YEDİ: idam: nedir idam? Bir nevi can alma, bir yaşama son verme. Nasıl? Toplumsal uyum mekanizması olan devlet eliyle. Tabiatıyla, milletin genelinin onayıyla olmuş oluyor. Niçin? İnsanlığın en temel yaşamsal değerlerine taammüden ihanet edildiği için. Binaenaleyh, idam derinlerde ıslah edici, terbiye edici bir özelliği haizdir. Yani zımnen yaşatıcıdır. Evet, bir canın gittiği doğru ve gerçektir ama bir o kadar da binlerce canın kurtulduğu doğru ve mutlak gerçektir. Mutlak şekilde kirlenmiş ve toplumu da kirletmekte olan bir can ortadan kalkarken, yüzlerce, belki binlerce temiz can yaşam olanağını bulmaktadır. Fitne katilden beterdir der, kadim ve muhakkak olan yasa. Bu yüzden fitne ve fesat tohumu ekenler itlaf edilmelidirler, bütün toplumun selameti ve huzuru adına. Buradan şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: idam da hayat vardır. Aslında derinlemesine akledebilirsek ve vicdanımızla olaya bakabilirsek bu sonuca ulaşmak asla zor değildir. Zira müeyyidesiz kanunlar, toplumda huzuru sağlayamaz ve toplumsal dokuyu koruyamaz. Dolayısıyla, insanlık hakkı safsatalarıyla idama karşı çıkanlara itibar etmemek gerekir kesinlikle. Zira onlar asla vicdanları ile konuşmamaktadırlar. Burada ince noktalar vardır dostlarım, şöyle ki; toplumsal suçlar ve suçlular bir yerde bazılarının ekmek kapısıdır. Detaya girmeye lüzum yok diyelim geçelim. Aslında çok boyutlu bir meseledir. Ama zülfü yâre dokunur! Başkalarının evlatlarını da kendi evlatlarınız gibi düşününüz ve vicdanınızın tınılarını ciddiyetle dinleyiniz, vallahi idama hayır diyemez ve insan hakları martavalını öne sürenlere hadi ordan dersiniz. Bir suça sessiz kalanlar, ya da o suçun layığı ile tecziye edilmesine engel olanlar, o suça ortaktırlar.
SEKİZ: evlenme programlarıyla, ahlaksızlık ve pislik akan dizilerle, show adı ardında haysiyetsizce ve hayâsızca şaklabanlıklar, müptezellikler ve galiz küfürlerle, içki, kumar, kokain, eroin, faiz, fuhuş gibi pespaye yollarla ruhsuzlaştırma seansları biteviye devam etmektedir. Güve yemiş bir odun gibi bu milleti üfleyince devirebilmek adına. Tüm değerlerimiz tedricen yozlaştırılıyor, adeta köklerimiz kurutuluyor. Ve her gün bu ruhsuzluğun ürünlerini devşiriyoruz acı yudumlayarak, kan ağlayarak, yalan mı Allah için? Üstelik milliyetsizler ve dinsizler eliyle, yani bu toprakların yüce unsurlarıyla zerre bağı olmayanlar eliyle, kendi topraklarında, toprağın çocuklarına adeta posta konuluyor. Bütün pislikler dayatılıyor metazori olarak, hem de açıkça. Çok kolay harcanıyor yarınımız, umudumuz olan vatan gençliği. Her gün hedefsiz taşkınlıklarda bulunması için tahrik ediliyor. Her vesile ile vatan çocuğu, kana, kine, temelsiz isyana yönlendiriliyor. Sürekli olarak ahlaksızlığa yönlendiriliyor. Vatansızlığa, dinsizliğe, milliyetsizliğe yönlendiriliyor. Ve bu da, asla vatan çocuğunun hayrı, iyiliği, mutluluğu için yapılmıyor. Bunu yapan itler, sırf kendi tahtları, kral gibi hayatları, hükmetmek için ihtiyaç duydukları güç için yapıyorlar. Vatan çocuğu ölüyor, öldürüyor ama bunlar kanlar üzerinde keyiflerince hayat yaşıyorlar. Güçlerine güç katıyorlar. İstediklerini dayatıyorlar. Ölenlerin öldükleri kalıyor, bunlarsa yan gelip yatıyorlar.
