ‘’Asya’dan, Afrika’dan ve Orta Doğu’dan bazı aydınlar getirin ve kendi geleneklerinizi öğretin. Daha sonra batılı elbiseler içinde bazı eğlence yerlerinde ve kültür merkezlerinde gezdirin. Artık onlar size hayran olacaklar ve sizden ayrılmak istemeyeceklerdir. Bu insanlar kendi ülkelerine gittikleri zaman sizin borazanlarınız olacaklardır. Siz, Avrupa’dan, hürriyet, eşitlik, çağdaşlaşma kavramlarını söyleyeceksiniz. Onlarda bulundukları yerlerde aynısını tekrar tekrar haykıracaklardır.’’ Frantz Fanon- Yeryüzünün Lanetlileri.
Müslüman Türk evladına düşen şey; her an, her yer de, her durum da, şeytan ve ordusu karşısında müteyakkız olmasıdır. İşte bu sebeplerle, bu toprakların çocukları, evlenme programlarıyla, ahlaksızlık ve pislik akan dizilerle, show adı ardında rezilce şaklabanlıklar ve galiz küfürlerle, içki, kumar, kokain, eroin, faiz, fuhuş gibi pespaye yollarla ruhsuzlaştırma seanslarına tabi tutulmaktadır biteviye, fasılasız. Ve bu tur müptezelliklere, sırf para uğruna, Müslüman Türk oldukları iddiasında olan bazı mallar da, mankurtlaşmış tipler de ortak olmaktadırlar. Demek paranın iti olmak böyle bişey! Öyleyse; uyumak ve unutmak, Müslüman Türk Çocuğuna kesinlikle haramdır!
DÖRT: eskimiş, pörsümüş, çaptan düşmüş, kimbilir ayak işlerini yaptığı üstatlarının gözünden bile düşmüş aydıncıklar, sanatçı bozmaları, şarkıcı fırlamaları ve mason eskileri de güya posta koymaya yeltenecek. Ama bence asıl gaye; gündem olmaktır. Zavallılar napsınlar, unutulmak acı koyuyordur galiba? E, eseri olanın adı yaşar oğlum. Ne demiş denizler fatihi koca Barbaros Hayrettin Paşa?
‘’İnsan odur ki; koya her yerde bir eser,
Eseri olmayanın yerinde yeller eser.’’
Burayı üstatlarının çiftliğimi sandın koçum? Bu millet garip millet, uslu millet, çünkü mayası temiz, bozuk değil, içtiği süt belli, damarında dolaşan kan belli, ruhuna hükmeden değer belli, sessizliği o yüzdendir. Asla uysal koyun olduğunu düşünmeyin. Ve çok fazlada şansınızı denemeyin. Yani senin olmayan yerde ötmeye kalkma! Misafirliğini bil! Zira bu toprakların asli unsurlarından (milliyetinden ve dininden) çıkan herkes burada misafirdir. Çıkmadıysa da saygı duymasını bilecektir. Şerefsizlik yapmayacaktır. Yani hem Türk’üm Müslüman’ım de, hem de bunlara küfret, ihanet et, bu olur mu dostlarım? Hayır, yani, ben kendi topraklarımda, kendi kurumlarımda istediğim gibi yaşarım sana ne? Senin haddine mi laf etmek? Ülke benim, devlet benim, millet benden, sana noluyor? Ne diyordu şerefli münevverimiz Nurettin Topçu üstadımız: ‘’bir Türk, asla mason olamaz ve masonda, Türk Milletine ve İslam dinine hizmet edemez. O Yahudi’nin kolluk kuvvetidir.’’ Aynı şekilde yine ne diyordu üstat: ‘’kurban veren Anadolu’nun, hür yaşamaya da, çocuklarını hür yaşatmaya da hakkı vardır.’’ Evet, bu kadar kesindir. Şöyle ki; dış mihrakların, bahusus siyonizmin, içeride ki eli olan o yabancı unsura dâhil olmanın çok ciddi kriterleri vardır, girerken verilen sözler, edilen yeminler vardır, bağlı kalınması gereken ritüelleri vardır ve bütün bunlar kesinlikle ve kesinlikle ne Türklükle, ne de İslamlıkla bağdaşmaz. Bizi geri zekâlı mı sanıyorsunuz? Asla aptal olma ve uyuma vatan çocuğu! Kendini akıllı sanan sefillere, yerli görünümlü yabancı unsurlara karşı uyanık ve dimdik ayakta ol.
BEŞ: kumar ve eroin-kokain diye bir olgu var mıdır? Vardır. Peki, pahalı şeyler midir? Tabiî ki. Peki, bunlar üretilirken ya da oynatılması düşünülürken alt yapısı düşünülmekte midir yani hedef kitlesi düşünülmekte midir? Aksini düşünmek ahmaklıktır. Peki, kimdir bu hedef kitle ya da kim olması hedeflenebilir sizce? Gayet tabi, ruhsuz burjuvazi kodamanlar ve ruhsuz veletleri. Yani kumar baronları vardır, kokain-eroin baronları vardır, doğru mu? Evet. Bu baronlar bu işleri yapıyorsa, hedef kitleyi de yaratmak zorundalar mı? Öyle olması gerekir mantıken. Şimdi alçak kapitalistin varlık sebeplerinden ve kapitalizm diye bir melanetin var olmasının sebeplerinden çok önemlisini anladınız mı dostlarım? Zengin yaratılmalı ama bu zengin değersiz, beş para etmez, şerefsiz, kendini düşünen, hedonist, zevk manyağı, dinsiz ve milliyetsiz bir zengin olsun ki, veletleriyle birlikte, küresel baronların çarklarını döndürsünler. Yoksa baronların hali nice olur? Çok derin düşünmek gerekiyor!
ALTI: içki diye bir olgu var mıdır? Aynen. Peki, pahalı mıdır? Hayır, ama çokta ucuz değildir. Peki, içki üretimi yapılırken alt yapısı da yani hedef kitle de düşünülmekte midir? Tabiatıyla. Aksini düşünmek cahilliktir. Peki, kimdir bu hedef kitle diye sorsam ne dersiniz dostlarım? Gayet tabi ki, dine ve milliyete muhalefet eden kitlelerdir. Mutlak şekilde dünyaperest olan kitlelerdir. Yani içki baronları var öyle mi? Evet. Baronlar bu işi yaptıklarına göre tabanlarını da yaratmaları iktiza eder mantıken değil mi? Eh, öyle olması gerekir. Şimdi bu hedef kitlenin var olması niçin önemlidir anladınız değil mi dostlarım. Hem baronlara servet kaynağı olmak için hem de milli ve dini değerleri yıkmak, yok etmek için. Aslında ideoloji-ideolojik hedef falan hikâyedir. Aldatmacadır tamamen. Napalım, aldananlar ağlasın! Yani öyle bir ideoloji üret ki ve o ideolojiye uygun kitle yarat ki, bu kitleler içkiyle yaşasınlar, su gibi içki tüketsinler, içkiyle her şeyi unutsunlar, içki derdiyle yanıp tutuşsunlar, içki için mücadele versinler. Tabi böylece, küresel baronlar da, sarhoş ettikleri kitleyi hayvanca sömürsünler. Yoksa bu domuz tıynetli baronların hali nice olur gardaşlar? Çok derin düşünmek icap ediyor çok!