Bir dini ayakta tutan ve görünür kılan formlar gibi, bir milleti ayakta tutan ve görünür kılan formlarda vardır. Bunu ıskalamamak gerekir diye düşünüyorum. Zira formalar ayrıntı gibi gelebilir ama büyük bütünün varlığı onlara bağlıdır. Zira hayatta görünür kılan onlardır, büyük bütünü. Binaenaleyh, formların yaşatılması zaruridir. Haftada iki gün, eğitim kurumlarımızda İstiklal Marşı’mızın okutulması gibi vs.
Eğer bu formlar özünde sizin ilerlemenize, güçlenmenize, yükselmenize engel değilse varlığı sorun olmamalıdır. Fakat bu formlar şerefsizce, kasıtlı şekilde yanlış olarak kullanılarak, ilerlemeler sabote ediliyorsa ve milletin bu formlara bilerek ve isteyerek düşman kılınması isteniyorsa zımnen, bu şerefsizlikte ağır şekilde tecziye edilmelidir. Misal; vatan çocuklarına istiklal marşının, haftada iki defa okutulması, bu milletin ve devletin geri kalmasına sebep olabilir mi? Olmuyorsa akıtılan salyalar nicedir? Kimse bu konuda şerefsizlik yapmasın. Çünkü bu bir nevi bir milli bir formdur. Millete bir bilinç aşılayan, ona bir disiplin kazandıran. Varlıksal farkındalık veren. Hayır, bu marşı haftada iki defa söylemek, bu milletin sömürülmesine mi sebeptir, bu milletin alçalmasına mı sebeptir, bu devletin güçsüz düşmesine mi neden olmaktadır, terakkiye darbe mi vurmaktadır? Yani birazcık şeref varsa haddimizi biliriz. Düşman ekmeğine yağ sürmek kime ne kazandıracak? Faşizm teraneleriyle, liberalizm hapıyla milletin getirildiği noktaya bakınız lütfen. Faşizmmiş. Kim demiş ulan köpek faşizm diye? İstiklal Marşı’nın hangi dizesinde faşizm var alçak? Güya bunu da demokratik Türkiye, liberal birey adına sayıklıyorsunuz. Tükürürüm senin demokratlığına da liberalliğine de. Bu ülke böyledir, beğenmiyorsan defolur gidersin köpek. Sen beğenmiyorsun diye bu millet, değerlerini terk edip, gâvurlaşacak değil herhalde? Bu dinden ve milliyetten değilsen uslu uslu oturmasını bileceksin, hayır illa küfredecem bu temellere diyorsan bil ki, ettirmezler ve defolup gideceksin. Bu milliyetten ve dinden olduğunu söylüyorsan da, haddini ve hududunu bileceksin, kendine geleceksin.
Ne yani, bu ülkeyi, değerleri, bu hale bu formlar mı getirdi yoksa senin gibi salyalı pislikler mi? Hadi buyur eğer zerre erkeklik varsa cevap ver. Yani değerler kendi başlarına birer etki ajanı mıdır ki, kendiliğinden bir toplumu çökertsin, çürütsün? Sen bu toplumu çökerten asıl nedenleri söylesene soysuz. Ama yürek gerek değil mi? Tabi fırsat güneşi de doğdu, istediğin gibi salya akıtabilmen için. Zira bugüne kadar şartlandırma seanslarına tutulan bir ittin. Şimdi şartlandığın koşullar yaratılınca istediğin gibi havlıyorsun. Ama bekle, ummadığın günler yakındır. Bekle bu topraklar başka güneşlere gebedir, öz çocuklarının bir güneş gibi doğumuna gebedir. O zaman sifon çekilecektir ve pislikler layık oldukları yere gönderilecektir. Zannetme ki, bunları söylüyorum ki, sizler tepeleneceksiniz. Hayır, bu milletin özünde asla zulüm yoktur, ahlaksızlık ve adaletsizlik yoktur, ama sonradan bütün ahlaksızlıklar, adaletsizlikler şırınga edilmeye çalışılmıştır başka. Bilakis sizler, doğal şekilde tard edileceksiniz. Millet size bişey yapmayacak. Sadece pis mikrop suratlarınıza tükürecekler. O kadar, sadece o kadar. Bu milletin çocukları da uyanmalıdır artık. Çok derin oyunları görmelidir.
DOKUZ: Türkiye’de ki bazı sol tandanslı yapılar, asla solu iktidar yapmak için var değildir. İleri ki hedefler için vardır. Çünkü sol hiçbir zaman normal yollarla iktidar olamaz. Bahusus Türk-İslam topraklarında.
Birgün bir seminer düzenlenir. Graudy konuşmaktadır ve ideolojilerden ve dinlerden bahsetmektedir. Bir genç dayanamaz ve ayağa kalkarak:
—Buraya bizlere dinciliği mi aşılamaya geldiniz Bay Graudy der. Cevap manidar ve muhteşemdir:
—Bak oğlum beni iyi dinle ve söyleyeceklerimi kafana iyi sok der ve şu mücmel ifadeyi kullanır:
—İslam’ın, halkların ruhuna hükmettiği ülkelerde, İslam’dan bağımsız bir Sosyalizm düşünülemez ve bu hayaldir. Söz bitmiştir.
Ve lütfen düşünün aziz dostlarım, hangi İslam ülkesinde, İslam payanda kılınıp, halklar aldatılmadan, yanlış sistemler tesis edilmemiştir? Mübarek, Kaddafi, Saddam, Bin Ali vb. sefil ve zalim mikroplar İslam mı idi? Asla. Ama İslam’ı kullanarak ve bu yolla halklarını aldatarak, kanlı diktatörlüklerini tesis etmişlerdi. Zaten bu yüzden de sol, kendisini, Türk-İslam topraklarında, daima milliyet ve din ile gizlemeye çalışmıştır. Ama bizim topraklarımızda bunu pek becerebildiklerini sanmıyorum. Fakat Kürt kardeşlerimiz sanki aldanmaktadırlar, PKK=BDP denilen kanlı ve karanlık yapının malum kumpaslarına ve tezviratlarına ve bütün ülkeye bilmeden kötülük etmektedirler. Toplumu sol’a kanalize etmek ve zamanı geldiğinde kanlı bir kızıl devrim yapmak için vardır sol. Toplumu iyice kendilerine alıştırıyorlar ki, günü geldiğinde toplum peşlerine takılmaktan imtina etmesin. Toplumu, kadim ve temel ortak değerlerinden uzaklaştırıyorlar. Çünkü bir gün gelecek dünya da devrim kıvılcımları çakılacak, devrimsel dönüşümler çağı yaşanacak ve bütün bunlar siyonist şeytanın tertipleri ile oldurulmaya çalışılacak. Tabi uyumaya ve uyutulmaya devam ederseniz! Zira dünyada ki bütün ihanetlerin, ihtilallerin, toplumların ruh yapılarının muhalifine gerçekleştirilen devrimlerin, kanlı ve karanlık isyanların ardında siyonistin eli vardır. Buyurun araştırın! Bu gerçeklik, aziz Önderimizin net beyanlarıyla da desteklenmiştir. Burada bana komplocu diyebilirsiniz ama şunu da asla unutmayın dostlarım: ilk komplocu şeytandır yani komplo var oluşla birlikte vardır. Âdem babamıza ve Havva annemize, yasak meyveyi nasıl yedirmişti? Ve şeytanın bütün çocukları da komplo ile dünyaya nizamat vermeye çalışmaktadırlar. Komplo deyip geçenler, komplonun bir parçasıdırlar ve aldanmak kaderleridir. Ve bu mevzubahis olan ileri hedef, siyonistin gelecek zamanlara dair derin bir planıdır. Bu gerçek dostlarım. Şeytanın varlığının en büyük ve ileri hedefi budur. Çünkü ancak bu yoldan, yeryüzü egemenliğini gerçekleştirecek, insanları tek tipleştirecektir. Bundan ötesi de kıyamettir onun için. Bu yüzden ilk devrimi muhtemeldir ki, Amerika’da olacaktır. Çünkü teoriye göre, komünizm aşaması, kapitalizm aşamasından sonra gelecektir, tarihsel bir cebirdir bu. İnsanın iradesi ile alakası yoktur. Ben demiyorum bunu, Marksizm diyor. Şeytan doğa bilimleri açısından darvinizmi, insani yönetimler açısından da komünizmi temel alır. Ve bütün varlığı, bu ikisiyle izah eder. Marks’ı ve Marksizmi haklı çıkarmak için gayret göstermektedir siyonist biteviye. Ve buradan üretilen düzende Komünizm olacaktır. Küresel baronların buna yönelik çabaları kesinlikle vardır. Uyanık olmak iyidir. Siyonizmin dünyaya hâkim olmasının yegâne yolu: dünya insanlarını tek tipleştirmesiyle mümkündür. Bunun için yoğun şekilde çaba harcanmakta ve uçuk düzeyde maddi imkân feda edilmektedir. Küresel baronların gelecek yüzyıldaki hedeflerinden birini ifşa etmiş olayım ve ona göre herkes planını yapsın! Ve ülkemde ki yüksekte duran şahsiyetlerde artık yüz yıllık planlar, projeler üretsin. Devletin parsını boşu boşuna yemeyin efendiler! Makamları hava olsun diye işgal etmeyin efendiler! Ya görevinizi adam gibi yapın, ya da adam gibi bulunduğunuz yerleri terk edin!
Burada şunu da ifade edeyim: bugünlerde ülkemde bazı olaylar bahane edilerek, özellikle gençlerimiz isyanlara teşvik edilmektedir. Polise karşı şiddete başvurması teşvik edilmektedir. İşte bütün bunlar malum ileri hedefler içindir. Devlete isyanlar, milliyete ve dine başkaldırmalar, askerlik sorumluluğuna muhalefet etmeler bunun içindir. Bütün ahlaksızlıkların toplumun damarlarına zerk edilmesi, gençliğin ruhunu çalıp, gençliği dininden ve milliyetinden uzaklaştırıp kolayca bu yola girmesini sağlamak içindir. Karanlık adamların tuzaklarına çabucak düşebilmeleri içindir. Siz, dinsiz, milliyetsiz, değersiz kılmadığınız insanlara, şeytanın izini kolayca takip ettiremezsiniz. Akletmek icap ediyor dostlarım!
İnanın sevgili dostlarım, birgün sabah KD isimli ne idüğü belirsiz, kime hizmet ettiği belli olmayan TV kanalını izliyordum. Bir olaya binaen konuşuyordu ve kullandığı ifadeler aynen şöyleydi: ‘’yani bunca şeyler oluyor, gençlerimiz hala sessiz, herhalde almış olduğu aile terbiyesinden olacak, durduğu yerde duruyor’’ diyordu. Ve inanın bu haberin ardından da, yabancı bir ülkede, bir gencin, okulunda ki 13 öğrenciyi öldürdüğünü söylüyordu. Herhalde gençlik, aile terbiyesinden dolayı sessiz duruyor derken, arka planda bu genç gibi sesli olmasını istiyordu, diliyordu! Bu haberin, ilk haberden sonra gelmesi de takdir-i ilahi sanki. Yani merak ediyorum, hangi terbiyeyi almış olması icap ediyordu ve o terbiye mucibince sokaklara çıkıp şiddete başvurması, polisle çatışması gerekiyordu koçum? Bunu ifade etmek istiyorsun değil mi? Gençlik sokağa çıksın, kavga etsin, şiddete başvursun, polisimize küfretsin, icabında kan döksün değil mi? Ve sizler, o şiddetlerden, dökülen kanlardan, kaotik ortamdan nemalanın, sizlere iktidarlar bahşetsin garip ve aldatılmış gençlik değil mi? Zımnen de ‘’aile terbiyesi’’ kavramını tezyif ve tahkir ediyor biliyor musunuz dostlarım? Herifçioğlunda ki cüreti görüyor musunuz? Ve bizler bunların peşlerine düşüyoruz, bunların kara propagandalarına, yalanlarına, palavralarına inanıyoruz. Bunların kirli yaşamlarına özeniyoruz. Aynı şekilde, Kurtlar Vadisi’nde ki konseyde toplanan adamların, güç gösterisinde bulundukları anda, filmde ki medya patronunun kızının söylediklerini işitmişsinizdir, kadın diyerek kendisine karşı çıkanlara ne diyordu: ‘’sizin gücünüz nereye kadardır baylar? Gücünüz kadar konuşun. Benim gücümün hükmetmediği yer yoktur diyordu. Ben bir yalan haber yaparım ve bununla bütün beyinleri, bütün toplumu esir alırım, istediğim yöne çekerim, iktidar kurar, iktidar yıkarım’’ diyordu. Film de söylendiğine bakmayın, kesinlikle mutlak bir gerçekliktir bu ifşaat sevgili dostlarım. Olayın esası budur dostlarım. Ve bu ülkede ki, bu minvalde yürüyen medya bellidir. Ne zaman akledip kendimize, köklerimize, özümüze döneceğiz dostlarım? Ne zaman kirli, kanlı, karanlık, kravatlı şehir eşkıyalarının ve onların dizayn ettikleri kirli, kanlı, karanlık ve vahşi örgütlerin tuzaklarından kurtulacağız ve kendimize geleceğiz?
Son tahlilde; bu topraklarda müesses olan ve bu millet üzerinde yetki ve hüküm sahibi olan devlet, Müslüman Türk Devleti ise, bu devlet çatısı altında yaşayan millet, Müslüman Türk Milleti ise, bütün ahlaksızlıklara, bütün haksızlıklara, bütün manevi suikastlara, bütün fitne ve fesatlara, bütün alçakça aldatmalara müdahale etmeli ve muhakkak dur demelidir ve buna sonsuz hak sahibidir. Zira her devlet, topraklarını, milletini ve kendisini korumak zorundadır. Hakeza her millet, huzur içinde, gönenç içinde, kendi değerleri temelinde yaşamaya hak sahibidir. Burası hiçbir kişinin, kurumun ya da ülkenin çiftliği değildir. Kafasına göre hareket edemez hiçbir kimse. Her yerin bir nizamı vardır. Burada, bu söylediklerimizi yapanlar, bu toprakların çocuğu olduğu iddiasında olanlar da olabilir. Fakat devlet; asıl bu pisliklere, bu mikroplara, gövdesi illetleşmiş olanlara dur demeli, hadlerini bildirmelidir. Çünkü esas tehdit ve tehlike budur. Şöyle ki; zaten kendinden olmayan bu kadar ağır tahribat oluşturmaz ve bu kadar pervasızca zarar veremez. Başkasına aziz milletimiz pek inanmaz ve aldanmaz. Ama kendisinden olunca, kolayca oltaya takılıyor, bu da benden diyor, kötü olsa yapmaz diyor ve hemen inanıveriyor. Ya da bunlar bizden, herhalde kendi ülkesine, milletine ve devletine kasten zarar verecek hali yok diyor. İşte asıl tehlike ve tehdit buradadır ve zaten bu mikropların, pisliklerin, gövdeleri illetlilerin kazandıkları yerde burasıdır. Toplum üzerinde, yanlış algı oluşturabilmelerdir.
İlk evvelde, ordumuz yeniden yapılandırılmalıdır mutlak surette. ‘’Yurt uğruna ölündüğü sanılır, sanayiciler uğruna ölünür’’ diyor Antole France. Ve ben kesinlikle sanayiciler, alçak ve aşağılık kapitalistler için ölen bir Mehmetçik istemiyorum. Bu kadar kesindir. Benim Mehmetçiklerimin şehit olmasından sonra, bu ülkede sanayici kapitalist kodamanlar keyif yapacaksa, şehit aileleri acı çekecekse, insanımız aynı garip yaşamına devam edecekse, ben buna hayır diyorum, bir Müslüman Türk evladı olarak. Benim ordum, ülkesine, milletine ve devletine sonsuz sadakatli olmalıdır kesinlikle. Düşmana karşı zerre taviz vermemelidir. Sadakatsiz olanlar derhal o mukaddes ocağı terk etmelidirler. Ya hadlerini bilmelidirler ya da hadleri bildirilmelidir ihanet için olanlar varsa. Ve daima bütünü ihata eden değerler (din-devlet-vatan-millet) uğruna savaşmalıdır ordumuzun necip neferleri. Ölen Mehmetlerim bu ulvi ve kuşatıcı değerler uğruna şehit olmalıdırlar. Tek bir Mehmet’imin boşuna şehit olduğu izlenimi doğmamalıdır bu toprakların çocuklarında, asil subaylarımız buna asla müsaade etmemelidirler. Zira ordusuz bir devlet payimal olmaya mahkûmdur ama milliyetsiz ve dinsiz bir orduda dağılmaya mahkûmdur. Ordu güç demektir. Güçte bağımsızlık demektir. Bağımsızlıkta mutluluk demektir. Sonra Emniyet Teşkilatımız yeniden yapılandırılmalıdır mutlak surette, aynı şekilde. Sonra Milli İstihbarat Teşkilatımız ve Jandarma İstihbarat Teşkilatımız yeninden yapılandırmalıdır mutlak surette. Keza, Yargı Teşkilatımız da mutlaka ama mutlaka yeninden yapılandırmalıdır. Bahusus Milli Eğitim Teşkilatımız derin bir hassasiyetle muhakkak yeninden yapılandırılmalıdır. Güçlü kurumlar güçlü devlet demektir, güçlü devlet güçlü ve güvenli millet demektir, güvenli millet güvenli ülke demektir. AMA ilk evvelde sağlıklı ve güçlü, milli ve manevi ruha sahip insanlar lazımdır bütün bunlar için. Çünkü altyapı; insandır. Devletimiz, bu karaktere ve yapıya haiz insanlarını muhakkak bulmalıdır, bulmak zorundadır. Varlığının idamesi buna merbuttur. Başka bir yol kesinlikle yoktur. Bunu başarmakta, akıl işidir, yürek işidir, değer işidir, şeref işidir, namus işidir, samimiyet ve ciddiyet işidir. Ve herkes işini adam gibi yapmalıdır, sorumluluğunu layığı ile ifa etmelidir.
Devlet ve millet olarak yegâne hedefimiz: milliyetimiz ve dinimiz temelinde, MİLLİ DEVLET tesis etmektir, şehitlerin alkanlarıyla yıkanmış bu mukaddes topraklarda. Bu hedefi çağa, globalleşen dünyaya aykırı bulan şarlatanlara asla inanmayınız vatan çocukları, Müslüman Türk evlatları! MİLLİ DEVLET demek, kendi içine kapanmak değildir, dünya ile ilişkileri kesmek değildir, gelişen dünyaya ayak uyduramamak değildir. Böyle olduğunu söyleyenler, dünyaya hükmetmek isteyen siyonist şeytanın yalladıklarıdır.
Tefekkürle ve uyanıklıkla kalınız sevgili kardeşlerim. Allah’a emanetsiniz.
Bu yazı ‘’domino etkisi’’ yapmalıdır inşaallah. Bu sözümü megalomani olarak algılamayınız dostlarım. Zira bu kadar haysiyetsiz, şahsiyetsiz, erdemsiz, terbiyesiz değilim.